JOSEPH FOUCHE & BİR POLİTİKACININ PORTRESİ

1

Joseph Fouche, Bir Politikacının Portresi isimli kitabında yazar Stefan Zweig Fransız Devrimi döneminin, gölgede kalmış görünmesine rağmen en önemli figürlerinden biri olan Joseph Fouché nin portresini çizmektedir. Her zaman güçlünün yanında yer alan ve kazanmak için her yol mubahtır anlayışıyla hareket eden Fouché’nin devrim döneminin karışık ortamında nasıl farklı yönetimler, birbirine zıt ideolojiler ve düşman taraflarla çıkarları gereği işbirliği yaptığını gözler önüne seren kitapta aynı zamanda sadece Fransa’nın değil dünyanın da kaderine belirleyen bir sürece ışık tutulmaktadır. Stefan Zweig hem evrensel sonuçlar doğuran dönemi incelemekte hem de tarihi bir karakterin psikolojik çözümlemesini yapmaktadır. Giriş Joseph Fouché, Bir Politikacının Portresi isimli kitabıyla yazar Stefan Zweig sadece Fransa nın değil dünyanın da kaderini belirleyen bir sürece, Fransız Devrimi dönemine ışık tutmaktadır. Onu bu dönemle ilgili yazan meslektaşlarından ayıran ise, incelemesini devrimin öne çıkan karakterlerinin hayat hikayeleri ve psikolojik çözümlemeleri çerçevesinde yapmasıdır. İşte bu tarihi karakterlerin psikanalitik yaşam öyküleridir ki, bu çok konuşulmuş ve birçok araştırmaya konu olmuş dönemin Stefan Zweig tarafından kaleme alınan analizlerini benzerlerinden farklı kılmıştır. Psikolojiye ve Freud un öğretisine duyduğu yoğun ilgi, Avusturyalı yazarın derin karakter incelemelerinde ifade bulmaktadır. Fransız Devrimi’nin bir başka karakteri, devrimin kurbanlarından Marie Antoinette de bu incelemelere konu olmuş isimlerdendir.

Joseph Fouche – Bir Politikacının Portresi geçirmiş ve 1793 te giyotinle idam edilmiş olan Fransa Kralı XVI.Louis nin karısı Marie Antoinette in yaşam öyküsü sunulmaktadır. Otranto Dükü Joseph Fouché ( ) Stefan Zweig in o kendine has anlatımıyla tarihin ölümsüz kişiliklerinden biri haline gelmiştir. Zweig in Fouché ye böyle ilgi duymasının nedenlerinden biri de bir başka biyografik incelemesinin kahramanı olan Fransız yazar Balzac tır. Zweig in deyimiyle Balzac Joseph Fouché yi gerçek büyüklüğüyle gören tek kişidir. Fouché yi yaşadığı yüzyılın psikolojik açıdan en ilginç karakteri olarak tanımlayan Balzac onun Napoléon un etkilendiği yegane bakan olduğu görüşündedir. Balzac ın Napoléon dan daha fazla güce sahipti diyecek kadar övgüyle bahsettiği karakteri Zweig için bu kadar çekici kılan da Balzac’ın bu yaklaşımı olmuştur.

Fouché nin dönem dönem sergilediği birbirinden tamamen farklı duruşlar ve sahip olduğu birbiriyle tutarsız siyasal konumlar, Zweig i bu ilginç karakterle ilgilenmeye teşvik etmiştir. Yazarın deyimiyle Fouché nin profilleri ilk anda birbirini tutmaz daki papaz öğretmeninin, 1792 de kiliseyi yağmalayan kişinin, 1793 teki komünistin, beş yıl sonraki zengin milyonerin ve on yıl sonraki Otranto Dükü nün aynı kişi, aynı yüz ve aynı saçlarla Joseph Fouché olduğunu anlamak için çaba harcamak gerekmektedir. Yazarın Balzac ile ilgisinin yalnızca ortak noktaları olan Joseph Fouché analiziyle sınırlı kalmadığını da belirtmek gerekir. Balzac’ın bizzat kendisi de Stefan Zweig in biyografik incelemelerine konu olmuştur. Zweig Balzac, Bir Yaşamöyküsü adlı kitabında da Fransız yazarın ilginç hayat hikayesini okuyuculara aktarmaktadır. Polis bakanı Joseph Fouché ile görünürdeki ilişkisinin arkasında gizli bir rekabet yaşayan Napoléon bu kitapta Balzac ın hayranlık duyduğu bir isim olarak sunulmaktadır.

Balzac hiç aralıksız çalıştığı saatlerde Napoléon dan ve hayran olduğu gücünden ilham almaktadır: Küçük, fakir çalışma odasında tek süs olarak şöminenin üzerinde birilerinin kendisine hediye ettiği ya da bir yerlerden bulup getirdiği Napoléon un bir heykelciği durmaktadır. İşte Balzac dünyayı fetheden bu adamın bakışını kendisine yönelik bir çağrı olarak algılar. Sürekli hatırlayıp hırslanmak için bir kağıt parçasına, Onun kılıcıyla başlattığını, ben kalemimle tamamlayacağım diye yazar ve duvarına yapıştırır. Bu teşvik ve uyarının sürekli gözünün önünde olmasını ister ve yalınkılıç, çağının efendisi olmadan önce onun gibi Paris te küçük bir tavan arasında yıllarca beklemiş olan yüzyılın bu en büyük adamından geri kalmak istemez. Honoré Balzac da kendi silahı olan kalemi ile temiz birkaç top kağıt alarak dünyayı kendisi için fethetmek üzere aynı kararlılıkla masa başına oturur. (Zweig, 2009: 34) Balzac ın hayranlığını kazanmış Napoléon ile Napoléon dan daha fazla güce sahipti diyecek kadar övdüğü ve saygı duyduğu Joseph Fouché arasındaki ilginç ilişki, Bir Politikasının Portresi’nde gözler önüne serilmektedir. Fouché nin devrimin önde gelen isimleriyle yaşadığı güç mücadeleleri kadar irdelenmeye değer olan, önce Birinci Konsül daha sonra imparator olarak Fransa’yı yönetmiş Napoléon Bonaparte ile girdiği psikolojik savaştır. Joseph Fouché nin hayatının ve kişiliğinin Zweig tarafından yapılan analizi, onu tarihin arka planında kalan silik bir kişilik olmaktan çıkarmakta ve ölümsüz kişiliklerden biri haline getirmektedir. Stefan Zweig eserinde Fransız Devrimi döneminde yaşamış, politikaya girdiği 1790 yılından son sürgününe gönderildiği 1816 yılına kadar olan süre içindeki her hükümette yer almış ancak Cumhuriyetçilerin, Kralcıların, Jirondenlerin, Jakobenlerin, kısacası hiçbir grubun sevmediği, güvenmediği bir politikacının portresini çizmektedir. Fransız Devrimi sürecine de bir dereceye kadar ışık tutan eserin, buna rağmen devrim incelemesini detaylı olarak ele aldığı söylenemez. Aydınlanma Çağı ndan itibaren düşünsel zemini hazırlanan devrimin analizini yapan yazarlar ele aldıkları zaman dilimlerini çok daha geniş tutmuşlardır. Devrimin nedenlerinin ya da bilançosunun incelenmesi, gözlemciyi 1789 un çok öncesine, 1794 ya da 1799 un da çok sonrasına götürecektir. (Furet, 1989: 7) Fransız Devrimi üzerine çalışmalarıyla tanınan François Furet ye göre devrim, tarihi insan eyleminin yaptığı fikrini ön plana çıkarır. İnsan eylemi fikri, denetlenemeyen bu öngörülemez ve hızlı akım içinde, amaçlarını toplumsal düzenin geleneksel ilkelerinin tersinden edinir. Eski düzen kralın ellerindeydi, devrim bir halk hareketidir. Eski Fransa tebanın oluşturduğu bir monarşiydi, yenisi ise bir yurttaşlar ulusudur. Eski toplum bir ayrıcalıklar toplumuydu, devrim eşitliği kurar. Böylece geçmişten köklü bir kopma ideolojisi, eşitliğe bağlı olağanüstü bir kültür dinamizmi oluşur. Artık herşey, iktisat, toplum, siyaset, hep bu ideolojiyle onu taşıyan militanların gücüne boyun eğer; bu durmaksızın ilerleyen sel karşısında tüm tavır ve kurumlar geçicidir. (Furet, 1989: 3) 162

Joseph Fouche – Bir Politikacının Portresi Yükseliş ( ) Joseph Fouché 31 Mayıs 1759 da Nantes da denizci bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Yapı itibariyle aile mesleğine uygun olmadığı anlaşılan Fouché her türlü memuriyette ve resmi dairede önemli mevkilerin soylulara verildiği bir dönemde, toplumun en alt kesimlerine bile açık olan bir alanı, kiliseyi tercih etmiştir. Manastırda geçen uzun yıllara rağmen Fouché, çok belirgin bir özelliğinin sonucu olarak, papaz yemini etmekten kaçınmıştır. Sözü edilen özellik ise kendisinin herhangi birine ya da bir şeye bağlanmaktan nefret etmesidir. Görünürde papazlardan bir farkı olmayan Fouché kendini hiçbir şeye tam olarak adamadığı için papaz yemini etmemiştir. Bu tavır Zweig tarafından şöyle ifade edilmiştir: Sadık olma konusunda Joseph Fouché, yaşamı boyunca değil bir insana, Tanrı ya karşı bile kendisini sorumlu hissetmemiştir. Ancak belirtmek gerekir ki, bu yarı papazın manastırda geçirdiği on yıl ona çok şey öğretmiştir. Fouché daha sonra siyaset sahnesinde kullanacağı duygularını belli etmeme yeteneği, kendini gizleyebilme sanatı ve kendine hakim olma disiplini gibi özelliklerini kilise yıllarında edinmiştir. Papaz yemini etmekten kaçınsa da aslında bir papazdan farksız yaşayan Joseph Fouché yi manastır koridorlarından çekip çıkaran Fransa da 1778 de başlamış olan sosyal karmaşadır. İnsan hakları gibi kavramların tartışıldığı bu ortamda Fouché de kentin aydınlarının bir araya geldiği Rosati adı verilen bir çevrede bulmuştur kendini. İşte devrimin liderlerinden Maximilien de Robespierre ile bu çevrede tanışmış ve dost olmuştur. Hırslı bir avukat olan Robespierre Fransa nın yeni anayasasını hazırlamak için milletvekili sıfatıyla Versailles a genel kurul toplantısına gönderildiği sırada, ikisi arasındaki dostluk doruk noktasındadır. Zamanla bu dostluk devrim sürecindeki güç mücadeleleri sonucunda ezeli bir düşmanlığa dönüşecektir. Dönemin toplumsal karışıklığı Fouché ye siyasetin dünyaya hakim olacağını hissettirmiştir. Politika yapması gerektiğini düşünen Fouché rahip cüppesini çıkarmış ve Nantes halkına siyasi seminerler vermeye başlamıştır. Kısa sürede Nantes daki Amis de la Constitution un başkanı olan Fouché için asıl hedef milletvekilliğidir. Kurucu Meclis için seçim ilan edilince hemen adaylığını açıklayan Fouché hedefine varmış ve 1792 yılında Kurucu Meclis in milletvekilliğine seçilmiştir. İşte karakterimizin siyasi hayatı böyle başlamıştır. Mutlak monarşinin sonunu temsil eden 14 temmuz 1789 gününde kralın yönetimine karşı çıkan burjuvalar sans-culottes un (devrimci alt sınıflar) da desteğini alarak Bastille hapishanesine saldırmıştır. Bu ayaklanmanın ardından gelen süreçte cumhuriyet dönemi, aynı zamanlarda yaşanan terör dönemi, konsüllük dönemi ve tekrar gelen imparatorluk idaresi, yılları arasındaki devrin siyasal karışıklığına işaret etmektedir. Joseph Fouché de bu devrin her aşamasında siyaset sahnesindeki yerini korumuş ve kartını hep kazanan taraftan yana oynamayı kendine hedef edinmiştir. Bu karışık sürece damgasını vuran, kralın yönetimi sona erdikten sonra meclisteki radikal ve ılımlı kanat arasında yaşanan çatışmalar olmuştur. İhtilaflar ve güç mücadeleleri sadece Jakobenler ve Jirondenler arasında yaşanmamış, devrim kendi çocuklarını yer söylemi doğrultusunda aynı gruptakiler arasında, özellikle de Jakobenlerin kendi içinde, hüküm sürmüştür. Fransa da artık bir kral yoktur, sadece kaba gardiyanların ve yargıçların Louis Capet diye çağırdıkları şişman bir bey, gücünü kaybetmiş sıradan bir yurttaş, Temple Zindanı nda sıkıntı içinde hakkında verilecek hükmü beklemektedir. Onun yerine Kurucu Meclis in yedi yüz elli üyesi söz sahibidir artık. Bu mecliste denge iki karşıt unsur arasında gidip gelmektedir ve bir milletvekilinin hangi gruptan yana olduğu daha en başından oturduğu yerden belli olmaktadır. Milletvekillerinden biri olan Joseph Fouché için hangi grupta yer alması gerektiği, üzerinde çok düşünülecek bir soru değildir. Onun kararı her zaman güçlü olduğuna ve kazanacağına inandığı taraftan yanadır. Jirondenler adı altındaki ılımlıların gücü henüz ellerinde tuttuklarını görmüş ve kendini güvende hissedeceği Condorcet nin, Roland ın, Servan ın sıralarına oturmuştur. Fouché nin Jirondenlerin tarafında yer almayı seçmesi Jakobenlerin ileri gelenlerinden olan Robespierre ile dostluğunun bitmesi demektir. Robespierre in düşmanlığını kazandığını anlayan Fouché artık çok dikkatli olması gerektiğini anlamıştır. Bundan sonra fazla göz önüne çıkmayarak, yaşanan tartışmalardan uzak durarak ve karar vermek için kazanan ve kaybeden tarafların belli olmasını izleyerek sürdürmüştür görevini. 16 Ocak 1793 günü, XVI.Louis hakkında hüküm verilecek olan gün de böyle yapmıştır, kararını kazanan taraftan yana kullanmıştır. Jirondenlerle Jakobenler arasındaki uyuşmazlıklardan biri olan kralın geleceğiyle ilgili kararda Fouché yine karakterini ortaya koymuştur. Uyuşmazlık, Louis Capet nin kişisel yazgısını çoktan aşmıştı; devrimin yazgısı, onun geleceğiydi söz konusu olan. Konvansiyon önünde yargılanan Fransa nın sabık kralı, Jirondenlerin manevralarına karşın, oyçokluğuyla ölüme mahkum edildi; 21 Ocak 1793 te de giyotine yollandı. (Tanilli, 1999: 96) 164

Joseph Fouche – Bir Politikacının Portresi Oylama gününe kadar ılımlıların kanadında yer aldığı için idam kararına karşı çıkmayı düşünen Fouché kararını son anda değiştirmiştir. 16 Ocak günü kürsüye çıkıp Kral ın idam edilmesi yönünde oy kullananların, la mort (ölüm) diyenlerin, sayısının fazla olduğunu görünce çoğunluğun tarafında yer almayı seçmiş ve o da kararını ölüm olarak açıklamıştır. Kararını idamdan yana kullanarak Jirondenleri oyuna getiren Fouché için kamuoyunun düşüncesi ya da aldatılmış hisseden ılımlılar pek de önemli değildir. Onun için tek önemli olan kazananların yanında olmaktır, kaybedenlerin değil. 16 Ocak tan itibaren bukalemun karakterli Joseph Fouché bir gecede ılımlıların tarafından radikallerin tarafına geçmiştir. Ancak saf değiştirmesi eski dostu Robespierre in güvenini kazanmasına yetmemiştir, ideallerin değil çıkarların yönlendirdiği Fouché nin Robespierre de uyandırdığı tek duygu güvensizlik olmuştur. Mahmut Garan ın Fransız İhtilali isimli kitabında kralın idamının önemi şöyle ifade edilmektedir: Kralın idamı ihtilal tarihinde yeni bir devir açmıştır. Kralı öldürmekle Konvansiyon, 1789 un bütün liberal eserini de ölüme mahkum etmiş bulunuyordu. Bundan sonra içeride milletin büyük bir çoğunluğunu sürükleyecek olan karşı ihtilali önlemek için bir tedhiş politikası gütmekten ve dışarıda ise, Cumhuriyeti devirmek maksadıyla derhal kurulan bir koalisyona karşı savaşa girişmekten başka çaresi kalmayacaktı. (Garan, 1968: 107) Devrimi taşraya anlatmaları için eyaletlere gönderilen milletvekillerinden biri olan Fouché, bu görevi sırasında da her zaman olduğu gibi idealist değil gerçekçi ve menfaat odaklı bir tavır sergilemiştir. Bu süreçte Fouché kiliseye ve özel mülkiyete cephe almış, ateist vaazlar vermiş ve kilisede yağmaladıklarını Paris e göndermiştir. Bu tavır onun ilkelerinin değil, yaptığı küçük hesapların bir sonucudur. Cumhuriyetin herşeyden önce nakit paraya ihtiyacı olduğunu bilen Fouché, taşradan gönderdiklerinin kendisine prestij sağlayacağını öngörmüştür. Fouché taşradaki görevinden döndükten sonra artık radikalliğini kanıtlamış çok güçlü ve korkusuz bir milletvekili olarak görülmektedir. Onun mitrailleur de Lyon (Lyon kasabı) olarak anılmasını sağlayacak Lyon daki isyanı bastırma görevine getirilmesinde, elde ettiği bu siyasal gücün çok büyük payı vardır. Lyon kasabı isyanı bastırdıktan sonra giyotin yerine mermiyi kullanarak şüpheli görülen yüzlerce kişinin ölümüne sebep olmuştur. Mitrailleur sıfatı da kullandığı bu idam yönteminden ileri gelmektedir. Fouché böylesi sert bir çizgide görevini sürdürürken, Paris te rüzgarın yönünün değişebileceğini öğrenmiş ve radikal tavrı konusunda tereddüte düşmüştür.

Onun kafasını karıştıran, Jakobenlerin radikal politikalarını eleştiren ve daha ılımlı olma çağrıları yapan Danton ve Desmoulins dir. Toplu infazların durdurulması kararını vermesi, ılımlı kanadın üstün gelebileceğini düşünmesinden dolayıdır. Bu karar onun devrimciler tarafından ılımlı olmakla suçlanmasına yol açmıştır. Fouché nin Paris e dönüp mahkemede Lyon daki olayların hesabını vermesi istenmiştir. Robespierre ile Mücadele Joseph Fouché Paris e, Robespierre ile hesaplaşmaya, doğru yol alırken rakibinin ne kadar güçlü olduğunu bilmiyordu. Daha ılımlı olmayı savunan ve bu yüzden radikal Jakobenlere meydan okuyan Georges Jacques Danton, karşı devrim yapmaya teşebbüs etmekle suçlanmış ve giyotine gönderilmiştir bile. Robespierre in partiye dayanarak kurduğu şahsi diktatorya, Fransa tarihinin en kanlı devrini açmıştır yılının ocak ve temmuz ayları arasında Paris İhtilal Mahkemesi, her gün giyotine yeni kurbanlar göndermiştir (Garan, 1968: 114). Danton da bu kurbanlar arasındadır. Kendisi de Jakoben olan, XVI.Louis nin idamına evet oyu kullanan Danton, sonradan terör olaylarının vardığı boyuta isyan ederek Desmoulins ile birlikte daha ılımlı politikalar izlenmesini savunmuştur. Robespierre ile yaşadığı ihtilaf sırasında onunla anlaşabilme ihtimali olan Danton bunu kabul etmemiştir ve ilkelerinden ödün vermemiştir. Andrzej Wajda nın Danton isimli filminde Danton karakteri Robespierre ile anlaşmaya neden yanaşmadığını Desmoulins e şöyle açıklamaktadır: Il y avait trop de sang sur cette main. O elde çok kan vardı. (Danton 1983 yapımı bir Andrzej Wajda filmidir. Danton karakterini Gérard Depardieu nün canlandırdığı film, Danton ve Robespierre arasındaki siyasal mücadeleyi ve Danton un idam edilmesine giden süreci anlatmaktadır.) Kendisine muhalefet edenlerle anlaşmaya ve onları inandıkları ilkelerden vazgeçirmeye çalışan Robespierre denemelerinde başarısız olmuş ve çareyi Danton, Desmoulins ve taraftarlarını tutuklamakta bulmuştur. Danton Devrim Mahkemesi nde yargılanırken halka seslenmiş ve halkı temsil ettiğini savunmuştur. Wajda nın filminde mahkeme sahnesinde Je suis immortel parce que je suis le peuple (Ölümsüzüm çünkü ben halkım) der Danton karakteri. Devrimcileri sert yöntemlerinden dolayı eleştirir: Au nom des principes de la révolution vous avez oublié la révolution (Devrim ilkeleri adına devrimi unuttunuz). Robespierre ve yandaşlarının cumhuriyeti une dictature encore plus féroce que l ancien Joseph Fouche – Bir Politikacının Portresi (eskisinden bile daha acımasız bir diktatörlük) haline getirdiğini savunur. Danton’a göre tiranların geri dönmesinden duydukları korku, devrimcileri birer tirana çevirmiştir. Mahkemenin sanıkları dinlemeden kararını en baştan vermiş olduğunu iddia ederken şu gerçeğin altını çizer : La révolution dévore ses propres enfants (devrim kendi çocuklarını yer). İşte bu tarihi gerçeğin kurbanı olan Fransız Devrimi nin en önemli isimlerinden Georges Jacques Danton un sonu da giyotin olmuştur. Danton 5 Nisan 1794 te idam edilmiştir. Muhalefeti susturan, Danton u giyotine gönderen Robespierre devrimin en güçlüsü konumundadır artık. Joseph Fouché Paris e döndüğünde karşısında işte bu kadar kuvvetli bir rakip bulmuştur. Robespierre in kendi düşüncelerine muhalefet eden herkesi yok etmeye kararlı olduğunu öğrenince Fouché de korkuyu ensesinde hissetmeye başlamış ve hemen en güçlü konumunda olan Robespierre ile arasını düzeltmeye girişmiştir. Onun mantığına göre tek başına güçlülere karşı savaşmaktansa, teslim olmak daha iyidir. Fouché özür dilemek için Robespierre in evine bile gitmiştir. Ancak ev sahibinin soğuk karşılamasından ve tehditkar tavırlarından sonra bu işin sandığı kadar kolay olmadığını anlayan Fouché kellesini kurtarmanın tek yolunu anlamıştır: Robespierre in kellesini kendi kellesinden önce giyotine göndermek. Yazar, Robespierre ile Fouché arasıdaki mücadeleyi, devrim tarihinin en heyecanlı, psikolojik açıdan en gerilimli dönemlerinden biri olarak nitelendirmektedir. Fouché gibi tavırları öngörülemez, güvenilmez biriyle rekabet halinde olan Robespierre de kolay bir karakter değildir kuşkusuz. Cumhuriyeti kurtarmak görevinin sadece kendisine verildiğini düşünen Robespierre için diktatör gibi davranmak, yaşamının anlamı ve biçimi haline gelmiştir. Bu ruh hali içindeki bir insanın kendisinden farklı düşünenlere tahammül edebileceğini düşünmek anlamsızdır. İşte Fouché yi korkutan da bütün gücün bu ruh hali içindeki bir adamın elinde toplanmış olmasıdır. Bütün makamlar onun emrindedir; ordu, polis, mahkeme, komisyonlar, meclis ve Jakobenler. Ancak Joseph Fouché 18 Prairial günü (Fransız Devrimi takviminde 7 Haziran a denk düşen gün) Robespierre e kendisinin de hafife alınmayacak bir rakip olduğunu göstermiştir. O gün büyük bir oyçokluğuyla Fouché Jakobenler Klubü nün başkanlığına seçilmiştir. Robespierre en çok da hitabet sanatını kullanarak mecliste yaptığı konuşmalarla Jakobenleri yine kendi tarafına çekmeyi başardıktan ve Fouché nin kulüpten ve dolayısıyla başkanlıktan atılmasına sağladıktan sonra, gücü tekrar eline geçirmeyi başarmıştır. Jakobenler Kulübü nden atılmak, damgalanmış olmak demektir. Bu gerçeğin farkında olan Fouché sonunun Danton ve Desmoulins gibi olmasından korkmaya başlamıştır. Kurtuluşu için kendisi gibi Robespierre den korkan milletvekilleriyle görüşmüş ve komplo hazırlıklarına girişmiştir. Konvansiyon da ve hatta devrimci hükümette, Robespierre e hasım bir grubun oluştuğu görülmüştür. Birbirine uymayan öğelerden, bir bölümü Danton culara, bir bölümü Hébert cilere yakın olanlardan, ya da bu fraksiyonlardan bağımsız, ama devrimci diktatörlükten hoşnutsuz olan kişilerden meydana gelen bir kitledir bu (…) Aralarındaki konuşmalarda, Robespierre in zulmüne karşı mücadeleden söz etmeye başlamışlardır (Tanilli, 1999: 117).

Thermidor günü (Fransız Devrimi takviminde 26 Temmuz a denk düşen gün) bu girişimleri öğrenen Robespierre için düşmanlarıyla hesaplaşma günüdür. Mecliste konuşma yapan Robespierre komplolardan, hainlerden, entrikacılardan bahsetmiş ve milletvekillerini komploculara karşı tavır almaları doğrultusunda etkilemeye çalışmıştır. İşte o sırada mecliste bulunmayan Fouché nin planı o anda işlemeye başlamıştır. Robespierre den korkan milletvekillerini ona karşı birleştiren bu ortak korku olmuştur. Robespierre in konuşmasında istenenlerin onaylanmasına sıra gelince, onaylamaya karşı çıkan tek bir milletvekili diğerlerinin de seslerinin yükselmesine öncülük etmiştir. Saldıran durumunda olan Robespierre savunan durumuna geçmek zorunda kalmıştır. Kimi suçladığının açıkça sorulması üzerine de Fouché nin ismi dahil kimsenin ismini söylememiştir. Robespierre in orada bulunmadığı sırada Fouché ye saldırmayı neden tercih etmediği ise cevapsız kalmış sorulardan biridir. Robespierre ile Fouché arasındaki bu mücadelenin kazananı  Thermidor gününde belli olmuştur. Joseph Fouché o günkü oturumda da yoktur, çünkü işini bitirmiş, ağını örmüştür ve çoğunluk sonunda aşırı güçlü, aşırı tehlikeli Robespierre i yaşatmamaya karar vermiştir. Usta bir entrikacı olan Fouché nin görünmez rolü, gerici darbenin hazırlanışında büyük olmuştur (Tanilli, 1999: 118). Gözünü kan bürümüş adam yakalanmış, Fouché kurtarılmıştır. Ancak Robespierre in giyotine gönderilmesinden sonra herşey Fouché nin lehine gelişmiş değildir. Zamanın mitrailleur de Lyon u da o dönemde kendi ellerine bulaşan kan yüzünden meclis tarafından terörist olarak suçlanmaya başlamıştır. Danton un gölgesinin Robespierre i götürdüğü gibi, Robespierre in gölgesi de Fouché ye yapışmıştır.

Joseph Fouche – Bir Politikacının Portresi Savunmasını yapıp bu işten de sıyrılmayı başarmış olmasına rağmen Fouché sadece canını kurtarmakla kalmıştır. Mevkiini kaybetmiş ve yeni meclise seçilememiştir. Direktuvar ve Konsül Bakanı ( ) Joseph Fouché nin siyaset sahnesinden ayrı kaldığı dönem üç yıldan fazladır. Bu yıllarda yaptıklarından en kayda değer olanı ise casusluk işidir. Fouché kendisine karşı garip bir acıma duyan, onu kabul eden yegane kişi, iktidarın yeni simalarından Barras ın casusluğunu yapmaya başlamıştır. Barras ın özel bir jurnalciye, resmi polis teşkilatından olmayan, gizli çalışan, herşeyi kulağına fısıldayan bir tür özel dedektife ihtiyacı vardır ve Fouché bu görev için biçilmiş kaftandır. Stefan Zweig bu dönemi Fouché’nin kariyeri için bir eğitim olarak değerlendirmektedir. Fouché bu eğitim sırasında ileride işine yarayacak olan usta polislik yeteneğini geliştirmiştir. Direktuvar ın kilit adamlarından biri olan Barras hizmetlerinin karşılığını isteyen Fouché yi hükümetin temsilcisi olarak yurtdışına görüşmeler yapmaya göndermiştir yılında Fouché artık Fransız Cumhuriyeti nin bir elçisidir. Ancak Fouché için asıl dönüm noktası teşkil eden tarih 3 Thermidor 1799 dur. O gün Direktuvar Joseph Fouché yi polis bakanlığı görevine getirmiştir. Yeni polis bakanı burjuvaları en başta korkuttuysa da Jakobenler bakan olunca, Jakobenliklerini unuturlar diyen Mirabeau nun sözü doğru çıkmıştır, polis bakanının uzlaşmaya yönelik sözleri endişeli kesimleri rahatlatmıştır. Bu sefer de memnun olmayan kesim Jakobenlerdir. Onların sürekli şikayetleri karşısında Fouché nin adımı ise çok sert olmuştur: Jakobenler Kulübü nü kapatmak. Devrimin tüm ileri gelenleri gibi o da en coşkulu konuşmalarını bu kulüpte yapmış olmasına rağmen, kulübün kapandığını açıklarken hiç tereddüt etmemiştir. Duygusallık hiç de Fouché ye göre bir şey değildir, o istediği zaman geçmişi çabucak unutabilmektedir. Kulübün kapısına vurulan kilit, Fransız Devrimi’nin de sonu demektir. Fouché her zaman Direktuvar dakilerden daha fazla bilgi sahibi olmuştur. Onu herkes için hem tehlikeli hem de vazgeçilmez kılan da budur. Her şeyi bilen bu güçlü bakan, her kesime karşı da uyumlu davranmıştır. Ertesi gün dümene kimin geçeceğini bilmediği için kimseye cephe almamaya dikkat etmiş ve Jakobenlere ya da Kralcılara, ılımlılara ya da Bonapartçılara eşit mesafede durmuştur. Bu rengini belli etmeyen güçlü bakan, kurduğu haber ağı sayesinde birçok kaynaktan bilgi edinmiş ve üyelerinin iç anlaşmazlıkları sonucunda Direktuvar’ın sonunun geldiğini görmüştür. Ancak ona asıl önemli sırrı casuslarından biri olan Napoléon Bonaparte’ın karısı Joséphine Beauharnais vermiştir; Bonaparte’ın yakında döneceği sırrını. Bonaparte’ın Mısır dan döndüğünü öğrenen şaşkın Direktuvar üyeleri karşısında Fouché de şaşırmış gibi yaparak vakit kazanmıştır. Bu karmaşadan hangi tarafın güçlü çıkacağını, dolayısıyla hangi tarafta yer alacağını belirlemesi için önce olayların gelişimini izlemiştir. Halkın Napoléon Bonaparte a gösterdiği coşkulu karşılamayı görünce bundan sonra hakimiyetin kimde olacağını anlamış ve ilk iş Bonaparte ı ziyarete gitmiştir. Görüşme esnasında Bonaparte ı etkileyen Joseph Fouché nin tüm Fransa nın ve Direktuvar’ın durumu hakkında verdiği kısa ve öz bilgidir. Napoléon Bonaparte onun işe yarayabilecek bir yardımcı olduğunu düşünmüştür. Gücün yeni sahibine hizmet etmeye hazır olan Fouché ile Bonaparte arasında daha ilk saatte bir işbirliği başlamıştır. Napoléon ile işbirliğine gönüllü de olsa Fouché hükümet darbesine kadar ikili oynamayı tercih etmiş ve kazananın belirsiz olduğu bir süreçte kendini tehlikeye atmamıştır. 18 Brumaire (9 Kasım 1799) darbesi olduğunda polis bakanı olarak bu komplodan Direktuvar’ı haberdar etmediği için suçlanan Joseph Fouché suçlamaları sessizce dinlemiş ve her yarım saatte bir hükümet darbesi hakkında bilgi almış ve konumunu belirlemek için olayları izlemeye başlamıştır. Bonaparte kazanırsa, tabi ki o akşam Fouché onun bakanı ve sadık hizmetkarı olacaktır; Napoléon başaramazsa, Fouché Direktuvar ın sadık hizmetkarı kalmaya devam edecek ve isyancılar ı seve seve ve soğukkanlılıkla tutuklayacaktır. Kazanan tarafın Napoléon Bonaparte olduğu belli olunca Fouché nin de tarafı belirlenmiştir. Böylece Fouché bir kez daha rüzgara göre yön değiştirmeyi başarmıştır. Zaferi kazanan tarafa o kadar rahat ve görünür bir şekilde geçmiştir ki herkes yavaş yavaş Fouché nin karakterini, daha doğrusu karaktersizliğini anlamaya başlamıştır. Ancak insanlar ona itaat ettiği ve ondan korktuğu sürece, Fouché için arkasından söylenenlerin hiçbir önemi yoktur. Bonaparte ın Fransa nın konsülü ve tek hakimi olduğu bir dönem başlamıştır artık ve Fouché de onun gizli yardımcısı ve taraf değiştiren adamdır. Yurttaş polis bakanının yurttaş konsülün hizmetinde olduğu ilk zamanlara rağmen görünen bir gerçek vardır; Napoléon ile Joseph Fouché uzun süre dost kalamayacaktır. Napoléon un polis bakanının güvenilmez olduğunu anlaması çok zaman almamıştır. Konsüllüğü sırasında gittikçe güçlenen Napoléon başarı kazandıkça hırslanmış ve ömrünün sonuna kadar konsüllük isteğini ortaya Joseph Fouche – Bir Politikacının Portresi koymuştur. Bu isteği yasallaştıktan sonra ömrünün sonuna kadar hükümdar seçilmiştir, Cumhuriyet sona ermiş ve monarşi başlamıştır. Napoléon un hırsının nereye varacağını en başından beri gözlemleyen ve gizliden gizliye bu gidişe engel olmaya çalışan Fouché nin bu girişimleri güvenilmez olduğunu bir defa da kanıtlamıştır. Napoléon, bu güçlü bakanı görevden almak için bir gerekçeye ihtiyaç duymuş ve polis bakanını tarihe geçecek bir şekilde onurlandırarak görevden uzaklaştırmıştır. Bu gerekçeye göre, Fouché görevini o kadar kusursuz bir şekilde yerine getirmiştir ki polis bakanlığı gibi bir kuruma gerek kalmamıştır artık. Bir bakıma Fouché görevden alınmamış, polis bakanlığı kaldırılmıştır. Fouché aktif siyasal hayattan uzaklaşmış olsa da, politikadan vazgeçememiş ve Birinci Konsül e her hafta gizli gizli bilgiler göndermeye devam etmiştir yılında Konsül zirveye çıkmak için hiçbir şeyden çekinmeyen güçlü bir yardımcıya ihtiyaç duyduğunda, bu insan daha önce önünü kesmeye çalıştığı için uzaklaştırdığı Joseph Fouché den başkası olmamıştır. İki yıl altın sürgünden sonra Fouché Majesteleri İmparator Napoléon tarafından bakanlığa getirilmiş ve beşinci kez bağlılık yemini etmiştir; ilki krallık hükümetine, ikincisi cumhuriyete, üçüncüsü Kurucu Meclis e, dördüncüsü de konsüllüğe. Fouché ile Napoléon arasındaki ilişkinin incelenmeye değer olmasının sebebi, ikisinin de birbirine güvenmemesi ama yine de birbirlerine hizmet etmesidir. Fouché, polis raporlarını kontrol etmeden rahat edemeyen imparatorun hoşlandığı bir hizmetkar olmadığı gibi, Napoléon da Fouché nin hoşlandığı bir efendi değildir. Ancak Napoléon polis bakanına güvenmemesine rağmen on yıl boyunca onu tam anlamıyla yanından uzaklaştırmamıştır. Fouché nin efendisi üzerindeki bu gücünün sebebi ise eskiden beri geliştirdiği kendine özgü bilgi ağıdır. Bu hizmetkar çok şey bildiği için uzaklaşması halinde tehlikeli olabilecektir. İşte Balzac ı da hayran bırakan budur, Fouché nin herşeyi bilmesi ve bu nedenle insanlar üzerinde bu derece etkili olabilmesi. Aslında Balzac bu ilginç efendi-hizmetkar ilişkisinin her iki tarafına da saygı duymuştur. Politikaya uzun bir süre boyunca ilgi duymuş olan Balzac ın Napoléon hayranlığı Stefan Zweig tarafından sıkça vurgulanmaktadır. Yazar Temmuz 1830 devrimiyle iktidar yeniden burjuva sınıfının eline geçtikten sonra iyice artan Balzac ın siyaset merakını şu sözlerle ifade etmektedir: Kendini politik hırsların fırtınalı atmosferine bırakır ve sadece iktidar sahibi olabilmek üzere, sorumluluk alıp yönetim yetkisine sahip olabileceği bir mevkide bulunabilmek için Cambrai ve Fougères den meclis üyeliğine adaylığını koyar. Seçmenler daha gayretli olsalardı, böylesine hırslı olan Balzac başka bir doğrultuda ilerleyecekti belki de. Thiers yerine Fransa nın politik lideri o olacak, hatta belki de yeni bir Napoléon olacaktı. (Zweig, 2009: 148) İmparator Fouché yi Otranto Dükü yapacak kağıdı imzaladığında aristokratların eski düşmanı Fouché ye de aristokrat olma sırası gelmiştir. Ancak Otranto Dükü nün sürgün yılları çok geçmeden tekrar başlamıştır. İngiltere ile gizli barış görüşmeleri yürütmesi, açıkça imparatora meydan okuması Joseph Fouché nin yeniden uzaklaştırılmasına neden olmuştur. Üç yıl süren bu sürgünden sonra tekrar Paris e dönmesi ise Napoléon un dünya egemenliğini, dolayısıyla Fransa daki mutlak hakimiyetini kaybetmesinden sonra gerçekleşmiştir. Napoléon un bu yenilgisinde Leipzig meydan savaşını kaybetmesinin büyük payı olmuştur te Napoléon düşürülmüş ve Elbe adasına sürgüne gönderilmiştir, XVIII.Louis kral olmuştur. Fouché ilk başta sessiz kalıp olayları izlemeyi tercih etmiştir, bu kararının ne kadar yerinde olduğunu Napoléon Mart 1815 te tahtına geri döndüğünde anlamıştır. Kazanan tarafın belirsiz olduğu durumlarda rengini belli etmemek Joseph Fouché ye politikada her zaman fayda sağlamıştır. Kuşkusuz Napoléon Fouché nin sessizliğini kendisine olan bir sadakat olarak yorumlamamıştır, çünkü yıllardır hem hizmetkarı hem rakibi olan bu adamın karakterini artık çözmüştür: il est décidement plus malin qu eux tous. İşte böyle ifade etmiştir Fouché hakkındaki düşüncesini. O herkesten daha kurnazdır. Napoleon ile Son Mücadele 1815 Yüz Gün Joseph Fouché ile Napoléon arasındaki son mücadele, Elbe den dönen ve tekrar hakimiyeti ele alan imparatorun yüz günlük iktidarı sırasında yaşanmıştır. Yine tahta oturan Napoléon Bonaparte ın son zaferidir bu. İktidara dönen imparator, sahneye çıkmak için hazır olan Otranto Dükü nü bekletmemiş, en sadık düşmanı nı hemen kabul etmiştir. Fouché görüşmeden çıktığında üçüncü kez polis bakanı olmuştur. Aslında çok daha yüksek bir makam bekleyen Joseph Fouché yine de oyunun dışında kalmaktansa polis bakanlığını kabul etmeyi tercih etmiştir. Böylece ikilinin şüphelerle dolu ilişkisi, efendi-hizmetkar görünümünde ama tamamen güvensiz bir şekilde tekrar başlamıştır. Napoléon polis bakanı olarak tayin ettiği 172

14 Joseph Fouche – Bir Politikacının Portresi Fouché nin peşine kendi polisini takacak kadar güvensizdir. Fouché nin, daha öncekilere yaptığı gibi kendisine de ihanet edebileceğini çok iyi bilmektedir. Yine de bakan olarak onu seçmesinin nedeni ise Fouché yi düşman olarak karşısına almaya cesaret edememesidir. Polis bakanı ayrıca işe yarar olması nedeniyle de çekicidir imparator için. Napoléon hizmetkar olarak kendisine bu akıllı, ama güvenilmez olan adamı sadık, ama işe yaramaz birine tercih etmiştir. Önceki dönemde bu ilişkideki üstün taraf Napoléon olsa da, 1815 teki son mücadelede en başından beri daha güçlü olan Fouché olmuştur. Napoléon un göstermelik bir hükümdar ve Fouché nin gücünün doruğunda olduğu bu döneme vurgu yapan Fransız yazar Lamartine, Fouché nin dehasını şöyle ifade etmiştir : Tarih Fouché yi lanetlerken, onun bu yüz günlük süre içinde davranışlarındaki soğukkanlılığını, partilerle ilişkisindeki üstünlüğünü ve entrika konusundaki büyüklüğünü inkar edemeyeceği gibi, karakter ve erdemden yoksun kişilerden gerçek devlet adamları olsaydı, o zaman Fouché yi bu yüzyılın en önemli devlet adamlarının sırasına koyması gerekirdi. Stefan Zweig, Fouché nin çok önceden XVIII.Louis ile anlaştığı ve imparatora komplo kurmak için bakanlığı kabul ettiği şeklindeki söylemleri kabul etmemektedir. Yazara göre böyle bir yaklaşım Fouché nin karakterini yansıtmaktan uzaktır çünkü polis bakanının amacı tek bir insanı, yalnızca Napoléon u aldatmak değil, herkesi aldatmak ve kimseye güven vermemek, kimseye sadık kalmamak olmuştur. Bu yüz günlük süre içinde Napoléon Fouché nin arkasından çevirdiği işlerden tamamen habersiz değildir elbette, kendi polis bakanının peşine taktığı casuslardan Fouché nin Metternich ile yaptığı gizli görüşmeleri öğrenmiş ve kendisine yapılan bu ihaneti Fouché nin maskesini düşürmek için kullanabileceğini düşünmüştür. Ancak polis bakanının dehası üstün gelmiş ve imparatorunkilerden aşağı kalır yanı olmayan adamları sayesinde herşeyden haberdar olan Fouché oyunu üstün bitirmiştir. Metternich den mektup aldığını kendiliğinden, tüm soğukkanlılığıyla itiraf etmiş ve mantıklı bir açıklamayla süslemiştir. Artık Napoléon un Fouché yi kovmak için bir bahanesi yoktur. Joseph Fouché Haziran 1815 te Waterloo yenilgisi ile artık iktidarının sonuna gelen Napoléon un bu büyük hezimetten sonra artık işinin bittiğini düşünmüş ve süreci hızlandırmak için çalışmaya başlamıştır. Milletvekillerine Napoléon un her zamankinden daha kızgın döneceğini ve diktatörlük ilan edeceğini söyleyen Fouché nin bakanlar kurulunu imparatora karşı kazanması çok da zor olmamıştır.

Napoléon un tahtı bırakmasını talep eden Meclis kararı sonrasında dünyanın efendisine iktidardan çekilmesi için bir saat süre verilmiş ve böylece Napoléon Bonaparte ın hakimiyeti temelli sona ermiştir. Artık Fransa da iktidarı elinde tutan, geçici hükümetin başına getirilen Joseph Fouché den başkası değildir. 56 yaşındaki Otranto Dükü iktidarın tepesine oturmuş, tek başına Fransa nın hükümdarı olmuştur. Tüm gücü elinde tutan Fouché yine rengini kimseye belli etmeden direksiyonu hedefine doğru kırmaya başlamış, parlamentoda Cumhuriyetçi görünmeye devam ederken kendisine teslim edilen hükümet için Bourbonlarla pazarlığa girmiştir. Ona göre güçten düşmüş ülkeyi korumak ancak Kral ile mümkündür. Stefan Zweig, yenilmiş Fransa yı eski hükümdarına devretme kararını doğru ve soğukkanlı bir politika olarak değerlendirmekle birlikte Fouché nin böyle bir karara karşılık olarak kraliyet bakanlığını kabul etmesinin alçaltıcı olduğunu belirtmektedir. Fouché hükümeti bir bakanlık makamı karşılığında XVIII.Louis ye satmıştır. XVIII.Louis, erkek kardeşinin katili, yedi defa yeminini bozmuş Fouché yi, Meclis in, İmparator un ve cumhuriyetin bakanlığını yapmış bu kişiyi sekizinci kez ve bu defa kendisine bağlılık yemini etmek için karşılamıştır. Sonuç Her devrin adamı olarak politika sahnesinde yerini almış olan Fouché nin şansı çok fazla sürmemiştir. Eski düzende onun kararlarından payını almış kesimler, Fouché nin XVIII. Louis nin iktidarında makam sahibi olmasını kabullenememişlerdir. XVI.Louis ve Marie Antoinette in kızları, Angoulême Düşesi, Fouché nin kraliyet düzeninde yeri olmaması gerektiğini düşünenlerin başındadır. Angoulême Düşesi, hiçbir zaman amcasının bakanına, babasının katledilmesinde payı olan birine elini vermeyeceğine dair yemin etmiştir. Yavaş yavaş kraliyet ailesinin tüm fertleri Fouché ye istemeye istemeye makam veren XVIII. Louis den bu dönek bakanı kovmasını istemeye başlamışlardır. Joseph Fouché aslında Bourbonların geri döndükleri takdirde XVI.Louis yi giyotine gönderen la mort sözcüklerinin hesabını soracaklarını biliyordu. Yine de güçlünün yanında yerini alarak krala bağlı bir hizmetkar olduğu zaman yeni düzene ayak uyduracağını ve düzen tarafından da kabul göreceğini düşünmüştür. Ancak Fouché nin hesapları bu defa tutmamıştır. Otranto Dükü olarak değil, 1792 de kralı Joseph Fouche – Bir Politikacının Portresi ölüme mahkum eden Nanteslı Fouché ve Lyon Kasabı olarak anılmaya başlanan Joseph Fouché Fransa dışına sürgüne gönderilmiştir. Tüm siyasal yaşamı boyunca bu Makyavelist deha herkesle ve herkese karşı oynamak, herkesi tuzağa düşürmek amacında olmuştur. Mücadele sırasında kimsenin yanında yer almamış ama mücadele bittiğinde hep kazananın yanında olmuştur. Önemli olan sağcıların, solcuların, imparatorun ya da kralın adamı olması değildir, önemli olan yalnız bakan olmasıdır. Joseph Fouché iktidarın bir kırıntısını bile elde etmek için onursuzluk yapabilecek biridir. Her zaman kendisine verilen her görevi kabul edecektir; onun için bu görevi veren insanın ya da ideolojinin bir önemi yoktur. Polis bakanı olmasına giden süreçte Fouché adeta bir haber makinesi yaratmıştır. Kurduğu mekanizmanın kontrolünün sadece kendi ellerinde olmasıdır onu güçlü kılan. Bu kadar çok kaynaktan bu kadar çok bilgiye sahip olan kurnaz politikacı ilk andan itibaren gözden düşmesi halinde gerekli olabilecek bütün önlemleri almıştır. Görevi sona erdiği takdirde kendi mekanizmasını durdurması çok kolay olacaktır. Bu iktidar insanı bu mekanizmayı devlet için değil, Direktuvar için değil, Napoléon için değil, kendisi için kurmuştur. Bu kadar akıllı birinin mükemmel bir bakan olması için tek eksik olan özellik sadakat duygusudur ve Joseph Fouché nin karakterinin en belirgin özelliği de bu duygudan yoksun olmasıdır. Fouché hizmetinde çalıştığı hiçbir iktidar sahibine ya da yönetim biçimine sadık kalmamış, Devrime, Direktuvar a, konsüllüğe, imparatorluğa ya da krallığa, hiçbirine kendini vermemiştir. Hiçbir görevini inandığı için yerine getirmemiştir. Fouché nin tüm kuvveti, soğukkanlılığında yatmaktadır. Joseph Fouché duygularının kendini yönetmesine asla izin vermemiştir. Karanlıkta kalmayı göz önünde olmaya tercih etmiş, kimsenin nefretini üzerine çekmeden perde arkasında olayları dikkatle takip etmiş ve güçlü tarafı gözlemlemeye çalışmıştır. Stefan Zweig eserinde bir politikacının portresini çizmiştir; XVI.Louis nin, Robespierre in giyotine gönderilmesinde rol oynamış, yaşamı boyunca radikal olaylara imzasını atmış, hiçbir şeyden ve hiç kimseden korkmamış, iktidardayken hep çevresinde güçlü insanlar bulmuş, ömrünün son yıllarını vatanından sürülmüş, yalnız ve terk edilmiş geçiren, tarihin unuttuğu silik kişilerden biri olarak kalmış Otranto Dükü Joseph Fouché nin portresini. Fouché nin ilginç karakterini incelerken Fransız Devrimi sürecine de ışık tutmuştur. Sever Tanilli nin deyimiyle Fransız Devrimi, kökenleri bakımından bir ulusun tarihinin ürünüdür; doğurduğu sonuçlar ise, hem Fransa çapında, hem de insanlık çapındadır. Ulusal, bir o kadar da evrensel Melis  bir olaydır (Tanilli, 1999: 191). İşte bu evrensel sonuçları olan süreçte en belirgin dinamiklerden biri de liderler arasındaki güç mücadeleleridir. Joseph Fouché, Bir Politikacının Portresi işte bu güç mücadelelerini gözler önüne sermektedir. Kaynakça Furet, F. (1989). Fransız Devrimini Yorumlamak (Çev. A. Kuyaş). İstanbul: Alan Yayıncılık. Garan, M. (1968). Fransız İhtilali. İstanbul: Kitapçılık Limited Ortaklığı Yayınları Tanilli, S. (1999). Dünyayı Değiştiren 10 Yıl. İstanbul: Adam Yayınları Zweig, S. (2009). Balzac Bir Yaşamöyküsü. İstanbul: Can Yayınları.

Melis Ergenekan
Yeditepe Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz