“Küçük bir çocukken annem bana şöyle demişti, eğer asker olursan general olacaksın, rahip olursan Papalığa yükseleceksin. Ama ben ressam oldum ve Picasso olarak kaldım.”
Picasso, 25 Ekim 1881 yılında İspanya’nın Malaga bölgesinde doğdu. Madrid’deki Royal Academisinde sadece bir sene akademik eğitim almış olmasına rağmen Kübizm’in öncüsü, 20. yüzyılın kayda değer en önemli sanatçılardan biri olarak damgasını vurdu. Tanınan en üretken sanatçı olarak bilinen Picasso, toplam 100,000 resim, 34,000 baskı, 300 kitap resmi ve heykel ve birçok seramik ve çizim üreti.
Hayatı boyunca savaşa karşı duran, mücadele eden Picasso, yaşamının önemli bir bölümü savaşlar içinde (İspanya Halk Savaşı, I. ve II. Dünya Savaşları) geçirmek zorunda kaldı.
Nazım Hikmet 1950 yılında haksız yere hapis yattığını protesto etmek için Oktay Rıfat, Orhan Veli ve Melih Cevdet Anday üç günlük açlık grevi yaparken, Picasso, yüzlerce aydınla beraber Nazım’ın serbest bırakılması için imza topladı.
Gerçek ismi Pablo Diego José Santiago Francisco de Paula Juan Nepomuceno Crispín Crispiniano de los Remedios Cipriano de la Santísima Trinidad Ruiz Blasco y Picasso olan sanatçı kimi kaynaklara göre çoban ve baytar öğretmeni bir babanın çocuğu olarak dünyaya gözlerini açtı. Resim yeteneği kısa sürede keşfedilince 1895’te Barcelona Güzel Sanatlar Okulu’na gönderildi. 1901 yılından itibaren anne soyadı olan Picasso’yu kullanmaya başladı. Desenleri İspanyol bir dergi olan Juventut’ta yayımlandı. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Picasso, Çatanov tarafından hor görüldü.
1900’de ilk kez Paris’e gitti. Dönemin yenilikçi sanatçılarının yaşadığı Montmartre semtinde bir süre para içinde yaşadı. Picasso yaklaşık 1901-04 arasındaki ilk dönem yapıtlarında sıradan insanların, sirk palyaçolarının, akrobatlarının resimlerini yaptı. Büyük kentlerdeki yaşam kadar, sirk yaşamı da ilgisini çekiyor, ne var ki, tablolarında bu yaşamın hüzünlü yanını yansıttı. Sanatçının bu dönemi (1901-1903 yılları) Picasso’nun mavi dönemi olarak adlandırılır. Arkadaşı Carlos Casagemas intiharıyla başlayan bu dönemde, Picasso, tablolarında mavi rengi egemen olarak kullanmıştır. Tablolarında yaşlılık, fakirlik ve ölüm temaları işlenmiş, daha çok Fakirler, dilenciler ve körler tasvir edilmiştir: Dama en Eden Concert (1903), La Vida (1903), Las dos hermanas (1904).
Resimlerinde soğuk renklerin aksine neşeli portakal ve pembe renkleri kullandığı yıllara Pembe Dönem olarak adlandırılır. Bu dönemde de akrobatlar ve palyaçoları eserlerinde kullandı. Pembe dönemin en ünlü eserleri Garçon a la pipe, Woman in chemise (Madeleine), Lady with a Fan, Two Youths, Harlequin Family, Harlequin’s Family With An Ape, La famille de saltimbanques, Boy with a dog, nude boy ve The girl with a goat’tur.
Bir genelevdeki beş hayat kadınını gösteren ve Kübizm akımının en önemli örneklerinden biri olarak görülen ünlü eseri Avignonlu Kadınlar, Fransa’da 1907 yazında çizdi.
Picasso, Georges Braque ile kübizmin temellerini atmış sayılmaktadır. 1907’den 1914’e kadar kübist olarak adlandırılan tarzda tablolar yaptı. Yaptığı kübist tabloların genel özelliği, geometri ve geometrik şekillerin kullanılması, resmedilen nesneler geometrik formlar oluşturacak şekilde basitleştirilmiş yahut geometrik şekillere bölünmesidir.
Kübizmin bir diğer özelliği de uzaydaki üç boyutlu bir cismi iki boyutlu yüzeye aktarma çabasıdır. Bu amaçla Picasso, şekilleri yanal yüzeylerine bölüştürüp her birini iki boyutlu yüzeyde gösteriliyor. Yine bu nedenden portrelerindeki insanların hem profili hem de önden görünüşü resmetti.
I. Dünya Savaşı sırasında Picasso, Jean Cocteau ile beraber Roma’da kaldı. Burada sahne dekoratörü olarak çalışırken dansçı Olga Kokhlova’yla tanıştı. Picasso’nun ikinci eşi olan Olga Kokhlova ve oğlunun birçok portresini yaptı. (Paul en Pierrot, 1925, Picasso Müzesi, Paris)
Şu anda Madrid’de Reina Sofía Müzesinde bulunan en tanınmış eserini olan Guernica [bak] adlı resmi 1937’de yaptı. Bu resim Alman ordularının Guernica kasabasını bombalamasını anlattı.
Nâzım Hikmet’in 1958’de Picasso’ya yazdığı ve son yıllarda ortaya çıkan kısa mektubu:
Üstat, Fransa’ya geldim. Sizi görmeden dönersem, Fransa’ya gelmemiş gibi olacağım. Biz Türkler, 56 yaşında da olsak, sizin gibi büyüklerimizin ellerini öper, alnımıza koyarız. Mübarek ellerinizi öper, alnıma koyarım.
Nâzım
Barış Kişin
www.insanokur.org/?p=12162