19. yy düşüncesinde iki önemli etken vardır: Bilim ve teknoloji. Marxizm teknolojinin yol açtığı sorunlardan kaynaklanan, Darwinizm bilimin jeoloji, paleontoloji ve antropoloji gibi yeni alanlara yönelmesinden esinlenen öğretilerdir.
Her büyük bilim adamı, yaşadığı dönemi kimliğinde yansıttığı gibi o döneme damgasını da vurur. Galileo ile Newton 17. yüzyıl için ne idilerse, Darwin de kendi yüzyılı için oydu.
Darwin’in evrim kuramında iki boyut ayırt edilebilir. Birincisi değişik canlı türlerin ortak bir kökten uzun zaman alan yavaş bir gelişmeyle oluştuğu düşüncesidir. Şimdi genellikle benimsenmiş olan bu düşünce aslında yeni değildi. Daha önce, Lamarck ve Darwin’in dedesi Erasmus Darwin aynı görüşü ileri sürmüşlerdi. Hatta düşüncenin kaynağının daha gerilere, Egeli filozof Anaximander’e (İ.Ö. 6. yy) uzandığı söylenebilir. Darwin’in yaptığı söz konusu düşünceyi çok sayıda olgusal verilerle belgelemiş olmasıdır. Kuramın ikinci boyutuna gelince, bu Darwin’in evrim olayına getirdiği nedensel açıklamayı içermektedir. Böylece, evrim hem popüler bir konu niteliğini hem de bilimsel saygınlık gücünü kazanır.
Darwin’in açıklaması “yaşam savaşımı” ve “çevreye uyumda en başarılının kurtuluşu” diye geçen iki ilkeye dayanmaktadır. Bitki ya da hayvan tüm canlılar, doğanın sağladığı olanakları aşan bir hızla çoğalırlar. Bu, doğanın sınırlı besleme olanağı nedeniyle pek çoğunun erginlik çağına ulaşmadan yok olması demektir. Kuşkusuz kimi bireylerin kurtuluşu rastlantı ya da şans eseri olabilir. Ama elemede kalbur üstünde kalmanın daha önemli bir nedeni vardır. Genellikle her kuşakta yavrular ana-babalarına benzemedikleri gibi kendi aralarında da ölçülebilir her özellikte az ya da çok birbirlerinden farklıdırlar. Belli bir çevrede aynı türün üyeleri arasında bile yaşam savaşımı kaçınılmazdır; çevresine uyum sağlamada üstün gelenler kalır, yetersiz olanlar elenir. Bu bireylerin doğuştan getirdikleri “rastlantı varyasyonların olumlu ya da olumsuz niteliğine bağlı bir olaydır. Öyle ki çağdan çağa geyiklerin daha hızlı kaçtığı, kedilerin avlarına daha ustaca yaklaştıkları, zürafaların daha yüksek ağaç dallarına ulaştıkları söylenebilir. Darwin’in kuramı bu eleme sürecinin, yeterince uzun zaman verildfğinde, amipten insana uzanan gelişmeyi açıkladığı tezini içermektedir.
Geniş tepkilere yol açan bu tezin birçok yönlerden gözden geçirilmesini, dahası düzeltilmesini gerekli bulan biyologlar da vardır. Ama 19. yüzyıl düşüncesi açısından önemli olan bu değildir; önemli olan Darwin’in o dönemde ortaya çıkan köktenci bir ekonomi görüşünü tüm yaşam süreci için geçerli bulmasıydı. Ona göre serbest yarışmaya dayanan bir tür biyolojik ekonomi evrimin itici gücüydü. Darwin, Mallhus’un nüfusa ilişkin öğretisinden esinlenerek canlıların evrimini doğal seleksiyon düzeneğiyle aç’ıklama yoluna gitmişti.
Darwin’in kendisi liberaldi, ancak ortaya koyduğu evrim kuramı, kimi bakımlardan geleneksel liberalizme ters düşmekteydi. Liberalizmde insanların eşit olduğu, yetişkinler arasında görülen farkların tümüyle eğitimden kaynaklandığı bir varsayımdı. Oysa, evrim kuramı aynı türü oluşturan bireylerin bile kalıtsal farklar taşıdığı tezini işliyordu. Lamarck’ın ileri sürdüğü, bir ölçüde de Darwin’in benimser göründüğü sonradan kazanılan özelliklerin kalıtsallaştığı tezi doğru olsaydı, evrim kuramı liberalizmle daha bağdaşır olabilirdi. Lamarck’ın tezi doğru değildi; önemsiz kimi istisnalar dışında yalnızca doğuştan gelen özelliklerin kalıtsallığından söz edilebilir. Bu ise insanlar arasındaki doğuştan gelen farkların kültürel çevre ya da eğitim faktörüyle açıklanamayacağı demektir.
Evrim kuramının, Darwin’in doğal seleksiyon düzeneğinden bağımsız olarak, başka bir sonucu daha vardır. Eğer insanlarla hayvanlar ortak bir soydan gelmişse, ve eğer insan ya da hayvan diye kolayca sınıflayamayacağımız canlı! r bizi öncelemişse, o zaman şöyle bir soruyla karşılaşmaktayız: Evrim sürecinin hangi aşamasında insanlar ya da bizim yarı-insan atalarımız insana özgü nitelikleri kazanmıştır? Pithecauthropus (dik yürüyen maymun-insan) gerekli eğitimi almış olsaydı bilimde Newton’un yaptığını yapabilir miydi… Eşitçilikte ısrarlı bir kimsenin bu soruya “evet” diyebilmesi için insanla maymunu eşit kabul etmesi gerekir. Bu da yetmez, öyle birisi bir adım daha ileri giderek istiridyelere de oy hakkı tanınmasını savunabilmelidir. Evrim kuramını savunan birinin ise, yalnız insanların eşitliği savını değil, haklarda eşitlik ilkesini de, diğer hayvanlara karşı insana ayrıcalık tanıdığı gerekçesiyle reddetmesi beklenir.
Öte yandan, liberalizmin evrim kuramından destek gördüğü bir yanı da vardır: İlerleme inancı. Dünya koşulları iyimserliğe elverdiği ölçüde, liberaller, bu inanca destek sağladığı ve bağnaz dincilerin dogmalarını geçersiz kıldığı nedeniyle evrime kucak açmakta gecikmemişlerdi. Öğretileri temelde Darwincilikle bağdaşır olmamasına karşın, Kari Marx bile kitabını Darwin’e adamak istemişti.
Evrim kuramıyla birlikte biyoloji bir bilim olarak büyük prestij kazanır. Bu gelişme dünya görüşünde bir değişikliğe yol açar. Bilimden etkilenen çevreler artık dünyada olup bitenleri salt mekanik açıdan değil, biyolojik açıdan da algılamaya yönelirler. Öyle ki, kimi kesimlerde olup biten her şeyin belli bir amaç doğrultusunda evrimleşmekte olduğu inancı yaygınlık kazanır. Darwin’e ters de düşse, pek çok kimsenin gözünde evrim, evrensel bir amacın varlığını kanıtlayan bir olaydı. Canlı organizma kavramına, doğal yasaların hem bilimsel hem felsefi açıklamaları bakımından, anahtar bir işlev yükleme yoluna gidilir. 18. yüzyılın atomcu düşüncesine modası geçmiş bir düşünce gözüyle bakılmaya başlanır, artık. Giderek güçlenen bu görüş kuramsal fiziği bile etkilemekten geri kalmaz. Politikaya da uzanan bu etki doğal olarak, bireyi değil, toplumu ön plana çıkarır; dolayısıyla devlet daha güçlü bir konuma gelir. Çevreye uyumda üstün gelenlerin egemenlik kuracağı savı ister istemez ırkçı akımlara da gerekçe olmuştur. Ne var ki, bu tür olumsuz gelişmelerin, çoğunluk, bilimsel bir kuramın yeterince anlaşılamamasından kaynaklandığı söylenebilir. Darwinciliği bundan sorumlu tutmak bir haksızlık olur.
Çeviren: Cemal Yıldırım
Bu yazı, yazarın A History of VVestern Philosophy yapıtının 725-727 sayfalarını kapsayan bir parçanın bazı uyarlamalarla çevirisidir