Günlerden birgün yıldız, aydınlatacak bir şeyin kalmasyadı yazgın ne olurdu? On yıl varki buruya mağarama çıkıyorsun. Eğer, ben, kartalım ve yılanım olmasaydık, ışığından ve yolundan bezerdin. Fakat her sabah seni bekledik. Işığının fazlasını aldık ve bunun için seni kutsadık. Bak! Ben, fazla bal toplamış arı gibi uzanacak ellere muhtacım. İnsanlar arasında, akıllılar deliliklerine; fakirlerde zenginliklerine kavuştuğu o derin sevinci tekrar yaşatmak için armağanlarımı paylaştırmak istiyorum. Bunun için aşağılara inmeliyim. Nasıl ki sen, cömert yıldız, akşamları denizin arkasına iniyor ve arkadaki dünyaya ışık götürüyorsan, ben de senin gibi, inmek istediğim insanların arasına girmek istiyorum.
Yalnızlığa çekilmek mi istersin kardeşim? Kendine varan yolu aramak mı istersin? Biraz dur da beni dinle.
‘Arayan, kolay yiter. Her türlü yalnızlık suçtur?’ –böyle der sürü. Ve sen sürüdendin uzun bir süre.
Sürünün sesi daha sen de çınlayacak. Ve sen desen: ‘Artık sizinle ortak vicdanım yok benim’, yakınma ve ağrı olacak bu.
Bakın, aynı vicdan doğurdu bu ağrıyı; o vicdanın son parıltısı daha senin derdinde yanmaktadır.
Derdinin yolunu, yani kendine varan yolu yürümek mi istersin? Öyleyse hakkını ve bu işi becererek gücünü göster bana!
Son yeni bir güç yeni bir hak mısın? Bir ilk devinme misin? Bir kendi kendine döner tekerlek misin? Yıldızları kendi çevrende dönmeye zorlayabilir misin?
Yazık, yüksekliğe tutkunluk öyle çok ki! Gözü doymaz kişilerin çırpınmaları öyle çok ki! Tutkun ve gözü doymaz bir kişi olmadığını göster bana!
Yazık, körükten fazla bir iş görmeyen büyük düşünceler öyle çok ki: körüklerler ve daha da boşaltırlar.
Özgür mü diyorsun kendine? Egemen düşünceni işitmek isterim ben senin, boyunduruktan kurtulduğunu değil.
Sen boyunduruktan kurtulmaya yetkili bir kişi misin ki? Nice kimseler uşaklıklarını atarken, son değerlerini de atmış oldular.
Neden özgür? Zerdüşt’e ne bundan! Gözlerin apaçık söylemeli bana: ne’ye özgür?
Kendi kötün ile kendi iyini kendine sağlayabilir misin, kendi istemini bir yasa olarak kendi üstüne asabilir misin? Kendi kendinin yargıcı olabilir misin, kendi yasanın öc alıcısı?
Korkunçtur, kendi yasanın yargıcı ve öc alıcısıyla yalnız kalmak. Yıldız işte böyle fırlatır ıssız uzaya, yalnızlığın buzlu soğuğuna.
Bugün kalabalığın acısını çekersin daha, ey tek kişi: bugün yürekliliğin tam daha, ve umutların.
Ama bir gün yalnızlık yoracak seni, bir gün eğilecek gururun ve yürekliliğin yılacak. Bir gün haykıracaksın: ‘Yalnızım ben!’
Bir gün görmeyeceksin yükseldiğini, alçaklığını ise pek yakından göreceksin; kendi yüceliğin bir hayalet gibi korkutacak seni. Bir gün haykıracaksın: ‘Her şey düzme!’
Yalnızı öldürmek isteyen duygular vardır; başaramazlarsa, kendileri ölürler sonra! Ama sen buna yeterli misin, -katil olmaya?
Kardeşim, ‘horgörme’sözcüğünü tanıdın mı? Peki doğruluğunun, seni horgörenlere karşı doğru olmanın ağrısını?
Nice kimseleri senin için başka türlü düşünmeye zorlarsın, bunu yanına koymazlar senin. Onlara yaklaştın, ama geçip gittin: hiç bağışlamazlar bunu.
Onların üstüne ve ötesine geçersin: ama sen yükseldikçe kıskançlığın gözü daha küçük görür seni. Fakat uçandan nefret edilir en çok.
‘Bana karşı nasıl doğru olabilirsiniz!’ –demelisin sen- ‘ben kendi payıma sizin haksızlığınızı seçtim.’
Onlar haksızlık ve çamur atarlar yalnıza: ama böyledir diye, kardeşim, yıldız olmak istersen, daha az ışık saçmamalısın onlara!
Ve iyilerle doğrulara karşı tetikte ol! Onlar, kendi erdemini yaratanları, çarmıha germeye can atarlar, -onlar yalnızlardan nefret ederler.
Kutsal yalınlığa dahi tetikte ol! Yalın olmayan her şey kutsuzdur onca; ateşle oynamaya da bayılır, -kazığın ateşine.
Kendi sevginin baskınlarına karşı dahi tetikte ol! Her önüne gelene elini uzatmaya pek yatkındır yalnız kişi.
Elini değil, yalnız pençeni uzatmalısın nice kimselere; hani pençenin tırnakları da olursa yok mu…
Ama karşına çıkabilecek en çetin düşman, kendin olmalısın hep; sen mağaralarda ve ormanlarda kendine pusu kurarsın.
Ey yalnız kişi, sen kendine varan yolda yürürsün! Ve kendinden ve yedi şeytanından geçer yolun senin!
Yadsıyıcı olmalısın kendine karşı, ve büyücü ve falcı ve deli ve kuşkucu ve uğursuz ve alçak.
Kendi yalımınla yakmaya hazır olmalısın kendini; önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki!
Ey yalnız kişi, sen yaratıcının yolunda yürürsün; sen bir tanrı yaratacaksın o yedi şeytanından!
Ey yalnız kişi sen sevenin yolunda yürürsün; kendini seversin sen, bu yüzden kendini hor görürsün, ancak sevenlerin horgördüğü gibi tıpkı.
Yaratmak ister seven kişi, horgörür de ondan! Sevdiğini horgörmek zorunda kalmamış kişi ne bilir ki sevmeyi!
Sevginle git yalnızlığına, kardeşim, yaratmanla git, doğruluk ancak daha sonra topallar ardın sıra senin.
Benim gözyaşlarımla git yalnızlığına, kardeşim. Kendinden öte yaratmak isteyeni severim ben, ve böylece yok olanı.
İyilerin aptallığında dipsiz bir kurnazlık vardır
İyiler, kendi erdemlerini bulanı çarmıha germek zorundadırlar! Yaratıcıdan nefret ederler en çok, levhaları ve eski değerleri altüst edenden, bozandan, – yasabozan derler ona. Çünkü iyiler, yaratamazlar; onlar hep sonun başlangıcıdırlar. İyiler yalancı kıyılar, yalancı güvenlikler öğrettiler size; iyilerin yalanları içre doğup büyüdünüz siz. Her şey iyiler eliyle baştan aşağı burulmuş, çarpıtılmıştır.
Birçok şeyi yarım yamalak bilmektense, hiç bilmemek daha iyidir! Başkalarının düşünceleriyle bilgelik etmektense, kendi hesabına delilik etmek daha iyidir!
Ben büyük horgörenleri severim. İnsan altedilmesi gereken bir şeydir. Boyun eğmektense umutsuzluğa düşün daha iyi.
Birçok kez ölür daha yaşarken insan
Zerdüşt’ü yazdığım yıllar, özellikle ondan sonrası benzersiz bunalım yılları oldu. Pahalıya malolur ölümsüzlük: Karşılığı olarak birçok kez ölür daha yaşarken insan. -Büyük işin öç alması dediğim birşey vardır: Her büyük iş, yapıt olsun, edim olsun, bir kez tamamlandı mı, o an yapıcısına karşı oluverir. O zaten bu işi yaptığı için güçten düşmüştür-, artık yapıtına katlanamaz olur, onun yüzüne bakamaz. Geçmişinde böyle kimsenin istemeyi bile düşünemeyeceği birşey, insanlık yazgısının düğümlediği birşey bulmak ve bunun yükünü taşımak şimdi!… Ezer insanı bu… Büyük işin öç alması! -İnsanın çevresinde duyduğu o ürkünç sessizliğe gelince, o da ayrı şeydir. Yedi kattır yalnızlığın derisi; birşey işlemez içine. İnsanlara yaklaşırsın, dostlarını selamlarsın: Gene bir ıssızlık, gene bir tek bakış yok karşılık veren. Olsa olsa bir başkaldırma. Herbirinde başka türlü olmak üzere, bana yakın herkeste gördüm bu başkaldırmayı; sanırım, karşıdakini en çok yaralayan şey, aramızda bir ayrım olduğunu birdenbire sezdirmektir, -saygı duymadan yaşayamayan soylu yaradılışlara pek az rastlanır. -Bir üçüncüsü de, küçük sokmalara karşı aşırı duyarlığıdır derinin, tüm küçük şeylere karşı bir çeşit çaresizliktir. Bunun nedeni de, bence her yaratıcı edimin, varımızı yoğumuzu, bütün benliğimizi koyduğumuz her edimin savunma güçlerinde gerektirdiği o korkunç tüketimdir. Küçük savunma yetenekleri ortadan kalkmıştır sanki: Güç bütünlemesi yapamazlar artık. -Çekinmeden şunu da söyleyeyim, insan daha kötü sindirim yapar, yerinden kımıldamak istemez, soğuğa karşı dayanıklılığı azalır, güvensiz olur, -çoğu zaman nedenler üzerinde bir yanılmadır güvensizlik, -Bir sefer, bu halimle, bir inek sürüsünün yaklaştığını, sürüyü daha görmeden, içimde yumuşak, insanca düşüncelerin doğmasından anlamıştım: Kanı sıcaktır onların..
Böyle buyurdu Zerdüşt.