Yapay zeka, sanat ile duygularımıza müdahale edebilir mi? – Yuval Noah Harari

214

Makinedeki Mozart

Yapay zeka ve robot teknolojileri en azından kısa vadede tüm iş alanlarını tamamen ortadan kaldıracak değil. Kısıtlı bir alanda bir dizi rutin faaliyet üzerinde uzmanlaşma gerektiren işler otomasyona tabi tutulacak. Ama o kadar rutin olmayan, geniş bir beceri yelpazesinin eşzamanlı kullanımını ve öngörülemeyen senaryolarla başa çıkmayı gerektiren işlerde, insanların yerine makineleri getirmek o kadar kolay olmayacak. Örneğin sağlık hizmetlerine bakalım. Çoğu doktor neredeyse tamamen eldeki bilgileri değerlendirmeye odaklanıyor: tıbbi verileri algılıyor, analiz ediyor ve teşhis koyuyor. Oysa hemşireler can acıtan iğneler yapmak, sargıları değiştirmek ya da şiddet sergileyen bir hastayı zaptetmek için hem motor hem de duygusal beceriler kullanmak zorunda. Dolayısıyla güvenilir bir robot hemşireden yıllar yıllar önce, akıllı telefonumuzla ulaşabildiğimiz yapay zekâ ürünü bir aile doktoru edinmemiz daha muhtemel. Hastaların, çocukların ve yaşlıların bakımını üstlenen bakım sektörü uzun bir süre daha insanların kalesi olarak kalacak gibi görünüyor. Hatta büyük ihtimalle insan ömrü uzayıp doğum sayısı azaldıkça yaşlı bakımı insan emeği piyasasının hızla büyüyen sektörlerinden biri haline gelecek.

Bakımın yanı sıra yaratıcılık da otomasyonun karşısına ziyadesiyle zor engeller çıkarıyor. Müziği pazarlamak için insanlara artık ihtiyacımız yok; şarkıları iTunes’dan indirebiliyoruz ama besteciler, müzisyenler, şarkıcılar ve DJ’ler halen et ve kemikten mürekkep. Sadece yeni müzik üretilmesi için değil akıl almayacak genişlikteki mevcut repertuvardan seçkiler yapmak için de onların yaratıcılığına itimat ediyoruz.

Yine de uzun vadede hiçbir iş otomasyondan paçasını kurtaramayacak. Sanatçılar bile. Modern dünyada sanat her daim insan duygularıyla ilişkilendiriliyor. Sanatçıların içsel psikolojik enerjilerini açığa çıkardığını ve sanatın nihai amacının bizi duygularımızla iletişime geçirmek ve içimizde yeni duygular uyandırmak olduğunu düşünürüz genellikle. Bu sebeple sanatı değerlendirirken hedef kitle üzerindeki duygusal etkisini göz önünde bulundururuz. Fakat sanatı belirleyen insani duygularsa, harici algoritmalar insanların duygularını Shakespeare’den, Frida Kahlo’dan ya da Beyonce’den daha iyi kavrayıp yönlendirebilir hale geldiğinde ne olacak?

Ne de olsa duygular esrarengiz fenomenler değil; biyokimyasal bir sürecin sonucunda ortaya çıkıyorlar. Bu yüzden çok uzak olmayan bir gelecekte makine öğrenmesine muktedir algoritmalar beden üzerinde ve içindeki sensörlerden iletilen biyometrik verileri analiz edip kişilik tipinizi ve değişen haletiruhiyenizi analiz ederek belli bir şarkının ve hatta belli bir akordun üzerinizde yaratabileceği etkiyi hesaplayabilir.

Tüm sanat dalları içinde büyük veri analizine muhtemelen en yatkın olanı müzik çünkü bu dalda hem girdiler hem de çıktılar matematiksel olarak ifade edilmeye müsait. Girdiler ses dalgalarının matematiksel modelleri, çıktılarsa sinir fırtınalarının elektrokimyasal modelleri. Önümüzdeki yıllarda milyonlarca müzik deneyimini tarayan bir algoritma hangi girdilerin hangi çıktılara yol açtığını tahmin edecek duruma gelebilir.”
Diyelim ki sevgilinizle kavga ettiniz. Ses sisteminizden sorumlu algoritma hemen içinizde kopan duygu fırtınasını algılayıp kişiliğiniz ve genel insan psikolojisi hakkında bildikleri doğrultusunda, üzüntünüze denk düşecek ve sıkıntınızı yansıtacak şarkılar çalmaya başlayacak. Sözkonusu şarkılar başka insanlar için bir şey ifade etmeyebilir ama sizin kişilik tipinize birebir uygun.

Hüznünüzün derinlikleriyle yüzleşmenize yardımcı olduktan sonra aynı algoritma, belki sizin bile farkında olmadığınız, mutlu bir çocukluk anınızı çağrıştırdığı için dünyada sizi neşelendirmesi muhtemel o yegâne şarkıyı çalacak. Böyle bir yapay zekâyla hiçbirinsan DJ boy ölçüşemez.

Bu gerçekleştiğinde, yapay zekânın tesadüfleri ortadan kaldıracağını ve bizi daha önce beğendiğimiz şeyler doğrultusunda biçimlenen dar bir müzik kozasına hapsedeceğini ileri sürebilirsiniz. Bu şekilde yeni müzik zevkleri ve türleri nasıl keşfedilecek? Dert değil. Algoritmayı seçkinin yüzde 5 gibi bir kısmını tamamıyla rastlantısal bir şekilde belirlemeye ayarlayabilir, karşınıza beklenmedik bir şekilde Endonezya’ya özgü bir potpuri, Rossini’nin yazdığı bir opera ya da Kore menşeli bir pop şarkısı çıkarmasını sağlayabilirsiniz. Yapay zekâ zaman içinde tepkilerinizi gözlemleyerek rastlantısallığı en uygun seviyeye getirip hoşnutsuzluğa sebep olmadan keşif yapabilmenizi sağlamak için tesadüf düzeyini yüzde 3’e indirme ya da yüzde 8’e çıkarma yoluna gidebilir.

İleri sürülebilecek bir başka nokta da algoritmanın hangi duyguyu hedefleyeceğini nereden bileceği. Sevgilinizle kavganızın ardından algoritma sizi hüzünlendirmeli mi, neşelendirmeli mi? Keskin bir şekilde “iyi” duygular ve “kötü” duygular diye belirlenmiş bir ölçeği körü körüne takip mi edecek? Bu hayatta hüzünlenmenin de iyi geldiği anlar yok mu? Elbette aynı soru insan müzisyenlere ve DJ’lere de yöneltilebilir. Fakat sözkonusu bir algoritma olduğunda bu bilmecenin pek çok ilginç çözümü var.

Seçeneklerden biri tercihi müşteriye bırakmak. Duygularınızı istediğiniz şekilde değerlendirebilirsiniz ve algoritma da sizin direktiflerinize uyar. Kendinize acıyarak debelenmek ya da sevinçten taklalar atmak isteyebilirsiniz, algoritma emrinize amade. Hatta siz ne istediğinizin açık seçik farkında olmasanız da algoritma dilediğiniz şeyin ne olduğunu algılamayı öğrenebilir.

Bunun yanı sıra eğer kendinize güvenmiyorsanız, tanınmış psikologlardan hangisine güveniyorsanız onun tavsiyesi doğrultusunda hareket etme direktifi de verebilirsiniz. Neticede sevgiliniz sizi terk ederse, algoritma yas sürecinin beş resmi aşamasından geçmenize önayak olabilir: önce olan biteni inkâr etmenize yardımcı olmak için Nilüfer’den “Boş Vermişim Dünyaya”, sonra öfkenizi kamçılamak için Esmeray’dan “Unutma Beni”, sizi pazarlığa teşvik etmek için Sezen Aksu’dan “Geri Dön”, bunalımın dibine vurmanız için Gülden Karaböcek’ten “Sürünüyorum” ve Neşe Karaböcek’ten “Kemancı”, son olarak da durumu kabullenmenize yardımcı olmak için Ajda Pekkan’dan “Bambaşka Biri” parçalarını çalar.

Algoritmanın geçeceği bir sonraki aşama şarkılar ve melodilerle oynamaya başlamak, onları sizin eğilimlerinize göre az biraz değiştirmek. Belki bir şarkıyı, tek bir yeri hariç muhteşem buluyorsunuz. Algoritma bunu anlıyor çünkü ne zaman bu nahoş kısmı duysanız kalbiniz farklı atıyor ve oksitosin seviyeniz azıcık düşüyor. Algoritma bu rahatsız edici notaları değiştirebilir ya da çıkarabilir.

Algoritmalar zamanla sıfırdan beste yapmayı öğrenip insanların duygularıyla, bu duygular piyanonun tuşlarıymış gibi oynayabilir. Biyometrik verilerinizi kullanarak size özel, koca kâinatta bir tek sizin zevkinize uygun melodiler üretebilir.

İnsanların sanatla ilişkilerinin sanat eserlerinde kendilerini bulmalarına dayandığı söylenegelmiştir. Mesela Facebook hakkınızda bildiği herşeye dayanarak size özel sanat eserleri yaratmaya başlarsa, bu durum şaşırtıcı ve bir miktar da tüyler ürpertici sonuçlara yol açabilir. Sevgiliniz sizi terk ederse, Facebook size Ajda Pekkan’ın ya da Sezen Aksu’nun kalbini kırmış meçhul şahıs hakkındaki şarkıyı değil, bizzat sizin kalbinizi kıran o aşağılık şahıs hakkında yazılmış özel bir şarkı sunabilir. Şarkı ilişkiniz sırasında gerçekten yaşanmış, başka kimsenin haberi olmayan olayları bile hatırlatabilir size.

Elbette kişisel sanat asla rağbet görmeyebilir çünkü insanlar herkesin sevdiği evrensel hitlerden hoşlanmayı sürdürecektir. Sizden başka kimsenin bilmediği bir şarkıyı birlikte söylemek ya da böyle bir şarkıyla hep beraber dans etmek mümkün olabilir mi? Ama algoritmalar dünya çapında tutacak parçalar üretmekte, nevi şahsına münhasır şarkılar yazmaktan daha başarılı olabilir. Algoritma milyonlarca insandan elde edilmiş büyük çaplı biyometrik veritabanlarını kullanarak, herkesi deliler gibi dans ettirecek dünya çapında bir hit üretmek için hangi biyokimyasal unsurları tetiklemek gerektiğini bilebilir. Sanat gerçekten de insan duygularını harekete geçirmekle (ya da yönlendirmekle) ilgiliyse, böylesi bir algoritmayla boy ölçüşmek çok az insan müzisyenin harcıdır (belki de hiçbirinin); sonuçta hiçbir müzisyen tellerini tıngırdattığı esas enstrümanı, yani insanların biyokimyasal sistemini, böyle bir algoritma kadar iyi anlayamaz.

Tüm bunlar muhteşem sanat eserleri ortaya çıkmasını sağlar mı? Bu sorunun cevabı sanatın nasıl tanımlandığına bağlı. Bir eserin güzel olup olmadığı dinleyicinin beğenisine kalıyorsa ve müşteri daima haklıysa, biyometrik algoritmaların tarih boyunca üretilmiş en iyi sanat eserlerini ortaya çıkarma olasılığı yüksek. Sanat insanların duygularından daha derinse ve biyokimyasal titreşimlerin ötesinde bir hakikate işaret ediyorsa, biyometrik algoritmalardan pek de iyi sanatçılar çıkmayabilir. Ama çoğu insandan da çıkmıyor zaten. Sanat piyasasına girmek ve çoğu insan besteci ve performansçının yerini almak için ille de Çaykovski’yi gölgede bırakmaları gerekmiyor. Britney Spears’ı aşsalar yeter.

Yuval Noah Harari
21. Yüzyıl İçin 21 Ders

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz