Böyle Buyurdu Zerdüst: Önünde diz çökebileceğiniz dünyayı yaratmak istiyorsunuz

Kendini Aşmak Üzerine

“Hakikat istemi” mi diyorsunuz, sizi dürten ve kızıştıran şeye, siz en bilgeler?
Tüm var olanların kavranabilirliğinin istemi diyorum ben sizin isteminize!
Tüm var olanları önce kavranabilir kılmak istiyorsunuz: çünkü haklı bir güvensizlikle zaten kavranabilir olduklarından kuşku duyuyorsunuz.
Ama tüm var olanlar size itaat etmeli ve boyun eğmeli! Bunu istiyor sizin isteminiz. Pürüzsüz ve ruha tabi olmalı, ruhun aynası ve yansıması gibi.
Tüm isteminiz budur, siz en bilgeler; bir güç istemidir bu, iyi ve kötüden ve değer biçmelerden söz etseniz bile.

Önünde diz çökebileceğiniz dünyayı yaratmak istiyorsunuz önce: budur sizin en son umudunuz ve sarhoşluğunuz.
Bilge olmayanlar ise, yani halk, – üzerinde bir kayığın yüzdüğü bir ırmağa benzer onlar: ve kayığın üstünde şatafatlı ve örtünmüş halde oturur değer biçmeler.
İsteminizi ve değerlerinizi oluşun ırmağına bıraktınız; eski bir güç isteminden anlıyorum halkın iyi ve kötü diye neye inandığını.
Bu misafirleri bu kayığa oturtan sizlerdiniz ve onların şatafatını ve gururlu adlarını veren, siz en bilgelerdiniz, – siz ve sizin egemen isteminiz!

Sizin kayığınızı taşımaya devam ediyor ırmak: onu taşıması gerekiyor. Kırılan dalganın köpürüp öfkeyle kayığın omurgasına çarpmasının yok pek önemi!
Irmak değildir sizi bekleyen tehlike ve sizin iyinizin ve kötünüzün sonu: aslında isteminizdir asıl tehlike, güç istemi, – o dur durak bilmeyen, doğurgan yaşama-istemidir.
Oysa iyi ve kötü hakkında söylediklerimi anlayasınız diye: yaşam ve tüm canlıların doğası üzerine bir çift sözüm olacak size.

Canlı olanın peşinden gittim ben, en büyük ve en küçük yollardan yürüdüm onun doğasını öğrenmek için.
Yüz katlı aynayla yakaladım bakışlarını, ağzı kapalıyken: gözleri konuşsun diye benimle. Ve gözleri konuştu benimle.
Ama nerede bir canlı buldumsa, orada itaat hakkında konuşulduğunu da duydum. Her canlı bir itaat edendir.
Ve şuydu ikinci duyduğum: kendi kendine itaat edemeyene emredilir. Böyledir canlıların doğası.
Üçüncü olarak da şunu duydum: emretmek daha zordur itaat etmekten. Ve emredenin tüm itaat edenlerin yükünü taşıması ve bu yükün onu kolayca ezmesi değildir bunun tek nedeni:

Bir çaba ve bir cesaret göründü gözüme tüm emirlerde; emreden kişi her emrettiğinde kendi kendini tehlikeye sokar.

Ve kendi kendine emir verdiğinde de: o zaman da ödemelidir kendi emrinin bedelini. Kendi yasasının yargıcı ve celladı ve kurbanı olmak zorundadır.

Peki nasıl olabiliyor bu? diye sordum kendime. Canlıyı itaat etmeye ve emretmeye ve emrederken hâlâ itaatkâr olmaya ikna eden nedir?

Dinleyin şu sözümü, ey en bilgeler! İyice bir sınayın yaşamın yüreğine kadar ve yaşamın yüreğinin köklerine dek inip inmediğimi!

Nerede bir canlı gördüysem, orada güç istemini gördüm; ve hizmet edenin isteminde bile efendi olma istemini gördüm.

Zayıf olanın güçlü olana hizmet ettiğine ikna eder istemi, daha da zayıfların üstünde efendi olmak isteyenin: bir tek bu zevkten mahrum bırakamaz kendini.

Nasıl ki küçük en küçükten zevk alsın ve onun üstünde güç sahibi olsun diye, kendini daha büyüğe feda ediyorsa: en büyük de fedakârlık eder ve güç uğruna – yaşamı koyar ortaya.

Cesaret ve tehlike oluşu ve ölümüne bir zar atmak oluşu: budur fedakârlığı en büyüğün.

Fedakârlığın, hizmetlerin ve sevdalı bakışların olduğu yerde: orada da vardır efendi olma istemi. Zayıf olan gizli kuytu yollardan sokulur kalesine, hatta güçlü olanın ta yüreğine – ve çalar oradan gücü.

İşte bu sırrı verdi bana yaşamın kendisi. “Bak,” dedi, “ben kendini sürekli olarak aşması gerekenim.

Elbette siz ona dölleme istemi ya da hedefe, daha yükseğe, daha uzağa, daha çeşitli olana ulaşma dürtüsü dersiniz: ama tüm bunların hepsi tek bir sırdır.

Bu tek olanı yadsımaktansa, yok olmayı tercih ederdim; sahiden, her nerede yok oluş ve yaprak dökümü hüküm sürüyorsa, bak, orada feda eder kendini yaşam – güç uğruna.

Kavga olmam, oluş olmam gerektiğini, hedef ve hedeflerin çatışması olmam gerektiğini keşfeden, – ah, benim istemimin ne olduğunu keşfeden – keşfeder ayrıca onun hangi çarpık yollardan geçmesi gerektiğini!

Ne yaratırsam yaratayım, onu nasıl seversem seveyim, – çok geçmeden düşman olmam gerekir ona ve sevgime: böyle ister benim istemim.

Ve sen de, idrak eden kişi, bir patikası ve ayak izisin benim istemimin: sahiden, benim güç istemim senin isteminin ayaklarıyla yürür hakikate!

Hakikati gözünden vurmak için ‘var olma istemi’ lafını ortaya atan, isabet ettiremedi şüphesiz: böyle bir istem – yok çünkü.

Çünkü: var olmayan isteyemez de; ama var olan nasıl bir de var olmayı ister ki!

Sadece yaşamın olduğu yerde vardır istem de: ama yaşama istemi değil, aksine – böyle öğretiyorum sana – güç istemi!

Yaşayanlar birçok şeye yaşamdan daha çok değer verirler; ama tam da değer biçmekte dile gelir – güç istemi!” –

Bunu öğretmişti yaşam bana: ve bu sayede çözüyorum, ey en bilgeler, yüreğinizin bilmecesini.

Sahiden, diyorum ki size: iyinin ve kötünün ölümsüzlüğü – yoktur böyle bir şey! Onlar da kendiliklerinden tekrar tekrar aşmak zorundadırlar kendilerini.

Siz iyi ve kötüye ilişkin değerlerinizle ve sözcüklerinizle güç uyguluyorsunuz, siz değer biçenler: ve budur sizin gizli sevdanız ve gönlünüzün parıldaması, titremesi ve sevinçle taşması.

Oysa daha büyük bir güç ve yeni bir kendini aşma doğar sizin değerlerinizden: ona çarpıp kırılır yumurta ve yumurtanın kabuğu.

Ve iyinin ve kötünün yaratıcısı olmak isteyen: sahiden, önce bir yok edici olmalıdır ve değerleri paramparça etmelidir.

En büyük kötülük de en büyük iyilikle beraberdir böylece: ama bu yaratıcı iyiliktir. –

Kötü olsa da söz edelim bundan, ey en bilgeler. Susmak daha kötüdür; suskunlukla geçiştirilmiş tüm hakikatler zehirlenir.

Parçalanabilecek ne varsa, bırakın parçalansın hakikatlerimize çarpıp da! İnşa edilecek pek çok ev var hâlâ!

Friedrich Nietzsche
Böyle Buyurdu Zerdüşt

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz