İlhan Selçuk: İstersin ki çevrendeki ağaçların tümünü kucaklayasın

“Görülmüştür”

Trenle yolculukta gece bastırdı mı, insanın uykusu gelir; lokomotifin çufçutu ninni yerine geçer; vagon beşik gibi sallanır; gözler kapanır.
Dalar gidersin.

Sonra birden uyanırsın. Tren durmuştur Ne makinenin gürültüsü duyulur, ne de vagon sallanır Bir sessizlik. Ardından insan sesleri. Konuşmalar.

— Neredeyiz?

Pencereyi açıp dışarı sarkar istasyonun hüzünlü loşluğunda bir sağa bir sola bakarak bulunduğun yeri saptayacak işaret ararsın. Gecenin soğuğu temiz havayla birlikte ciğerlerine dolar, uykun dağılır.

Yaşamın gürültüsünde, patırtısında, dağdağasında yol alırken insan zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor, takvim yapraklarım unutuyor; sonra bir sabah uyandığında bakıyor.
— Aaaa nisanın 20’si
Ne anlam taşır nisanın 20’si?
Hiç…

Ama sabahın serinliğinde pencereyi açıp dışarıya baktığında baharın geldiğini görürsün. Akaçlar çiçeklenmiştir. Şaşıp kalırsın doğadan bunca uzak kaklığına. Sonra her bir ağacın alışık okluğunu ayrımsarsın. Adları neydi? diye düşünürsün. Yanarsın cahilliğine!.. Hiçbirini tanımadan, güzelliklerine vurulursun. Evrensel çeşitliliğin gizemi, benliğinde dallanıp budaklanır, yüreğinde yansımalar yapar; kişiliğin, çevrendeki ağaçları bütün ayrıntılarıyla yansıtanduru suyun aynasına dönüşür.

Yaşamın lokomotifi adını şanını bilmediğin bir istasyonda durmuştur.
Uzaktan uzağa konuşmalar, sesler;

Neredeyim?

— Nisanın 20’sinde
— Nisanın 20’si ne demek?
— İlkbahar demek..
— Sonra?
— çiçek açmış erik ağacı demek..
— Sonra?
— Üzerinde “görülmüştür” damgası bulunan açık bir zarfın içindeki mektup demek…
İçine çekersin ilkyazın kokusunu: göçe bakarsın bulutlar beyaz mı diye Üzerinde “görülmüştür” damgası bulunan zarfı evirirsin, çevirirsin, sorarsın kendi kendine:
— Bu zarfları neden kapatmazlar?
Dilini ıslatır, açık zarfın zamklı kanarına sürmeye başlarsın. Ekşimtırak, buruk, garip bir tat dolaşır damağında. Sonra açarsın mektubu. Okursun.

*

Ne yazıyor?
Çok şey ya da hiçbir şey…
Düşünürsün, gönlün kabarır. İstersin ki çevrendeki ağaçların tümünü kucaklayasın; sonra dayanasın görüşme yerine, baharı tümüyle kucaklayasın; dallarıyla budaklarıyla, çiçekleriyle yapraklarıyla. Doğayı mahpushaneye sığdırabildiğinde, hem sen baharın tadını alacaksın hem bahar ilkbaharın bilincine erişecek.

Adını bilmediğin ağaçlara bakarsın, acaba onlar da isterler mi mahpushaneyi?
İsterler.

Düğünlere, nişanlara, cenazelere çiçek gönderilir, kimi zaman sevdiğine çiçek sunar insan, ama mahpushaneye çiçek yetmez ki.
ilkbahar gerek mahpushaneye, hem üzerinde “görülmüştür” damgasını taşımadan.

Kaynak: Görülmüştür

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz