Van Gogh ‘Patates Yiyenler’ Resmi için: “On para etmez!” dediklerini duyacaksın, hazırlan buna

230


Köylülerin hayatlarını resmetmek ciddî ve önemli bir iştir, ben kendi hesabıma bu konuyu sanat ve hayat üstüne ciddiyetle düşünen insanları düşündürecek biçimde işlemeyi denemek isterim, denemezsem pişmanlık duyarım.

Vincent van Gogh’un  kardeşi Theo’ya “Patates Yiyenler”  adlı eseri için gönderdiği mektup

Patates Yiyenler tablosu hakkında; yaldızlı çerçeve içine alınsa iyi olur eminim.
Ayrıca da olgun buğdayın sıcak rengini veren bir döşeme kağıdıyla kaplı bir duvarda iyi durur.
Yok, çevreden bu biçimde ayrılmazsa, karşıya konacak bir resim değildir.
Koyu bir fon, hele donuk bir fon üstünde, değeri hiç ortaya çıkmaz. Çünkü soluk gümüşî renkte bir enteriördür.
Gerçekte de yaldızlı bir çerçeve içindedir denebilir, madem seyirci resmini yaptığım sahneye bakınca bir şömine ve şöminede yanan ateşin beyaz duvarlara yansımasını görür; ben bunları tabloya almadım gerçi, çünkü gerçekte de her şeyi bozuyor bunlar.
Bir daha söylüyorum: Onu altın ya da bakır tonlarında bir şeyle çerçeveleyip ayırmalı.
Görülmesi gibi görmek istiyorsan, bunları aklında tutmalısın.
Altınımsı bir tonla yan yana getirilmesi; hem hiç ummadığın yerlerde bulunan bazı lekeleri aydınlatır, hem de donuk ya da kara bir fon üstünde ortaya çıkabilecek olan hareli görünüşünü siler.
Gölgeler mavi ile boyanmıştır, altın rengi daha iyi belirtir onları. Dün bu resmi Eindhoven’de oturan bir ressam arkadaşa götürdüm.
Orada iki üç gün içinde biraz yumurta akıyla bitirir ve daha bazı detaylarına çalışırım… Bu arkadaş da modelle çalıştığı için, bir kafada ya da kalın bir köylü elinde neler bulunduğunu çok iyi görüyor ve ellerden söz ederken, el resmi yapmak konusunda kendisinin bambaşka bir görüşe vardığını söyledi.
Asıl candan belirtmek istediğim fikir şudur: lâmbanın altında patateslerini tabağa el uzatarak yiyen bu insanlar aynı ellerle toprağı işlemiş adamlardır; istedim ki resim çiftçinin el çalışmasını ve bu kadar namusluca kazandığı besiyi yüceltsin.
İstedim ki biz uygar insanların yaşayışından bambaşka bir yaşayışı canlandırsın. Onun için herkesin bu resmi güzel ya da başarılı bulmasını istemek aklımdan bile geçmiyor.
Bütün kış, kesin örneğini aradığım bu kumaşın ipliğini elimde tuttum ve kumaş şimdi dokunduktan sonra kaba ve sert görünüyorsa da ipliklerinin titizlikle ve belli kurallara göre seçildiği bir gerçektir. Ve bu resmin gerçek bir köylü resmi olduğu söylenebilir belki. Ben biliyorum öyle olduğunu.
Ama tatlı su köylüleri görmek isteyen geçsin gitsin.
Bana kalırsa, köylüleri yapmacık bir çeki düzenle çizmektense, onları bütün kabalıklarıyla canlandırdık mı, daha iyi sonuçlar alabiliriz, buna inanıyorum.
Havanın, rüzgârın ve güneşin etkisiyle çeşitli renk ayrıntıları ve incelikleri gösteren tozlu ve yamalı lacivert eteği ve mintanıyla bir köylü kızı bence bir hanımefendiden daha güzeldir; ama bir hanımefendi kılığına girerse, ondaki bütün gerçeklik birden yok oluverir.
Bir köylü dimi pantolonu ve gömleğiyle: tarlasında güzeldir, pazar günü efendi gibi giyinip kiliseye gittiği zamankinden daha güzel.
Onun için, köylü resimlerine yapmacık bir cilâ vermek bence yersizdir. Bir resim domuz eti, av eti ve patates kokuyorsa, iyidir! Yerindedir; bir ahır gübre kokuyorsa, tamam! ahırı ahır yapan gübredir; tarla olgun buğday ya da patates, yahut ta gübre ve tezek kokuyorsa, asıl sağlık bu kokudadır, özellikle şehirliler için.
Bu tablolardan faydalı bir şey öğrenirler. Bir köylü tablosu hiçbir zaman güzel kokular sürmüş gibi olmamalı.
Bakalım benim resmimde hoşuna gidecek bir şey bulacak mısın, bulacağını umuyorum. M. Portier’nin benim eserlerimle ilgilenmek istediğini söylemesine sevindim. Benim de salt etütlerden daha önemli şeylerim vardır gösterecek.
Durand-Ruel’e gelince, desenlerimi değersiz bulmuşsa da, ona bu resmi göster. Kötü bulursa, ne yapalım. Ama sen gene de göster ki var gücümüzle savaştığımızı görebilsin. Muhakkak «On para etmez!» dediklerini duyacaksın, hazırlan buna.
Ben de hazırlıklıyım. Ama gerçek ve namuslu bir şey vermeyi başaracağız sonunda.
Öyle ki, pentür ya da desen, figürü canlandırmak ve insan bedeninin şaşılacak kadar uyumlu biçimini vermek için çizilmiş olmaktan başka bir de karın içinden havuç çekip, çıkarmak eylemini göstermek amacıyla yapılmış olsun.
Anlatabiliyor muyum ne demek istediğimi? Çok isterdim anlatabilmeyi; bunu Serret’ye de söyle.
Daha kısaca da söyleyebilirim: Cabanel’in bir çıplağı, Jaquet’nin bir kadını ve Bastien Lepage’ınkiler bir yana resim çizmesini akademide öğrenmiş herhangi bir Parisli ressamın çizdiği bir köylü kadın figürü uzuv ve beden yapısını aynı biçimde gösterir, orantıları ve anatomisi doğru, kimi zaman da çok çekicidir bu figürün.
Ama Israels, Daumier ya da Lhermite bir fügür çizdikleri zaman, bedenin biçimi çok daha canlı olarak duyulur, oysa, asıl bunun içindir ki Daumier’yi örnek gösteriyorum, orantılar hemen hemen keyfîdir, anatomi ve beden yapısı akademisyenlerin gözünde hiç de başarılı olmayacaktır.
Ama bu figür yaşayacaktır. Bu özellik Delacroix için de gerçektir.
Hoş anlatmayı daha tam da başaramadım.
Serret’ye de ki, figürlerimin güzel olması umutsuzluğa düşürürdü beni, de ki; onların akademi görüşlerine göre güzel ve başarılı olmalarını istemiyorum, söyle ki; toprağı belleyen bir adamın fotoğrafı çekilirse, o adam hiç te toprağı beller durumda olmaz…
Ona de ki ben Michelangelo’nun figürlerini, bacakları her ne kadar fazla uzun ve kalçaları fazla enli ise de; güzelini güzeli buluyorum.
Ona de ki, bu yüzden Millet ve Lhermite benim gözümde gerçek ressamlardır; çünkü nesneleri kuru kuru inceledikten sonra oldukları gibi vermiyorlar, kendileri, yani Millet, Lhermite, Michelangelo onları nasıl duyuyorlarsa öyle veriyorlar.
Söyle ki; benim en büyük dileğim bu çeşit yanlışlıklar, sapıklıklar yapmasını öğrenmektir, gerçeği öylesine değiştirmek, düzeltmek ki, meydana gelen şey yalan, ama “kuru gerçekten” daha gerçek bir yalan olsun.
Köylülerin hayatlarını resmetmek ciddî ve önemli bir iştir, ben kendi hesabıma bu konuyu sanat ve hayat üstüne ciddiyetle düşünen insanları düşündürecek biçimde işlemeyi denemek isterim, denemezsem pişmanlık duyarım.
Millet, De Groux, ve daha birçokları verdikleri örneklerle karakter sahibi olduklarını ve «pis, kaba, çamur, iğrenç» gibi yergilere aldırmadıklarını gösterdiler. Bu konuda kuşkuya kapılmak bile ayıptır.
Hayır, köylüleri onlardan biri imişiz gibi çizmeliyiz, köylü gibi duyarak, köylü gibi düşünerek.
 Bu olduğumuzdan başka olamazmışız gibi. Çok kez düşünürüm ki köylüler kendilerine göre bir âlemdir ve birçok bakımdan medenî dünyamızdan çok üstündür bu âlem.

Vincent van Gogh,
Theo’ya Mektuplar

Eser hakkında daha fazla bilgi için burayı tıklayınız
 

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz