GRUP PSİKOLOJİSİ VE EGO ANALİZİ: İNSAN, SÜRÜ HALİNDE YAŞAYAN BİR HAYVANDIR! – FREUD

2
♦Kitle üzerinde herhangi bir etki yaratmak isteyen kişinin savlarını mantıksal gerekçelerle desteklemesine hiç gerek yoktur, anlatacağı şeyi elinden gelen en güçlü imgelerle betimlemeli, abartıya kaçmalı ve aynı şeyi sürekli olarak tekrarlamalıdır.


SİGMUND FREUD’UN GRUP PSİKOLOJİSİ VE EGO ANALİZİ KİTABINDAN ALINTILAR

Bireylerin zihinsel hayatı üzerindeki kararlı etkiyi yerine getirme gücünü nasıl kazanıyor? Birey üzerindeki zihinsel değişikliğin doğası nedir? 

Kendini sevgi dini olarak adlandırsa bile bir din kendisine ait olmayanlara karşı sert ve sevgisiz davranmaya mecburdur. Aslında temel olarak ele alındığında, aynı şekilde, her din, sadece kucakladığı insanlar için bir sevgi dinidir. Öte yandan kendisine ait olmayanlara karşı ise zalim ve hoşgörüsüz olmak bütün dinlerin tabiatında vardır.

Dini inançların ne kadar hoş görüşsüz olduğunu ve insanlar üzerinde ne kadar baskıcı etki uyguladıklarını herkes bilir. Kitleler zayıflamayan muhafazakarlık iç güdülerine sahiptirler ve geleneklere puta taparcasına saygı duyarlar. Hayatlarının gerçek şartlarını değiştirecek her yenilikten, bilinçsiz olarak nefret ederler.

Zaman en büyük oluşturucu ve en büyük yıkıcıdır.

Kitle üzerinde herhangi bir etki yaratmak isteyen kişinin savlarını mantıksal gerekçelerle desteklemesine hiç gerek yoktur, anlatacağı şeyi elinden gelen en güçlü imgelerle betimlemeli, abartıya kaçmalı ve aynı şeyi sürekli olarak tekrarlamalıdır.

Kaba ve basit duygusal güdüler grup içinde çabuk yayılmaya meyillidir.

Bir kitle neyin doğruyu ve neyin yanlışı oluşturduğu konusunda hiçbir kuşu taşımadığı ve üstelik büyük bir güce sahip bulunduğunu da bilincinde olduğu için otoriteye inançla itaat ettiği ölçüde de hoşgörüsüzdür. Güce saygı duyar ve sadece bir tür zayıflık olarak gördüğü nezaket karşısında hafifçe etkilenebilir. Ancak kahramanlarından talep ettikleri şey güçlülük hatta bazen de zorbalıktır. İdare edilmek, zulüm görmek ister ve efendilerine karşıda korku duyar. Temelde bütünüyle muhafazakâr bir karaktere sahiptir, bütün yeniliklere, ilerlemelere karşı derin bir nefret ve geleneklere de sınırsız bir saygı duyar.

Günlük davranışlarımızın büyük bir kısmı gözlemimizden kaçan gizli içgüdülerin sonucudur.

Kavimler için kuruntular, hayaller gerekli olduğundan, böceklerin ışığa doğru gittikleri gibi, onlarda kendilerine bu kuruntuları sunan hatiplere doğru iç güdüsel bir hareketle koşarlar. Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamıştır. Onları hayallere çekmesini bilenler onlara hakim olurlar ve hülyalarını ortadan kaldıranlarda onların kurbanı olurlar.

Kitleler hiçbir zaman gerçeğe karşı bir açlık duymazlar. Onlar yanılsamaları talep ederler ve bu yanılsamalar olmaksızın yapamazlar.

Birçok ünlü filozoflar öğretimin insanı ne daha ahlâklı, ne de daha bahtiyar kıldığını ve insanın içgüdülerini, kalıtımsal hırslarını değiştirmediğini, fena bir yön verilmesi durumunda eğitimin faydalı olmaktan çok tehlikeli olduğunu göstermiştir.

Kitle, öndersiz yaşayamayan itaatkar bir sürüdür. İtaate o kadar açıktır ki kendini Önder gösteren herhangi birini içgüdüsel olarak kabullenir.

Göreceğiz ki telkin ve düşüncelerin, fikirlerin aynı doğrultuda yayılması yoluyla bilinçli kişiliğin kaybolması, bilinçaltındaki kişiliğin baskın olması ve telkin edilen önerileri hemen davranışa dönüştürme eğilimi bireyi grubun bir parçası yapan başlıca özelliklerdir. Artık birey kendisi değildir ve kendi isteklerinin yönlendirmesiyle hareket etmeyi bırakıp başkasının kontrolü altında olan biri haline gelir.

Bilinçli olarak adlandırdığımız eylemlerimiz, zihinde, büyük ölçüde kalıtsal etkiler tarafından yaratılan bilinçsiz bir alt katmanın ürünüdürler.

Örgütlenmiş kitlenin bir parçası olması bile insanın, medeniyet merdiveninde gerisin geri bir kaç basamak inmesine yol açar. Yalıtılmış halde bulunuyorken kültürlü, görgülü bir birey olabilir; kalabalıkta ise o , bir barbardır. Yani iç güdüleriyle hareket eden bir yaratıktır. İlkel varlıklar gibi, içinden nasıl geliyorsa öyle hareket eder, birdenbire parlar, vahşice eylemlere girişir, coşkulara ve kahramanlık gösterilerine kaptırır kendini.

Bir bireyin yalnızken olduğu haliyle grup içindeki halinin ne kadar farklı olduğunu kanıtlamak kolaydır ama bunun nedenlerini keşfetmek çok da kolay değildir.

Ailesiyle, kardeşleriyle, eşiyle, arkadaşlarıyla ve doktoruyla ilişki içinde olan birey, bu insanlardan kendisi için büyük öneme sahip olan sadece tek bir insanın veya çok az bir insanın etkisi altına girer. Şimdi sosyal psikoloji veya grup psikolojisinden konuşurken bu ilişkileri bir kenara koymak ve aynı anda bireyi etkileyen, bir şekilde bağlı olduğu veya birçok açıdan ona yabancı olan, çok sayıda insanı araştırma konusu olarak ayrı tutmak olağan hale gelmiştir. Bu yüzden grup psikolojisi bireyle; bir etnik grubun, bir milletin, bir sosyal sınıfın, bir mesleğin, bir kurumun üyesi olarak ya da belirli bir amaç için belirli bir zamanda bir araya gelmiş kalabalık bir grubun öğesi olarak ilgilenir. Birbirine doğal olarak bağlı olan şeyler arasındaki devamlılık bir kere bölünürse, bu özel koşullar altında görünen olguları daha aza indirgenemeyen özel bir içgüdü başka hiçbir durumda ortaya çıkmayan sosyal içgüdü olarak kabul etmek kolaydır. Zihinsel hayatımızı harekete geçirmek için, başka türlü göz önünde bulundurmayacağımız yeni bir içgüdüye her ne kadar zor gibi gözükse de önem vermeye cesaret edebiliriz. Bu yüzden beklentilerimizi diğer iki ihtimalle yöneltebiliriz: sosyal içgüdü ilkel ve duyarsızca sınıflandırılan bir şey olmayabilir ve sosyal içgüdü gelişiminin başlangıcını keşfetmek, aile gibi dar bir alanı incelemekle mümkün olabilir.

Bir kuşku ortaya vurulmaya görsün o anda değiştirilmesi mümkün olmayan bir kesinlik biçimini alır.

Zihnin bilinçli olan kısmı bilinçaltı ile karşılaştırıldığında daha küçük bir öneme sahiptir. En usta analizciler, en zeki gözlemciler bile bireyin davranışlarını belirleyen az sayıdaki güdülerden daha fazlasını bulurken nadiren başarılı oldular. Bizim bilinçli hareketlerimiz, zihnimizde kalıtsal olarak var olan bilinçaltı temelinin bir sonucudur. Bu temel, nesilden nesile miras bırakılan ve bir ırkın düşünce yapısını oluşturan çok sayıda ortak özellikten oluşmaktadır. Hareketlerimizin belirli olan nedenlerinin arkasında, hiç kuşku yok ki itiraf etmediğimiz gizli nedenler de vardır. Bu sebeplerin de arkasında bizim bilmediğimiz daha da gizli birçok neden vardır. Bizim günlük hareketlerimizin büyük bir kıdmı gözlemlemekten kaçtığımız gizli dürtülermizin sonucudur.

Yalnız olan bireylerde kişiyi harekete geçirme gücü sadece kişisel ilgiler iken, grup içindeyken kişisel ilgiler çok nadir öne çıkar.

Grup içindeki en çelişkili fikirler bile yan yana olabilir ve aralarındaki mantıksal zıtlıktan hiçbir sorun çıkmaksızın birbirini hoş görebilir. Psikanalistlerin de uzun zamandan beri dikkat çektikleri bu durum bireylerin, çocukların ve sinir hastalığı olan kişilerin, bilinçaltındaki zihinsel hayatlarında olan durumdur.

Birey yalnızken görgülü biri olabilir; kitle içindeyken içgüdüleriyle hareket eden bir barbardır.

Çağımız insan düşüncesi sürekli olarak değişen, nazik ve buhranlarla dolu bir devre içinde bulunmaktadır. Bu değişmelerin temelinde iki esaslı sebep vardır; Birincisi, uygarlığımızın bütün öğelerinin kaynağı olan dini, politik ve toplum inançlarının yıkılmış olmasıdır. İkincisi, bilimlerin ve tekniğin yeni buluşlarının doğurduğu yepyeni yaşama ve düşünce şartlarının meydana gelmesidir. Eski inançlarımızın sarsıldığı ve kaybolduğu toplumumuzun eski direkleri birer birer yıkıldığı halde, kalabalıkların baskısı ve nüfuzu, hiçbir şeyin baskısı altında olmadan, hükmü daima büyüyen bir güç haline gelmiştir.

Kelimeler, kitlenin ruhunda en şiddetli fırtınaları estirebildikleri gibi aynı zamanda onları sakinleştirebilmeye de muktedirler.

Bizim bilinçli hareketlerimiz, zihnimizde kalıtsal olarak var olan bilinçaltı temelinin bir sonucudur. Bu temel, nesilden nesile miras bırakılan ve bir ırkın düşünce yapısını oluşturan çok sayıda ortak özellikten oluşmaktadır. Hareketlerimizin belirli olan nedenlerinin arkasında, hiç kuşku yok ki itiraf etmediğimiz gizli nedenler de vardır. Bu sebeplerin de arkasında bizim bilmediğimiz daha da gizli birçok neden vardır.

Yalıtılmış halde bulunan bireylerde kişisel çıkarlar neredeyse tek itici güçken kitleler söz konusu olduğunda bu duruma son derece ender rastlanır.

Eğer birinin en sevdiği kişi kendisi değilse hiçbir başka kişi olmamalıdır.

Hipnotize edici olan kişiye karşı da sevilen kişiye karşı da aynı acizce boyun eğiş, aynı itaat, aynı eleştiri eksikliği vardır.

Sosyal anksiyetenin, vicdan olarak adlandırılan şeyin özünü oluşturduğu görüşüne uzun zaman önce varmıştık.

Kitle, çobanından vazgeçmeyen bir sürüdür.


Sigmund Freud
Grup Psikolojisi ve Ego Analizi

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz