Halktan yana ve toplumcu-gerçekçilik doğrultusunda giderek, ulusal sinemanın olanaklarını da zorlayarak kendi çizgisini belirleyen en büyük sinemacımız Yılmaz Güney, öleli neredeyse çeyrek asır oldu. Adını ondan alan çocuklar büyüdü. Ama hala sokaklarda afişleri, duvarlarda fotoğrafları ve sinemalarda filmlerini görüyoruz.
Pek sık ve yerli yersiz kullanılan bir tabirle söylemek gerekirse “sıra dışı” bir aşk… 16 yaşında, İtalyan Rahibeler Mektebi’nde ortaokulda okuyan, piyano, bale dersleriyle büyütülen bir burjuva kızı… Adana’da ırgatlıkla başlayan yaşam serüveninde sinemaya bulaşıp perdelerin kralı olmuş 32 yaşında bir sosyalist… Ve onların daha ikinci görüşmelerinde evlenme kararı almalarıyla başlayan 14 yıllık fırtınalı ilişkileri… Sadece 4 yılı hapishanesiz yüz yüze görüşülerek yaşanabilmiş o 10 yıla ait ait bazı mektuplar.
Çirkin Kral’ın cezaevinden Fatoş Güney’e yazdığı mektuplar…