Sylvia Plath: Ve son kez uzanıp yattığımda bir gün ben asıl o zaman yararlı olacağım

bedreddin“Benim için şimdi sonsuzdur, sonsuz da sürekli olarak değişir, akar, erir. Yaşam bu andır. Geçip gittiğinde, ölüdür artık. Ama her yeni anla birlikte yeniden başlayamazsınız, ölü olana göre yargılamak zorundasınız. Bataklık kumu gibi tıpkı… Daha başından umutsuz. Bir öykü, bir resim, heyecanı biraz yenileyebilir, ama yeterince değil, yeterince değil. Şimdinin dışında hiçbir şey gerçek değildir, daha şimdiden yüzyılların ağırlığının beni boğduğunu duyumsuyorum. Bir zamanlar, yüz yıl önce bir kız yaşamıştı, şimdi benim yaşadığım gibi. Sonra öldü. Ben şimdiyim, göçüp gideceğimi de biliyorum ama. Doruktaki o an, o parıltı gelip geçiyor, sürekli bir bataklık kumu. Ama ben ölmek istemiyorum” (Sylvia Plath Temmuz 1950)

Sylvia Plath (d. 27 Ekim 1932 Boston – ö. 11 Şubat 1963 Londra), ABD’li şair ve yazardır. Trajik yaşamı ve intiharıyla tanınan Plath, aynı zamanda yarı otobiyografik bir roman olan ve depresyonu üzerine ayrıntılı bilgiler veren Sırça Fanus kitabının yazarı olarak bilinir. Anne Sexton ile birlikte, Plath gizdökümcü şiirin önemli isimlerinden biridir.

BAYAN LAZARUS

İşte yine yaptım
Her on yılda bir
Böyle bir tane beceririm

Bir tür ayaklı mucize, tenim
Bir Nazi lamba siperliği kadar parlak,
Sağ ayağım

Tüy kadar hafif
Yüzüm ifadesiz, incecik
Yahudi kumaşından.

Çözün kundağı
Ah, sevgili düşmanım.
Korkutuyor muyum? –

Burnu, göz bebekleri, 32 dişi yerli yerinde mi?
Acı nefesi
Ertesi gün yok olacak.

Yakında, çok yakında
Vahim bir öldür gücü
Evimde, etimde olacak

Ve ben işte gülümseyen bir kadın.
Daha sadece otuzunda.
Ve kedi gibi dokuz canlıyım.

Bu Üçüncü Sefer.
Ne lüzumsuzluk
On yılda bir imha.

Bu ne çok iplik.
Çekirdek yiyen kalabalık
İtişir içeri görmek için

Ellerimi ayaklarımı çözmelerini –
Muhteşem soyunmalar.
Baylar, bayanlar

Bunlar ellerim benim,
Bunlar dizlerim.
Bir deri bir kemik olabilirim, farketmez,

Ben de onlardandım, tek tip kadın işte
İlk seferinde on yaşındaydım.
Kazaydı.

İkinci seferinde istedim
Bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi.
Üstüstüme kapaklandım.

Tıpkı bir midye gibi.
Tekrar tekrar bağırmaları gerekti çağırmaları
Ve üstümden ayıklamaları inci gibi parlak yapışkan
Solucanları

Ölmek
Bir sanattır, herşey gibi.
Özellikle iyi yaparım.

Bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum.
Bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum.
Sanki gider gibi bir davete.

Bunu yapmak çok kolay bir hücrede
Ölmek ve kımıldamamak
Ölüyü oynadığım tiyatroda sıranın gelmesi gibi

Güneşli bir günde geri gel
Aynı yere, aynı yüze, zalim
Eğlenen çığrışlara:

‘Mucize!’
İşte bu yere yıkar beni.
Ama bir bedeli var.

Yara izlerime bakmanın, bir bedeli var.
Kalbimi dinlemenin —-
Hakikaten çalışıyor.

Bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var.
Bir sözün, veya bir dokunuşun.
Ya da biraz kanımı akıtmanın.

Bir tutam saçımın veya elbisemden bir parçanın.
Eee, Herr Doktor.
Eee, Herr Düşman.

Sizin eserinizim ben,
Paha biçilmez,
Altın topu bebeğinizim

Bir çığlığa eriyen
Dönüyorum ve yanıyorum.
Gösterdiğiniz alakaya aldırmadığımı sanmayın.

Kül, kül –
Külü eşele bak.
Etten kemikten eser yok—-

Bir kalıp sabun
Bir nişan yüzüğü
Altın bir diş.

Herr Tanrı, Herr Şeytan
Savulun
Savulun.

Küllerin arasından
Doğrulurum kızıl saçlarımla
Ve çıtır çıtır adam yerim.

Sylvia PLATH

Çeviren : Enis AKIN

1932 yılında Alman bir baba ve ABD’li bir anneden, Massachusetts’te doğdu. Profesör olan babası 1940 yılında öldü. Plath ilk şiirini 8 yaşında yayımladı.
Plath, hayatı boyunca ileri derecede manik-depresif bozuklukla boğuştu. 1950 yılında bursla girdiği Smith College’deki ikinci yılında ilk intihar girişimini gerçekleştirdi ve bir akıl hastanesine yatırıldı. 1955’te Smith College’den summa cum laude derece ile mezun oldu.
Kazandığı Fulbright bursuyla Cambridge Üniversitesi’ne giderek çalışmalarını burada sürdürdü ve şiirlerini üniversitenin öğrenci gazetesi olan Varsity’de yayımladı. Plath burada 1956 yılında evleneceği İngiliz şair Ted Hughes’la tanıştı. Evliliklerinin ardından Boston’da yaşamaya başladılar. Plath, hamile kaldıktan sonra ise İngiltere’ye geri döndüler.

Eşinin (İngiliz şair Ted Hughes) onun için yazdığı şiir:

“benim yerime becerikli bir büyücü olsaydı
seni çıplak elleriyle havada yakalayıp
bir elinden ötekine aktara aktara soğutabilir
ve tanrısız, mutlu, sakin kılabilirdi sonunda”

Plath ve Hughes, Londra’da kısa süre yaşadıktan sonra North Tawton’a yerleştiler. Çiftin sorunları bu dönemde başladı ve ilk çocuklarının doğumundan kısa süre sonra Sylvia Plath Londra’ya geri dönerek boşanma işlemlerini başlattı.
Kiraladığı evin eskiden İngiliz şair William Butler Yeats’e ait olduğunu öğrenen Plath bunu iyi bir işaret olarak değerlendirdi. 1962 – 1963 kışı Plath için çok zor geçti. 11 Şubat 1963’te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapattı.  “sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkanıp kalmış biri için dünyanın kendisi kötü bir düştür” diyen ve gördüğü bu düşü kendi isteğiyle sonlandıran Amerikalı şair kafasını fırına sokup gazı açarak yaşamına son verdiğinde sadece otuz yaşındaydı.   Bu olay onun yasadığı evin laneti olarak yorumlandı çünkü Yeats de bu evde ihtihar etmisti.
İntiharıyla ilgili olarak kocası Ted Hughes eleştirilere maruz kaldı. Hughes yıllarca bu konuda konuşmadı. Daha sonra anılarını yayımladı.
1963 yılında daha 30 yaşındayken intihar eden Plath’ın hayatı, Oscarlı oyuncu Gwynet Paltrow’un ünlü şairi canlandırdığı “Sylvia” filmine de aktarıldı.

Şiirlerinde yaşamından kesitler sunan şair  en çok ölüm, kendini yok etme ve yabancılaşma temalarını işledi. Plath’ın Türkçe’ye çevrilen eserleri arasında bulunan “Sırça Fanus” adlı romanı, birçok kişi tarafından ilk Amerikan feminist romanı olarak değerlendirilir.

Boyunayım

Ama enine olmayı tercih ederdim.
Ben kökünü toprağa batırmış bir ağaç değilim
taşları ve o ana sevgisini emen
bu yüzden büyüyemiyorum parlak yapraklara her nisan,
bir çiçek tarhının güzelliği de olamadım ne yazık ki
sanki özenle boyanmış ve kendi payına düşen hayranlarını kabul eder gibi,
pek yakında bütün yapraklarından birer birer döküleceğini bilmeden.
Benimle karşılaştırılırsa, ölümsüz sayılır bir ağaç
ve bir çiçek o kadar uzun boylu değildir belki, ama kalkışmanın anlamını bilir,
bense ömrünü bir ağacın, cesaretini istiyorum bir çiçeğin.
.
Bu gece, yıldızların o sonsuz incelikte ışıkları altında,
ağaçlarla çiçekler serin kokularını serperlerken havaya.
Aralarında yürüdüm, hiçbiri farkıma varmadan.
Uykuya dalmadan düşünürüm de bazen
ben de onlar gibiyim aslında ?
Düşüncelerim bulanır sonra.
Uzanıp yatmak, daha doğal geliyor bana.
Sınırı olmayan sohbet yürürlüğe girdiği zaman, gökle aramızda.
Ve son kez uzanıp yattığımda bir gün ben asıl o zaman yararlı olacağım:
o gün ağaçlar bana bir kez olsun dokunabilecek ve benimle ilgilenecek vakti olacak çiçeklerin

Eserleri

Şiir
The Colossus (1960)
Ariel (1965)
Crossing the Water (1971)
Winter Trees (1972)
The Collected Poems (1981)
Düz yazı
The Bell Jar (1963)
Letters Home (1975)
Johnny Panic and the Bible of Dreams (1977)
The Journals of Sylvia Plath (1982)
The Magic Mirror (1989)
The Unabridged Journals of Sylvia Plath
Çocuk kitapları [değiştir]
The Red Book (1976)
The It-Doesn’t-Matter-Suit (1996)
Collected Children’s Stories (İngiltere, 2001)
Mrs. Cherry’s Kitchen (2001)
Türkçeye çevrilen eserleri [değiştir]
Ariel, (İmge Kitabevi)
Johnny Panik ve Rüyaların Kutsal Kitabı, (Altıkırkbeş Yayınları)
Sırça Fanus, (Can Yayınları)
Üç Kadın, (Oğlak Yayıncılık)
Sylvia Plath’in Günceleri, (Oğlak Yayıncılık)

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz