Söyleşi: Hegel’in Günümüz Felsefesi Açısından Önemi

Klaus Vieweg: Neden “Günümüzde Hegel”? Öncelikle söylemek isterim ki, ben Hegel’in felsefesinin gelmiş geçmiş en kapsamlı, en iyi modern çağ felsefesi olduğunu düşünüyorum, çünkü Hegel modern dünyaya özgü meseleleri kavramsallaştırmaya çalışmış ve düşüncesini mantıksal-dizgesel bir yapı üzerinde tesis etmiştir. Bu ikinci noktaya daha sonra döneceğim. Hegel’in özellikle pratik felsefe üzerine çalışmaları, yani Hukuk Felsefesi her dönemde güncelliğini korumaktadır çünkü bu yapıtında modernite kuramı özgürlük kuramı olarak sunulmuştur; benim görüşümce günümüz dünyasını daha iyi kavramamıza, güncel süreçleri daha iyi anlamamıza yardımcı olan modern bireysellik, ahlak kavramı, modern toplumsal ve siyasi felsefe vardır bu yapıtta. Ne yazık ki, en azından Almanya’da, hayata geçirilen Hegel’in felsefesi değil, Kant’ın felsefesidir. Bu beni üzüyor ama son dönemdeki, özellikle son bir iki senedeki gelişmelerin, bizi zamanla Hegel’e dönmek zorunda bırakacağını umuyorum.
Son olarak, benim mantıksal-dizgesel temel adını verdiğim şeyin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bazı düşünürler, örneğin Habermas, bu temelden kurtulmamız gerektiğini, metafizik sonrası bir dünyada bu metafizik yükten kurtulmamız gerektiğini söylüyorlar; bu bence tümüyle yanlış bir yaklaşım. Hukuk felsefesi, özgürlük felsefesinin bu mantıksal-dizgesel temele ihtiyacı var, sahih ve ikna edici gücünü tam da bu temelden alıyor. İşte bu nedenle, ben Hegel’in ana yapıtının Mantık Bilimi olduğunu düşünüyorum. Asıl incelememiz gereken yapıt budur, Hegel felsefesinin sırrı bu yapıtta yatmaktadır. Teşekkür ederim.

Robert Stern: Vieweg’in söylediklerine genel olarak katılıyorum. Hegel’i günümüzde önemli kılan, modernitenin meselelerinin çoğunu –aslında hepsini– ele almış ve sonra bunları dizgesel bir çerçevede odaklamış olmasıdır.
Hegel’in özellikle diyalektik yaklaşımının çok önemli olduğunu düşünüyorum –ki burada, formel, dizgesel, özgül diyalektik yöntemi değil, siyasi, mantıksal ve metafizik düzeyde çeşitli meseleler, ya da Hegel’in deyişiyle, bölümlemelerle karşı karşıya kaldığımızda, benimsediğimiz bağdaştırıcı yaklaşımı kastediyorum. Bir meselenin iki tarafından birine ayrıcalık tanımadan, anlamlı bir “orta konum” bulmak, işte bu Hegel’in çok zekice başardığı bir şey. Güncel tartışmalarda da Hegel’in “orta yolu bulma” yöntemine başvuruluyor sık sık. Benim bu dizge konusunda söyleyeceğim şey şu: Hegel güncel sorunlar üzerinde düşünme disiplinini öğretir bize. Ama, Hegel’in de bildiği gibi, bu yöntem, taraflardan hiçbirini tatmin edememekle sonuçlanır; aynı zamanda, çeşitli duruşları bir araya getirmek oldukça zordur. Tartışmalarda her zaman karşıtlardan söz etme eğilimi baskın çıkar: siyaset felsefesinde liberalizme karşı muhafazakarlık, kuramsal felsefede deneyciliğe karşı akılcılık vb. Her zaman iki taraftan birinde saf tutmaya dair karşı koyulamayan bir istek var. Bir orta yol yoktur, birinden birini seçmek zorundasınızdır. Ancak Hegelci disiplinde, her meseleyi ortada kalarak düşünmek farzdır, kişi bunu var gücüyle denemelidir; orta yolda kalarak düşünmeliyizdir, çünkü genelde taraflardan sadece biri işe yaramaz.

Ralf Beuthan: Hegel’in kuramı, kültürel gelişimin ne ve nasıl olması gerektiği tartışması açısından büyük öneme sahip. Hegel’in holizminin güncel bağlamda, oldukça ilgi çekici olmak bir yana, çok can alıcı bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Onun bu düşüncesini bizim bilişim kuramı adını verebileceğimiz şeyle karşılaştırmak güncel bağlam açısından çok aydınlatıcı sonuçlara yol açacaktır. Ben bugünlerde bilgiyi, bilme işini bir bilişim kuramı modeline indirgeme eğiliminde olduğumuzu görüyorum; bu sırada çok şey kaybedebiliriz. Hegel’in bize bilgi sahibi olmanın anlamına dair kapsamlı bir anlayış üretme konusunda çok yardımcı olacağını düşünüyorum. Eksiksiz bir bilgi kavramı edinebilmek için, azımsanmayacak bir deneyime de sahip olmak gerekli.
Hegel’in kuramını siyasi tartışmalara ya da siyaset felsefesine nasıl uyarlayabiliriz? Hegel’in siyaset kuramının esasında bir özgürlük kuramı olduğu buradaki konuşmalarda da sık sık vurgulandı. Özgürlük meselesi, hem kuramsal felsefenin hem pratik felsefenin en zorlu meselelerinden biri. Hegel’in bize, özgürlük meselesini hakkını vererek ele almamıza yarayacak yüklü bir miras bırakmış olduğunu vurgulamak istiyorum.
Kuramsal felsefe konusuna gelirsek –Tom Rockmore’un tebliği çok ilgi çekiciydi, maalesef bu oturuma katılamadı–; Rockmore tebliğinde Hegel’in epistemolojisine fenomenolojik bir yaklaşım benimsenin yollarını ele aldı ve bilişsel nesnelerle dışsal nesneler arasında ayrım yaparak, Hegel’in bilişsel nesneleri daha vurgulu ele aldığını söyledi. Bu elbette tartışmaya açık bir iddia ve bunun salt filolojik bir tartışma olmayacağı da aşikâr. Mesele, bilginin nesnellik iddiasında olduğunu, yani nesnel olmayan bir bilmenin, bilme olamayacağını öne sürdüğümüzde ne demek istediğimiz. Hegel sadece bilişsel nesnelere odaklanmanın doğru olmadığını söyler, ki bunun Hegel’in ampirizmle, deneycilikle olan meselesine de açıklık getirdiğini düşünüyorum. Burada vurgulanması gereken Hegel’in salt bilişsel nesnelerle ilgili olmadığı, esas derdinin dünyamızın gerçekliği üzerine düşünmek olduğudur. Teşekkür ederim.

Matthias Haeussler: Şu ana değin doğal olarak sadece Hegel’in dar anlamda pratik veya kuramsal felsefe açısından öneminden bahsedildi ama bence daha önemli olmasa da, en az bunun kadar önemli bir nokta daha var; o da Hegel’in inşacı kuramı temel alan bilim dalları için anlamı. Aşkınsal felsefede zaten uyarlanan, temeli aşkınsal felsefede atılmış bir kuram tipinden bahsediyorum. Usçuluk ve deneycilik arasındaki ayrılık, o kesin hatlı bölünme kapandı, bir tarafta salt a priori, bir tarafta salt deneyci yaklaşım kalmadı, yepyeni bir kuram türüne yol açılmış durumda; bu kuramda a priori bilgi ampirik bilgiden yararlanılarak yeniden yapılandırılıyor, böylece aynı anda hem deneyci hem önsel bir yaklaşım elde ediliyor. Hegel’in hayata geçirdiği ve Felsefi Bilimler Ansiklopedisi dahilinde programatik yaklaşımla ele aldığı bilim tipi işte tam da bu. Elbette buna sayısız örnek verebiliriz –örneğin Klaus Vieweg hukuk felsefesinden bahsetti– sosyal bilimlerde, inşa kuramı açısından hakkıyla ele alınmamış çok fazla mesele var, toplumsallık kuramları, aile kuramları, işte bu alanlardaki kibirliliğin, salt deneyselciliğin terk edilip, felsefenin rehberliğine geçit verilmesi gerektiğine inanıyorum.

Claus Arthur Scheier: Felsefe, antikçağda İyonya’da, yani günümüz Türkiye’si toprakları üzerinde başladığı günlerden bu yana hep düşünce üretimine yönelik olmuştur; Heraklitus’tan bu yana, yani İ. Ö. 500’den beri de mantık bilimi, üretim mantığını temel almıştır. İşte bu nedenle, Hegel’in izinden giderek, dikkatimizi daima üretkenlik yolunda atılan adımlara yöneltmeliyiz; bu ister toplumsal üretkenlik olsun, ister kültürel üretkenlik. Hegel bu konuda diğer filozoflardan farklı olarak, günümüzde de güncel bir mesele olan muazzam üretkenlik sıçramasının tam sınırında, yani eski medeniyetlerin kurulmasını sağlayan klasik elişçiliği üretimiyle, sanayi toplumlarının ve sanayi sonrası toplumların oluşmasına neden olan ve bizim sanayi devrimi adını verdiğimiz üretim arasındaki sınırda durur. Bu dönüşüm aynı zamanda, bilim düşüncesinin son iki yüz yılda radikal biçimde değişime uğradığının, bilim üzerine düşüncelerimizi, kuramsal temelde giderek tekniğe dair açık sorular üzerinden ele aldığımızın göstergesidir. Son 200 yılın düşüncesi basitçe aşılamaz, geride bırakılamaz; bu düşünce, kendini şevkle, metafizik karşıtı düşünce olarak kurmuştur –ki burada kaçınılmaz olarak Hegel’i birleşme noktasında duran filozof olarak görürüz, çünkü o, bütün radikalliğiyle farkın üretkenliği, verimliliği üzerine düşünen ilk filozoftur, bütün düşüncesini, mutlak fark –kendi ifadesiyle mutlak olumsuzluk– üzerine inşa etmiştir. Son 200 yılın düşüncesi aynı zamanda modern teknoloji, yani daha önce hiç olmamış bir şey üzerine düşüncedir; bu haliyle fark’ın düşüncesidir. Hegel burada bize rehberlik edebilir; değil mi ki, fark düşüncesi aynı zamanda özgürlük düşüncesidir, onun rehberliği sadece eşzamanlı bir rehberlik olmakla kalmayacak, artzamanlı bir rehber görevi de görecektir, çünkü her zaman, özgürlüğümüzü istismar etmemek adına tarihimizle ilişkilendirmek durumundayız, ama geçmişe bağlılık aynı zamanda özgürlük düşüncesine de bağlılık olmak durumundadır. Hegel bize bunu öğretmiş ve şimdimize ve geçmişimize açılan kapıyı aralamıştır. İşte bu nedenle Hegel vazgeçilmez bir düşünürdür, her zaman, her bağlamda bir şeyler öğrenebileceğimiz düşünürlerden biridir o.

Kenneth Westphal: Bütün yorumlarda dile getirilen bir nokta üzerine düşüncemi açıklamak istiyorum ben de. Hegel başından itibaren, felsefe yapma eyleminin varoluşsal gerekliliği, felsefi ihtiyaçların yaşamlarımızda, mevcut yaşam koşullarında, nasıl bir yaşam sürdürdüğümüzde kökenleniyor oluşu üzerine çalışmıştır; bu Hegel’le ilgilenmeye başlamamın esas nedenidir. Ben, Hegel’in epistemolojisi üzerine çalışıyorum; Hegel’in epistemolojisinin çoğu okura fazlasıyla soyut geldiğinin farkındayım. Hayır, soyut değil, Nietzsche’nin deyişiyle, Hegel’in kanıyla yazdığı satırlar bunlar. Hegel’in epistemolojisinin esas konusu, Pyrrhoncu ikileme yapıcı bir tutumla yaklaşmanın yollarıdır – elbette böyle dile getirildiğinde şu soyut felsefi konulardan biri gibi gelebilir bu kulağa. Ben Amerika’da, bu ikilemin, soyut bir meseleden başka her şey olduğu bir dönemde büyüdüm. Pyrrhoncu septiklerin ünlü düsturlarından birine göre, bir sav bir diğerinden daha az veya daha fazla değerli olamaz. Bu sav / karşı-sav meselesi ve bunları değerlendirirken, söz konusu meseleyle ilgili başka savların olup olamayacağını araştırırken başvurulacak bir kriterin eksikliği, Amerika’da büyüyen bir çocukken toplumsal ve siyasi yaşamın her alanında karşıma çıktı: siyah Amerikalıların insan hakları hareketi, feminist hareketin ikinci dalgası ve Vietnam Savaşı karşıtlığı. Ben bu kriter ikileminin ve ilgili düsturların hayati öneme sahip olduğu bir ortamda büyüdüm.
Ya bu konuları rasyonel bir temelde ve makûl yollarla anlamanın, incelemenin, onlar üzerine tartışmanın ve nihayetinde bir çözüme ulaştırmanın bir yolunu bulmak ya da şiddet kullanmak zorundasınızdır; ilkinin tek alternatifi güç kullanımı ve şiddettir. Felsefede, özellikle de Hegel’in felsefesinde bu kanlı canlı meselelere çözüm yolu ışığı görmüş olan, orta sınıf mensubu bir Amerikalıyım ve burada oturan çoğu insanın da benim gibi olduğunu, çözümü Hegel’de bulduğunu biliyorum. Durumu iyi bir ABD vatandaşı oluşum, beni bu somut toplumsal-siyasi varoluşsal sorunlardan soyutlamadı. İşte bu noktada, yorumlarımıza son verip, siz izleyicilerin yorumlarıyla ve sorularıyla devam etmek istiyorum.

Cigoto- Sayı: 57 / Kış 2008

1 Yorum

  1. Hegel ve onun felsefe anlayışının günümüz dünyasında giderek kazandığı önem; gelişmişliğin getirileri olan sorunların derinliği, yaşamsal çıkarımların çeşitliliği karşısında giderek çoğalan çözümsüzlükler ve aslında önemsenmemesi gereken marjinal çıkarların gerek hukuksal ve gerekse vicdani, ahlaki yönden önünde durabilecek yegane düşünsel yol olduğunun görülmesinden kaynaklanmaktadır.
    Bilginin çoğalması bilme işinin zorlaşması gibi görünsede Hegel’in anlayışıyla mantıksal felsefe açısından bakıldığında, bilgi nesnel veya nesnel olmayan türlerin her hangisinde olursa olsun karşıt bilgileri ile birlikte değerlendirilerek ortaya çıkarılanın, ana bilgi olarak değerlendirilmesi gerekliliği, bu şekilde oluşturulan bilginin insanlığın gelişiminde daha büyük adımların daha kolay atılmasını sağlayacağı yine Hegelin bilgiyi oluşturma ve elde etme felsefesine dayanır. Bilginin oluşturulmasındaki sağlamlık, elde edilenin devamlılığını sağlamaktadır. Hegel in tarih öncesi el işçiliği ile sanayi devrimi sonrasında modern sanayi arasındaki sınırda durması doğrudur. Bu durum ve Matthias Haeussler’in de söylediği gibi deneyci ve düşünsel felsefenin aynı anda birlikte işlenerek birlikte yaşama kurallarının oluşumunda bir adım bilgisi elde edilmesini sağlaması açısından da Hegel’in felsefesi önemlidir. Günümüzde zorlaşarak çeşitliliği artan ekonomik ve toplumsal sorunların çözümündeki gereklilik ve bu gerekliliğin yerine getirilmesi yönünde herkesin ortak kabul edebileceği bir düşünsel metodu tarif ettiği için Hegel, günümüzde önemlidir, ve giderek hak ettiği önemi kazanmaktadır.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz