İç savaşlarımız sırasında kardeşimle birlikte yola çıktığımız bir gün kibar davranışlı bir bayana rastladık. Bizim hasımlarımızdan yanaymış, ama ben bilmiyordum; çünkü kendini olmadığı gibi gösteriyordu. Bu savaşların en kötü yanı bu işte: Düşmanınızla aranızda dil, kılık kıyafet ayrılığı olmadığı, aynı yasalar, aynı töreler, aynı hava içinde yetişmiş bulunduğunuz için öyle karışır ki her şey, yanılmaları, çatışmaları önlemek kolay olmaz. Bu yüzden tanınmadığım yerde kendi birliklerimize rastlamaktan bile korkardım, sorgu suale, daha da kötüsüne uğrayabilirim diye. Uğradığım da olmuştu eskiden: Böylesi bir karışıklık yüzünden adamlarımı, atlarımı yitirdim; hizmetimde çalışan soylu bir İtalyan çocuğunu da alçakça öldürdüler özenle büyüttüğüm bu İtalyan’la büyük umutlarla dolu güzelim bir çocukluk söndü gitti.
Kardeşimle rastladığımız yolcuya gelince, adam öyle şaşkınca bir korku içindeydi ki, yolda atlılara rastladıkça, kralı tutan şehirlerden geçtikçe öyle beti benzi soluyordu ki, sonunda bunların vicdan rahatsızlığından geldiğini anladım. Öyle geliyordu ki bu zavallı adama, yüzündeki maske ve kazağındaki haçlar arasından yüreğindeki gizli niyetleri okuyacaklar. Vicdanın zorlaması böylesine şaşırtıcı bir şeydir! Ele verdirir bizi, kendimizi suçlamaya, kendimizle savaşmaya zorlar bizi; tanık yokluğunda kendimize karşı tanıklık ettirir bize:
Occultum quaties animo torture flagellum (Juvenalis)
İçimizde gizli bir kırbaç taşıyan o cellat.
Şu masal çocukların ağzındadır. Bessus adında biri, bir serçe yuvasını hiç yüreği sızlamadan bozup yavruları öldürmüş, bundan ötürü kendisine çatanlara: Haklıydım, demiş; çünkü bu serçe yavruları durmadan beni babamı, öldürmekle suçluyorlardı haksız yere. Bu baba katili o güne dek bilinmeden, kuşku uyandırmadan kalmış; ama vicdanının öc alıcı cadalozları cezayı çekecek olanın kendisine suçunu açıklatmıştır.
Hesiodos, ceza suçun ardından hemen gelir; sözünü düzeltir: Ceza ile suçun aynı anda, birlikte doğduklarını söyler. Cezasını bekleyenler onu çekiyor demektir cezayı hak etmiş olan onu bekliyordur. Kötülük kendisine işkenceler uydurur:
Malum consilium consultori pessimum (Bir atasözü)
Kötülüğün beterini kötülük eden görür.
Nasıl ki arı başkasını sokunca kendisine daha fazla zarar verir çünkü iğnesi ve gücü elden gider.
Vitasque in wlnere ponunt (Virgilius)
Açtıkları yarada canlarını bırakırlar.
Kuduz böceklerinde, doğanın bir çelişkisi olarak, kendi zehirlerinin panzehiri de bulunur. Onun gibi insan kötülükten tat alırken vicdanında tam tersi bir acılık oluşur ve uyurken uyanıkken, türlü üzücü kuruntularla azap çektirir bize.
Quippe ubi se multi, per somnia saepe loquentes
Aut morbo delirantes, procraxe ferantur,
Et celata diu in medium peccata dedisse. (Lucretius)
Çünkü çokları uykularında, sayıklamalarında
Suçlamışlar kendi kendilerini,
Gizli kalmış cinayetleri çıkmış ortaya.
Apollodorus düşünde görmüş ki İskitler derisini yüzüyor, kazanda kaynatıyorlar onu ve bu arada yüreği: Bütün bu kötülüklere ben neden oldum, diye mırıldanıyormuş. Kötüler hiçbir yerde saklanamaz, der Epikuros; çünkü ne kadar saklansalar vicdan kendi kendilerini buldurur onlara.
Prima est haec ultio, quod se
Judice nemo nocens absolvitur. (Juvenalis) İlk ceza odur ki, hiçbir suçlu kendi yargıçlığından kurtulamaz.
Vicdan içimize korku saldığı gibi, suçsuzsak rahatlık ve güven verir bize. Ben kendimden söyleyebilirim ki türlü kötü durumlarda, içimden geçeni, niyetlerimin temizliğini gizlice kendim bildiğim, düşündüğüm için daha korkusuz adımlarla yürümüşümdür.
Conscia mens ut cuique sua est, ita concipit intra Pectore pro facto spemque metumque suo. (Ovidius)
Kendi üstüne bildiklerine göre ruhumuz
Umut ya da korku duyar yaptıklarından.
Binlerce örnek verebilirim buna; aynı kişiden üç örnek yeter.
Scipio, Roma halkı önünde ağır bir suçlamaya uğradığı bir gün, kendisini savunacak ya da yargıçlarına yaranacak yerde şöyle demiş onlara: Pek yaraşır size, sayesinde dünyayı yargılama yetkisini elde ettiğiniz bir insanın başını yargılamak.
Bir başka zaman, bir halk hatibinin, üstüne yağdırdığı suçlamalara karşılık olarak, kendini hiç savunmadan: Gelin yurttaşlarım, demiş gidelim, böyle bir günde Kartacalılara karşı bana kazandırdıkları zafer için tanrılara şükredelim. Böyle diyerek kalkmış tapınağa doğru yürümeye başlamış. Bütün topluluk, kendisini suçlayanla birlikte ardından gelmiş. Petilius, Cato’nun dürtüklemesiyle, ondan Antakya’da harcadığı paraların hesabını sorunca Scipio bu hesabı vermek üzere senatoya geliyor ve koltuğunun altında koca bir defter gösteriyor, ne verip ne aldığının orda yazılı olduğunu söylüyor defter istenince vermiyor: Verirsem kendimden utanırım, diyor ve senatonun önünde kendi elleriyle param parça ediyor defteri. Vicdanı rahat olmayan bir insanın böylesi bir güven gösterişi yapabileceğini sanmam. Yüreği yaratılıştan öyle büyük, yükseklerde bulunmaya öyle alışmıştı ki, der Titus Livius, suç işlemeye eli varamaz, suçluluğunu savunma durumuna düşmeyi kendine yediremezdi.
İşkenceler tehlikeli bir suç arama yoludur doğruluktan çok sabır denemesi olabilir. Çünkü acı çekmek niçin daha çok olanı söyletsin de olmayanı söylemeye zorlamasın? Tersini düşünürsek, kendine yüklenen suçu işlememiş olan işkencelere dayanacak kadar sabırlı olursa, suçu işlemiş olan, yaşamak gibi güzel bir ödülü kazanmak için niye aynı sabrı göstermesin? Öyle sanıyorum ki bu işkence buluşunun temelinde, vicdanım etkisinden yararlanma düşüncesi vardır. Çünkü suçlunun suçunu açıklamasında vicdan işkenceye yardım edip diretme gücünü azaltabilir; ama öbür yandan suçsuzu işkenceye karşı güçlendirir vicdan. Doğrusunu söylemek gerekirse bu yol belirsizlikler, tehlikelerle doludur. Öylesi dayanılmaz acılardan kurtulmak için neler söylemez neler yapmaz insan?
Etiam innocentes cogit mentiri dolor (Publius Syrus)
Acı masuma da yalan söyletir.
Bundan ötürü, yargıcın masum olarak öldürmemek için işkence ettirdiği insanı hem masum, hem de işkence görmüş olarak öldürttüğü olur. Binlerce insan işlemedikleri suçları yüklenip başlarını vermişlerdir. Bunlar arasına Philotas’ı da koyarım; İskender’in bu dostuna yüklediği suç ve ettiği işkence de böylesi bir sonuca varmıştı. Evet, orası öyle ama, diyorlar, yine de bu, insan güçsüzlüğünün bulabildiği en az kötü yoldur. Bence pek insanlık dışı bir yol, üstelik de boşuna çaba! Birçok uluslar bu konuda, kendilerine barbar diyen Yunanlı ve Romalılardan daha az barbardırlar: Onlara göre suç işlediği henüz kuşkulu bir insana işkence etmek, ötesini berisini koparmak korkunç, canavarca bir şeydir. Bilgisizseniz ne yapsın adam? Suçsuz ölmesin diye bir insanı ölümden beter durumlara sokmakla haksızlığın büyüğünü işlemiş olmuyor musunuz? Oluyorsunuz elbet; görmüyor musunuz çoklarının o darağacından beter işkencelerden geçmemek için ölümü göze aldıklarını? Öldüresiye işkence etmekle ölüm cezasını önceden vermiş ve uygulamış olmuyor musunuz?
Şu hikayeyi nerde dinledim bilmiyorum, ama adaletimizin vicdanı üstüne tam bir düşünce veriyor. Bir köylü kadın, hakseverliğiyle ünlü bir generale bir askerini şikayet etmiş; bu askerin zorla ufacık çocuklarının elinden birkaç lokmalık lapayı aldığını; çocuklarına yedirecek başka hiçbir şeyi kalmadığını, çünkü ordunun çevredeki bütün köyleri talan ettiğini söylemiş. Ama hiç kanıt yokmuş ortada. General kadına: İyi bak ve düşün; haksız yere suç yüklüyorsan ceza görürsün, demiş. Kadın diretince, işin doğrusunu anlamak için askerin karnını yardırıvermiş. Ve kadın haklı çıkmış. Sorgusu içinde idam cezası.
Michel de Montaigne
Denemeler, Vicdan Üstüne