Kim senin yasanı çiğnemedi ki, söyle?
Günahsız bir ömrün tadı ne ki, söyle?
Yaptığım kötülüğü, kötülükle ödetirsen
Senle ben arasında ne fark kalır ki söyle?
Halk arasında yüzyıllardır anlatılan bir hikâye vardır. Hikâyeye göre birbirlerini çok seven, oldukça başarılı üç öğrenci aralarında bir karar alırlar: “Hangimiz ileride bir gün yükselir, yeterli gücü eline geçirirse, diğerlerine de yardım edecek”. Bu üç öğrenciden biri olan Nizamülmülk yıllar sonra çok yetenekli bir devlet adamı olur ve selçuklu hükümdarı Alparslan ile onun oğlu Melikşah dönemlerinde vezirlik yapar. Kendisi sarayda böylesine önemli bir göreve geldikten sonra arkadaşlarına verdiği sözü unurmaz ve onların Hasan Sabbah’ın sarayda mabeynci olarak görev almasını sağlar.
Fakat Hasan arkadaşı Nizam’ın yaptığı iyiliğe ihanet eder, onu Sultan’ın gözünden düşürüp kendisi onun yerine geçmek ister. Bunu farkeden Nizamülmülk de Hasan’ı saraydan uzaklaştırır. Saraydan kovulan Hasan Sabbah. Isma-i 1 iye mezhebinden olan taraftarlarıyla Haşhaşiler adlı bir örgüt kurar. Bu aynı zamanda dünya üzerinde gelmiş geçmiş en kanlı örgütüdür. (Hatta Haşhaşiler (Haşhaşın) sözcüğü bugün batı dillerinde kullanılan ve suikastçi anlamına gelen ‘assasin’ sözcüğünün de kökenidir). Bu örgüt bir gün Nizamülmülk’ü de hançerleyerek öldürür ve Hasan Sabbah’ın intikamı da alınmış olur.
Üçüncü arkadaş Ömer ise Nizam’ın tüm ısrarına rağmen saray işlerine karışmak istemez. Kendisine bağlanan yeterli miktarda bir aylıkla yaşamayı tercih eder. Kendi kurduğu rasathanede gökyüzünü inceler, bilimsel çalışmalar yapar. Hükümdarın özel müneccimi olur; ancak siyasetten ve saray entrikalarından uzak durmaya çalışır. Tüm bunların yanında günümüze kadar ulaşmış ve oldukça önemli bir eser olarak kabul edilen Rubaiyat’ı yazar. İşte yukarıdaki mısralar Ömer’in Rubaiyat’ındandır.
Bu hikâye halk arasında sevilip anlatılır; ancak Ömer’le Hasan’ın Nizamülmülk’le yaşıt olabilmeleri için her ikisinin de yaklaşık olarak yüz yirmi yaşlarına değin yaşamış olmaları gerekir. Bu ise zamanın tarihçilerinden elde edilen bilgilerle çelişmektedir.
Tarihçilerin verdikleri bilgilere göre Ömer Hayyam 1048 yılında Nişabur kentinde doğdu. (Doğum yılını 1044 olarak veren kaynaklar da vardır) Asıl adı Gıyaseddin Ebu’lfeth Bin İbrahim El-Hayyam olan Ömer. yaptığı bilimsel çalışmaları ve yazdığı rubailerle tanınmıştı. Daha yaşadığı dönemde Ibn-i Sina’dan sonra Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Ancak Hayyam’ın felsefe, tasavvuf, fıkıh, tarih ve tıp konularında yazdığı bilinen birçok yapıtı bugüne ulaşamamıştır.
Farsça’da ‘çadırcı’ anlamına gelen bir sözcükten türemiş olan Hayyam adını büyük olasılıkla babasının ya da bir başka aile büyüğünün mesleğinden dolayı verilmiştir . Nişa-bur ve Belh’te öğrenim gördükten sonra Semerkant’a giden Ömer, burada kendisine bugünlere uzanacak bir ün kazandıran cebirle ilgili risalesini yazdı. Daha sonra Sultan Celaleddin Melikşah tarafından başkent Merv’e çağrılan Ömer Havyam, yeni bir takvim oluşturmak için kurulan bilim adamları heyetinin başına getirildi. O zamanlar halk arasında ‘Ömer Havyam takvimi’, bugünse ‘Celali takvimi’ olarak bilinen bu takvim her 5000 yılda bir gün hata veriyordu ve güneş yılına göre düzenlenmişti. Günümüzde kullanılan Gregoryen takvimi ise her 3330 yılda bir gün hata vermektedir, bu da Hayyam’ın bilimsel düzeyinin kendi zamanının ne kadar ötesinde oluşunun açık bir göstergesidir.
Ah, Diyorlar ki benim hesaplarım.
Yılı insan pusulasına uydurdu, ha?
Eğer öyleyse takvimden
Doğmamış yarını ve ölü dünü koparalım.
Ömer Havyamın yüzyıllar sonra Batı dünyasında tanınmasını ve belki de en çok okunan, en çok sevilen Doğulu yazar olmasını sağlayan yapıtıysa Ruhaiyat’tır. Rubaiyat’ın bu derece ünlenmesinin en önemli nedenlerinden biri de büyük İngiliz ozan Edward Fitzgerald tarafından yapılan çevirinin oldukça başarılı olmasıydı. Bir şiiri kendi dilinden başka bir dile içerdiği anlamı ve duyguları koruyarak hem de şiir olarak çevirmek oldukça zor bir iştir. Fakat Fitzgerald, birçok edebiyatçının belirttiği gibi rubaileri sanki tekrar yaratmıştır. Dünyanın en büyük ansiklopedik sözlüklerinden biri olan Longatname-ye Dehhada’mn yazarı Dehhada: eserinin 167. fasikülünde Fitzgerald ve çevirisi için şunları yazmıştır: “Fitzgerald Havyam rubailerini İngiliz diline öylesine bir doğruluk, zevk inceliği ve şiir gücüyle çevirmiştir ki. sözlerin açıklığı, anlamın gücü bakımından hemen hemen Farsça’nın tıpkısıdır”.
Fitzgerald’ın çevirisinin 1859 yılında Londra’da yayımlanmasının ardından tüm edebiyat dünyasının ilgisi Havyam üzerinde yoğunlaştı. Başta İngiltere. Amerika ve Fransa olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde, birçok dilde Hayyam’ın rubailerinin çevirileri birbirini izledi. 1892 yılında Londra’da bir de Havyam Kulübü kuruldu, ingiliz edebiyatçı ve gazetecilerin öncülüğünde kurulan kulüp, resmi bir törenle Hayyam’ın mezarından getirtilip üretilen iki kırmızı gül dalını Fitzgerald’ın mezarına dikti. Hayam Kulübü’nün kapısında da şu rubaisi yazıldı.
Var eyledi yetmiş iki millet yaradan.
Ben sevgi için doğmuşum ancak anadan.
Kafir yada İslam ne imiş, sensin amaç!
Din ayırımını, kaldır tanrım aradan.
Edebiyat dünyasında hu derecede sevilen ve ünlü olan Havyam bilim dünyasında da oldukça tanınmıştır. Tıp, fizik, astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli çalışmaları olan Havyam için “zamanın tüm bilgilerini bildiği” söylenir. Rubaiyat dışında I layyam’ın kaleme aldığı ve çoğu bilimsel içerikli olan kitaplar şunlardır:
I (Risale fi’l Barehin alâ Mesailü’l-Ccbr vc’I- Mukabele (Cebir ve geometri üzerine)
2) Muhasar fi’l- Tabiiyat (fiziksel bilimler alanında bir üzer)
3) Muhtasar fi’l- Vücud (Varlıkla ilgili bilgi özeti, kitap şu anda Londra’da British Mııseum’dadır)
4) Kl-Kevnn ve’t-‘I’eklif (Oluş ve Görüşler)
5) Mizan-ül-Hikem (Bilgelikler Ölçüsü)
6) Ravzat-ül- Ukul (Akıllar Bahçesi )
7) Fi Şerh-i ma eşkel-i men Mosa-derhâı-e Ketâb-c Oklides (Kitap şu anda Hollanda’dadtr)
Bu kitaplardan özellikle Cebir kitabı Doğu’da matematik dünyasında uzun yıllar etkili olmuştur. Batılı matematikçilere bu eserle ancak 1851 yılında F. Woepcke’nin çevirisiyle tanışmışlardır. Aslında Ömer’in çalışmasından Batı’da ilk söz eden Gerard Meerman idi. Meenııan 1742 yılında yazdığı ‘Speicmen Calculi Flu-xionalis’ adlı eserinin önsözünde islam bilginlerinin matematiğe yaptıkları hizmetleri sayarken Leyden kütüphanesinde bulunan ve Ömer Hayyam’a ait olan bir elyazmasından bahsetmişti. Warner tarafından kütüphaneye bağışlanan esenle kübik denklemlerin cebirsel çözümlerinin bulunduğunu yazıyordu Meerman. işte NVoepcke. L’Algebre d’Omar Alkhayyâmî adını vereceği çevirisini yaparken bu elyazmasını ve bunun dışında Paris Ulusal Müzesi’nde bulunan iki elyazmasını kullandı. Aynı kitabın bir kopyası da Columbia Üniversitesi kütüphanesi Profesör David Kugene Smith koleksiyonunda bulunmaktadır. Profesör Smith tarafından Hindistan’ın Lahor kentinde bulunan bu elyazması esas itibariyle Lcyden’deki kopyanın çok benzeridir.
Ömer Hayyam’ın Cebir kitabı, on bölümden oluşur. Kübik denklemlerle ilgili kısımlar birleştirildiğinde geriye altı bölüm kalır. Bunlar
1) Önsöz ve cebirle ilgili temel kavramların tanımlan.
2) Çözülmesi için önerilmiş basit ikinci derece denklemlerle, bileşik ikinci derece denklemlerin V tablosu.
3) Birinci ve ikinci derece denklemlerin sayısal yoluyla ve geometrik olarak kuruluşları.
4) Kübik denklemlerin, koniklerin kesiştirilmesi yoluyla kuruluşları ve gösterimleri.
5) Kesirli denklemlerin tartışması.
6) Abû’l Jüd’un eseri üzerine yo-
rumlar.
Ömer Havyam, kitabının birinci bölümünde cebiri “Sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin belirlenmesini amaçlayan bilim” olarak tanımlar. Bu tanım onun cebire yaklaşımını gösterir. Onun temel amacı cebirsel denklemlere geometrik çözümler önermekti. Kitabının genelinde de bu yöntemi tüm denklemlere uygulamaya çalışmıştır.
Birçok kübik denklemleri incelemiş ve bu denklemleri sınıflandırmıştır Hayyam. Matematik tarihinde ilk olan bu sınıflandırmayı yapan Hayyam’ın ayrıca Pascal üçgeni olarak bilinen üçgenle de ilgili bir kitap yazdığı bilinmektedir. Bugün kayıp olan bu kitapta Hayyam Pascal’dan yıllar önce bu üçgenin özelliklerini incelemiştir. (Ömer Hayyam bu kitaptan öteki kitaplarında söz eder: fakat kitabın içeriğiyle ilgili bilgilerimiz oldukça sınırlıdır).
Matematikteki bilgisi ve yeteneği zamanının çok ötesinde olan Ömer Havyam; denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar yapmış ancak negatif, kesirli ve sanal kökleri görememiştir. Sadece pozitif köklere ulaşmayı başaran Hayyam, ayrıca kübik denklemlerde genelde bir. en fazla da iki kökü bulabilmiştir. Bunun nedenlerinden biri olarak Hayyam’ın geometrik çizimleri tam olarak yapmamış olması gösterilmektedir.
Bir kitabında da Öklit’in aksi-yomlarıyla ilgili çalışmalarını toplayan Hayyam, Oklit’in paralellik aksiyomunu başka bir önerme kümesiyle değiştirdi. Bunun sonunda, bugün Öklitdışı geometrilerde kullanılan “geniş, dar ve dik açı hipotezleri” ile ilgili biçimlere ulaştı. Böylelikle bir bakıma Öklitdışı geometri anlayışının da temellerini atan kişi Hayyam olmuştur.
Özellikle matematik ve edebiyat dallarında bu derece önemli çalışmalar yapmış olan. Doğu’nun yetiştirdiği en önemli bilim adamlarından biri olarak kabul edilmiştir Ömer Hayyam. Zamanın tarihçilerinden edindiğimiz bilgilere göre 1122-1131 tarihleri arasında yaşama gözlerini yummuştur. Hayyam’la ilgili bilgileri veren kaynaklar arasında en önemlisi olarak kabul edileni Hayyam’ın çağdaşı Nezami-ye Arû-zi tarafından kaleme alınmış Çehar Megaale (Dört Yazı) adlı yapıtıdır. Hayyam’la ilgili en eski belge olan bu kitabın yazarı, kitabın üçüncü bölümünde astronomi alanındaki ünlü kişilerden söz ederken şöyle diyor: “Ömer Hayyam’a, ölümünden yirmi yıl önce Belh’te rastladım. Köle tüccarları sokağında oturan eşraftan birinin evinde konuktu. Ününü bildiğimden, bir sözünü kaydetmek üzere onu bir gölge gibi izledim. Böylece ‘mezarım her ilkbahar kuzey rüzgârlarının çiçek açtığı bir yerde bulunacak’ dediğini duymuş oldum. O sıralar bu sözcükler bana saçma geldi, ama onun gibi bir adamın gelişigüzel konuşmadığını da biliyordum. Hayyam’ın ölümünden dört yıl sonra. N’işabur’dan geçtim. Bir bilim ustasına duyulması gereken saygıyı duyduğumdan mezarını ziyarete gittim. Bir rehber beni oraya götürdü. Mezarı bahçe duvarının dibindeydi, şeftali ve armut ağaçlarının dalları kabrin üzerine uzanmış, çiçeklerini boydan boya üzerine dökmüştüm. Kabrin üzerinde sanki çiçeklerden bir halı vardı. O zaman Belh’teyken söylediği sözleri anımsayıp ağladım”.
Hayyam’ın rubaisiyle başladığımız hu yazıyı yine onun bir rubaisiyle bitirmek yerinde olur sanırım.
Bize derler öte dünyada da cennet var.
Huri var, sevgili var, ağza üzüm sarkar.
Şimdiden uygulasak bunları öyleyse.
Sonumuz tıpkısı buymuş, bizim ahbaplar.
Deniz Gündüz
Bilim ve Teknik