Sanat Nedir? Lev Nikolayeviç Tolstoy ve sanata bakışı

“Sanatçının görevi, açık bir tehlikeyi sezen kişilere ölüm reçetesi yazmak değil, çıkış yolları göstermektir…”
Tolstoy Sanat üzerine düşüncelerini kaleme aldığı Sanat Nedir? adlı kitabı 1897’de yayımlandı. “İçinde acı çekmiş ve tatmin olmamış bir sanatçı” olan Tolstoy’un, güzel kavramından yola çıkıp sanat denilen estetik yaratıcılıktan neler anlamamız gerektiği hakkındaki görüşlerini açıklar. “Sanat Nedir” sorusuna İnanmak ve inanmamak arasında gidip gelen bir yaşamın çelişkileriyle beraber  hayatın sonlarına yaklaştıkça işin özüne daha fazla  din faktörünü de yerleştiriyor. Tolstoy, soylu/gerçek sanat anlayışından uzaklaşıp haz duygunsa önem verip gündelik sanata yöneldikleri için  Beethoven, Nietzsche, Oscar Wilde, Baudelaire, Verlaine, Moreas, İbsen, Wagner vb. ünlü bazı isimleri eleştiriyor. İnsanları “birlik ve kardeşlik duygularına” yönlendiren Dickens, Hugo, Dostoyevski gibi bazı isimleri ise  övüyor.

“Ortalama insan için sanat, güzelin ortaya çıkmasıdır.”

 Tolstoy’un sanat konusundaki temel tezi, seçkin çevrelerde dinî inancın zayıflamasıyla halk sanatından uzaklaşarak eğlencelik sanatın giderek önem kazanmasının sakıncalı olduğudur. Avrupalı egemen  sınıfların dinsel inançları zayıfladıkça sanat içerik yoksulluğuna uğrayıp, profesyonelleşen bir eğlence aracına dönüşünce gerçek sanat olmaktan uzaklaşır. Bu bağlamda sanatı; ilahî/gerçek sanat ve gündelik/basit sanat olarak iki türe ayır.  Romancı Tolstoy, sanatta soysuzlaşmayı, “Hastalığın nedeni, İsa öğretisinin gerçek anlamıyla benimsenmemiş olmasına bağlar. Ona göre  “Sanat ne keyiftir, ne avuntu, ne de eğlence, sanat yüce bir iştir.”
Kitapta  müzik, resim, tiyatro, edebiyat, opera gibi sanat dallarının yanısıra yaşamla ilgili ayrıntıları yer veriliyor. Yaşamı boyunca din ve bunun yanısıra eğitimle ilgilenmiş olan Tolstoy birikimlerini özel bir şekilde aktarıyor.  Öğrendikleri, tanık oldukları, okudukları, dinledikleri ve etkilendiği her şeyden söz ediyor. Onun fazla bilmediği, ancak bildiğini sandığı konulardaki yetersizliğinden enikonu ve titiz bir çalışmada bile tiyatro eserlerini yarım gösterimlerle izlemesi ve değerlendirmesine varana dek bir çok eksik barındırıyor. Kendi öznel düşüncelerini genel geçer yargılarla tartmak yerine, çok kabul edilenin büyük ölçüde yanılgıdan ibaret olduğunu kanıtlamak gibi bir hedefi bile taşıyor Tolstoy…

 Tolstoy’un  Sanat Nedir?  sorusuna verdiği cevaplar

“…gıda almaktan amacın haz duymak olduğunu savunan insanlar, nasıl gıdanın anlam ve önemini kavrayamazlarsa, sanatın amacını haz olarak gören insanlar da sanatın anlam ve önemini kavrayamazlar…”

“…Bazıları, eserin estetik özellikler taşıması için yazarın, bazı konuları sık sık tekrar etmesi gerektiğini söylemişlerdir. Türkler’in Divan Edebiyatı’nda bu tür tekrarların örneği görülse de, burada yapılan içerik tekrarı, benzer özellikler taşıyor gibi görünmesine rağmen, biçim ve ifadeler çok değişik özellikler arz etmektedir.”

“Geri dönerken, köydeki genç aşıklardan başka pek kimsenin rağbet etmediği bu yolu neşe içinde tükettik, Dostoyevski’nin güzelliğin ve esrarın rengi olarak nitelendirdiği beyaz kar, bu çirkin dünyayı güzelleştirmişti.”

“Eğer bir etkinlik sanat için yapılıyorsa doğrudur. Ancak yalnızca zevkleri tatmin etmek için yapılıyorsa, sapıklık, ilkelliktir.”

“…Operalardan başka bir yerde insanları böylesine horlayıcı, küçültücü bir tavır görülmüş değildir. Hanginiz, sokakta ellerini çırparak yürüyen, sonra bağırıp tepinerek koşmaya başlayan insanlar gördünüz! Bunu yalnızca deliler yapar. Kısacası opera, tamamen abartılar üzerine kurulmuş saçmalıklar zinciridir.”

“…İnsanlara baktığımızda, onları büyük bir manevi çıkmazın içinde, alkolü suya, duman kokusunu yemek kokusuna, yabancı kadınları kendi karısına tercih edenleri görmekteyiz. Sanat da bu duruma gelmiştir. Güzellik anlayışımız, sanatın ne olduğuna yönelik değil, ihtiraslarımızı tatmine yönelik bir çıkmazımızdır. Cinsel azgınlığı savunan ahlaksız, tutarsız düşünürlere baktığımızda, bunların kıstaslarıyla dünyayı yönetmeye imkan bulunmadığını göreceğiz.”

“…Puşkin’in ölümü üzerinden elli yıl kadar geçmişti ki, sanatçının eserlerinin ucuz baskıları piyasaya sürülmeye başlandı. Daha sonraysa Puşkin’in heykeli Moskova’ya gidildi. Birden bire Puşkin’e neden büyük önem atfedildiğine ilişkin sorular yönelten ve köylülerden geldiğine emin olduğum düzinelerce mektup aldım. Mektuplar bana ulaştıktan tam bir gün sonra, aynı soruyu bu kez Saratov’dan az çok okumuş biri yöneltiyordu. Aynı kişi, Puşkin’in heykelinin dikilmesi törenine rahiplerin katılacağına dair haberin doğruluğunu araştırmak üzere Moskova’ya doğru hareket etmişti. Gerçekten de duyduğu dedikodulardan, kendisine ulaşabilen gazetelerden etkilenen birisi ansızın hükümet yetkilileri ve Rusya’nın diğer önemli yetkililerinin bugüne dek pek fazla ismini duymadığı bir kişiliğe böylesine yetkin bir onur payesi verileceğini öğrenince yerinde duramıyor. Puşkin adlı daha önce üzerinde pek fazla bilgi sahibi olmadığı birisi devletin en önemli onur payelerine ulaşıyor ve uğruna Moskova’nın göbeğinde anıt dikiliyor. Herkese bu tip payeler dağıtılamayacağından bu Puşkin’in insanlığın iyiliği için çok önemli işler başardığına ya da çok büyük güçlü bir kahraman olduğu düşüncesine kapılıyor. Yaptığı araştırmalar Puşkin’in bir kahraman, bir general olmadığını, eserleriyle geçimini karşılayan bir yazar olduğunu gösteriyor ona. O zaman bu Puşkin’in çok erişilemez bir ahlak hocası veya hayatını insanlara iyiliği öğretmeye adamış yüce yazarlardan olması gerektiğine hükmediyor. Daha sonra yazarın eserlerini okumaya başlıyor, sonuçta da Puşkin’in sıradan insanlar kadar ahlaklı, başka birisini öldürmek için katıldığı düelloda hayatını kaybetmiş, tüm eserlerinde cinsellik dolu sıradan aşk temalarını işleyen sanatçılardan olduğu gerçeğine varıyor.”

“…Don Kişot, Molliere’in komedileri, Dickens’ın Pickwick Kağıtları adlı çalışması, David Copperfield, Puşkin ile Gogol’un hikayeleri ve Maupassant’tan kalma kimi esintiler çağdaş yüksek sınıf sanatına örnek olarak gösterilebilirler. Ne var ki, sanat açısından belli değer taşıyan bu eserler bile gerek yansıttıkları duyguların özelliği, gerekse de bu çalışmaların içerik bakımından inanılmaz yoksunlukları nedeniyle gerçek evrensel sanatın çok uzağında kalmaktadırlar. Bu tür eserleri genelde ancak yüksek sınıfların mensupları anlayabilirler.”

“…Sanat okullarının öğretebileceği, geçmişteki sanatçıların, eserlerini nasıl meydana getirdikleridir, sanatı yapmayı öğretmek değil. (…) Edebiyat sanatı da insanlara öğretilebilir, ama yalnızca teorik olarak. Uygulama ise eserin kendisidir ve yazar bunu ancak kendi duygu ve düşünce dünyasında oluşturacaktır. Bu konuda öğretilebilecek olan, klasik dönem sanatçıları ve eserleridir. Resim konusunda gelince… Sanat okullarında, klasik ressamların çalışmalarının nasıl kopya edileceği öğretilmektedir. Trajedi konusundaki çalışmalar ise yüzeysel ve sıkıcı konulardır.”

Devam ediyor eleştirel yaklaşımlar, bu defa dini benimseyen Tolstoy sanatı kurtaracak ahlakın dinden geçtiğinden bahsediyor:

“…Liderlerin en büyük özelliği ise, hitap yetenekleri ve tarzlarıdır. Onların konuşma tarzı açık ve anlaşılır olmalıdır. Bu açıdan bakıldığında, toplumlar önüne çıkmış bütün liderlerin, dini unsurları yakalamış ve kullanmış şahsiyetler olduğu görülecektir. Din ve dinin kapsadığı her şey, tüm ahlaki kurallar, liderlerin en büyük aracıdır.”

“Sözcüklerle aktarılan düşünceleri anlama ve kendi düşüncelerini başkalarına aktarabilme yeteneği olmasaydı insanın hayvandan farkı olmazdı.” “Gerçekten, son zamanlarda puslu, dumanlı gizemli olma, yığınlar için anlaşılmaz olma gibi özelliklerin yanı sıra, yanlış olma, belirginlikten ve özellikle de belagattan uzak olma gibi özellikler sanat yapıtlarının artamı için, şiirsellikleri için olmazsa olmaz koşullar olup çıktı.”

“Oysa bir sanat yapıtının güzel ama anlaşılmaz olduğunu söylemenin, bir yemeğin çok iyi, çok lezzetli, çok besleyici olduğunu, ama onu insanların yiyemeyeceğini söylemekten bir farkı yoktur.”     

 “Şunu hiç unutmamalıdır ki, sanat, bir fedakarlık abidesidir. Eğer siz fedakarlığa talip değilseniz, milyonlarca insanın ömrünü verdiği bu müesseseye katılmaya hakkınız yok demektir. Sanatın en önemli yardımcısı ve düzenleyicisi olan eleştiri öyle kötü insanların ellerine bırakılmış ve öylesine kötü kullanılmıştır ki, bu kişiler gerçek sanatı ve sanatçıyı, zararlı birer yaratıkmışcasına dışlamışlar, kötülemişlerdir. Sanattik çarpıklıklardan ve yanlış uygulamalardan dolayı sanat ve sanatçılar zarar gördüğü gibi, sanat okulları da harap olmuştur. Geçmişte, sanat okullarından mezun olan sanatçılar arkadaşlarına destek olur, onların yardımına koşarlardı. Fakat şimdi?.. Şairler, yazarlar, eleştirmenler birbirlerine girmiş, kanlı bıçaklı olmuşlar, sonuçta da halk tarafından tepki görmüşlerdir. Sanat ve bilimin birleştirilmesi yolunda ilerlenmesi gerekirken, sanatın bilimle kaynaşması engellenmiş, tenkitçiler halk düşmanlığı yapmışlardır. Sanatçılar, kendi aralarındaki meseleleri çözmedikçe topluma yararlı olamayacaklardır.
“Sanat, geniş bir halka halinde başlayıp gitgide küçülen halkalar halinde bir yol izler: Sonuçta, tepe noktası halka olmayan bir koni çıkar ortaya. Zamanımızın sanatında olup biten tam da budur işte.” 
 

“Bir sanat yapıtını aktardığı ayrıntıların geçekliğinden, doğruluğundan dolayı değerli bulmak, dış görünüşüne bakarak bir yiyeceğin besleyiciliği hakkında kanıya varmak kadar tuhaf bir durumdur. Bir sanat yapıtının değeri için onun gerçekliğini ölçüt alıyorsak, burada bir sanat yapıtından değil, sanat yapıtının taklidinden söz ediyoruz demektir.”

“Bizim toplumumuzda sahte sanat yapıtları üretilmesinde etken olan üç koşul olduğunu düşünüyorum. Bunlardan ilki, yapıtlarına karşılık sanatçılara oldukça yüksek telif ücretleri ödenmesi ve bunun sonucu olarak da sanattan geçinmenin, yani profesyonelliğin yaygınlaşıp kurumsallaşması; ikincisi, sanat eleştirisi; üçüncüsü ise sanat okullarıdır.”

“Zevkleri iğdiş olmuş insanlarda sanatı alımlama yeteneği dumura uğramıştır; bunlar sanat yapıtlarını değerlendirirken, öğrendikleri şeyleri devreye sokarlar, bu da onların kafalarını öyle bir karıştırır ki tam tersi bir noktada bulurlar kendilerini.” “Gerçek sanat, kocası tarafından sevilen bir kadına benzer; süslenip püslenmeye gerek duymaz; taklit sanat ise fahişeler gibi sürüştürmek, takıp takıştırmak zorundadır.”

“Gerçek sanatın ortaya çıkış nedeni, sanatının biriken duygularını dile getirmek için duyduğu içsel gereksinimdir; tıpkı bir annenin gebeliğinin nedeninin sevgi olması gibi. Taklit sanatın nedeni ise, tıpkı fahişelerinki gibi maddi çıkardır.”

“Çağımızda sanatın görevi, insanların esenliğinin onların bir araya gelmelerinde, birleşmelerinde olduğu gerçeğini akıl alanından duygu alanına geçirmektir; sanatın akıl alanından duygu alanına geçireceği bir başka gerçek de varlığını sürdürmekte olan şiddetin egemenliğinin yerini ilahî egemenliğin, başka bir deyişle hayatımızın en yüce amacı olarak bizlere sunulmuş olan sevginin egemenliğinin alması gerektiğidir.”

Savaş ve Barış romancısı olarak belleğimize yerleşen Tolstoy,  romanında yer alan şavaş sahnelerine gerçeklik kazandırmak için savaş bölgesini, askeriyeden aldığı haritayla at üzerinde günlerce dolaşmıştır. Yaklaşık iki bin sayfayı bulan bu romanını, matbaadan çıkışı alındıktan sonraki düzeltmeleri saymasak yedi kez gözden geçirilip yeniden düzenlenmiştir. Anna Karenina, Diriliş, Sivastopol Hikâyeleri, İtiraflar, İvan İlliç’in Ölümü, Hacı Murat, Kroyçer Sonat… yazarın birkaç eseridir.

Maksim Gorki’nin anlatımıyla, “bir insanlık örneği” olan Tolstoy; “Herhangi bir insan etkinliğinin tanımlanabilmesi için, bu etkinliğin önem ve anlamının kavranılması gerek. Bir etkinliğin önem ve anlamının kavranabilmesi için ise, neden ve sonuçlarından bağımsız olarak ve ondan aldığımız hazzı falan bir yana bırakarak, bu etkinliğin doğrudan doğruya kendisini ele almak gerekir.” der.
Beş yaşlarındayken birkaç yabancı dili, yabancılardan öğrenmeye çalışan, yaşama ve okuma tutkunu yazarın  20 Kasım 1910’da, hayatta gözlerini yumduğunda kitaplığında yirmi bin kitap olduğunu görenler Tolstoy’un okuma aşkını daha iyi anldı.

1 Yorum

  1. sanat benim için öncelikli olarak eğlence ve para kazanmak demektir.duygularınızı ifade ederken kendiniz olursunuz.içinizdeki neyse dışarı yansır.doluysanız derinlikli sanat,kofsanız yüzeysel eserler üretirsiniz.kof insanlar ıkınsada yüzeysellikten kurtulamaz.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz