İstanbul’da Yaşayan Ermeniler’de Törenler, Bayramlar ve Kutlamalar – Meryem Meşe

328

İstanbul’da yaşayan Ermeniler’de törenler (vaftiz, nikah, cenaze) bayramlar ve diğer kutlamalar; yaptığım alan çalışmasının konusunu oluşturmaktadır. Genel olarak Ermenilerin kutladığı bayram ve dini günler sıralanacak olursa:

1 Ocak: Yılbaşı /Gağant
6 Ocak: Noel   / Dzınunt
4 Şubat: Vartanants Yortusu (bayramı) – (isim günü)
7 Şubat: Karnaval ( Pun Paregentan)- Medz Bakh (Büyük Oruç)
9 Şubat: Hızır Orucu (yalnızca Müslümanlar tutmaz.)
20 Mart: İsa’nın Kudüs’e Girişi / Dzağgazart
25 Mart: Meryem Ana Müjde Bayramı
27 Mart: Paskalya /isim günü
24 Nisan: Soykırımı Anma Günü
5 Mayıs: İsa’nın Miracı / Hampartzum (Göğe Yükseliş Yortusu)
15 Mayıs: Kutsal Ruhun Gelişi Yortusu
3 Temmuz: İzzet Yortusu   (isa Mesih’in Suret Değiştirme Yortusu)
7 Temmuz: Vartavar Yortusu (Su Bayramı)
14 Ağustos: Üzüm Kutsama Yortusu (Meryem Ana Yortusu) / isim günü
11 Eylül: Haç’ın Yüceltiliş Yortusu ( Esaretten Kurtulma)        gibi bayram ve özel günler ortaya çıkar. Sıraladığım bütün bayramları açıklamayacağım, sadece görüştüğüm insanların değindikleri, bilgilerini ve anılarını paylaştıkları günleri anlatmaya çalışacağım. Verilen bilgilere dokunmadan ama elimden geldiğince sınırlı tutarak yazılı hale getirdim. Bunun, çalışmamın daha düzenli, amacına uygun, okunabilir olması için daha bir yöntem olacağını düşündüm.

İstanbul’da Yaşayan Ermenilerde Bayramlar

Yılbaşı / Gağant

Gağant, zengin bir ziyafet sofrasıyla eş anlamlıdır. Bütün aile bir araya gelir ve gece yarısına dek sofrada birlikte olunur. İstanbullu Ermeniler, yılbaşı için günler öncesinden alışverişe başlarlar. Zeytinyağlı yaprak ve midye, topik, hindi ve aşure yılbaşının vazgeçilmez yiyecekleridir. Yılbaşı sabahı erkekler bir iki saatliğine de olsa iş yerlerini muhakkak açarlar ve evden getirdikleri narı kırarak tanelerini etrafa dağıtırlar. Bunun yıl boyunca bereket getirdiğine inanılır.

Anuş V.: her yılbaşında bir ağaç süslediklerini ve Müslümanların mevlitlerinde yaptıkları gibi bir tepsi hazırladıklarını söyledi. Tepsiye bereket gelmesi için buğday, rahmet için su ve doğurganlık, üretkenlik için yumurta koyup yılbaşı ağacının altına koyduklarını anlattı. Ağacın üzerine de “Hazaran Bulbul” sembolize edecek bir kuş motifi de ekledilerini hatırladı. Anuş Hanım bir de “Çoğu yerde yıldız konuyor ama büyüklerimiz kuş koyardı.” Dedi. Bunun bir çeşit evdeki neşe kaynağı olması amacıyla mı olduğunu sorduğumda Anuş Hanım’ın eşi Varujan Bey ekledi: “Bu Hazaran Bulbul;   Pagan inancından gelen bir ritüeldir, Ezidilerdeki kutsal Melek Tavus (Tavus kuşu) inancı gibi görülebilir.”

Noel / Dzınunt

Ermeniler, Noel’i yani Doğuş Yortusu’nu diğer Hristiyan mezheplerinden farklı olarak, Vaftiz Yortusuyla birlikte 6 Ocak’ta kutlar. Ermeni çocuklar 5 Ocak gecesi şarkılar söyleyerek ev ev dolaşır ve İsa’nın doğumunu müjdelerler. Akşam yemeğinde mutlaka balık yenir.

Bu bayramla ilgili olarak görüştüğüm Anuş Asadur: “ben dindar bir Ermeni değilim, bayramlara gelenek ve göreneklerimize sahip çıkmamız için özen gösteririm.” Dedi.

Yine konuyla ilgili olarak Sait Arslanlar da : “Ben her bayramı kutlamam, dindar değilimdir ama noeli muhakkak her yıl ailemle kutlar  torunlarıma örnek olmaya çalışırım.” Dedi.

Eşini iki yıl önce kaybettiğini söyleyen Tevfik Bey de “Eşim öldükten sonra Noel’i kutlamayı bıraktım ama onunlayken hiç aksatmaz, her yıl tüm teferruatıyla ilgilenerek kutlardım.” Dedi. “Eşi dostu çağırıp durumum nasıl olursa olsun o güne bir ziyafet hazırlardım. Hatta bir keresinde domuz eti pişirmiştik. Müslüman bir arkadaşım aradı Noel olduğunu bilmiyor tabi,(yılbaşı geçmiş, 6 Ocaktayız)  ben de gel dedim ziyafet var dedim. Hindi olsa kutlama olduğunu anlardı ama (düz mantık)  domuz eti olduğunu anlamadı. Yemekte de domuz eti dışında hiçbir şey yoktu, söylesem yemeyecek, aç kalacaktı. Ben de çocukları tembihledim. Neyse geldi bi güzel karnını doyurdu, domuz eti de yedikçe yiyesi geliyor insanın rahatsız etmiyor. Bizim arkadaş “yav Tefo, bu ne güzeldi, elinize sağlık.” Dedi. Sonra yürüyüşe çıktık biraz orada söyledim, önce biraz kızdı mızdı sonra güldük geçtik.”

Vartanants (isim günü)

Ateşe tapmakta olan İranlılar’ın Hıristiyanlığı seçen Ermeniler’le MS 451 tarihinde yaptığı din savaşının anısına kutlanır. Aslında savaş yitirilmiştir ancak Başkumandan Vartan’ın efsanevi cesareti halkın orduyla omuz omuza savaşması ve savaşın sonunda yine Hıristiyan kalmış olması nedeniyle bu savaşın Ermenilerin tarihinde büyük zaferlerden daha önemli bir yeri vardır. Vartanants Günü’nde, savaşta yitirilen bini aşkın insanın anısına herhangi bir kutsal güne bağlı isimleri olmayanların isim günü kutlanır.

Pun Paregentan (karnaval)
Ermeniler Büyük Oruç’un arefesinde Pun Paregentan adı altında karnavalı kutlar. Gün batımıyla Medz Bahk’a (Büyük Oruç) girilir. Bu tövbe dönemidir amacı dua ve oruçla yürekleri sınayıpinananları Diriliş Yortusu’na hazırlamaktır. Pun Paregentan’da yenir içilir eğlenilir. Herkes çeşitli kılıklara girip komşularına arkadaşlarına şakalar yapar. Büyük Oruç 7 hafta (50 gün) sürer. Bu sürede hayvansal gıda alınmaz. Günde tek öğün akşam duasından sonra sadece sebze ve tahıl yenir. Düğün yapılmaz eğlence düzenlenmez. Hemen her kilisenin özel günü vardır buralarda ayinler yapılır halk kiliseleri ziyaret eder. Büyük Oruç’ta dargınlar barıştırılır yoksullara erzak yardımı yapılır.

Karnavalla ilgili olarak Varujan Vartabet bir anısından söz etti: “ 1971’de Rumeli Hisarı civarında bu karnavalı kutladık. Ben hamile bir Çingene kadın kıyafeti giymiştim. Herkes çok farklı kostümler giymişti çok eğlenceli bir geceydi. Kapı kapı dolaşmış insanları eğlendirmiş kendimiz de son derece eğlenmiştik. Kimse yadırgamamıştı oysa şimdi olsa bir erkek kalkıp da hamile Çingene kadın kıyafeti giyecek de sokaklarda yürüyecek! Çok önyargı var. Gittikçe umutsuzluğa kapılmaktayım. Geçenlerde bir müşterim bana bir başka arkadaşını getirmek istediğini, beni ona önerdiğini söyledi. Ben diş hekimiyim bu arada. Müşterim dini bütün bir Müslüman, arkadaşı da öyleymiş. Tavsiye edildiğim beyefendi Ermeni olduğumu duyunca gelmek istememiş; paramız Ermenilere gitmesin, demiş. Benim de tabi zoruma gitti. Bir fotoğraf var bende, “gel” dedim müşretime; “bak bakayım bu ne?” dedim. Benim babaannem Sivas’ta 18 köyün ağasının kızıydı. O ve kardeşi Amerika’ya gitti biri eczacı öteki doktor olup döndü. Babaannemin erkek kardeşi askere alındı Sivas’a döndüklerinde. 1918’den sonra Osmanlı-Rus savaşında ölmüş. Fevzi Çakmak Askeri Hastanesinin bahçesinde bir çeşit anıt mermerin üzerinde gayrimüslim subaylar arasında Vartabet yazıyor. “bak, iyice bak ve o arkadaşına söyle benim atalarımın da kanı dökülmese böyle rahat dolanamazdı bu topraklarda.”

Karnavalla ilgili bir diğer anıyı da Şant Demirçivi anlattı: “ bu gecede Dersim’de aileler toplaşırdı. Bir çeşit tiyatro düzenlemiştik biz de. Mahallenin kahvesine gitmiştik. Bu tiyatro genelde aynıdır, değişmez pek. Cilveli bir genç kadın, bir Arap bir de sakallı yaşlı dede tiplerinden ibaretti. Cilveli kadın rolü genelde bir erkeğe verilirdi, portakal koyardı önüne göğüs niyetine. Ben 2001’de Arap tiplemesini oynamıştım. Yüzüme kömür sürmüştük. Babam izlemiş ama beni tanımamıştı, hiç unutmam. Bayağı eğlenmiştik sonra da kapı kapı insanları eğlendirmeye bayramlaşmaya çıkmıştık. Bugün hala devam ettiriliyor.”

Dzom ve Medz Bakh

İnsan doğasında beden ve ruh çelişkisi vardır. İnsan ruhsallaşmak istediği zaman bedeninden hemen itirazlar gelir. Çünkü ruhun yollarında yürümek beden için zordur. Eskiden filozoflar insanı ‘ata binmiş süvari’ye benzeterek tanımlamaya çalışırlardı. Burada at beden, süvari ruh, dizginler de iradedir. Eğer süvari dizginleri iyi tutamazsa, at istediği yere gider ve belki uçurumdan aşağı yuvarlanır. Dolayısıyla ruhun beden üstündeki hakimiyeti iradenin güçlendirilmesiyle mümkündür. Oruç bu açıdan önemli. Genel inanış, orucun dinin gereği, ‘Allah’ın rızası’ olduğudur. Kutsal Kitap bize der ki, “Yemek yerken Allah için mi yiyorsun ki orucu Allah için tutasın.” Yemek yemek de, oruç tutmak da aslında kişinin kendisi içindir. Ruhun ilerleyişinde bedenin çıkardığı engelleri kaldırmak ve insan varlığını hafifletmek, orucun bütün dinlerdeki ortak anlamıdır. (Agos)

Dzom ve Bakh birbirinden farklı oruçlardır. Bahk (perhiz), ‘tutmak’ kelimesinden türemiştir. Yani burada bir disiplini tutmak anlamında kullanılır. Eğer kola içmeyeceğim diyorsan, kola disiplinini tutmuşsundur, kola bahkındasındır.  Dzom (oruç), günde bir kere yemektir.

Bu konuda Anuş V. : “Babaannem ikisini bir arada tutardı. Akşam beraber yemek yedikten sonra başlardı tutmaya, yemezdi. Sonraki gün saat beş’e kadar. Yani ikindi duasına kadar. Orucu açarken de hayvansal ürün yemeyerek diğer orucu da tutmuş olurdu. Genelde zeytin ile açardı orucunu. (Müslümanlardaki “hurma” gibi.)”  dedi. Eşi Varujan da aynı şeyi anneannesinin yaptığını söyledi.

Papaz, Dzom ve Bakh oruçlarının yanında Müslümanların tuttuğu Xızır (Hızır) Orucu’nun da doğu ve güneydoğudaki Ermeniler tarafından tutulduğunu, bunun da coğrafyanın ritüeller üzerindeki etkisine örnek olduğunu, belirtti.

Diyarbakır’lı Sait Arslanlı da bu oruçların (Dzom ve Bakh)  yanında büyükannesinin Müslüman komşularıyla Xızır Orucu’nu tuttuğunu ama bunu  birlik ve beraberlik duygusunun pekişmesi için yaptığını, belirtti. Arslanlı, “ Bizim mamanın (anne) oruçları bitmezdi.(büyükannesinden bahsediyor olmalı)  Hele o Bakh, tam yedi haftaydı tut tut bitmez. İnsanlar uzayan işler için boşuna “Ermeni perhizine döndü bu iş.” Demezler.” Dedi ve  orucu açarken zeytin veya mümkünse dut/ceviz yediklerini hatırladığını da ekledi.

Paskalya Bayramı

ErmenilerPaskalya Bayramı olarak bilinen Surp Zadik’te “Kristos hariav i merelots” (İsa ölülerden dirildi) ve karşılığında “Orhniyal e harutyun Kristos’i ” (Kutlu olsun İsa’nın dirilişi) diyerek bayramlaşır. Surp Zadik’te insanlar birbirlerine kırmızı yumurta armağan eder. Yumurtalar geleneksel olarak kırmızıya boyanır ancak değişik renklerde boyanmış olanları da vardır. Yumurta dünyayı simgeler Dış kabuk gökyüzünü zarı havayı akı denizleri sarısı ise yeryüzünü Kırmızı rengi ise İsa’nın kanının tüm dünyanın kurtuluşu için aktığını gösterir Surp  Zadik’te  ayrıca saç örgüsü biçiminde paskalya çöreği yapılır. Ertesi gün mezarlıklar ziyaret edilir.

Bu bayramla ilgili olarak Miran Pirgiç: “ Ben Dersim’deyken bilmezdim Ermeni olduğumuzu. Paskalya bayramında evde çörek yapılırdı. Yumurtaların mor soğanla kaynatılıp kırmızı olması sağlanırdı. Ama bize asla bunun bir bayram olduğu söylenmedi, Ermeni olduğumuzu bilmezdik ki.. Annem bunları hazırlayıp mezarlığa giderdi. Bize piknik gibi gelirdi.” Şeklinde anısını paylaştı.

Şant Demirçivi ise bu bayramda yapılan bir yemeği anlattı: “ bıcık dediğimiz bir çeşit bayram çöreği yapılırdı. Sonra bi de yağsız hamur yapılıp mantı boyutunda parçalara bölünürdü. Kuruyan bu hamur kızartılmış yağ ve ayran ile servis edilir. Hayvan kesilip eti dağıtılmaz.”

Tevfik Bey, Sait Arslanlı, Şant ve Miran beyler de paskalyayı asla atlamadıklarını, kutladıklarını  söylediler. Varujan bey, bu orucun son haftasının şölen havasında geçtiğini belitti.

Sait Arslanlı: “ Müslümanlar bizde namazın olmadığını düşünürler, oysa var. Hem de 7 vakit namaz. Secdeye de varılır bizim  namazlarda.

İsa’nın Kudüs’e Girişi Yortusu/ Dzağgazart

Bu günde kiliseye keçi söğüdüyle gider Ermeniler. Papaz kilisenin bu güne özel zeytin dallarıyla süslendiğini, kiliseden ayrılanlara bu zeytin dallarından verdiklerini anlattı.

Zeytin dalına Dersim Ermenileri Derneği’nde rastladığımda Şant Demirçivi, düşüncemi doğruladı, “Evet Onu kiliseden getirdik.” dedi. Aynı şekilde Sait Arslanlı’nın Kapalı Çarşı’daki iş yerinde de zeytin dalı görüp sordum. O da: “geçen Dzağgazart kiliseden çıktığımda verdiler aldım ben inanmıyorum pek eve götürdüm onu. Bunu da  anam verdi, al dedi oğlum işlerin rast gitsin. Ha ben getirip buraya koyalı çok oldu, görüyorsunuz sinek avlıyoruz. Memleketin, esnafın hali fena, bu kendine hayrı olmayan kuru dal mı kurtaracak bizi?” dedi.  (Esnafın derdi büyük vesselam.)

Kutsal Ruhun Gelişi Yortusu

Bu bayram hakkında Sait Arslanlı: “ Biz bu gecede İsa mesih’in yeryüzüne indiğine ve 40 gün aramızda dolaştığına inanırız. Bir de bugün benim isim günümü kutlar arkadaşlarım. Bugün adı ‘suut’, ‘sait’,  ‘mesut’ ‘suat’ olanların isim günüdür.” Dedi.

Vartavar Yortusu ( Su Bayramı)

Vartavar, Ermenilerin beş önemli yortusundan biri. İsa Mesih’in hayatında çok önemli bir olayı anlatıyor. Mesih çarmıha gerilmeden birkaç hafta önce üç öğrencisini yanına alır ve Galile yakınlarındaki Tabor Dağı’na dua etmeye çıkar. İsa Mesih onların gözünün önünde biçim değiştirir, ışık saçmaya başlar ve birden bire öğrencileri görür ki, bir yanında Musa, diğer yanında İlya var. Petrus bunun üzerine “Buraya üç tane çardak yapalım. Biri sana, biri Musa’ya, biri İlya’ya” der. Tam o sırada, vaftizindeki gibi, gökyüzünü ışıktan bir bulut kaplar ve bir ses “Benim sevgili oğlum budur, ondan razıyım” der. İsa Mesih’in insanlığının içinde gizlenmiş tanrısallığın ortaya çıkmasını temsil eden bu yortunun resmi adı ‘Aylagerbutyun’ (biçim değiştirme) ya da ‘Baydzaragerbutyun’dur (tecelli). İkincisini yalnızca Ermeni Apostolik Kilisesi kullanır. Aslında bu bayramın iki anlamı var; biri İsa’da tanrılığın açılması, diğeri İsa’da insanlığın açılması.

Vartavar, Nuh Tufanı’yla ilgili, dört-beş bin senedir kutlanan bir bayram. Bu bayramda rastlanan su serpme geleneği aslında Nuh Tufanı’nı anlatır. Nuh, tufandan sonra gemiden güvercinler uçurdu. Helenistik zamanda ise Asdğig (yıldız tanrıçası) dediğimiz tanrıça, Nuh’un kızıdır.

Bu bayramda bütün mabetler güllerle donatılır; Vartavar’ın adı oradan gelir (‘Vart’, Ermenicede ‘gül’ demektir). Bu bayram Hıristiyanlık öncesinde de vardı.  Eskiden Vartavar günü binlerce insan Surp Garabet Manastırı’na hacca giderdi.

Vartavar’a ‘su bayramı’ da denir. Vartavar günü güvercinler uçurulur, güller saçılır. Eskiden gül yaprakları dağıtılır, insanlar birbirini gül suyu ile ıslatırdı. İsa Mesih insanlara “Çocuklar gibi olmanız gerek” diyordu. İnsanlar da bu bayramda çocuk gibi oluyor, eğleniyor. Ermenistan’da Vartavar günü sokaklarda herkes birbirini ıslatır; yolda yürürken ansızın üstünüze bir kova su boşaltılabilir. Eskiden atlarla derelere girilir, insanlar birbirlerini atın sırtından suya düşürmeye çalışır, atın sırtında en uzun süre kalan kişiye ödül verilirdi.

Bu bayramla ilgili olarak Dersim Ermenileri Derneği Eşbaşkanı Miran Pirgiç bir anısını anlattı:

“2010 yılında kurulan Dersim Ermenileri Derneği olarak, Dersim’de  Munzur Doğa Festivalleri etkinliğine katıldık. Buraya İstanbul’dan gelen 25 kişilik grubumuzla  beraber 75 kişilik Erivan dans grubunu da getirmiştik. Dersim merkez ve ilçelerinde gösteriler yapıldıktan sonra akşam olup da kalınan  pansiyona dönüldüğünde; İstanbul’dan gelen ekipten Sarkis Seropyan, Ermenistan’dan gelen misafirlerimizi binanın önündeki meydana toplayıp beni de ortaya aldı ve Ermenice konuştu. Ben tabi henüz Ermenice bilmediğimden onlara ne dediğini anlamadım. Daha sonra tüm ekip ellerindeki taslar ve hortumlarla beni ıslatmaya başladılar.  Ben iyice ıslandıktan sonra bu günün Su Bayramı’na denk geldiğini, bu bayramın bu şekilde kutlandığını açıkladılar. Böyle bir deneyimle haberdar oldum bu bayramdan.”

Üzüm Bayramı

Asdvadzadzin Bayramı, üzüm yeme yasağının kalktığı Ağustos ayının tam ortasına denk gelir. Pagan tarihinin Navasart (Yılbaşı) Bayramı, yalnızca üzümün günü değil, bahşettiği nimetler için tanrısal güce teşekkür etme günüdür. Böyle bir şükran günü de eski yılbaşına, yeni Asdvadzadzin’e, velhasıl Ağustos’un 15’ine yakışır, zira hasat mevsimi bitmiş, ürünler toplanıp ambarlara konmuş, geriye şükran sunmak kalmıştır ki, bunu da bağbozumu ve üzüm bayramına çevirmiş Ermeniler.

Miran Pirgiç, bu bayramla ilgili şu anısını paylaştı: “ 2014 yılının ağustos ayında bir Pazar günü dernek üyeleri ile Sarıyer’deki Boyaciköy Kilisesi’ne  20 kişi gittik. Katılan arkadaşlarımızın çoğu Alevi kültürü ile yetişmiş devrimci kişilerdi. Bizim kiliseye gideceğimizi haber alan bir Fransız gazeteci de kiliseye geldi. Ermeni ibadet şekillerini bilmeyen Dersimli Ermenilerle ayine katıldık. Gazeteci de bu durumu papaza bildirdi: 20 kişilik grubumuzun Alevi veya ateistlerin oluşturduğunu söyleyerek bu durumu nasıl karşıladığını papaza sordu. Papaz da kilisedeki diğer insanlara bizim içinde bulunduğumuz durumu, mücadelemizi anlattı. Ayine katılanlar şaşırsalar da alkışlarıyla bizden desteklerini esirgemediler, yanımızda olacaklarını belirttiler. Ben de ilk defa çıkıp konuşma yapmak zorunda hissettim, çıkıp konuştum ve üzüm bayramı olduğunu bilmiyordum. İlk kez şahit ve dahil olmak heyecanlandırmış, duygulandırmıştı bizi. Üzüm üzerine duanın nasıl okunduğunu gördük ve dağıtılan keşkeki afiyetle yedik. Dernek olarak bu bayramı her yıl devam ettiriyoruz.”

Üzüm Bayramı hakkında yaygın bir yanlış düşünce var, bu da yakınlarının ölümünün acısını yaşayanların bu bayrama katılmadıkları, yumurta boyamadıklarıdır. Oysa ki yumurta, yeniden doğmanın, dirilmenin, yenilenmenin, hayatın ebediliğinin simgesidir. (Agos)

Üzüm Bayramı aynı zamanda Harutyun, Arto, Artin, Harut, Ardem, Ardaş, Zadik isimlerinin de günüdür.

İstanbul’da Yaşayan Ermeniler’de Törenler

Görüşme yaptığım kişilere tören sorusunu yönelttiğimde ortaya vaftiz, nikah ve cenaze törenleri başlıkları çıktı. Ben de çalışmayı bu başlıklarla sınırladım.

Vaftiz

Vaftiz sözcüğu Grekçe kökenlidir ve ‘suya batırma. daldırma’ anlamı taşır. Dinsel açıdan taşıdığı anlam ise, kişinin eski günahlı yaşama ölmesi, yeni ve pak bir yaşama doğmasıdır. Yani suya batırılan kişi eski günahlı yaşamına ölür, çıktığında da pak ve aklanmış olarak doğar. Bu tamamen simgesel bir uygulamadır.

Vaftiz konusunda yaptığım görüşmelerden en ilginci Sait Arslanlı ile olandı: “Benim iki kızım bir oğlum var. Bizim oğlan biraz geç doğdu. Diyarbakır’da çok sevdiğim Müslüman bir arkadaşım var, oğlunun kirvesi olmuştum birbirimize kirve deriz. Hala görüşürüm çok severim. Bana hep derdi ki “ben de senin oğlun olduğunda Vaftiz babası olacam” yav derdim, sen Müslümansın ne Vaftiz babası? Neyse bizde kirvenin ricası kırılmaz, kardeşim bilirim. Neyse aradan yıllar geçti oğlum oldu, dedi ki “De hayde gidek Vaftiz babası olacam” kilise kabul etmedi tabi, başkası oldu. Ben de dedim yıllarca ben sana söz verdim, madem Vaftiz babası olamıyorsun ben de oğlumu sünnet ettiririm sen de kirve olursun. Bizim oğlan sünnetli, kirvemizi de kırmadık törelerimizi de bozmadık.”

Tevfik Bey’in de vaftiz hikayesi vardı:” Bizim kimliğimizde dini: Ermeni yazardı. Yav Ermenilik bir din midir? Ne kadar ayıp bir şey? Yakın zamana kadar bu ayıp düzeltilmemişti. Ben çocuklarımı buraya geldiğimde kilisede vaftiz ettirdim, kimliklerini değiştirdim. Benle hanım yapmadık. Bu devlet o kimliği bana bir gün kendi verecek. Hanımın ömrü yetmedi, bakalım ben görecek miyim? He canım, Dinim Ermeni.”

Miran Pirgiç: “Ben aslında Ermeni olduğumuzu, iyice araştırıp öğrendikten sonra Hristiyanlığı araştırdım. Yıllarca sancı çektim. Sonra kararımı verdim. Kilisede vaftiz oldum ve kimliğimi değiştirdim. Tabi bu ses getirdi, çok rahatsızlık yarattı çevremde, ailemde. Çocuklarım ve eşim de vaftiz olup ve adlarını değiştirdiler. O günden sonra içim rahat.”

Agop Altınkaya: “Elazığ’da kilisemiz vardı, normal yollarla vaftiz olduk. Kimliğim de gerçek. Diğer kardeşlerin çektiği sıkıntıları çekmedik. Bayramlarımızı kutladık. Özgürdük çünkü azınlıkta değildik.

Bu konuyla ilgili Papaz ile görüşmemiz soru- cevap şeklinde oldu:

Meryem M: Vaftizi izlerken ve araştırırken bunun bir çeşit sanal akrabalık olduğunu gördüm. Vaftiz babalık misal, kirveliğe çok benzer.

 Papaz: “Evet, Vaftiz Eski Ahit’te sünnetti. Sünnet ile bedensel bir fazlalıktan, vaftiz ile ruhsal arınma gerçekleşmiş olur. Vaftiz töreninden sonra bu temizliğin muhafazasına dikkat edilir. Müslümanlardaki abdeste de benzetilebilir. Ruhsal sağlığa, temizliğe dikkat edilmelidir. Dedikoduyu, yalanı, kötüyü bırakırsın. Müslümanların hacca gittikten sonra ruhsal temizliğe dikkat etmesi gibi diyebiliriz. Vaftiz ile ölüp yeniden dirilirsin ve kendini Tanrıya bırakırsın. Sen artık Tanrı’ya aitsin. ”

Meryem M.: Peki vaftiz babanın da Hristiyan olması şartı var mıdır?

 Papaz: Kesinlikle. Amaç ona dini en iyi şekilde öğretecek manevi bir baba figürürnün olmasıdır zaten.

Meryem M.: vaftiz baba çocuğun sadece manevi sorumluluğunu mu alır?

Papaz:  hayır, maddi- manevi tüm ihtiyaçlarını karşılar. Tıpkı kirve örneği gibi düğünde de gerçek baba kadar etkindir Vaftiz baba.

Meryem M.: Daha sonradan vaftiz olanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Papaz: Elbette anne- babanın da Hristiyan olmasını tercih ederiz ama sonradan din değiştirenlerin ya da özüne dönenlerin, diyelim halk arasında pek hoş karşılanmadığı bilinse de dini açıdan vaftiz olmasında bir sakınca yoktur.

Meryem M.: bildiğim kadarıyla sonradan Vaftiz olanların altı ay kadar din eğitiminden geçmesi şartı konuluyor. O neden?

Papaz: Evet, doğru dediniz. Hatta altı aydan da fazladır. Müslümanlıktaki gibi öyle bir cümleyle din değiştirme olmaz bizde, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeli. İyi bir Hristiyan’dan Tanrı’nın ne istediğini bilmeli.

Nikah Töreni

Bu konuyu da vaftiz konusu gibi Papaz ile soru-cevap şeklinde görüştük:

Meryem M.: Nikahını kıydığınız gelin ve damatın ikisinin de Hristiyan olması şartı var mıdır?

Papaz: Şu anda var. Beş yıl öncesine kadar bunu biraz esnetme kararı aldı bazı kiliseler, daha sonra yine eski haline döndü yani vaftiz olmadan nikah olmaz. Çünkü düşünce farklılıkları çatışmaya yol açar. Aşk, sevgi bir arada kalabilmek için yeterli değildir. Evlilik Tanrı’ya iyi kullar yetiştirmek bakımından kutsaldır. Farklılıkların olduğu evlilikte çatışma çıkar, çatışmaların olduğu evlilikte sağlıklı çocuklar yetişmez. Sağlıklı olmayan bireyler birbirlerine, millete, Tanrı’ya yararlı olmazlar.

Meryem M.: Ermenilerde nikah olması için yedi göbek yabancı olmasına dikkat edildiğini duydum, nedendir bu?

Papaz: Akraba evliliklerinden doğan sakatlıkları önlemek amaçlıdır. Etik de değildir, akrabasıyla evlenir mi insan? Beraber büyüdüğün insana nasıl iki gün sonra sarılıp karım ya da kocam dersin? Kutsal Kitap da böyle buyurmuştur.

Meryem M.: Bugüne dek birçok nikah kıymışsınızdır, alışkın olmadığınız bir istekle karşılaştınız mı? Örneğin eşcinsel evliliği?

Papaz: Ha, evet. Evet oldu bir kez. Tanıyordum da kendisini.

Meryem M.: Kıydınız mı?

Papaz: Hayır ne münasebet? Asla kabul etmem. Kutsal kitabın emrine nasıl karşı dururum? Tanıyordum, ameliyatla kadın olmuş bir arkadaşımızdı. Geldi söyledi ben de hayır dedim. Ama seviyorum dedi, ben de evlenmeniz olanaksız dedim. Mutlu olmak benim hakkım dedi. Ben de mutluluk sadece evlilikte değil dedim. Bir gün de başka biri geldi buraya (kitap evinde yapıldı bu görüşme) bu demin söz ettiğim arkadaş gibiydi (cinsiyet değiştirmiş bir kadından söz ediyor) Bana sordu kitaplara baktıktan sonra, dedi ki “bana bakınca ne görüyorsunuz?”

Meryem M.: Papaz olduğunuzu biliyor muydu?

Papaz: Hayır bilmiyordu ben de şaşırdım, “bir insan görüyorum” dedim.  “tiksinmiyor musunuz?” dedi ben de hayır, dedim. Kutsal kitabı göstererek “Ben Tanrı’nın her dediğini yapıyorum bir tek şey dışında. Beni seviyor mudur?”  ben de  “Tanrı tüm yarattıklarını sever.” Dedim. “Peki öyleyse neden evlenmeme izin vermiyorlar? Ben biriyle hayatımı birleştirmek, bir evlat edinmek herkes gibi yaşamak istiyorum.” Dedi. Üzüldüm tabi, ama dedim ki “rahipler, rahibeler evlenmiyor. İleri derecede engelli olan  insanlar evlenmiyor, herkes evlenecek diye bir şey yok. Mutluluğu oraya odaklamamalısın, sana iyi gelecek başka şeyler bulmalısın.” Dedim.

Meryem M.: Muhtemelen sizin papaz olduğunuzu ya anladı ya da birinden duyup sizinle bunu görüşmek için gelmişti. Neyse gelelim boşanmaya.

Papaz: Boşanma yok. Olur mu öyle sıkıldım, aşk bitti ayrılalım. Öyle şey olmaz. Siz Tanrı’ya söz veriyorsunuz öyle basit bir şey değil. İhanet olursa da Tanrı’ya yapılmış ihanettir. Var tabi gidip resmiyette boşananlar, ama onlar Tanrı katında hala evliler ve gidip yeniden evlenenler de Tanrı katında zina etmiş sayılırlar. Boşanma da yok öyle iki üç eş edinmek de yok.

Anuş ve Varujen çifti kilise nikahı kıymadıklarını, sebebinin de Varujan Bey’in pagan olduğunu belirttiler. Çift, bir yakınlarının ilginç buldukları nikahından da söz etti:

Anuş V:  “Normalde gelin ve damat papazın yanına getirtilir, ama bu niahta gelin yarı yolda bekletildi. Papaz yanındaki damatla kıydı nikahı. Şaştık kaldık. Sonradan söylediler meğer gelin Hristiyan değilmiş de o yüzden öyle uzak uzak kıydılar nikahı. Garip adetler çıkıyor. Bizim çocuklar da kıydı kilise nikahı ama çok şart bişi değil bence. Kıymıyoruz deseler ben karışmazdım. Ha ne oluyor, kiliseye kaydı geçiyor. Bana kalırsa bu da devletin denetim altında tutma için yaptığı şeylerden biri.”

Sait A. Ve Tevfik T., eşleriyle Diyarbakır’da kilise nikahıyla evlendiklerini söylediler. Agop A. Elazığ’da kilise nikahı kıydığını; Miran Pirgiç ve eşi Vaftiz olduktan sonra kilise nikahı kıydığını söyledi.

Cenaze Töreni

Bir ölüm gerçekleştiğinde ceset büyük bir titizlikle temizlenip kefenlendikten sonra cenazenin en güzel giysileri üzerine konur. Üzerindeki değerli eşyalar çıkarıldıktan sonra tabuta konur. Gözleri açık kalmışsa bir isteğinin yerine getirilmediği ya da gözünün birinin yolunda kaldığına inanılır. Omuzlarda taşınıp kilise duası edilir. Bu sırada cenazenin yüzünün açık olduğuna da rastlanabilir. Bazı Ermeniler ölenin günahlarının affedilmesi için kurbanlar da keser. Cenaze sahibi erkekler matem gösterisi olarak 7 gün traş olmazlar. Tabutla gömme geleneği bazı kesimlerce batı etkisi olarak yorumlanır. Yirminci yüzyıldan sonra cenazeyle ailenin fotoğraf çekmesi yine batı etkisi olara yayıldı. Mezar taşına fotoğraf koymak da aynı şekilde. Bunların yanında mezar taşına ölenin mesleğiyle ilgili çizimler de eklendi.

Papaz ile yapılan görüşme yine soru- cevap şeklinde seyretti:

Meryem M.: Öncelikle cenaze törenleriyle ilgili yanlış bilinen bir ritüel var mıdır düzeltmek istediğiniz?

Papaz: Bir kere biz de kefen giydiririz. Kıyafetle gömme normal şartlar altında din adamlarına özeldir. Ha, ölen belki çok gençtir, aile onu öyle hatırlamak istiyordur, misal bekar genç ölünce üzerine gelinlik atarlar, bunlar olabilir ama normal şartlar altında din adamları dışında kefenle gömülür. Ayrıca öyle pamuk tıkma falan da yok. Tabutla gömme olayı da pek tavsiye edilmez. Cenazenin bir an evvel toprağa karışması kokmaması açısından.

Meryem M.: Vaftiz olmayanları evlendirmediğinizi biliyoruz cenazede bu şart var mı?

Papaz: Yani  Açıkçası hoş karşılamıyoruz, bir kilise kaydı olmasını yeğleriz ama adam ölmüş gitmiş..

Meryem M.: Alışkın olmadığınız bir istekle karşılaştınız mı peki? Ölenin yakılmak istediğine dair bir vasiyet örneğin?

Papaz: Bana böyle bir istekle gelinmedi, ama vardı bir arkadaşım, “yakılmak istemiş, ne yapsak?” dedi ben de “Kutsal Kitaba uygun değil.” dedim. Bana gelse hayır, derim.” “Ölüm aslında diriliştir, özgürlüktür, vuslattır. Ne şekilde olduğu önemli değil, ruh bedenden ayrılıp azad oluyor. Bir tek intihar eden ayrı. O affedilmez,Tanrı’nın verdiği canı sen nasıl alırsın? Bu bir baş kaldırıdır. Emanete hıyanettir. Bana gelirse ben kabul etmem.”

İntihar edenlerin cenaze töreniyle ilgili Sait A. Da : “ Nasıl ki Müslümanlar intihar edenin cenaze namazını kılmıyor, biz de intihar edenin törenine katılmayız. Ha ben giderim, benim için önemli değil ama hoş karşılanmadığını belirtiyorum. Bunu aileler bildikleri için genelde yaymazlar, törende bir sıkıntı çıkmasın diye düştü müştü bir şeyler deniyor.  Vardı benim bir arkadaşımın oğlu, yazık etti kendine, intihar etmiş. Ben anladım tabi  hiç sormadım, gencecik sapa sağlam çocuk. Anlaşılmaz mı? Sormadım kimseye baba desen perişan, ne yapsın, ne desin?

Cenaze töreni konusunda yaptığım görüşmelerden en ilginci Miran Pirgiç ile olandı: “ Benim vefat eden teyzem de annem gibi Alevileştirilmiş bir Ermeniydi. Sonradan ortaya çıktığında da herhangi bir değişiklik yapmadı hayatında. Çocuklarından isim değiştiren oldu ama. O vefat ettiğinde camiye götürmek istedi eniştem. Komşular kızdı, Alevi cenazesinin ne işi var camide? Hem onlar da almazlar, dendi. Sonra bir tur da Cemevine atıldı. Sonra çocukları annemiz Ermeni onu kiliseye götüreceğiz dediler bir de kilise sorun çıkarmaz mı! Arada ben varım diye tamam dendi ama kocası bu kez çok darıldı. Millet de ayıplayıp durdu, kadıncağızın ölüsü bile elinizden kurtulamadı, elden ele dolaştırdınız rezil ettiniz vs..”

Sonuç

Temelinde insanların bir araya gelerek kültürlerini  korudukları, yaşattıkları, ritüel ve geleneklerden oluşan tören ve bayramların Ermenilerde nasıl sürdürüldüğüne İstanbul odaklı bakan bu çalışmayı İstanbul’daki Dersim Ermenileri Derneği yönlendirmeleriyle yaptım. Der Zaven Bıçakçı (Papaz) ile görüşmeme ön ayak olan Dernekti.

Bu çalışma sayesinde kültürün coğrafya ve dinle ne kadar ilişki halinde olduğunu net bir biçimde gördüm. Görüşmeleri yaptığım kişiler (Papaz dışında) pek inançlı kişiler olmasalar da dinlerine kültüre sahip çıkar gibi bağlı olduklarını, çocuklarına ve torunlarına da kültüre ancak bu şekilde sahip çıkılabileceğini anlattılar. Hangi dinden, milletten olduğumuzun önemli olmadığını, önemli olanın, insanların yanına kar kalanın dostluklar, komşuluklar olduğunu anlattılar. Bizi bir arada tutan şeyin asıl farklılıklarımızın olması gerektiğini, kendi değerlerimiz gibi bir de bu farklılıklarımızın güzelliğine varmamız gerektiğini konuştuk. Bu çalışmanın bana güzel insanlarla tanışma, bilmediğim harika mekanlara gitme fırsatı verdi.

Bu çalışma sebebiyle 23 yaşında kanserden hayatını kaybeden Arad Güdücü’nün Feriköy’deki Surp Vartanants Ermeni Kilisesi’ndeki cenaze törenine katıldım. Yine bu çalışma için Surp Kevork (Samatya) Kilisesi’nde bir nikah törenine ve vaftiz törenine katıldım. Bu deneyimler yerine başka şeyler konulmayacak deneyimlerdir bana göre.

Yaptığım bu çalışma, tarihle de ilgili olunması gerektiğini gösterdi. Tarihteki olayların coğrafyaya, kültüre, inanışa, ritüellere nasıl etki ettiğini gösterdi.

Halkbilimin kendi yorumuma göre amaçlarından biri başka milletleri, inançları araştırırken kendimizi bulmamızdır. Yani bu ilgi ve merak zamanla kendi içimize dönmemizi sağlar. Başka milletlerin kültürü üzerine yaptığımız araştırmalar kendi kültürümüze yapılan bir katkıdır. Bu düşünceyle yapılan araştırma, derlemeler bana kalırsa daha aydınlatıcı olur.

Kaynak Kişiler

Miran Pirgiç                 57 yaş  Evli    Dernek Eşbaşkanı      Lise Mezunu     Tunceli Doğumlu
Şant (Taylan) Demirçivi 30 yaş   Bekar         Dernek Eşbaşkanı      Üniversite Mezunu  Tunceli
Anuş  Kazanoğlu Vartabet           58 yaş   Evli                                  Üniversite Mezunu  İstanbul
Varujan Vartabet         63 yaş   Evli      Diş Hekimi         Üniversite Mezunu   İstanbul
Sait Arslanlar              63 yaş   Evli      Kapalı Çarşı’da   Esnaf    Lise Mezunu   Diyarbakır
Antranik (Tevfik) Temir       65 yaş  Bekar       Kurtuluş’ta Esnaf               Lise Mezunu    Diyarbakır
Der Zaven (İshak) Bıçakçı  60 yaş  Evli      Samatya Surp Kevork Kilisesi’nde Papaz   Yozgat
Dikran  (soyad belirtilmedi)     23 yaş         Bekar        Üniversite  Öğrencisi     Diyarbakır
Agop Altınkaya          67 yaş    Evli   Emekli Muhasebeci  Kurtuluş’ta Esnaf      Elazığ

Kaynak kişiler İstanbul’da ikamet etmektedir.

Derlemenin Yapıldığı Yer: Beyoğlu/ İstanbul
Derlemeyi Yapan: Meryem Meşe
Derleme Tarihi: Mayıs 2017

Diğer Kaynaklar

Dersiyad (Dersim Ermenileri Sosyal İnanç ve Yardımlaşma Derneği) Aralık 2012 / İstanbul
İdem (Süryani Kültür-Sanat-Bilim-Sağlık Dergisi) Mayıs 2017/ sayı 31 /İstanbul
Luys (Ermeni Magazin Dergisi) Ekim 2014 / İstanbul
Agos Gazetesi / Aren Dadıroğlu / Temmuz 2013 / İstanbul
2008’den 1908’e Bakmak / Tarem yay./ İstanbul 2009
Kandıra Türkmenlerinde Doğum, Evlenme ve Ölüm / Prof. Dr. Işıl Altun /Yayıncı yay./ Kocaeli 2004
Türk Halbilimi/ Prof. Dr. Erman Artun/ Karahan Kitabevi / 14. Baskı 2016/ Adana

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz