1960’lı yıllardan itibaren devletin komünizme karşı İslami ideolojiyi ve cemaatleri kullanmaya başlaması, siyasal İslam’ın kendi rotasında gelişmesini sağladı. 1969’larda partileşerek politik arenada boy göstermesinden sonraki süreçte ve özellikle 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbe dönemlerinde hızla güçlendi. Sosyalistlere ve Kürtlere karşı geliştirilen Türk-İslam Sentezi’nin resmi ideoloji haline gelmesiyle de iktidar yürüyüşünü başlattı.
Bu süreçte İmam Hatip Okulları ve Kuran Kursları yaygınlaştırılarak yetiştirilen onbinlerce eğitimli kadro ile İslami ideoloji ve tarikatlar toplum hayatında etkili olmaya başladı. 1970’li yıllarda Türkiye’nin bazı bölgelerinde gelişen yeni siyasal İslami hareketler ve yeni “İslami hayat” tarzı, 80’li ve 90’lı yıllar boyunca ülke çapında yaygınlık kazandı. Doğum kontrolüne karşı çıkılarak daha fazla çocuk yapma teşvik edilerek ve doğan her çocuk İslami kurallara göre eğitilerek, giderek artan oranda İslami bir kuşak yaratıldı.
Bu sürecin doğal bir yansısı giyim-kuşamda görüldü ve toplumda yaygın olan eşarp hızla türbana dönüştü. İslami cemaatlerin pragmatist yaklaşımlarıyla “Tesettür” yerine ikame edilen “Türban-pardösü-pantolon” modası aynı zamanda ekonomik ve ticari bir sektör haline geldi. “Tesettür mağazaları” hızla Türkiye’nin dört yanını kapladı.
Fransa’dan Türkiye’ye giren “Türban”, “Eşarp”, “Pardösü”, “Pantolon” ile Araplarda “kadınların örtünmesi” anlamına gelen “Tesettür” birbirleriyle örtüşerek bir moda yaratılmıştı. Bu yeni “Tesettür modası”nda türban eşarbın yerine ikame edilmişti. Aslında ikisi arasındaki temel farklılık, sadece ebatları ve üretilen kumaşlarıydı.
Sadece saçların ve bacakların kapanması ile başlayan “Tesettür modası”, makyaj ve diğer modern aksesuarlarıyla toplumsal yaşamda yeni bir moda ekolü haline geldi. İslami geleneğin ve dinin “dönüştürücü” etkisiyle yaratılan bu moda, kadınlar için “başı açık” ve “başı kapalı” ayrımlarıyla ifade edildi. Kadınlar arasında yapılan bu İslami ayırımcılığın sınıfsal ve cinsel niteliği ile toplumsal tezahürleri siyasal arenada da kendini gösterdi. ANAP döneminde “türban sorunu” gündeme getirilmez ve milletvekillerin eşleri başı açık tutulurken, RP ve AKP dönemlerinde kadınlar bu modaya göre “örtünmeye” zorlandı.
Eşarptan türbana geçişin yarattığı toplumsal çarpıklıkların nedeni, devletin giyim ve kuşamdan, dini, siyasi, kültürel ve etnik eğilimlere kadar toplumsal alana çok yönlü müdahale etmesi ve tek tip insan yetiştirmeye çalışmasıydı. Bu nedenle Cumhuriyet dönemi boyunca Türkiye bir yasaklar ülkesi haline getirilmiş, “ilericilik ve gericilik” söylemleri ile yaratılan laik ve antilaik saflaşma, toplumun demokratik dönüşümünü ve özgürleşmesini engellemişti.
İslami sermaye güçlendikçe giyim-kuşam ticaretiyle yetinmedi ve giderek gıdadan, tekstile, beyaz eşyadan finansa, süpermarketten konut sektörüne kadar büyük yatırımlara girişti. Özellikle yurtdışı (Avrupa’daki işçilerden makbuz karşılığı toplanan paralar ile Arap sermayesi) kaynaklı sermaye transferleriyle politik faaliyetinin arka planını oluşturan sınıf ve tabakalar güçlendi.
İslamiyet’in sınıfsal karakterine uygun bu yeni ideolojik ve siyasal yönelim, dinin dönüştürücü etkisinden de yararlanılarak devlet ve toplum hayatının bütün alanlarında etkili olmaya başladı. Bu bağlamda, Harp Okulu dışında diğer bütün fakülte ve yüksek okulların İmam Hatip Liselerine açılması, çocukların küçük yaşlardan itibaren dini eğitime sokulması, Kur’an Kursu’nun ve hızla çoğalan camilerin birer dinsel örgütlenme merkezleri haline gelmesi, İslami sermayenin ve İslami cemaatlerin hızlı bir şekilde Medya’ya girerek dini ve kültürel faaliyetlerini olağanüstü artırması, dışarıdan İslam ülkeleri ve ABD tarafından mali ve siyasi olarak desteklenmesi ile siyasal İslam’ı iktidar yürüyüşüne yöneltti.
Geçen yüzyıla damgasını vuran reel sosyalizmin yıkılışı ise, emperyalistler Sovyetler Birliği’ne karşı uyguladığı “Yeşil kuşak” doktrini, siyasal İslam’ın güçlenmesine ve bölgede yaygınlaşmasına neden olmuştu. 21. yüzyılın başından itibaren ulusal, sınıfsal, etnik, dinsel ve kültürel mücadelelerin dünya çapında gelişmesinden dolayı ABD’yi yeni İslami politikalar üretti. Bu bağlamda AKP’nin tek başına iktidar olmasında ve iktidarının üçüncü dönemini yaşamasında ABD’nin Genişletilmiş Ortadoğu Projesi etkili oldu.
Türk sağının ideoloji ve politikalarını üreten Aydınlar Ocağı’nın kurucusu ve eski genel başkanlarından Süleyman Yalçın, 1991 yılında “İmam-Hatip okulları Türkiye’de on binlerce insan yetiştiriyor. Bir süre sonra bunlar daha gür bir sesle çıkacaklar ortaya” demişti. Süleyman Yalçın’ın öngörüsü gerçekleşmiş ve “Milli görüş” denilen bir ideoloji ile eğitilen “mukaddesatçı”, “milliyetçi” ve “muhafazakar” bir genç kuşak siyasette etkili olmaya başlamıştı.
1969’dan başlayarak bugünlere kadar gelen siyasal İslam’ın bu serüveni ve şimdiki siyasal ve toplumsal gücü, sistemin kendisinden, ordu, devlet ve siyaset yapısından kaynaklandı. Siyasal İslam, her askeri darbe döneminden güçlenerek ve iktidara biraz daha yaklaşarak çıktı. 12 Eylül ve 28 Şubat dönemleri ise, siyasal İslam’ın iktidar yürüyüşünün dönüm noktalarını oluşturdu.
Bu bakımdan ANAP, 12 Eylül’ün, AKP de 28 Şubat’ın ürünü olarak ortaya çıktı.
19.04.2012 Ö. Gündem