Rembrandt (Rembrant) Sanat yaşamı boyunca belli bir üsluba bağlı kalmamış, dinamik araştırıcılığıyla yağlıboyanın yanı sıra desen, baskı gibi disiplinlerde de yetkin yapıtlar üretmiş Rembrandt’ın önemi, salt Barok anlayışla çalışmış bir ışık – gölge ustası olmasında değil, aynı zamanda insani duygularını bu denli az renkle anlatabilmiş olmasıdır. Rembrandt, 63 yıllık yaşamı boyunca yaklaşık 600 yağlıboya, 300 kadar baskı ve kendi başlarına birer yapıt olan 2 bin dolayında çizime imza attı.
Barok akımın en güçlü temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Rembrandt, 1606’da Leiden’de (Hollanda) doğar. 1620’de Leiden Üniversitesine kaydolan Rembrandt’ın resme karşı büyük hevesi olduğu ve üniversite öğrenimi sırasında bazı öğretmenlerden resim dersleri alır. 1931’de Amsterdam’a yerleşen Rembrandt, burada, dönemin modasına da uygun olarak portre ressamı olarak nam salar. 1640’larda Prens Frederick Henry için dinsel konulu resimler yapar. Bugün Louvre Müzesi’nde bulunan ‘İsa Emmaus’ta’ (1648) adlı yapıtı, renk kullanımı, figürlerin yerleştirilişi ve taşıdığı güçlü anlatımla sanatçının olgunluk dönemi çalışmalarının ilk örnekleri arasında yer alır. 1650’lerin başında önemli siparişler alan Rembrandt, 1657’de ise parasızlık nedeniyle evini ve koleksiyonunun önemli bir bölümünü elden çıkarmak zorunda kalır. 1662’de ısmarlanan ‘Claudius Civilis’e Suikast’ adlı yapıtında Felemenk’in ilk özgürlük savaşıyla ilgili bir konu işlemiştir; ancak resim geri gönderilince Rembrant yapıtını parçalar.
1663’te ikinci karısı Hendrijke Stoffels, 1668’de de modeli Titus’un ölümü Rembrandt’ı daha derin bir sezgiye yöneltir. Ölümünden önce yapmaya başladığı resimler en yetkin yapıtları arasında gösterilir. 1668’de yaptığı ‘ Savurgan Oğulun Düşüşü ‘, en dramatik yapıtlarından biridir. 1969’da yaptığı ‘Kendi Portresi ‘nde sanatçı, sanki başından geçenlerin tümünü tuvale yansıtmış gibidir. Bu yapıtıyla ışık ustası Rembrandt, adına yaraşır son noktayı koyar.
[srizonfbalbum id=11]
Sanatı Hakkında:
1-) Temalar
Manzaralar
Rembrandt’ın sık sık kırsal yörelerde gezmiş olsa da çok az sayıda manzara resmi yapmıştır. Manzara tabloları, özellikle ışığın tuval yüzeyindeki dağılımı nedeniyle oldukça dramatik etkilere sahiptir. Teknik konusunda değil, ama manzara tablolarındaki öğeler bakımından Rembrandt, bu alanın ustalarından Hercules Segers’e çok şey borçludur. Rembrandt’ın bu resimleri gördüğü yerlerin betimlemesinden çok, hayal ürünü dağ manzaralarıdır. Bu tablolar genellikle doğanın güçlerini yansıtır; karanlık bulut kümeleri ve dalları fırtınada kırılmış ağaçlar bu çalışmalarda sık sık göze çarpar. Bu türden doğa betimlemelerine ressamın gravürleri arasında da rastlanır. 1640’lardan sonra manzara tablolarında ağırlık dağ betimlemelerinden Hollanda kırlarının sakin görünümlerine kayar.
Dinsel Tablolar
Rembrandt, ustası Lastman’dan din ve tarihin sanatçıya sağlayabileceği esinler konusunda çok şey öğrenmişti. Ustasının yanından dönüp kendi atölyesini açtığında Rembrandt yoğun biçimde dinsel temalar üzerinde çalışmaya başladı. Ortaya çıkan yapıtlar küçük boyutlu, ancak özellikle giysi ve mücehverlerin çok titiz biçimde işlendiği çok ayrıntılı çalışmalar oldu. 1633’te Amsterdam’ın yöneticilerinden Frederik Hendrik ressama İsa’nın acılarını konu alan bir dizi tablo ısmarladı. 1640’larda, özellikle dünyaya gelen çocuklarının üçünü ve ardından eşini yitirmesine bağlanan bir dinsel uyanış yaşayan Rembrandt’ın resimlerinde, bu dönemden itibaren Tevrat öğelerinin yerini İncil’den konuların alışı dikkat çeker.
Tarihsel Tablolar
Rembrandt ilk tarihsel tablolarını Leiden’deki stüdyosunda yaptı. Usta bu resimlerine konu olarak her seferinde özgün, tarihin akışı bakımından önemli bir anı seçmiştir. Bu tablolarda, zengin bir biçimde işlenmiş giysiler özellikle dikkati çeker. Birçok eleştirmen, Rembrandt’ın hedefinin ünlü Flaman ressam Rubens’in düzeyine erişmek olduğunu yazmıştır. Tarihsel tablo çalışmaları, 17. yüzyılda resim sanatının en değerli kolu olarak kabul ediliyordu. Bu alanın temaları da İncil’deki konularından, Antik dönemin çeşitli öğelerine, oradan da dönemin önemli olaylarına dek uzanıyordu. Bu konuları tablolaştırabilmek için ressamın tarihi ve olayların öykülerini iyi bilmesi ve insan figürlerini ve duygularını aktarabilmekte çok yetenekli olması gerekiyordu: Bu nedenle ressamın sadece kendi alanında yetenekli olması yeterli değildi; tarihsel tablolar ciddi bir entelektüel yatırım ve birikim gerektiriyordu. Rembrandt tarihsel tabloların en büyük ressamlarından biri olmayı başardı.
Oto-portreler
Remrandt’ın kendisini resmettiği en az seksen tablo bulunur. Bunların az bir kısmı, müşterileri tarafından sipariş edilmiş; birçoğu da ressamın alıştırma çalışmaları olarak kendisi için ürettiği tablolar olmuştur. Alıştırmaların büyük bölümü insan duygularının –şaşkınlık, sevinç ya da üzüntünün- resme aktarılması üzerinedir. Sık sık kendini asıl tablolarında kullanacağı öğelerin, tarihsel bir kişiliğin, bir soylunun ya da İncil’den bir karakterin modeli olarak bu oto-portrelerine yansıtmıştır. Son yıllarında ressam, kaygı ve kederlerini ortaya koyduğu, resim tarihi için çok önemli yapıtlar sayılan tablolar yapmıştır.
2-) Teknikler
Rembrandt, sanat hayatının erken dönemlerinden itibaren açık ve koyu renklerle oluşturduğu kontrasta dayanan bir teknik kullanmıştı. İtalyalı ressam Caravaggio’nun ün kazandırdığı bu teknik, Rembrandt tarafından özellikle dinsel ve tarihsel tablolarda önemli olay ya da kişilere vurgu yapmak için kullanılıyordu. Rembrandt’ın bu tarz çalışmalarında boya henüz kurumadan yapılan ve alttaki tuval parçasını ortaya çıkaran kazıma tekniği önemli bir yer tutuyordu. Koyu zemin üzerinde beyaz kurşun kullanımı da tablolarında özellikle ışık huzmelerini belirginleştiren bir yöntemdi.
Sanat hayatının ilerleyen dönemlerinde Rembrandt “kaba iş” denen bir başka tekniği de başarıyla kullanmıştı. Bu yöntemde boya tablonun her yerine yoğun ve geniş bir biçimde dağıtılıyordu. Bu tabloların çoğunda, örneğin elller ve yüzler üzerinde oldukça ince, pürüzsüz bir çalışma yapılırken; özellikle giysilerde boya, yoğunluk ve kabarıklık hissi verecek biçimde bol tutuluyordu.
Erken dönemlerde parlak renkleri tercih etmiş olan Rembrandt, ilerleyen yaşlarında daha yumuşak renklere yönelmişti. Mor, bronz yeşili ve donuk sarılar en sık çalıştığı renkler oldu. Ömrünün sonlarına doğru ise koyu kırmızı, kahverengi ve altın sarısı sanatına ruh veren renkler haline geldi.