Kadın Emeğinin Sınıflandırılması |Hangi Kadın? – Elif Kutlu(*)

Şurası açık: Kadın özel mülkiyetin var olmasıyla birlikte bir meta olarak görülür ve bununla birlikte “ezilen kadın” imgesi sahneye çıkmaya başlar. Erkeğin egemenliği eline almaya başlamasıyla birlikte, kadın önce evde, sonra evde ve işte sömürülür. Kadının emeği görmezden gelinir. Diğer bir deyişle, kapitalizmle birlikte görünmezleşir –çünkü bu durum kapitalizmin işine yarayacaktır. Bu konuda daha fazla söz söylenebilir. Fakat burada tartışılacak konu kadının emeğinin görünmezliği değil; bu emeğin görünmezleştirilmesinde rol oynayanların kimliği. Daha açık ifade etmek gerekirse, kadının emeğinin sömürülmesinde erkekler başrol oynarken, kadınlar ne yapıyor diye sormak önemlidir. Buradaki kadın imgesi çift taraflıdır; bir yanda erkek akıl tarafından biçilen toplumsal rollerini bağrına basan kadın var, diğer yandan bu rollere baş kaldıran “kadın”. Yani kaynana- gelin, kadın işveren- kadın işçi, ev kadını/ kadın işveren- ücretli ev hizmetlisi ilişkisinde (ve diğer kadın-“kadın” ilişkilerinde) “kadın”ın konumunun ne olduğu sorusunu yanıtlamak gerekir.(2) Bu soruyu yanıtlarken kadın ve “kadın” arasında oluşan fark açığa çıkarken ev işi ve yuva işi kavramları arasındaki fark da kendini gösterir.

Simone de Beauvoir’nın ev işi yapan kadınla, işçi kadının sömürülmesinin farklı olduğu(3) söyleminden yola çıkarak, işveren kadın/ev kadını(4) ve ücretli ev hizmetlisi kadının sömürülmesinin farklı olduğu söylenebilir. Bu durumda kadının konumu da farklılaşır. Aksu Bora bu farklılaşmayı Bourdieu’nun “habitus”(5) kavramı ile ilişkilendirir.(6) Yani bu durumda kadının toplum tarafından/ erkek akıl tarafından beğenilmesi önemli hale gelir. İşveren kadın ona dayatılmış olan ev işlerini bir başkasına devrederken bazılarını kendine bırakır. Çünkü bu onun “kadınlığının” göstergesidir. İşte “ev işi” ile “yuva işi” kavramlarının ayrıştığı nokta da buradadır. Bir yanda işveren kadının evini temizlemesi için çalıştırdığı ev hizmetlisi kadının yaptığı iş var –ki bunlar rutin –“göze görünmeyen” ev işleridir. Diğer yanda ise işveren kadının ev hizmetlisi kadına bırakmadığı/yaptırmadığı, büfe düzenleme, yemek yapma gibi işler var. Bunlar “işveren kadının sınıf beğenisi” ile bağlantılı olduğundan bir başkasına bırakılmaz. Bu da habitus kavramı ile ilişkilendirildiğinde işveren kadının beğenisini kabul ettirmesi olarak düşünülebilir.
Ev işi ve yuva işi kavramları arasındaki farklılık açığa çıktığında -her iki sınıftan- kadının faklı söylemlere sahip olduğu görülür. Bir yanda “yuvayı dişi kuşun yaptığı” söylemiyle hareket eden ve yaptığı işleri sevgi ile ilişkilendiren(7), diğer yanda ise harcadığı emeğin “karşılığını alan” kadın vardır. İki farklı sınıftan kadın arasında birbirleri ile ilgili oluşan söylemler de farklılaşır. Ücretli ev hizmetlisi kadınlar işveren kadının toplumsal cinsiyetine -pasaklı, beceriksiz, savurgan vs.- uygun olmadığını düşünür. İşveren kadınlar ise ücretli ev hizmetlilerinin fırsatçı, bencil vs. olduğu ön plana çıkar: “Tembel, beceriksiz ve bencil orta sınıf kadınlarına karşı, çoluk çocuğunun rızkını çıkarmak için ‘el evinde’ horlanmayı göze alan, becerikli, eteği belinde alt sınıf kadını”.(8)
Kadın ve “kadın” olarak düşünülen imgeler açıklığa kavuşur. Her iki gruptan kadının da ezilmişliklerini aynı durum üzerinden değerlendirmek zorlaşır. Burada kadının ev içi emeğinin, -erkek akılın yarattığı roller aracılığıyla- ev işi ve yuva işi kavramları üzerinden, nasıl bir ayrımcılığa yol açtığını görmek de mümkün olur. Bu nedenle kadınlar arasında ortak bir ezilmişlikten bahsetmek zorlaşır. “[H]er iki sınıftan kadın da cinsiyetleri nedeniyle eziliyor olsalar da, ezilmeleri ortak değildir. Tersine, aralarındaki farklılık, onların ayrı ayrı ezilmelerini mümkün kılar.”(9) Ortaya çıkan tablo şöyle: kadınlar sosyo-ekonomik durumlarına göre bir hiyerarşi kurarken, ataerkilliğin daha da güçlenmesine katkıda bulunur. İki farklı sınıftan kadın kadınlığın ne demek olduğunun sınırlarını belirlerken, bu kadınların kendi kadınlıklarını nasıl anlamlandırdıkları açığa çıkar. Kadınlarla “kadınlar” arasındaki bu ilişkinin (dayanışmadan çok rekabet) toplumsal cinsiyetin nasıl kurulduğuna bağlı olduğu açıktır. Fakat her defasında erkek egemenliğini güçlendirecek bir yapıya sahiptir.

Elif Kutlu(1)(*)

Notlar
(1)(*)Elif Kutlu, Kocaeli Üniversitesi, Felsefe Yüksek Lisans.
(2) Burada, durumu biraz özele indirgeyerek, sadece kadın işveren ile ücretli ev hizmetlisi/ “gündelikçi kadınlar” arasındaki ilişki üzerinde durulacaktır.
(3) Simone De Beauvoir, Ben Bir Feministim, İstanbul: Kadın Çevresi Yayınları, 1986, s.19.
(4) Burada bahsi geçen, işçi işveren (ücretli ev hizmetlilerine) kadınlar ve ev kadını işveren kadınlardır. Bundan böyle kısaca işveren kadın ifadesiyle anılacaklardır.
(5) Üyelerin, içinde bulunduğu kültürün beğenilerini “doğal”mış gibi kabul etmeleri ya da “doğal”mış gibi sunulması.
(6) Aksu Bora, Kadının Sınıfı: Ücretli Ev Emeği ve Kadının Öznelliğinin İnşası, İstanbul: İletişim Yayınları, 2010.
(7) Ev içi emek, genel olarak kadınlar açısından bakıldığında, sevgi ile ilişkilendirilerek kadınların bu işleri sevdikleri için karşılıksız olarak yaptığı belirtilir. (Gülnur Acar- Savran, Beden Emek Tarih: Diyalektik Bir Feminizm İçin, İstanbul: Kanat Yayınları, 2004, s. 19.)
(8) Bora, A.g.e., s. 159.
(9) Bora, A.g.e., s.188.

Kaynak: http://www.insanokur.org/?p=26088

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz