Einstein’ın mektupları ve hakkında yazılmış diğer belgeler, Nobel ödüllü ünlü fizikçinin yaşamına dair önemli bilgiler, eşi ve çocukları ile ilişkilerine dair de ayrıntılar içeriyor.
“Einstein, oğlunun zihinsel hastalığı ile baş etmede sorun yaşıyordu” diye anlatıyor Einstein Papers Project’ten Ze’ev Rosenkranz. “Tete” adıyla da çağrılan Eduard, Einstein’ın en küçük çocuğuydu. Ailenin onun bedensel sağlığıyla ilgili kaygıları vardı. Ruhsal sorunları ise ancak yetişkinlikte ortaya çıkacaktı.
Rosenkranz, Eduard’ın trajik bir yaşam öyküsü olduğunu söylüyor.
Albert Einstein ve ilk eşi fizikçi Mileva Mariç’in üç çocuğu olmuştu. Kızları Lieserl’e dair hemen hemen hiçbir şey bilinmiyor; ortanca oğlan Hans Albert ise babası kadar olmasa da ünlü bir bilim adamı olmuştu.
Hans Albert, babasının başarısının sırrını şöyle anlatıyor:
“Babamı olağanüstü kılan şey, yanlış çözümlere ulaştığında bile, bazı sorunlara kendisini büyük bir azimle adamasıydı. Hep tekrar tekrar denerdi.”
“Belki de denemekten vazgeçtiği tek sorun bendim. Bana nasihat vermeye çalıştı, ama sonra benim ne kadar inatçı olduğumu görünce boşa zaman harcadığını anladı.”
Lieserl, ilk çocuk…
Mileva Maric ile Albert Einstein’ın ilk çocuğu, 1902’de evlilik dışı dünyaya gelen kızları Lieserl’di.
Rosenkranz, “İki yaşından sonra ona ne olduğuna dair hiçbir bilgi yok” diyor.
Rosenkranz için Einstein Papers Project’in mimarı denebilir. Bu, Nobel ödüllü ünlü fizikçinin binlerce yazısının bir araya getirilmesi ve tercüme edilmesi amacıyla California Teknoloji Üniversitesi tarafından başlatılan, ABD’deki Princeton Üniversitesi ve Kudüs İbrani Üniversitesi tarafından finanse edilen bir proje.
Einstein’ın mektupları ve diğer belgeleri, onu daha insani yanıyla, farklı bir açıdan görmede önemli oldu.
Lieserl’in varlığını da bu mektuplardan öğreniyoruz.
Mileva doğum için memleketi Sırbistan’a gitmiş, Einstein da çiftin o sırada birlikte yaşadığı İsviçre’den ona mektup yazmıştı:
“Sağlıklı mı? Düzgün ağlıyor mu? Gözleri nasıl? Hangimize daha çok benziyor? Ona kim süt veriyor? Acıktı mı? Hiç saçı yoktur herhalde. Onu daha görmedim ama şimdiden çok seviyorum…”
Peki, Mileva neden doğum için Sırbistan’a gitmişti?
Einstein’ın kendi yazılarına dayanarak otobiyografik ve bilimsel bir anlatımla onu ele alan ”Einstein on Einstein’ kitabının yazarı Hanoch Gutfreund, “Einstein’ın annesi onun Mileva ile beraberliğine karşı çıkıyor, geleceğini mahvedeceğine inanıyordu” diyor.
“Hatta hamile kalırsa bunun felaket olacağı konusunda onu uyarmıştı. O zamanlar, evlilik dışı hamilelik büyük bir skandaldı.”
Mileva’ya bağlılığı
Oysa Gutfreund’a göre, iki genç birbirini çok seviyordu. İlişkileri başladığında Einstein 19, Mileva 23 yaşındaydı.
İkisi de Zürih Politeknik Enstitüsü’nde fizik eğitimi görüyordu. Mileva bu alandaki tek kadın öğrenciydi ve Matematik ve Fizik Departmanı’ndan mezun olan ikinci kadın olmuştu.
“Einstein: His Life and Universe” kitabının yazarı Walter Isaacson, mektupları sayesinde Einstein’ın hem Mileva’ya karşı duygularını hem de annesinin onunla beraberliğine itirazları hakkında bilgi sahibi olduğumuzu söylüyor.
Bu mektuplardan birinde Einstein şöyle yazmıştı:
“Ailem sanki ölmüşüm gibi benim için ağlıyor. Sana bağlılığım yüzünden kendimi rezil ettiğimden şikayet ediyorlar sürekli. Senin sağlıklı olmadığına inanıyorlar.”
Ama Einstein kalbinin peşinden gitti. Hamileliği sırasında Mileva’ya yazdığı mektupta, iyi bir koca olacağını söylüyordu:
“Çözülmeyi bekleyen tek sorunumuz, Lieserl’imizin nasıl bizimle olacağı. Onu bırakmak istemiyorum.”
Einstein, içinde yaşadığı toplumda “gayrimeşru çocuk” sahibi olmanın zorluklarını, hele saygın bir kamu görevlisi olmaya çabalayan biri için bunun ne kadar zor olduğunu biliyordu.
Uzun sessizlik
Öyle anlaşılıyor ki Einstein kızı Lieserl’i hiç göremedi. Mileva İsviçre’ye geri döndüğünde onu Sırbistan’daki ailesiyle bırakmıştı.
Isaacson, Mileva’nın yakın arkadaşlarından birinin Lieserl’e baktığına dair bazı imalar olduğunu, ancak bunla ilgili kesin bilgi bulunmadığını söylüyor.
Gutfreund ise “Kızları hakkında tek bilgimiz aşk mektuplarında geçen bahse dayalı; ama bir süre sonra ondan hiç bahsedilmiyor” diyor.
Rosenkranz da Sırbistan’a gidip Lieserl’in izini bulmaya çalışan gazeteciler olduğunu, ama başarı kaydedilmediğini belirtiyor.
“Onunla ilgili en son bahsi, iki yaş civarında kızıl hastalığına yakalandığında görüyoruz. Hastalığı atlatıp atlatmadığını bilmiyoruz. Evlatlık verilmiş ya da ölmüş olabilir. Bilgimiz yok” diyor.
1955’te yaşamını yitiren Einstein, kızından kimseye söz etmemiş.
Einstein Papers Project ekibi ise bu çocuğun varlığından 1986’da, Einstein’ın Mileva’ya yazdığı mektup sayesinde haberdar olmuş.
‘Saatlerce ilgilenen baba’
1903’te Einstein Bern’de düzenli bir işe girmiş, Mileva Sırbistan’dan dönmüş ve çift evlenmişti.
1904’te ikinci çocukları, Hans Albert doğdu. Üçüncü ve son çocukları Eduard ise 1910’da, aile yeniden Zürih’e taşındığında doğmuştu.
Isaacson’ın belirttiğine göre, Hans Albert şöyle anlatıyordu: “Annem evde meşgulken babam işini bırakır saatlerce bizimle ilgilenir, dizlerine oturturdu. Bize masallar anlatır, gürültü yapmamamız için bize keman çalardı.”
Eduard’ın bedensel ve zihinsel sorunları
Eduard’ın sağlığı bebeklikten itibaren iyi değildi, sürekli hastalanır ve haftalarca yatardı.
1917’de ciğerleri iltihaplanmış, Einstein bir arkadaşına yazdığı mektupta, “Küçük oğlumun durumu beni çok üzüyor” demişti.
Buna rağmen, ‘Einstein Ansiklopedisi’ (Calaprice, Kennefick ve Schulmann) adlı kitaba göre, “çok iyi bir öğrenci olmuş, resim, beste, şiir ve piyanoya özel ilgi göstermişti”.
Eduard babasıyla müzik ve felsefe konusunda saatlerce konuşur, Einstein bunu oğlunun “hayatta önemli şeylerle ilgili beynini sürekli meşgul etmesi” şeklinde değerlendirirdi.
Aşkın sonu
Ünlü fizikçi bilimsel çalışmalarında yoğunlaştıkça Mileva ile ilişkisi bozulmuş, kuzeni Elsa ile aşk yaşamaya başlamıştı.
1914’te aile Berlin’de yaşıyordu, ama çoğunlukla Einstein’ın küçümseyici tutumu nedeniyle evlilikteki sorunlar yüzünden Mileva çocuklarıyla yeniden İsviçre’ye taşınmıştı.
1919’da boşandılar; fakat Einstein iki oğlundan ayrı olmakta zorlanıyordu ve onlarla ilişkisini sürdürmek için elinden geleni yapıyordu.
Rosenkranz, “Sevgi dolu bir babaydı” diyor Einstein için.
Birinci Dünya Savaşı sırasında fırsat çıktıkça onları ziyaret etmiş, tatile götürmüş, “artık büyüdüklerinde ise birlikte zaman geçirmek için onları Berlin’e çağırmıştı”.
“Onlara sürekli mektup yazıyordu, özellikle Eduard buluğ çağındayken.” Onunla entelektüel tartışmalar yürütüyor, birbirlerini eleştiriyor ve bundan memnuniyet duyuyordu.
1930’da yazdığı bir mektupta, “Yaşam bisiklete binmek gibidir, dengeyi korumak için sürekli hareket halinde olmak gerekir” diyordu.
Büyük oğlu Hans Albert ile ilişkisi ise o kadar yoğun değildi. Rosenkranz, onun daha “ayakları yere basan” bir kişiliğe sahip olduğunu söylüyor.
Şizofreni teşhisi
Eduard Einstein psikiyatrist olmak istiyor, Sigmund Freud’un teorilerine ilgi duyuyordu.
1932’de İsviçre’de bir psikiyatri kliniğine kaldırıldığında tıp okuyordu. 1933’te 22 yaşındayken şizofreni teşhisi kondu.
Gutfreund, “Bu Einstein’ı yıktı” diyor. “İki oğlumdan daha incelikli olanı, kendime benzettiğim küçüğü, tedavisi olmayan bir ruhsal hastalığa yakalandı” diye yazıyordu bir mektubunda.
1933’te yükselen Nazizm tehdidine karşı Einstein’ın Almanya’dan ayrılıp ABD’ye gitmesi gerekecekti.
“Ayrılmadan hemen önce Eduard’ı son kez ziyaret etmişti” diye anlatılıyor ‘Einstein Ansiklopedisi’nde. “Baba ve oğul birbirlerini bir daha hiç göremeyecekti.”
Hazin son
Eduard’a annesi Mileva bakıyordu. Ama hastalığı ağırlaştığında ya da Mileva’nın sağlığı bozulduğu dönemlerde kliniğe yatırılıyordu.
Mileva 1948’de öldükten sonra, Einstein Eduard için bir bakıcı tutmuştu. O yıllarda aralarında herhangi bir mektuplaşma olmadığı sanılıyor.
Isaacson’a göre, ruh sağlığı sorunları nedeniyle Eduard’ın ABD’ye göç etmesine izin verilmiyordu.
1965’te 55 yaşında felç olup ölünceye kadar son yıllarını klinikte geçirmişti.
İnşaat mühendisi Hans Albert
Einstein’ın büyük oğlu Hans Albert ise Zürih’teki Teknoloji Enstitüsü’nde inşaat mühendisliği okumuştu.
Einstein 1924’te gururlu bir baba olarak “Albert’im yetenekli ve tutarlı bir erkek oldu” diye yazıyordu.
1926’da mezun olan Hans Albert 1936’da Teknik Bilimler Doktoru oldu.
1938’de babasının tavsiyesi üzerine ABD’ye göç etti ve eğitimine tortu taşımacılığı alanında devam etti.
Hakkında yazılan bir kitapta, “Nehirlerin karmaşıklığını çözmeye ve anlamaya çalışıyordu” deniyor.
Araştırmaları, tortuların akan suyla nasıl taşındığına dair bilgilerimize temel teşkil etmiş, 1988’de Amerikan İnşaat Mühendisleri Derneği, onun bu alandaki katkılarına istinaden Hans Albert Einstein Ödülü vermeye başlamıştı.
Bu çalışmaların Mississipi nehrini kontrol altında tutmada önemli payı olduğu belirtiliyor.
Hayranlık uyandıran profesör
Çalışmaları ABD Tarım Bakanlığı tarafından da yakından takip edilen Hans Albert, California Üniversitesi’nde hidrolik mühendislik dalında öğretim görevlisi olmuştu.
Üniversite çevresi onu “muhteşem bir öğretmen” olarak anlatıyordu.
1954’teki bir mektubunda Einstein oğlunun, kendisinin temel bir özelliğini aldığından bahsediyordu: “Bireysel olmayan bir hedefe ulaşmak için elinden gelenin en iyisini yapmaya kendini adama yoluyla basit var oluşun ötesine geçme becerisi.”
Anlaşmazlıklar
Einstein’ın çocuklarıyla ilişkisi inişli çıkışlı olmuştu. Bazı mektuplarında sevecen iken bazılarında da soğuk ve peşin hükümlü biri olarak ortaya çıkabiliyordu.
Rosenkranz bu durum için “Her ailede olduğu gibi, zor zamanların yanı sıra güzel zamanları da oldu. Hans Albert ile bazı anlaşmazlıkları olmuştu” diyor.
Hans Albert mühendislik okumak istediğini söylediğinde babası pek memnun olmamıştı.
Ardından ileri yaşlarında evlenmek istediği kadını Einstein onaylamamıştı.
Annesi Mileva da aynı şekilde düşünüyordu. Ama Hans Albert onları dinlemedi ve 1927’de filoloji uzmanı Frieda Knecht ile evlendi.
Einstein bir süre sonra oğluyla barıştı ve Frieda’yı kabullendi. Çiftin üç çocuğu oldu.
Birbirlerini ziyaret etseler de baba-oğul hayatlar sürüyordu, Einstein ABD’nin doğu kıyısında Princeton’da, Hans Albert ise batı kıyısında yaşıyordu.
Ayrıca Einstein, kuzeni Elsa ve onun eski evliliğinden olan iki kızı ile yeni bir aile kurmuştu.
Frieda 1958’de öldükten sonra Hans Abert biyokemist Elizabeth Roboz ile evlenmiş, 1973’te 69 yaşında geçirdiği kalp krizi nedeniyle ölünceye dek onunla yaşamıştı.
Einstein’ın oğlu olmanın yükü
Isaacson, Einstein bir keresinde Mileva’ya “iki çocuğunun iç yaşantısının en iyi yönleri olduğunu, bedeni yorgun düşüp pes ettiğinde onların bu mirası sürdüreceğini” söylediğini anlatıyor.
Ama ünlü bir dâhinin evladı olmak da kolay olmasa gerek.
Eduard “Bu kadar önemli bir babaya sahip olmak bazen zor geliyor, çünkü sizi çok önemsiz hissettiriyor” diye yazmıştı.
Einstein, ‘Özel Görelilik Kuramı’nı yazmadan bir yıl önce doğan Hans Albert ise böyle ünlü bir bilim insanının oğlu olmanın nasıl bir his yarattığı sorulduğunda, “Çocukluktan itibaren can sıkıcılığa gülmeyi öğrenmemiş olsam durum umutsuz olurdu” diye cevap vermiş ve babasını “olağanüstü” yapan şeyleri anlatmıştı.
Einstein’ın mektuplarını derleyen Gutfreund, “Sevecen bir baba ile çocukları arasında güzel ve çok ilginç bir yazışmaya rastlıyorsunuz” diyor.
Yıllar sonra Einstein, Mileva’nın çocuklarına kendisini nasıl adadığını ve onları ne kadar iyi yetiştirdiğinden söz etmişti.
Rosenkranz, Einstein’ı şöyle tarif ediyor:
“Kendisini çok iyi bir koca olarak gördüğünü sanmıyorum. Koca olarak değil ama baba olarak iyi bir iş çıkardığını hissediyordu diye düşünüyorum.”
BBC