Ülkü Tamer: Yılmaz Pütün İstanbul’a gelince beni buldu

Yazın Bittiği

Yazın bittiği her yerde söylenir.
Böyle kırmızı kalkan görülmemiştir
Ölüleri örten yapraklardan başka.
Çünkü sahiden yaz bitmiştir,
Göle bakmaktan usanır insan,
Koru tutmaktan, yol gözlemekten;
Çadırlar toplanır, yaralar sarılır;
Durgun bir yolculuk, uzun bir şapka
Artık yaprakları beklemektedir

Aşk mıdır kış gelince başlayan
Beyaz kılıçla yürüyen aşka…
Bırakmaz olur kuşlarını ülkeler,
Yazın her yerde bittiği söylenir;
Yorgunluklar çoğalır silahlardan sonra;
Kardan mezarları görülür ıssızlığın
Ölü öpüşlerin koyuluğuyla…
Aşk kalmıştır otlarda yılı götüren,
Cesur savaşçıları taşıyan kışa

Her yerde yazın bittiği söylenir,
Çürür çiçeklere yapışan kanlar;
Belki uzaktan iki atlı yaklaşır,
Belki yakından iki yaprak kalkar;
Akşamın örtüsü derelerde yıkanır,
Gökyüzünü görünce gecenin devi
Çıkarıp şapkasından yıldızlar saçar,
Cüceler bunu bilir, gürgenler bilir,
Aşkın uyumadığı her yerde söylenir

Ülkü Tamer

 

Yılmaz Güney

“Yılmaz Pütün İstanbul’a gelince beni buldu. Pek tanıdığı yoktu. Uzun süre benimle kaldı. Yemeklerimizi, çoraplarımızı paylaştık. Öykü yazıyordu. Arkadaşlarımla tanıştırdım onu.

Günün birinde, ‘Ben oyuncu oluyorum; bir filmde oynayacağım,’ dedi.

‘Ulan, senden oyuncu mu olur!’ diye güldük.

Sadece oyuncu değil, gerçek bir sinemacı oldu.

Yılmaz Güney oldu.”

“Sinemayı seçen bir başka arkadaşımız Yılmaz Pütün’dü. Adana’dan tanıyordum onu. İstanbul’a gelince beni bulmuştu. Kahveye götürdüm. Kısa sürede herkesle dost oldu. Bir kusuru vardı. Yazdığı öyküleri okumak isterdi bize. Dinlemezdik. Bazen, ‘Birinden yirmi lira aldım, kafa çekmeye götüreyim sizi,’ derdi. Anlardık hemen. Cebinde bir öykü vardı mutlaka. İki kadeh içki hatırına meyhanede öyküsünü dinlerdik.

Günün birinde, ‘Atıf Yılmaz beni bir filminde oynatacak,’ dedi.

‘Şaşırmış,’ dedik. ‘Senden oyuncu mu olur!’

Bu Vatanın Çocukları’nın Şan Sineması’ndaki galasına gittik topluca. Bizim Yılmaz, Yılmaz Güney olmuştu. Sinema çıkışında arkasından bağırıp dalga geçtik. O da bizi taşa tuttu.”

Ahmet Kaya – Üşür ölüm bile [Şiir: Ülkü Tamer]

Yaşar Kemal

“Yaşar Kemal, benim için çağımızın en büyük yazarlarından biri. Sadece yazarlarından biri mi? O, aynı zamanda, tanıdığım insanların belki de en yüreklisi, en duygulusu, en seveceni, en berrağı. İlkgençlik yıllarımda Antep’te tanışmamızdan bu yana yargım hiç değişmedi. Dostu olmaktan her zaman onur duydum.Yasar Kemal

Ama, adım gibi biliyorum, birçok yazarımız, ‘Evet,’ der, ‘Yaşar Kemal büyük bir sanatçı. Onun gibi iriyarısı nerede var?’ Sonra da dünyanın en büyük esprisini patlatmanın keyfiyle kahkaha atar.

Bu yazarlardan biriyle konuşuyorduk. Yaşar Kemal’in İnce Memet’ten sonra bir şey yazamadığını, her kitabıyla geriye gittiğini söylüyordu. Ben de budala gibi, Yaşar Kemal’i savunuyordum. ‘Budala gibi,’ diyorum, çünkü kısa sürede, yazarımızın Yaşar Kemal’den okuduğu tek kitabın İnce Memet olduğu ortaya çıktı. Kendisi de bunu itiraf etmek zorunda kaldı; ama okumadığı kitapları yerden yere vurmaktan hiç de utanmışa benzemiyordu.

Sözü hemen değiştirip Nobel’e getirdi. Yaşar Kemal’in bu anlı şanlı edebiyat ödülünü bir türlü alamadığını söyledi.

Yine budala gibi, Churchill’e verilen edebiyat ödülünün bir yazar için hiçbir anlam taşımayacağını, bu ödülü alırsa, Nobel’in Yaşar Kemal’e değil, Yaşar Kemal’in Nobel’e bir şeyler kazandıracağını söyledim. ‘O, ödülünü zaten okurlarından aldı,’ dedim.

Yazarımız Nobel Edebiyat Ödülü’nü de küçümsemeye başladı birdenbire. ‘Almış, almamış, zaten ne fark eder!’ dedi.

Yaşar Kemal için fark etmezdi. Ama bunları söyleyen yazarımız için fark ederdi. O da, birçok ‘meslektaşı’ gibi, kıskançlıktan kalp krizi geçirirdi herhalde.”

Kaynak: Yaşamak Hatırlamaktır

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz