Tarih Romancısı olarak tanınan Vasili Yançevetskiy – Ayşe Kaygusuz (Şimşek)

Vasili Yançevetskiy“Cengiz Han” romanın ilk yazıldığı biçimini okumuş olan Gorki, Sovyet yazarlarının ilk kongresinden birkaç yıl sonra, o zamanki “Tarihsel Romanlar” serisinin yayın komitesinden, bilim doktoru İ.İ. Mints’e şöyle der: “İşte bak, ilginç bir kitap, genel olarak benim hoşuma gitti… Tarihçi gözüyle el yazmalarını bir okuyun. Tarihe doğru yanıt veriyor mu acaba?…
İ.İ. Mints yıllar sonra hatırlar ve; “Derhal hoşuma gitmiş ve çabucak, iki gün içinde okumuştum. Parlak, ilham veren ve coşkun bir ifadeyle yazılmıştı. Onu okurken kahramanlarının dönemi anında göz önüne geliyordu. Uzak geçmiş yılların olayları.Tarih Marksist – Leninist anlayış bakımından aydınlanmıştı…

Vasili Yan 1875 – 1954 Kiev’de doğmuş, ilk çocukluk yılları Kiev ve Petersburg’da geçmiştir. Seksen ile doksanlı yılların başında Petersburg Üniversitesi Filoloji Bölümü öğrencisidir. Öğreniminin sona ermesiyle uyuşamadığı memurluk kariyerinde; kendi deyimiyle, “ Rusya’da sürtüp durmalardır…” dediği, oradan oraya dolandığı huzursuz yıllarda, balıkçı mezraları, köy, kasaba, sık ormanlar ve tozlu steplerde bulunmuştur.
İlmen gölü kıyısında, Novgorod’da Seliger gölü dolaylarında, Rjev ve Smolenşina köy tarikatlarında, Tatyev köyündeki A. S. Raçinskiy’in halk okulunda, kızlar için Tulska Eyalet Valiliği’nin Pazar Okulu’nda bulunmuştur.
Eski Multan’da da bulunmuş ve orada türküler ve halk rivayetleri kaydettiği, Kuznerk köyünde yaşamıştır. Her yerde yoksulluğa, cehalete, cahilliğe ve özellikle de köylerde sık sık olan kıtlık ve kötü ürün sahnelerine, açlık ve hastalığın yol açtığı sefalete, soysuzluklara tanık olmuştur.
Ukrayna’nın çeşitli yerlerinde bulunmuş; Dinyepir’deki salların yükleri üzerinde Orşan’dan Kiev ve Ekaterinslav’a (şimdiki Dinyeperopetrevsk) kadar gitmiştir.
V. G. Yançevetskiy’in hayatının 50 yılı boyunca dönemeçler birbirini kovalar. 1899 yılı sonu ile 1900 yılı başlarında “Novaya Vremya” (Yeni Zaman) ve “Repelekiya İzvestiya” (Revelskiy Haberleri) gazetelerinin muhabiri olarak İngiltere’de geziler yapar. İngiltere’den dönmesi üzerine yanında memur olarak çalışacağı, Kafkas Bölgesi Başkanı’nın dairesinin olduğu yere, Ashabad’a (şimdiki Aşhabad) doğru yola çıkar. Bu yolculuğu için şöyle der; “Bu yola çıkışım benim tüm hayatıma ve sanatıma yaptığı etki uzun süreli oldu. Böylece ben piyade olmaktan çıkıp, “süvariye” dönüştüm…”
O yolculuğunu, sonraları kendi kendiyle dalga geçmeden anmaz. “Benim birincil halim mükemmel bir ata sahip olmak, ona kendi ellerimle özen göstermek onunla çöllerde, dağ vadilerinde memleket memleket gezmek idi,” diyen V. Yan’ın bu hayalini uzun süre ertelemesine gerek kalmamıştır.
Bir grup arkadaşlarıyla Hazar bölgesini araştırma derneği, Şarkiyat derneği, kent kütüphanesi ve müzesini kurmuşlar; bu insanlarla Türkmenistan’da öğretmenlik yapmış, sağlık hizmeti vermiş, inşaat yapmışlar; Türkmenistan’ın dilini, folklorunu, edebiyatını, sanatını, mimarisini ve Türkmen halkının eski tarihini incelemişlerdir.
V. Yan’da bu grubun içinde, Orta Asya’yı Türkmenistan’ı ve sınır dışı ülkeleri incelemeye ve onlar hakkında kendi izlenimleri, deneme röportajları, makaleler, hikâyeler yazmaya başlamıştır. Yazdıkları hem yerel hem de Petersburg gazetesinde basılmıştır.
Pers ve Afgan sınırı boyunca Merv’de (şimdiki Marı) Hivin Hanlığı, Buhara Emirliği, Semerkent, Taşkent, Fergana, Mangışlak yarım adası, Hazar Petrol Sanayi ve adalara pek çok kere görevli olarak araştırmacı geziler yapmıştır. Amerikalı Jeolog Hengtinton’un araştırma gezisine katılmış, onunla birlikte İran’ı Hindistan sınırına kadar yürüyerek geçmiştir.
Rus, Japon Savaşı, Vasili Yançevetskiy’in yaşamında yeni bir dönemeç olmuştur. Orta Asya’yı terk edip, Sen-Petersburg Telgraf Ajansının (SPTA) muhabiri olarak savaşın sonuna kadar Çin ve Mançurya’da kalmıştır. Buradaki lisede (o zaman ki örgenciler arasında geleceğin Sovyet yazarları Vsyevolod Vişnevskiy, Bcyevolod Rojdestvenskiy, Yevgeniy Fyederov’ da vardır) Latince öğretmenliği yapmış; öğrenciler için haftalık, ucuz bir dergi olan “Uçenik’i (Öğrenci’yi) çıkarmıştır.
Birinci dünya savaşı 1912- 1914 yıllarında (SPTA) muhabiri olarak Türkiye’de, Balkanlar’da, İstanbul’ da, doğrudan savaş esnasında ise Sen-Petersburg Telgraf Ajansı’nın Bükreş ve Yassah temsilcisi olarak, Romanya ve Balkanlar’da bulunmuştur.
1918’ de devrimle değişen Rusya’ya gazeteci olarak geri döner. Açinsk, Tuva, Minusinsk de kalır. “Yetişkin” profesyoneller ve amatör çocuk tiyatroları için piyesler yazmayı deneyerek; halk eğitimi öğretmeni, ilkokul öğretmeni ve hatta köy yazıcısı olarak çalışır. Ardından 1928 yılında kesin olarak Moskova’ya dönmeye karar verir ve artık tüm enerjisini gazeteciliğe değil, edebiyat çalışmasına verir.

Eserleri ve Konuları
“Piyade Notları” 1901- Vasili Yançevetskiy için “ kalem sınaması” ise de çıraklık değildir; erken gazetecilik yayınlarında yazarlığa başlayışı hissedilir. Canlı söze, hikayecil konuya, toplumsal tasvire, psikolojik, gündelik yaşam ayrıntılarına heveskar oluşu, bunların hepsi düz yazıya olan açık eğitimin belirtisidir ki bunlar eylemsel röportaj için sınırlı ve kıt olanaklardır. Kitap oluşturan düz yazı minyatürlerinin çoğunluğu, öykü konuları içinde boy atan anlamlı deneme taslaklarıdır.
“Açlık Kışı” adlı hikâyesinde devrim öncesi Rusya’nın kronik kötü mahsul ve genel açlık gibi bütün illeri kaplayan, yoksul mezra ve köylerde binlerce ve on binlerce insanı alıp götüren en korkunç sosyal yaralardan biri açığa vurulmaktadır.

Lenin, “ Hangi Mirası Reddediyoruz” adlı eserinde, Vasili Yan’ın da içinde bulunduğu aydınlanmacılar gurubu için şöyle bir değerlendirme yapar:
“Aydınlanmacılığın tipolojik vasfını, entelektüellerin kendilerine göre Rus tarihinin geleneklerinden kök alarak hümanistçe hamleleri ve ileri toplumsal bilinci temsil eden kısmı” diye anar ve karakteristiğini açıklar.

Hikâyelerini, yıllar, on yıllar sonra bile olsa çoğu kez tekrar hatırladığı, soğumamış anıları üzerine yazmıştır.
Örnek olarak, “ Çöl Çanı- 1906 ” Karakum Çölü üzerinden Hivin Hanlığı’na yolculuktan alınma ve “Taç Gülü (Pers Dağlarında) 1909” temelinde Pers yolculuğu izleri bulunmaktadır.
Amerikalı Hentington ile birlikte, Afgan sınırı boyunca yaptıkları geziyi ve olayları konu alan hikayesi “Afgan Hayaletleri” başlığını taşır.
“ Durman (Ruh) Görüntüsü” 1909- adlı hikayesi Taşkent anılarının yansımasıdır.
“Altın Yılancık” 1907- öyküsü ise gemiyle Port- Sard’den Odesa’ya giderken vuku bulan gerçeklik üzerinedir.
Minusinck’te, Sibirya’lı partizan (gerilla) Pyetör Kalistratof’un anlattıklarından yazılmış olan “Partizan Metaneti” 1922- adlı hikaye, iç savaşın gerçek olayı üzerine kuruludur.
Tuva’ya dair güçlü anılarının hikayesi, “ Kara- Nor Gölünün Sırrı”nda avcı ve balıkçıları gerçek adlarıyla anlatmıştır.
Basmaç isyanıyla mücadeleye ait savaş hikayeleri ise, “Karakum Çölleri”nde 1928- anlatmaktadır.
“İskit Kampından Mektup” 1928- öz geçmişe ait intiba ve anıları, asırlar öncesini sanatkarca görme ve uzak geçmişin efsane ve rivayetlerini ustaca yeniden yaratışla organik olarak kaynaştıran bir hikayedir.
“Finike Gemisi” 1930, eski Ak Deniz Medeniyeti’nin çekici Tir ve Sidan Devletleriyle renklendirilmiş dünyasını yeniden yaratmaktadır.
Nihayet yazarın anısında solup gitmeyen, İran’dan, Deşti-Lut Çölü’nün iç karartıcı peyzajını ve Maşuci göçerleriyle karşılaşmasına ait izlenimlerden doğan, “Dağın Şeytanı” 1944- ve “Vatan” 1948- yazarın sağlığında basılamamış eserleridir.

Tarihi Edebiyata İşlemek

Tarih romancısı olarak tanınan Vasili Yan, ruh dünyasında tarihi keskince hissediş ve duygu yüküyle yaşayışının derin kaynaklarını, “Asya’nın Mavi Uzaklıkları” (1947-1948) adlı yol anılarının sonucunu itirafla aralar:
“Yirminci yüzyıl eşiğinde Orta Asya halklarının yarı feodal yaşamında görmüş olduğum tablolar, uzun yıllar sonra, eski Harzem’in yok olmuş yaşam sahnelerini “ Cengiz-Han” hikâyesinde canlandırmak için, hayal gücümü besledi. Buhara Emri’nin dış görünüşü, Harzem Şahı Muhammed’in karakteristik yapısını kurmaya devam etti. Hivin Hanlığı’nı, cüzamlılar adasını ziyaret, Karakum üzerinden İran’a yolculuklarda Harzem’in yaşam ve ölüm olgularını tasvir etmeye yardımcı oldular… Doğu insanının ruhunu kavramada bu geziler bana renk çeşitliliği ve izlenimler sağladı” der.
“Cengiz Han” romanı ve onu izleyen üçlemenin diğer kitapları “Batı Han” 1940- ve “Sonuncu Denize Doğru” 1951- eserleri için, “hayatımın başlıca emekleri” der.
Zamanın birçok yazarlarından eleştiriler ve övgüler alan Vasili Yan için V. Oskofskiy şunları söyler:
“Buradaki esas, tarih felsefenin özlü kavranışının, Vasili Yan’ın her hangi bir kitabından daha gelişkin ölçekte üçlemede ifadesini bulmasıdır. Geçmişe dair her anlatım tarihsel roman olmamaktan ve her romanda destansı öyküye dönüşmemekte, ancak tarihi felsefenin fikriyatta ve üslupta belirleyici, özsel ve biçimlendirici önem edindiği eserler ve romanlar bunu hak etmekte. Tarih felsefesi, dürüstçe ve samimiyetle hikâye edilmiş bile olsa, kurguyla yetinmeyip, kişi ve halkın, halkın ve zamanın sosyal, manevi, insani kavranışı temelinde olgunlaşmakta ve yapılmaktadır. Vasili Yan’ın önceki eserlerinde yavaş yavaş kristalize olan, bilimsel ve sanatsal fikrin mantıki, bilinçli historizmine eşlik eden tarih felsefesi, “Cengiz Han”, “Batu Han” ve “ Sonuncu Denize Doğru” üçlemesine tam ve bütünsel ifade kazandırır.”
“Cengiz Han” romanın ilk yazıldığı biçimini okumuş olan Gorki, Sovyet yazarlarının ilk kongresinden birkaç yıl sonra, o zamanki “Tarihsel Romanlar” serisinin yayın komitesinden, bilim doktoru İ.İ. Mints’e şöyle der: “İşte bak, ilginç bir kitap, genel olarak benim hoşuma gitti… Tarihçi gözüyle el yazmalarını bir okuyun. Tarihe doğru yanıt veriyor mu acaba?…”
İ.İ. Mints yıllar sonra hatırlar ve; “ Derhal hoşuma gitmiş ve çabucak, iki gün içinde okumuştum. Parlak, ilham veren ve coşkun bir ifadeyle yazılmıştı. Onu okurken kahramanlarının dönemi anında göz önüne geliyordu. Uzak geçmiş yılların olayları.
Tarih Marksist – Leninist anlayış bakımından aydınlanmıştı; pek çok yönden günümüzle de uyuşuyordu; hikâyenin iliklerine yurt severlik duygusu işlemişti. Sanatsal edebiyatımızda büyük bir tarihsel eksikliği gideren bir kitap olduğu, onun basılması gerektiği açıkça belli idi.”
A.Fadeyev’de Pravda’nın bir sayısında şunları yazar:
“Cengiz Han- romanı Sovyet edebiyatının son yıllardaki, olayları genişliğine kucaklama, malzeme zenginliği ve ustaca yetkinlik bakımından en önde gelen ve kendine özgü olaylarından biridir…”

Tarih romancılığının (yazarlığının) yazın alanında ve edebiyatın içinde apayrı bir yeri vardır. Tarihin sosyal, ahlaki, estetik eğiticiliğine dair, Maksim Gorki düşüncesini şöyle ifade eder:
“Gençlerin tarihsel olarak düşünmeyi öğrenmeleri için geçmişi bilmeleri önemlidir. Tarihsel olarak düşünmek demek, hayatı emek enerjisinin sürekli vücut bulduğu süreç, yani maddi kültür diye adlandırılan her şeyin üretimi olarak anlamak demektir… Tarihsel olarak düşünmek demek, zihni ve entelektüel kültürü, maddi yaratış çalışmasının izi ve onun zemininde ortaya çıkması ve gelişmesi olarak anlamak demektir.”

Vasili Yan’ın öyküsel nesri olgucu gerçekliktir. Çağdaşlıktan çok tarihselliğe eğilerek, yarım asır önce olup bitenleri capcanlı ve dosdoğru nakleder. Bunu yaparken: tarihi, sosyoloji, psikoloji, coğrafi, siyasi, entomoloji, felsefi ve çevrebilim bakımından ele alarak ince bir gözlemle ilişkiler kurmuş; açık, anlaşılır, estetik, eğitici ve çekici eserler yaratmıştır. Bunu biraz daha açık örneklerle sıralayabiliriz.
Şahların tahtta kalabilmeleri için, çocuklarını saraydan çok uzaklara atama olarak gönderdiklerini; çocuklarında hükümdar babalarının ölmesini ne çok istediklerini ve bu kavgalar içindeki ölümleri- öldürmeleri;
Savaş hazırlıklarını ve saldırı planlarının nasıl yapıldığını; saldırı haberini alan Cengiz Han’ın halkı camide toplayıp önde gelenlerin fikrini aldığını;
Baskına uğrayacağını anlayan halkın, köyünü terk ederken, yola dayanamayacağını anladıkları yaşlı, hasta ve çocukların düşman eline kalmasını istemedikleri için iple bellerinden taş bağlayarak denize ya da nehire atılarak boğulduğunu;
Savaş esirlerinin nasıl öldürüldüğünü; sağ bırakılanlarınsa geri plandaki birçok işlerde kullanıldığını; güzel kadın esirler ise tek tek seçilerek, sarayda türkü söyleyip, erkekleri eğlendirip, cinsel arzularını gidermek için kullandıklarını;
Savaşların halka ölüm ve açlıktan başka bir şey vermediğini, savaşmak için bir nedenlerinin olmadığını ve savaşın gereksiz olduğunu düşünen birçok insan, savaşa karşı olduğu halde bu düşüncesini dile getiremeyişini (şaha karşı gelemediklerini);
Savaşların yükünü ve acısını hep halkların çektiğini ve bu halkların kendi içlerinde birleşmenin gerekli olduğunu; birleşmezlerse sahip oldukları her şeylerini, canlarını ve topraklarını da kaybedecekleri bilincinin uyanışını;
Hükümdarlar ellerinde bulunan esirlerin ve ganimetin bir bölümü istedikleri hükümdarlara göndererek, “dostluk nişanesi” göstermelerini;
Uzak tepelerde geceleri yanan ateşler, gündüzleri ise yükselen duman sütunları, düşman askerleri hakkında fikir vermesi;
Elçilerin hükümdarlar arasındaki yaptığı casusluğu;
Savaşı kaybeden hükümdarların sonunu;
Tamahkâr toprak istilacıları, savaşlar çıkarmış; kentleri, köyleri yakıp yıkmış, yolları yok etmiş, asırlar boyunca oluşmuş kültürü tozun toprağın, kumun altında bırakmış ve geride asırlarca yeşerip ürün vermeyecek çöl vahaları bırakmış olduğunu vurgular.
Sehere çıkan hükümdarların ve beraberindeki askerlerinin konaklama yaptıkları yerlerin seçimi ve çadır yapılarını;
Savaş sonrasındaki dağınıklıktan faydalanan çetelerin, yakıp yıkılan kentlerin ve köylerin bir de onların talan etmesini;
Şah, ülkesinin bütün bölgelerine tahsildarlar göndererek halktan zorla vergi topladığını, halkın yiyeceğine kadar her şeyini aldığını; hiç bir şeyi olmayanı dayaktan geçirdiğini;
Kağanın gece hayatını ve kadınlarıyla olan ilişkilerini;
Bilgili ve iyi yetişmiş kadınların hükümdarlara sunulduğunu; hükümdarların yüzlerce kadınla evli (birlikte olduğunu) hatta Cengiz Han’ın beş yüz tane karısı olduğuna kesinlik getirerek, kadına nasıl bir gözle bakıldığını vurgulamıştır.
Cengiz Han’ın nasıl bir yatakta rahat ettiğini ve nasıl uyuduğunu, uykudan kalkış vaktini ve o anlarda neler düşündüğünü, düşünebileceğini;
Sultan Han’ın kocasına ve çocuklarına ölüm emri vererek, bir kadının da katılışabildiğini
Türkçe lehçeler konuşan kabilelerin, halkların çoğunluğuna ve kimler, (Kıpçaklar, Tacikler, Gardlar, Karakitaylılar) olduğuna dikkat çeker.
Atasözlerinin önemine, vurgusuna ve söz sırasında kullanıldığı yer ve zaman açısından düşündürür.
Zamanın önemli hastalıklarını, cüzamı anlatır.
Türküleri ve türkülerin cesaret verici güzelliğini;
Dil çevirisi yapan (tercüman) insanı;
Dönemin takvimini, ayı, günü, yılı temsil eden sembolik hayvanları;
Kullandıkları yazı türünü
Halkın ve hükümdarların giyim şeklini;
Çeşitli kuş, kurt ve çakal sesleri çıkartarak, haberleşme yöntemlerini;
Bakışların konuşmalardaki etkisini;
İstenirse her yerde dua edileceğini söyleyerek, inanç özgürlünün olması gerektiğini ve geçip giden zamanın ne denli kıymetli olduğunu; Cengiz Han’ın sözlerinde vurgulamaya çalışmıştır; “Her bir gün, benim için şimdi bir tepsi dolusu inciden daha kıymetli.”
Bütün bu ayrıntıları anlatmaya çalışırken, romanın bütün özelliklerine ve inceliklerine özen göstermiştir. Başarılı bir tarih romancı olması, insan psikolojisini de çözümlemiş biri olduğunu kanıtlar aynı zamanda. Bunu anlamak ve tarih romanı tadını almak için, ‘Cengiz Han’ romanını sayfa sayfa okumak gerekir.

Ayşe Kaygusuz (Şimşek)


Kaynakçalar:
Vasili Yan: geçmişe yolculuk edebiyat sorunları.
M.V. Yançevetskiy: Yazar-Tarihçi Vasili Yan, kitabından.
V. Oskotskiy’nin Vasili Yan’ın oğlu M. V.Yançevetskiy ile
‘Vasili Yan’ kitabından
Marks Engels arşivinden
Cengiz-Han: Çeviri: Rauf Aksungur
İskender- Spartaküs: Çeviri: Rauf Aksungur

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz