17 Ağustos tarihinde Elazığ Koçyiğitler Karakolu yakınlarında el bombası patlaması sonucu dört asker öldü, üç asker yaralandı. Olay günü Elazığ Valisi Muammer Erol, patlamanın kazayla meydana geldiği açıklamasını yaparak “şehitler”in ailelerine başsağlığı diledi. Başbakan Tayyip Erdoğan, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a “büyük üzüntü duyduğunu” belirten telgraf gönderdi. Bütün resmi işlemler ve devlet ritüelleri tamamlanarak, ailelere vatan, millet, şehitlik kavramlarıyla teselliler verilerek ölümlerin nedenleri cenazelerle birlikte bu kadar devlet erkanı tarafından sorgulanmadan toprağa verildi.
Törenlerden birkaç gün sonra karakoldaki askerlerden alınan ifadelere göre olayın kaza olmadığı ortaya çıktı. İbrahim Öztürk ve arkadaşı Ahmet Şensoy’un nöbet yerinde uyuduğunu gören Çavuş Akçan, askerlerden Öztürk’ün mevzideki el bombasını, Şensoy’un ise silahının alev gizleyenini alarak, nöbetçi askerlerin uyuduğunu söyleyip, komutanı Teğmen Mehmet Tümer’e verdi.
Teğmen Tümer vakit kaybetmeden İbrahim Öztürk’ün nöbet tuttuğu mevziye gitti. “Akşam uyuduğun için alındı” diyerek elindeki el bombasını asker İbrahim Öztürk’e gösterdi. Ardından da pimi çekerek kendisine verdi. “Mandalı bırakırsan ölürsün, bırakmazsan yaşarsın” diyerek ayrıldı. Elinde pimi çekilmiş el bombası olan İbrahim Öztürk, Teğmen Tümer’in bulunduğu mevziye giderek “25 yaşına geldim 75 gün askerliği kaldı. Beni öldüreceksiniz” dedi ve pimi kendisinden istedi.
Ama komutan Tümer “nöbet yerine git, ben gelip takacağım zamanı biliyorum” karşılığını verdi. Bunun üzerine Öztürk, çevredeki diğer mevzilere arkadaşlarından yardım istemeye gitti. İkinci kez komutanının yanına geldiğinde yine aynı cevapla karşılaştı. Tekrar mevziler arasında dolaşmaya başladı. Olayın üzerinden çok geçmeden de arkadaşları Mesut Bulut, İbrahim Yaman ve Ali Osman Altın’ın bulunduğu mevziye geldi. Bu sırada Öztürk’ün yaklaşık 45 dakikadır elinde tuttuğu bomba elleri terlediği için büyük bir gürültüyle patladı. Öztürk ve üç arkadaşı olay yerinde yaşamını kaybetti.
Başlatılan soruşturma kapsamında ifade veren Teğmen Mehmet Tümer, fırsat eğitimi kapsamında el bombasının pimini çektiğini, mandalı bırakmadığı sürece bombanın patlamayacağını, şehit er İbrahim Öztürk’e söylediğini ileri sürdü. Ancak ifadesi alınan sekiz tanık, birlik içinde pimi çekilmiş bir şekilde el bombası eğitimi verilmediğini vurguladı. Peki Mehmet Tümer’in ölümüne neden olduğu İbrahim Öztürk kimdi?
1 Mayısta dayak
Dostumuz arkadaşımız İbrahim Öztürk 1988 Diyarbakır doğumlu, yoksul bir Kürt ailenin çocuğuydu. Herkes ona çalışıp iyi bir işçi olmasını öğütlerken, o sinema ve tiyatroyla ilgileniyor, iyi bir oyuncu olmayı hayal ediyordu. Kendi çapında bir kısa film de çekmişti, Çürümüş Bunlar adında. Ailesi, işi, yaşamı arasında sıkışmış bir işçiyi anlatıyordu kısa filmi. Aslında biraz da kendi hikayesiydi bu film. Sürekli bir işe giriyor, çıkarılıyor, bazen hayallerini gerçekleştirmek için dizi setlerinde çalışıyor, çoğu zaman işsiz kalıyordu.
Beynelmilel filminde 12 Eylül’de karakola alınmış, yüzleri duvara doğru çevrilmiş, komutandan küfür yiyen devrimci genç olarak figüranlık yapmıştı. Filmin bu sahnesinde sadece ensesi görünmesine rağmen, hepimize tekrar tekrar izletir, bir gün beni herkes tanıyacak derdi.
22 yıllık kısa yaşamının beş yılını bu ülkede Kürt ve Türk emekçilerinin, ezilenlerin, yoksulların yanında mücadele ederek geçirdi. Onun yaşamında bu düzene uyduğu tek nokta askere gitmek oldu. Yaşam da ona burada vurdu. Cenazesinde annesi Kürtçe ağıt yakıyordu. İbrahim’in dilinde de hep Kürtçe şarkılar vardı.
2008 1 Mayıs’ında sokak sokak kovalayıp coplayanlar şimdi onu kahramanlaştırarak cenazesinin arkasında “saygıyla” yürüyordu. Kentin meydanında resmi geçit yapılıyor, askeri marşlar çalınıyor, her yerden duyduğum şehit, vatan, millet, teröre lanet sözleri kulağımı tırmalıyordu. 1 Mayıs’ta coplardan kaçarken İbrahim’e bunları anlatsam ne derdi acaba?
Yalan söylediler, bütün Türkiye’ye, askerlerin ailesine yalan söylediler. Yıllardır bu ülkedeki binlerce karanlık ölümün arkasından söyledikleri gibi yalan söylediler. Karakolda merdivenden düştü, kafasını duvara çarptı, beşinci kattan atladı dedikleri gibi buna da “kaza” dediler. Ve hâlâ bu ülkede çocuğunun neden öldüğü sorusu içini kemiren yüzlerce aile var.
Bugüne kadar hayatlarının en verimli döneminde orduya teslim edilen ve özellikle doğuda görev yapan birçok gencin eğitimdeyken, kaza sonucu ya da başka şüpheli nedenlerle ölüm haberini yetkili ağızlardan, kısa açıklamalarla öğrendik.
Bu ve bunun gibi binlerce “karanlık” ölüm sorgulanmadığı, bu olayda sorumluluğu olanlar ve başta Teğmen Mehmet Tümer yargılanmadığı sürece Başbakan Tayyip Erdoğan’ın olayla ilgili belirttiği üzüntüsünün de, şimdilerde Kürt açılımıyla ilgili yapılan tartışmaların da samimi olduğu düşünülemez.
O bir karıncayı dahi incitemeyecek insani değerlere sahipti. Bu ülkede insanların yaşadığı acıları içinde hisseder, yaşamının her anında bunu değiştirmek için uğraşırdı. Senin arkandan bunları yazacağımı, seni böyle uğurlayacağımızı hiç düşünmemiştim İbrahim. Ama sen de bilirsin, bu ülke böyledir. Bir gün terörist ilan edilir, “kaza”yla öldürülür, başka bir gün kahraman ilan edilebilirsin.
Unutmayacağız İbrahim, bu ülkede bir şeyler değiştirebildiğimizde senin mücadeleni, senin gibi “kaza”yla ölenlere ve sana yapılanları unutmayacağız.
KAZAYLA ŞEHİT
Selvi Kıvılcım Radikal2 -30/08/2009