Nazım Hikmet’in Tolstoy’un ‘Savaş ve Barış’ın çevirisi üzerine mektuplarından notlar
Savaş ve Barış, Türkçe’ye ilk kez Ali Kami Akyüz tarafından 1938 yılında, Fransızca’dan 328 sayfalık bir özet olarak çevrildi. Kitabın yayıncısı, dönemin en önemli yayınevlerinden biri olan Hilmi Kitabevi’nin sahibi İbrahim Hilmi, Harb ve Sulh adıyla yayımlanan kitaba yazdığı önsözde, romanın aslında dört ciltte 2000 sayfa olduğunu ve böyle bir romanı yayımlamanın o gün için ekonomik açıdan çok güç olduğunu belirtiyordu. “Ümid ederiz ki beş on sene sonra okuyucularımız çoğalacak, kitaba para verecek müreffeh meraklılar da hayli artacak. Biz de sağ kalırsak bu kitap meraklılarına bol bol dört beş ciltlik büyük ve kıymetli romanlar basacağız. Bu suretle ilmen ve iktisaden yükselmiş büyük ve geniş bir kitlenin kültür noktasından tekâmülüne hizmet edeceğiz. Allahtan bu mes’ud günleri görmeyi çok isterim.”
Bu günler çok uzakta değildi. Tolstoy’un bu eserinin Rusça aslından tam çevirisi Tercüme Bürosu’nun yayın programına alındı ve 1943’te ilk cildi olmak üzere, 1945, 1946 ve 1949 yıllarında dört cilt tamamlanarak M.E.B. Dünya Edebiyatından Tercümeler, Rus Klasikleri dizisinde yayımlandı. Çeviri Zeki Baştımar imzasını taşıyordu, fakat aslında Baştımar’ın o sırada Bursa’da hapiste olan Nâzım Hikmet’le birlikte yaptığı bir çeviriydi bu. Nâzım Hikmet, Kemal Tahir’le 1940’lı yıllarda yaptığı mektuplaşmalarda (Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar, Bilgi Yayınevi, 1968) bu çeviriden sıkça bahseder:
“Maarif Vekâleti benimle Zeki Baştımar’a Tolstoy’un Harp ve Sulh romanını tercüme ettiriyor. Ben Bayram ertesi bana düşen parçaları tercümeye başlıyorum.” (70. Mektup, 1942)
Nâzım Hikmet’in adı, bilinen siyasi nedenlerle kitapta yer almadı. Ama Nâzım Hikmet, bu çeviri çalışmasına özel bir önem vermiş, Tolstoy’un üslubunu aktarabilmek için bir çeviri stratejisi belirlemeye çalışmıştır:
“Tolstoy’u tercümeye başladım. Bir hafta tercüme üslûbu üzerinde kafa yordum.” (73. Mektup, 1943)
“Kolum fena sancıyor. Galiba tercümeye çalışmaktan oldu bu.” (75. Mektup, 1943)
“Tercüme bütün günümü yiyip bitirerek alıyor.” (78. Mektup, 1943)
“Tolstoy’a gelelim. Halis muhlis dev. Fakat bu devin bir çocuk yüreği var. Dehşetli bir şey. Bir bakıma realizmin şaheseri onda. Sana Tolstoy’un tekniği -ne harikulâde, ne basit, bundan dolayı da nasıl güç- hakkında uzun uzadıya yazacağım.” (118. Mektup, 1943)
“… ben tercümeden şunu anlıyorum: tercüme edilen eserin yüzde yüz Türkçeleştirilmesi değil. Yani tercüme romanı okuduğun zaman, sanki onu bir Türk muharririn yazdığını anlıyacaksın. Yani tercümede bir Rus muharriri ile bir Fransız muharriri tercümeyi yapan Türk muharririn diliyle değil, kendi dilleriyle konuşacaklar. Bunun için bir çeşit istilizasyon lazımdır. … Şimdi şu Tolstoy’un üzerinde çalışıyorum. Tolstoy’un şekliyle Gorki’nin şekli arasında müthiş bir fark var. Ben birinci planda Türkçeleştirmeyi alırsam bu müthiş fark yalnız muhteva farkına iner, ve yarı yarıya kaybolur.” (119. Mektup, 1943)
Yazının Kaynağı: Lev Tolstoy – Savaş Ve Barış I. Cilt
Rusça Aslından Çevirenler: Zeki Baştımar-Nâzım Hikmet Ran Can Yayınları