Bilimsel deneylerle insan ruhunun karanlık yönlerine ürkütücü bir yolculuk (III): Asch Deneyi – Sürü Psikolojisi

Otorite ve toplum baskısı insanların davranış ve düşüncelerini ne derece etkiler? Çevre baskısı, kişiye siyah’a beyaz dedirtebilir mi? Gerçeği bildiğimiz halde çoğunluğun yanlışlarını neden savunuyoruz? İnsanlar neden saçma şeylere inanıyorlar? Dinler ve devletler insan psikolojisindeki sakatlıklardan besleniyor olabilirler mi?  İnsan psikolojisine dair ürkütücü sonuçları olan psikoloji tarihinde yukarıdaki sorulara önemli cevaplar verdiğini düşündüğümüz  bir deney olan Asch deneyi ile insan ruhunun karanlık yönlerine ürkütücü yolcuğumuzu sürdürüyoruz.

<<öncesi] Bilimsel deneylerle insan ruhunun karanlık yönlerine bir ürkütücü yolculuk (II): Stanford Hapishane deneyi
.
III. Asch Deneyi : Sürü Psikolojisi

Bu hafta ele aldığımız  Asch deneyi grup baskısı/sürü psikolojisi hakkında önemli ipuçları veriyor. insanların farklı görüşlere sahip insanlar arasında, kendi kararlarına ne derece bağlı kalabildikleri ve bu kararları dışarıya yansıtmada ne derece başarılı olabildikleri sorgulanıyor. Kişinin gözle görülebilen gerçeklerden ve doğru bildiklerinden vazgeçerek çoğunluğun davranış ve düşüncelerinin esiri olduğunu ortaya koyuyor. Deney sonucunda Asch, ne yazık ki; bireyin içinde bulunduğu topluluğun standartlarına göre yaşamını ve düşünsel tercihlerini belirlediği sonucuna varıyor.

Asch deneyi , İnsanlar üzerinde yapılan en ilginç deneyler arasında çok önemli bir yere sahip. Sosyal-psikoloji deneyleri arasında da bir kilometretaşı sayılan bir deney. İnsan psikolojisi üzerine araştırmalar yapan birçok uzman tarafından, insan psikolojisinde bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Solomon Asch, 1953′de meşhur deneyini yapıyor: Tahtaya birbiriyle farklı uzunlukta çizgiler çiziyor hoca, bir denek var ve sınıftaki diğer öğrenciler “hocanın adamları”. Hepsi, farklı uzunluktaki çizgilerin eşit olduğunu söylüyorlar. Deneklerin %30′undan fazlası, yanlış olduğunu bile bile, “evet, çizgiler eşit” diyor.

Asch deneyi 1953’de yayımlanan insanın karar verme sürecinde, çevresinin etkisinin ne denli önemli olduğunu anlamaya çalışan deneydir. Deneyi polonyalı sosyal psikolog Solomon Asch tarafından yürütmüştür.
“Asch deneyi”, deneklerinden, bir kart üzerine yerleştirilmiş siyah çubukları, birbirleriyle eşleştirmeyi isteyen bir deney. İçerisinde kullanılan yöntem çok basit; zorlayıcı bir tarafı yok. Kart düzeneğinde kullanılan yöntem de şu: bir kâğıt üzerinde yer alan çubuklardan bir tanesi solda tek başına dururken, diğer üç tanesi sağda yer alıyor. Deney yürütücüsü de, deneklerden, solda görülen çubuk ile sağda görülen çubuklardan birini eşleştirmesini istiyor. Anaokuluna gitmiş bir çocuğun bile, şayet bir engeli yoksa, çok rahat üstesinden gelebileceği bir şey. Gösterilen çubuklar aşağı yukarı şöyle:

Deneyde, denekler, yan yana dizilmiş masalara oturtuluyor ve kâğıtlar da tam karşılarına konuluyor. Deney yürütücüsü, kâğıtları sırayla deneklere gösterip çubukları eşleştirmelerini ve doğru olduğunu düşündükleri çubuğu yüksek sesle söylemelerini istiyor. Deney süresince, deneklerden hemen hepsi durumdan ve deneyin içeriğinden haberdarlar ve hatta ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar. Her biri, daha önce bu deneye maruz kalıp deneyin “asıl” hâlinde kurban edilecek “denek”i alt etmek için işbirliği yapma amacındalar. Yani, deneklerden, aslında, yalnızca biri “denek”. Diğerleri olayı biliyor ve kendi kararlarıyla asıl “denek”in kararlarının nasıl etkileneceğini görmek için kolları sıvıyorlar. Olaydan haberdar deneklerin oturma düzeninde dağıtılması da deneyin bir parçası. Olaydan haberdar deneklerin hemen hepsi ilk sırada cevap vermek üzere sandalyelere oturuyor. Onlardan sonra, “olaydan haberi olmayan asıl denek” oturuyor ve ondan sonra da yine “olaydan haberdar denek” oturuyor. Yani “asıl denek”ten önce dizilen “sahte denekler”e karşı, “asıl denek”in hemen sonrasında bir tane “sahte denek” daha var. “sahte denekler”in, “asıl denek”in öncesine dizilmelerinin nedeni, “asıl denek”in fikrini etkileyebilme ihtimalini arttırmak. “asıl denek”in hemen sonrasında oturan bir “sahte denek” ise, “asıl denek”in içini rahatlatma görevini üstleniyor: “korkma, doğru söyledin! Sana katılıyorum.”.

Deney, üzerinde çubukların olduğu kâğıtlarla birlikte tam on iki kere tekrarlanıyor. “solomon asch” hepsini bir bir not ediyor. Bulunan “önemli” sonuçlar şöyle:

– Deneylerin yarısından fazlasında deneklerin %50’sinden fazlası, gruptaki “sahte denek”lere uyup yanlış cevap verdi.
– Deneklerin yalnızca %25’i tüm denemelerde, grubun kalanından etkilenmeyip doğru cevabı verebildi.
– Tüm deneylerde grup uyumu %33 olarak belirlendi.

Deney bu sonuçlarla tamamlandıktan sonra, Solomon Asch, deneklerle deneydeki davranışlarını görüşüyor. Buradan elde edilen sonuçlar da şöyle:

– Tüm denekler, kendilerini tedirgin hissediyor ve grubun söylediklerine ters bir şeyler söylerlerse yadırganacaklarından korkuyorlar.
– Deneklerin birçoğu, çubukları grubun belirttiğinden farklı olarak gördüklerini ama gruptakilerin ortak bir cevap vermesi üzerine o cevabın doğru olacağını düşündüklerini söylüyorlar.
– Deneklerden bazıları, grupta “çıkıntılık” yapmamak için gruba uyduklarını ama grubun hatalı cevap verdiğini çok iyi bildiklerini söylüyorlar.
– Deneklerin çok azı, çubukları gruptakilerin söylediği şekilde göründüğünü söylüyorlar.

Hayli çarpıcı ve aslında “bilinen” sonuçlardan sonra, Solomon Asch deneyin birkaç detayını da açıklama ihtiyacı hissediyor ve şunları söylüyor:

– Şayet, denekler sözlü olarak değil de, yazılı olarak cevapları yazmış olsalardı grubun uyum oranı %12,5’lara kadar gerileyecekti.
– Deney sonuçlarında deneklerin kültür birikimleri de çok önemlidir. Özellikle batılı kültürlerde gruba uyum sağlama daha yüksek olur.

Asch deneyi, sonuçlarının yayımlanmasıyla birlikte, birçok araştırmacıyı etkilemiş ve yeni deneylere öncü olmuştur. Bu deney Stanley Milgram ve Robbers Cave etkilemiş ve bu kişilerin adlarıyla anılan iki deneyin daha yapılmasına neden olmuştur.
Deney sonrasında Akademik çevrelerin bir kısmı gerekçe olarak da “zaten dersten sıkılmış olan öğrencinin, tartışmaya girerek sıkıntısını daha fazla artırmak istememesini” ileri sürüp deneye itiraz ediyor. Bu bir gerekçe olarak kabul edilse de ama sonuç değişmiyor. Eğer yeteri kadar yandaş bulursanız, çoğu insana “dünya düz” dedirtebilirsiniz. Sonra bu “resmi görüş, resmi ideoloji” olur. En sonunda, “çoğulcu” adı verilmiş, “çoğunlukçu” demokrasi kurallarına göre kanunlar çıkarır ve doğruyu söyleyenler marjinal kalır düzeni bozmaktan içeri atılır.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz