Televizyonun toplum üzerindeki aptallaştırıcı etkisi

Şimdi hakkında o kadar çok yazılan, elestirilen bu konu, yani TV üzerine yeni ne söylenecek diyebilirsiniz. Elbette birkaç sayfayla hem konuyu açıklayıp hem alternatif modeller ortaya koyamayız. Ancak meselenin özüne değinmeye çalısıp yeniden sorgulama yapabiliriz.
Ben söze klasik sayılan bir sloganla baslayıp son söyleyeceğimi basta söyleyeyim: Evet televizyon günümüzde kapitalizmin göz boyayan büyücüsüdür. Diziler de televizyonun en önemli silahıdır. Ve bu büyücüden kapitalizm yani egemenler, burjuva medyası, büyük tekeller tahminimizden fazla yararlanmaktadır. İnsanları edilgen kılmakta, 4 yılda bir oy vermekten baska bir siyasal eylemi olmayan diziler arasındaki reklamların etkisiyle mutluluğu tüketmekten ibaret gören zavallılar haline getirmektedir.
Nasıl oluyor da televizyon bunu basarmıstır. Bu sonuç tesadüf müdür yoksa egemenlerin hizmetindeki toplum mühendislerinin ve bilim insanlarının bu konuda yol göstericiliği olmus mudur? Sonucu biliyoruz, okumayan, beyni tembellesen, kitaptan uzak, sorgulamadan yasayan, kitle kültürüyle tek tiplesen insanlar yığınının adı halk oldu.
Biz aydınlar, yarı aydınlar, muhalifler açısından da durum ne yazık ki çok farklı değildir. O dizilere elestirel yaklasan birçok eğitimcinin evinde de televizyon hep açıktır. Zira büyü çok etkilidir. Kitlesel kültür-küresel kültür en kapalı yasayan cemaatleri bile bozguna uğratmıstır. “Bugün televizyon yöneticileri için tüm insanlar, yürüyen, hareket eden, yakalanması gereken banknotlardır. Uzmanlar bunun için özellikle sosyoloji ve psikolojinin sonuçlarından ustalıkla yararlanır. İzleyiciler hem bir ürün-mal hem de tüketendir.”

Televizyon ve TRT
Televizyon TRT’nin kepenklerini açtığı 1968’den beri hayatımızın baskösesinde. Bu 37 yılın 22 yılı tek kanal hakimiyetinde geçti. Televizyon akademik alandaki ilgi dısında 90’lı yıllara kadar toplumsal bir mesele olarak algılanmıyordu. TRT yayıncılığı tatsız-tuzsuzdu belki ama insanların yakınmaları ve tezat bir biçimde ekrana hapis olmaları bu denli ayyuka çıkmamıstı. Televizyon radyoya göre bir üstünlüğe sahipti, radyonun sırf ses kanalıyla sınırlı olmasına karsılık, televizyon sesin yanına görüntüyü de ekliyordu. Yani Türkiye’de büyük bölümü zaten okumaz-yazmaz olan bir nüfusun eğitilme ve aydınlanma sürecindeki problemlerinin bir kısmı daha sözüm ona giderilmis olacaktı. Nihayetinde göstere göstere öğretmek, yazıyla ya da sözle öğretmekten daha etkili bir yoldu. Televizyon Türkiye’de böylelikle göstere göstere kalkındırma aracı olarak islev görecekti. Türkiye’de o dönem aydın kesiminin savunduğu görüs buydu. Oysa Türkiye’de bu zihniyetin hakim olduğu dönemden çok önceleri dünyada televizyonun bırakın eğiticiliği, öğreticiliği veya aydınlatılıcılığını, tam da bir aptal kutusu olduğuna dair iddialar epeyi yaygındı.
Televizyon diziler aracılığıyla dünyayla algısal ilisadil kiden çok düs ve fantazya sunmak suretiyle gerçeklik duygusunu alıp bir yana fırlatmıstır. Bu süphesiz insanın analiz ve sentez kabiliyetinin körelmesi,dumura uğraması, sonunda aptallasması anlamına gelmektedir. Ben televizyon izliyorum ama toplumsal görevlerimi yerine getiriyorum, aptallasmadım diyenler mutlaka kapasitelerinin gerisinde yasamaktadır ve farkında değildir.
Postman’ın deyimiyle ‘Televizyon bizi içimizden fetheden, kendimizi gönül rızasıyla eline bıraktığımız, bunun karsılığında ise beynimizi güle oynaya, eğlendire keyiflendire oyan, yiyip bitiren bir canavardır.’ O’na göre televizyon kitabın anti-tezi, hatta kitabı ortadan kaldıracak bir tehdit unsurudur.

Modern dünyada sığınak arama ve Marks
Marks kapitalizmin ilk döneminde yerlesik kalıpları yıktığı ve teologun din adamının basındaki haleyi yerle bir ettiği, akıl çağını, modernizmi baslattığı için alkıslamıstı. Ama Marks’ın öngördüğü gibi kapitalizm çürüdü ve simdi insanlar o haleyi arıyor. Bulamayınca onlara çürüyen kapitalizm dizilerde zengin, sıra dısı hayatlar sunarak hayal aleminde tatmin olmalarını sağlıyor.
Modern dünyada belli inançlara olan bağlılığın giderek azalması, dinsel ve siyasal kurumların inanç üretme kapasitelerinin zayıflaması sonucu insanlar medyada sığınak arayıp bulmaya baslamıslardır. Elestirilerimize rağmen televizyon izlememizin bir nedeni:Modern dünyanın bizleri mahkum ettiği köksüzlesmeye karsı sanal bir sığınağa duyduğumuz gereksinimdir ve televizyon da bu gereksinimin karsılanmasıdır.
Özellikle 12 Eylül darbesinden sonra bu durum yaygınlasmıstır. Batı dünyasında da durum farklı değildir. Batıda da televizyon gündelik yasam rutinleriyle iyice tümlesik hale gelmistir.
Postmodern zamanlarda nasıl diziler sayesinde insanlar tek tiplesiyorsa, kitle kültürü- küresel kültür bir zamanlar elestirdiğimiz popüler kültürü bize aratır hale gelmisse, senaristler ve dizi yapımcıları de tek tiplesmislerdir. Bir tasla iki kus vurmaktalar. Birincisi sistemin aklanmasına, muhalif insan bırakmayarak hizmet etmektedirler ikincisi para kazanmaktadırlar. Ve tek tiplesen bu insanların da tek kirli bir sloganı vardır: para en yüce değerdir. Oysa tüm insanlık tarihi emeğin en yüce değer olduğunu kanıtlamıstır. Bu kanıtlanan doğru bugün unutturulmaya çalısılmaktadır.

Sonsöz:
Sonuç itibariyle televizyon, diziler ve sovlar aracıyla insanların bos zamanlarını çalmaktadır. İnsanlarda öyle bir bağımlılık yaratmıstır ki, dizi izlememek imkansız bir hal almıstır. Aksam saatlerinde milyonlarca insan televizyon ekranının karsısında oturup ayine katılırlar. Bebekler artık anne-babalarının ninnileriyle değil reklamlar ve televizyon sarkılarıyla uyutuluyorlar. Dolayısıyla devletin en küçük birimi olarak aile ile televizyon arasında tarihsel, sosyolojik bağ kurulmustur. İktidar artık günümüzde kitleleri daha rahat gözetlemekte, denetlemekte ve yönetmektedir. Röntgencilik ve teshircilik kanıksanmıstır. Yığınlar artık dizilerin tesvikiyle pornografik olarak kendilerini
ortaya koymaktan ve gözetlemekten rahatsızlık duymamakta, tam tersine siddetten bile haz duymaktadırlar.
Böylesi bir insan türüne hükmedip sömürmek yönetici sınıf açısından son derece kolaylasmıstır. Televizyon dizilerinin günümüzde yarattığı insan ruhsal ve düsünsel olarak özürlüdür. Televizyonun yarattığı insan paylasımcı değildir; bencildir, kuskucudur.
Özellikle genç kusak arasında fazlaca görülen özdeslesme dizilerin etkisiyle ölümsüzlük isteği, davranıs ve giyim tarzlarının taklidi ve bunun tüketimi kosullaması; yani özdeslesilen starla hayatını değistirme arzusu gerçek hayatla asla çakısmayan bir yanılsamadır. Saniyelerle değisen görüntü bombardımanı altında olan TV insanı görüntüyü düsünebilme, sorgulama, değerlendirme,analiz etme yetisini kaybetmistir. TV insanının geçmise iliskin belleği ve geleceğe yönelik öngörüsü zayıftır. Sadece simdiki zaman içerisinde anlık bellek ile yasayan bir insandır. Bugün ivedi olarak buna karsı durmak bu itirazı örgütlemek alternatifler üzerinde konusmak gerekmektedir.
Bu da baska bir yazı konusudur.

Adil Okay
Güney Dergisi Sayı:47 . 2009
Not: Sibel Özbudun, O. Özgür ve Temel Demirer’in ‘İmparatorun soytarısı. Egemen medya.’ ile Erol Mutlu’nun ‘Globallesme, popüler kültür ve medya’ adlı Ütopya Yayınevinden çıkan kitaplarından yararlanılmıştır.

2 Yorumlar

  1. İnsanların yaşamlarını görsel/işitsel/anlatısal olarak ve neredeyse tamamen içine alan televizyon iletişimi/iletişimsizliği konusunda önemli tesbitlerde bulunulmuştur.

    İnsan, emeği ile üretir; her üretimin bir tüketim, her tüketimin de bir üretim olduğu bilinmektedir. İnsanların ‘boş zamanları’ yoktur aslında. Bu tanım, insanın isteyerek ya da zorunlu kendisini yeniden üretebilmesi için tüketime -üretici tüketim- ayırdığı zaman dilimini ifade etmektedir. Ancak, bunun da ters-düz edilmesi ile karşı-karşıya bulunmaktayız. İnsanın tüketirken üretici olması istenmiyor ise ‘boş zaman’ denilerek özendirilmektedir. Bu son olguda/durumda her olgu bireyselleştirilerek algılanması sağlanmış olur. Şöyleki, bireysel özgürlük ile gerçekten özgür olunacağı yanılsaması gizlenir; bireyleri özgür olmayan bir toplumda bir kişinin özgürlüğünün olanaksız olduğu anlaşılamaz hale gelir. Tv. programları ile bu yanılsama ya deşifre edilerek eğitici/öğretici bir rol yüklenilir ya da örtülenerek yalan örgütlenir. Nazım boşuna demiyor ”annelerin ninnilerinden/spikerin okuduğu habere kadar/yenebilmek yalanı…”

    İnsanların eve kapanmaları/kapatılmalarının çeşitli nedenleri vardır. Kapanan/kapatılan insan TV. ekranı ile dünyaya açılma iletişim kurma gereksinimini karşıladığını düşünür. Gerçek sosyal ilişkilerden uzak, paylaşımsız dünyaya yapılan bu açılım sosyal/kültürel/tarihsel bir kırılmaya neden olur. Düşünmeden/yargılamadan benimsemek, araştırmadan öğrenmek, gerçek dünya ile görsel dünya arasındaki çelişkileri yorumlama/benimseme/algılama bozuklukları ve giderek içe-kapanmak…Bunlar aslında üzerinde durulması gereken oldukça önemli toplumsal hastalık biçimleridir. Çünkü günümüzde Tv iletişimi yok eden bir aygıta dönüşmüş bulunmaktadır. Orada iletişim yok, tek yönlü düşünce dünyasının kuşatılması/çarpıklığın empoze edilmesidir söz konusu olan. Aşılması gerken de budur.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz