Sait Faik Abasıyanık’ın Kişiliği ve Son Günleri Üzerine – Özdemir Asaf

Hırçınlığı vardı son zamanlarda. Birçok kişilere kızıyor, onlarla karşılaşmak, konuşmak istemiyordu. Gece yarısına doğru Beyoğlu’nda ayrıldık, o Osmanbey’e evine gitti, ben Kadıköy’e geçtim.
Ertesi gün öğle üzeri Gazeteciler Cemiyeti’ne giriyordum ki kapıda Münir Süleyman Çapanoğlu’yu gördüm: ‘Haberin var mı?’ der demez anladım, doğru Osmanbey’e apartmanına gittim.  Sabahleyin erkenden, şehre pek az inen annesi ilk vapurla gelmiş (içine doğmuş dense yeridir) ama onu daha önce hastahaneye (Marmara Kliniği) kaldırmışlar.
Kapıcı, annesinin de orada olduğunu söyledi. Sabah erkenden kalkmış, yüzünü yıkarken, birden bir karaciğer kanaması olmuş.

Günlerden 9 Mayıs 1954 Pazar.
Sait Faik, 10 Mayıs Pazartesi gece yarısından sonra fenalaşıp 11 Mayıs Salı, sabah üç sularında yaşama gözlerini yummuştur.
Kapıcı ile yukarı çıktım, biraz etrafı toparladım. Şaşkına dönen annesi elindekileri attığı gibi hastahaneye koştuğundan darmadağınıktı heryer.
Yazmakta bir sakınca görmüyorum… Lavaboya, oraya buraya sıçramış kanları sildik. Kan bir anda geldiğinden yerleri de temizledik. Yazı masasının üzerini de topladım. Lautreamont’un (Maldoror Şarkıları) kitabını da sildim. O şaşkınlıkla kendisini odasına attığından masasının üzeri de dağınıktı. Kısacası, annesinin, gelirse görmeye dayanamayacağı durumu kapıcı ile düzene koyduk. Nitekim hastaneye gittiğimde, bana gizlilikle, evi toparlayıp toparlamadığımı sordu?”
(….)
Bir gün baktım, elinde Georges Simenon’un ‘L’Homme qui regardait Passer Les Trains’ (Trenlerin Geçişini Seyreden Adam) romanı var.
Hayrola, dedim Lautréamount’un pabucu dama mı atıldı? Lautréamount en çok sevdiği yazarlardan biriydi. Öyle severdi. Eline nereden geçmişse, Simenon’u okumuş, beğenmiş. Çok iyi yazar dedi. Benim Simenon’u beğendiğimi bilirdi.
Kumkapı’ya indik, Kör Agop’da oturduk. Ben bu kitabı çevireceğim dedi. Destekledim. Aradan çok bir zaman geçmedi, baktım çeviri bitmiş. Onun öyle uzun uzadıya masa başında oturup çeviri yapmayacağını çok iyi biliyordum, şaşırdım. Dedi ki, gülümseyerek:
– O kadar çok sevdim ki, tuttum bir forma kadar okudum, başladım yazmaya. Baktım, üç dört formalık yazı yazmışım. Biraz daha okudum, gene devam ettim. Atlaya-atlaya biraz daha da okudum ve yazdım. Kitap bitti.
İş sırası kitabı yayınlamaya geldi. Pazarlamasını yaptık. Hemen (Şehir Matbaası, Turgut) ele aldılar. Çabucak dizildi, basıldı, renkli (trikromi) alacalı, bulacalı bir de kapak hazırlandı.
Kitaba ‘Geceleri Yalnız Yatamayan Adam’ adını vermişti. Yayıncıya da el yazması öyle sunuldu:
Georges Simenon – Çeviren: Sait Faik. Ama ne gezer. Kitap çıkıverdi: Bir sabah ondan önce Babıali’de ben gördüm. Kapak şöyle:
Yaşamak Hırsı… Yazan: Sait Faik. Kim-kime, dum-duma, kitap Sait Faik olarak ve ayrıca halk kitabı satış düzeyinde (galiba on bin adet) satıldı, bitiverdi.
Bu bence ilginç bir olaydır. Ve ben böylesi bir yazar işbirliğine, yakınlığına hayır demiyorum. Böylesi çalışmalar olabilir. Bir önsözle belirtmek koşuluyla. Tabii bu, sıradan yazarlar için bir yol değildir. Konu ortaklığı, ortak yetişkinlikler de ister.”

Özdemir Asaf’ın dostu Sait Faik üzerine Mayıs 1979’da “Sait Faik’in Kişiliği ve Son Günleri” başlıklı yazdığı yazısının bir bölümü

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz