“İnsani şeylere dair önyargısız düşünüldüğünde, batıl inancın aşırılıklarını nereye kadar vardırabileceğini görmek insanı şaşırtır. Halkların körlüğüne mi hayranlık duyulmalı, yoksa onları kandıranların yüzsüz cesaretine mi, bilemiyorum.” [Holbach]
Asalak kapitalizmin, karşısına berrak bir saptamayla çıkanların zihnine dek yaydığı karanlıkçılık nedeniyle çoğu zaman farkedilemese de, ekonomik bir yenilenme hazırlanıyor. Kirlilik yaratan kârlılığın güç duruma düşürdüğü gezegenin yeniden-inşaasından yarar sağlamaya özen gösteren bir neokapitalizm doğma yolunda.
Mali temerküz diktatörlüğünün tehdidi altındaki kullanım değerinin kademe kademe restorasyonu, metanın new look’unun habercisidir. Bu restorasyon, daha az insanlıkdışı bir toplum projesini destekleyen erdemleri, etiği, yeniden doğalaştırmayı, dayanışma ve hakkaniyeti dert edinen bir ekonominin temellerini atmaktadır.
Asalak kapitalizmin yakıp yıktığı bir dünyayı yeniden inşa etmek üzere olan ticari bir dinamizmin doğuşunda ilginç bir yolun, bir patikanın açıldığını, (yokluğuyla onlarca yıldır gülünçlüğe ve sevgisizliğe mahkûm edilmiş) bir gelecek perspektifinin kokusunu, ökümenik hareketler, olağanüstü uyum yetenekleriyle almakta gecikmediler.
Hümanizma pazarı, insanlıkdışı ticaretin yerini kârlı bir şekilde almaya can atarken, ekonomik totalitarizmin Tanrı rızası için ibadet edilen dini yeni koşullara uymaya başlıyor.
Ekolojik ibadetler halusinojen mantarlar gibi bitiveriyor. Toprağın sözde tanrıları, maçoluktan arınmış ve dolayısıyla eski patriarkal papaz cüppesinden vazgeçmiş bir sevgi Tanrı’sıyla çiftleşiyorlar.
Çocukluğun en güzel arzularını besleyen harikulade şeylere duyulan özlem, öte dünyanın leş kargalarını bir kez daha kışkırtıyor. Kadir-i Mutlak bir Tanrı’ya duydukları leş kokulu imanlarını bahçelerin ıtırlı kokusuna karışıyor.
Dryadlar, silfidler, nütonlar, troller, salamandrlar, lepreşonlar, elfler, bansheler, melekler, periler, elementler ve daimonlar; sizlerin sevimli, kaprisli ve doğal varlıklarınıza öyle değer veriyorum ki, bir tanrı taklidinin sizin cazibenize el koymasına, size bir işime yaramayacak bir güç vermesine, her yerde egemen olmaya can atan milyonlarca yıllık bir yaşamın her bir tekil varlıkta yoğunlaştığı, toprağın, suyun, ateşin, havanın hülyalarından sizi söküp almasına asla izin veremem.
Canlı toprağı tanrılaştırmak, dinsel dalavereciliğin onu bir kez daha öldürmek istemesine izin vermektir. Yaşamı hiç durmadan yeniden yaratan bir hazdan soyutlanmış her yaşam, ölü yaşamdır. Gökler âleminin vampirleri, sizin zamanınız geçti!
Eğer dikkat etmezsek, insan, kendi yazgısını yaratmaya çağrılı birey olarak değil, kullanım değeri olarak, üreticilik statüsünün rejisörü olarak, Stalin’in deyimiyle “en değerli sermaye” olarak, mübadelenin hakkaniyetine, ticaretin imkânsız dürüstlüğüne, reklamcı aptallığının eski kinizminin yerini zekice almaya yönelmiş etik ambalajlamaya nihayet teslim edilmiş meta olarak yeniden rağbet görecektir.
“Adil fiyat” politikası, insani çehreli bir hayatta kalmanın toplumsal sözleşmesini temellendirmeye çabalayan ahlaki buyrukla ve zorunlu dayanışmayla uyum içindedir.
Ama iş dünyasının hakkaniyeti kendini yüksek bir Tin’den, adil bir Varlık’tan, bir Logos ya da mübadelenin garantisinin barındığı dünya dışı ölçüden nasıl mahrum edebilir?
Temiz meta miti papazların geri dönüşünün habercisidir. Onların cübbelerini değiştirdiğini ve (insanların hazzına erişilmez kalarak Tanrıların yetki alanında kalsın diye) yaşama maneviyat kattıklarını göreceksiniz. Sanki Tanrı bu güne dek ektiği kötü tohumun yerine iyi tohumu koymaya hazırmış gibi, toprağı kutsayacaklardır.
Vaktiyle bireysel ve toplumsal mazoşizmi desteklemek için icat edilmiş olan mesihlerine modaya uygun incik boncuklar takacaklardır. Dikenlerin ve çivilerin rahatsızlığından mesihlerini kurtararak, peştamal altında organını dikeltmeyi ona öğretmeyecekler midir? Bunu yaparken de bilin bakalım kimden esinlenecekler? Elbette Wilhelm Reich’tan ve İsa’nın Ölüdürülmesi’nden.
Tüketilebilir zevklerin satın alınmasıyla bu kadar kolaylıkla bayağılaştırılan hedonizm, çilecilikle geçmiş yüzyılların gözden düşürdüğü dinleri niçin yeniden canlandırmasın ki? Sıkı sadeliğe ve köylü sıkılganlığına sefahat her zaman eşlik etmemiş midir?
Bir kez daha yazıldığında, İncillerin masraf paylarını libidinal bir Tanrı’ya ödemelerinde ve more ferarum zina işlemek için çarmıhından inen İsa’nın yeni havadislerini bize anlatmalarında şaşırtıcı ne var? Sonuçta şu ana dek dogmatik kanondan dışlanmış olan –ama daha ne kadar zaman dışlanabilir ki?– Markos’un apokrif (yani “gizli”) İncil’i, İsa’yı geceyi genç bir yakışıklı delikanlıyla geçirirken göstermiyor mu?
Sonuncu bir papanın, Wojtyla’nın cesedini ayakları altında çiğneyerek, yeni bir aggiornamento çağrısında bulunması ve Tantracılığın ökümenik katkısına bahse girerek, Hıristiyan cemaatine Tanrı’nın kıçtan kafaya ustalıkla yönlendirilen düzüşmenin incelikli kanalında kendini gösterdiği kutsal orjiler tavsiye etmesi, tahmin edilemez bir şey midir?
Amerika Birleşik Devletleri’nde cesur vaizler Hıristiyanlığın dogmatik ilkelerini, para ve sağlık sahibi olmanın, hiç engelsiz haz almanın, sevmenin ve sevilmenin, etrafında erkekler ve kadınlar olmasının, tenin ve şansın nimetlerinden yararlanmanın gündelik özlemiyle birleştirmekte tereddüt etmiyorlar. Örneğin Joseph Murphy diye biri, günah işlemeden içindekileri söylemesine artık izin verilen müminlere tanrının lütfuyla gözden geçirilmiş gerçek bir din satmakta çok başarılıdır.
Mistiklerin ve sofuların hayalgücüne uzun süredir musallat olmuş bu Fallus İsa’nın, günün birinde, bedeni ve ruhu yücelten bir komünyonda bir araya gelmiş müminlerin, sildenafilli mayasız ekmek mucizesinde, dine yeni geçmişlerin gücünü bulacakları bir ayini görkemli portresiyle kutsayacağını görmüyor musunuz?
Ah, bahçelerin yeni Priape’si olan bu İsa, Crevel’in cılız iki taşak arasında bir deri bir kemik bir organ olarak gördüğü eski İsa’yı nasıl da reddedecektir!