Ahmed Arif ve umudun, inceliğin, korkusuzluğun şiiri üzerine bazı düşünceler

Refik Durbaş: “Bir kitabı vardı ama, ömrünün elli yılını adamıştı şiire. Hem şiire adamıştı, hem halkına. “Ben halkımın mazlum ve gariban bir ozanıyım. Böyle olmak da yüce bir onurdur,” diyordu. Yoksa başka türlü nasıl açıklanabilir bunca yaygınlik, bunca etkinlik kazanması? O tek kitap ki, dünyada başka bir benzeri var mıdır, bunca baskıya karşın her yıl en az dört baskı yapsın, 25 yıla yakın bir sürede her yaştan, her kuşaktan okurun beğenisini kazanıp okunsun.
Yalnız Türk edebiyatında değil, dünya edebiyatı içinde de benzersiz bir olay değil mi onun şiiri?”

Cemal Süreya: “Ahmed Arif dağları söylüyor. Uyrukluk tanımayan yazsız dağları, asi dağları. Uzun ve tek bir agıt gibidir onun şiiri. Daha deniz görmemiş çocuklara adanmıştır. Kurdun kuşun arasında, yaban çiçekleri arasında söylenmiştir. Bir hançer kabzasına işlenmiştir. Ama o ağıtta bir yerde birden bire bir zafer şarkısına dönüşecekmiş gibi bir umut, bir hırs, keskin bir parıltı vardır. Türkü söyleyerek çarpışan ve yaralıyken de arkadaşları için tarih özeti taşıyan, buna felsefe ve inanç katmayı ihmal etmeyen bir gerillanın şiiridir.” [yazının tamamını oku]

Gülten Akın: “Ahmed Arif’in siirine, umudun, inceligin, korkusuzlugun siiri demisler. Ekleyecegim: Onun siiri, onurun ve alçakgönüllülügün, derinligin ve yalinligin bile siiridir. Bu özellikler sonradan edinilme degil, dogulunun geleneksel özellikleridir. Akil ve yürek bir olmustur. Hayat, en aci, en umutlu deneylerini sermistir. O yirmi siir yazilmistir.
Ahmed Arif’in siiri bastan sona somut gerçeklere dayanan bir siir. Ama, tek bir dize kekelemeden, tek bir kez biçim sikintisi, dil, anlatim sikintisi çekmeden, benzetmelerin imgelerin en özgününü bula kullana yazmis. Benzersiz bir ozan.”

Rıfat Ilgaz (Mektup):
Sevgili Ozan Kardeşim, Ahmed Arif!
Son kere Yeşilköy’den seslenmişin bana! Seni hep yeşillikler içinde düşünüyorum, anımsayınca…

“Bir ömrü, halkımızın ve insanlığın mutluluğu için bile bile kahrolarak” verdin! Alnın ak, yüreğin pırıl pırıl… Benim eşsiz, değerli kardeşim, içli, özgün şairim! Hoşça kal, solmaz tükenmez yeşillikler içinde! Unutmadık, unutmayacağız seni, halkımızın yaşadığı sürece. Yapıtların, anıların belleklerimizden silinmeyecek!

Sevgili kardeşim, bekle yeşillikler içinde beni!
[mektuplara bak]

Metin Kaygalak: Ahmed Arif’in dilindeki tanıdık ama yabancı bir şiirsel dilin ses birimsel öğeleri bakmak gerekiyor.  A. Arif kullanılan dilin bilinen kalıplarını kırmak, dile iç uygarlıklı bir “ecnebilik” (yabancılık) kazandırmak, yeni dilin olanaklarına doğru sarkarak büyük şiirin kapılarını zorlamıştır. Nedir bu iç uygarlık ve şiirde nasıl bir imkanı sağlamıştır şaire. Onu anlamak için A.Arif’in şiirdeki alaşımlı diline ayrıca bakmak gerekecektir. Onun şiiri iç uygarlıklı bir dilin olanaklarının uğultusuyla oluşmuştur : elverişli sözcüklerin (Eliot) imkanlı varlığıyla . Şiir dilinin gücünü tam da bu bakıyeli uygarlığın alaşımlı diliyle kurmuştur. Yani içine doğduğu uygarlığın, kültürlerin Türkçe’ye akan alaşımlı, melez diliyle. Onun konuştuğu Türkçe bu kültürel uygarlığın bakıyelerinin Türkçe’sidir: Pürüzlü Türkçe. Bu dil A.Arif’i büyük şiirin kapılarına getirmiştir.

Türkçe’nin şiirsel aklının yeni imge anlayışıyla karşı karşıya gelmesini, alışılan dil öğelerinin yerinden edilmesi elbette her zaman olduğu gibi sadece yeteneğe dayalı bir durum olan şairler üzerinden geliştirilecektir. Onun şiirini belirleyen bu başka dilin, dillerin ses birimsel öğelerinin önemli etkisi, dilindeki heterodoks ses, parçalı uygarlık tasarısının bir tezahürü gibidir. Nedir bu parçalı uygarlık; içine doğduğu iç ama değil olan bir uygarlıktır. Çünkü onun şiirlerini yazdığı dönemde parçalılığı değil üniter bir kavrayışı önceleyen bir modern tasarı tüm gücüyle kabul edilmiş bir dogma gibidir. Şiir, dil için ulusal karakteri en yoğunluklu bir alan olması nedeniyle yeni dil politikalarıyla ulusal bir aygıta dönüşmeye doğru evrilmiştir. Cumhuriyetin ilk dönem şairlerinde bunu görebiliriz. Yeni Türkçe dil olarak ulusal bir aygıt gibidir şiirde. Tinsel iletişim bu ulusal reflekse indirgenmiştir adeta. Oysa gerçek tinsel iletişim, şairin, bir başka dili bilmesi üzerinden sağlanabilecek bir durumdur ancak (Eliot). Ahmed Arif tam bu noktada dilin bir önerme halinden çıkarak ama dile rağmen, bu durumu sahip olduğu inanılmaz kültürel zenginlikle, bildiği dillerin arka seslerinin çoklu zihniyle kelimeyi ve sesi şiirinin aklına hizmet etmeye doğru sürüklemiştir. Heterodoks ses derken işte tam da bunu kastetmek istemişimdir. Onu böylesine geçirimli kılan şey de işte tam da burasıdır: İçine doğduğu kültürel referansların, kendini müstakil kılamamış dil ve kültürün ruhsal geriliminin, çatışkının başka bir dilde vücud bulmasını sağlayan ruh halinin bir imkana dönüşmesi. Bir şekilde yeniden varolmanın ta kendisidir bu.

Onun şiirinde çirkin sözcük yoktur. Çirkin, argo olduğunu varsaydığımız sözcükler de halka yaslanık olanlardır. Sözlü kültürden ya da bir halk türkülerinden beslenmesinden ötürü şiirine giren kelimelerdir. Cemal Süreya’ın sözünü ettiği oral şiirdir bu : İmgenin tutsağı olmadan ama imgeyi imkanlı kılan dilin birdenbireliği. Birazdan başka bir sese hiç bilmediğimiz, duymadığımız ama çok bildiğimiz gibi duran bir sese evriliveren bükümlü bir dildir onunki. Hem tanıdık ve hem de yabancı hissi uyandıran bir dil. Tüm bunlar sadece bir dil meselesi olarak da kalmıyor. O tüm bu alaşımlı dil yapısını devrimci politik muhalif şiire doğru hizmet etmesini de sağlıyor. Şiirinin kitleselleşmesinde hem bu dil pratiğinin hem de politik tavrının, hiç kimsede olmadığı kadar net ve kesin taraflılığının payı büyüktür. (Ahmed Arif’in Şiiri Dili Üzerine Bir Deneme  Metin Kaygalak TRT konuşması)

Ataol Behramoğlu: “…başta Nazım Hikmet olmak uzere, toplumcu şiirimizin ortak değerlerinin,
hece şiiri, aruz ve halk şiirimizin yoğun, köklu bir sentezi…” 

Ahmed Arif ve kendi sesinden şiirlerini online dinle 

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz