CEMAL SÜREYA: PERRAN KUTMAN, MÜJDAT GEZEN’İN DİŞİSİ VE AYŞEN GRUDA’NIN TEMİZİDİR

Perihan Abla

Perran Kutman, Müjdat Gezen’in dişisi ve Ayşen Gruda’nın temizidir. Ancak Müjdat Gezen’in güldürü serüveninde büyük sayılabilecek bir emek, gözlem, deney birikimi de bulunduğu halde, Perran Kutman yalnızca sahne sempatisine dayanıyor.

Hıdrellez güzeli.

Ama bohçacı kadını oynarken, onu gülsuyu propagandisti gibi canlandırıyor.

Yine de terzi kız imgesi Perran Kutman’ın yüzünde öylesine canlıdır ki, oyunculuğa gerek kalmaz. TV’nin yarattığı birçok arkadaş gibi, tiyatro değil para-tiyatro kişisidir. Rolünü, Figüran Osman’ın dişisi olan gece güzeli Ayşen Gruda’dan devralırken yapaylıktan da kurtardı.

TV’de, aynı planda, Tekin Akmansoy’un da sık sık yer aldığını gördük; Gazanfer Özcan’ın da. Nedir ki onlar daha önce kendilerini şu ya da bu biçimde kanıtlamış sanatçılar. TV’nin yerli dizilerde ünlendirdiği, kapı açtığı kişiler var; kurumun yayın politikasının ayırıcı özelliği onlarla belirleniyor.

Bunun için, yukarıdaki adları ele alırken onlardan doğruca sahne ya da perde sanatçıları olarak söz etmiyoruz; bir çeşit ekran sanatçıları olarak bakıyoruz kendilerine. Çünkü TV gerçeğinin güncel gücünü aradan çıkardığımızda, Türkiye’de güldürücüler yelpazesi bambaşka kişilerden oluşur. TV yaygın ün sağlıyor. Ama dayanıksız ünler bunlar. Küçük bir zaman kesintisi, unutulma yazgısı da demek. Hatta diyebiliriz ki, halkımızda bu tür sanatçılara karşı bir unutma açlığı da var. “Bizim Sınıf” diye bir dizi anımsıyorum. Özinel diye biri vardı.

Yüzünü üç çeşit buruşturabildin mi güldürü ustasısın. Buruşturamıyorsan daha iyi, jön’sün. Bunu da yapamıyorsan, daha da iyi, aracı olursun.

Der demez Zeki Alasya-Metin Akpınar ikilisi geliyor aklıma. Akpınar gerçek bir oyuncu. Alasya ise onun elinde karnından konuşarak var ettiği (hani vardır ya şovmenlerin ellerinde), Hacı Bekir’in vitrini önünde fotoğrafı çekilmiş ilkokul öğrencisi bakışlı dört yaşında bir bebek gibi.

Ne demişti Türk Fernandel’i olan o at suratlı arkadaş, (Kemal Sunal): “Çok mutluyum, Allah bana böyle bir yüz ihsan etmiş.” Belli bir fizik yapı günümüzde güldürü sanatçısını belirlemeye yetiyor. Suna Pekuysal sonunda her şeyi kambur duruşa bağlamadı mı? Adile Naşit de bir bakıma öyle değil mi? Ama Adile Naşit pekâlâ bir kraliçeyi, bir boksörü, bir cumhurbaşkanını da oynayabilir. Oynamamışsa, gerek kalmadığındandır.

Özellikle 12 Eylül’den sonra Türkiye’ye deri değiştirtmek isteyen akım, sanat hayatında bir karışıklık yaratmayı da becerdi. Kim daha değerli, ne daha iyi, belli olmamaya başladı kamuoyunun gözü önünde. Öykücüler bilirim, romancılar; öykülerinin ve romanlarının daha ilk cümlelerinde bir gün TV’ye uyarlanabilsin amacıyla kendilerine göre görsel biçimler kuruyorlar. Her şey sinopsis.

Öykücüler, romancılar öyle yapıyorlar, bir yerde görsellik adına yazının özgül olanaklarından vazgeçiyorlar da, TV ne yapıyor? O da, bu “resim altı” yapıtları, “söz üstü” fotoğraflar haline getiriyor. Süreç ve drama yok TV ürünlerinde.

Perihan Abla’yı düşünüyorum. Bir grup fotoğrafı Perihan Abla. Şakir ve bütün öbürleriyle birlikte çektirilmiş. Bir de “resim arkası” var; önemli. Orada ne yazıyorsa, banda almışlar. “Perihan Abla”, “Kuruntu Ailesi”, “Kaynanalar”, ilginç bir rastlantıyla aynı dönemde, kimi zaman yan yana gelerek TV dizisi oldu. Sivri akıllı bir gazete yönetmeni kamuoyu araştırması yaptırmış. “Perihan Abla” büyük bir çoğunlukla en sevilen yerli dizi olmuş. Öbürleri bir bakıma o soruşturmanın da sonucu devre dışı kaldılar.

“Perihan Abla” dizisi (giderek daha bir kötülemekte) niçin bu kadar ilgi gördü? Bence hemen iki noktayı belirtmek gerekir: Bir, ne olursa olsun, bir yazar var “Perihan Abla”nın temelinde. Daha doğrusu, öbür iki dizinin arkasında yazar emeği hemen hemen hiç yok. Başoyuncuların kaprisleri, “Kuruntu Ailesi”ni de, “Kaynanalar”ı da kısa metrajlı bir yapıtı sonsuz uzatmaya götürmüş gibi. Sonuçta yoğunluk kalmamış, mesaj yitmiş, her şey silikleşmiş. “Kuruntu Ailesi”nde bir çöp bidonu Gazanfer Özcan’ı 50 dakika oyaladı. Yoksa bu iki dizi de elbet, “Perihan Abla”ya göre çok yönden daha değerli yapıtlardı.

“Perihan Abla” belirsiz. Tıpkı ANAP gibi. Esnaf saçma uçlara kadar yüceltilir. Hiçbir gerçekçi yanı yok bu dizinin. Perihan Abla nedir, necidir? Şakir küçük eleman mıdır, bazı büyük giderleri hangi kaynaklarıyla gerçekleştirir? O semtte öyle hayat olur mu? Kasap neden o kadar sevimli ve zavallı? Paralar nereden geliyor?

Perran Kutman bu dizide Turgut Özal’ın ve Semra Özal’ın simgesi sanki.

“Kaynanalar”, rövanşı almak isteyen ve büyük sermayeyi yeniden temsil etmeye soyunmuş Doğru Yol Partisi yandaşlarını ve yöneticilerini akla getiriyor.

“Kuruntu Ailesi”nde elini başına koyup düşünen Gazanfer Özcan da sosyal demokratların iyi niyetlerini, cansızlıklarını, beceriksizliklerini simgelemiyor mu?

2 Ağustos 1987

Cemal Süreya
99 Yüz
İzdüşümler – Söz Senaryosu, Yapı Kredi Yayınları

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz