Dünyanın en güçlü türünün Homo sapiens olduğu şüphe götürmez. Ahlaki olarak da üstün bir konuma sahip olduğunu düşünen bu tür, insan yaşamının inekler, filler ya da kurtlarınkinden daha kıymetli olduğuna inanmak istiyor.
Homo Deus – Yarının Kısa Bir Tarihi
Tabii ispatlanmış bir sav değil bu. Ayrıca güçlü olan her zaman haklı mıdır? İnsanlar ağıl hayvanlarından sırf daha güçlü diye, insan hayatı bir ineğinkinden daha mı değerlidir? ABD Afganistan’a göre çok daha güçlü bir devlet, peki bu ABD’lilerin hayatını Afganlardan daha mı değerli kılar?
Uygulamada ABD’lilerin hayatı Afganlarınkinden daha değerli. Ortalama bir ABD’linin eğitimine, sağlığına ve güvenliğine bir Afganınkinden çok daha fazla para harcanıyor. Bir ABD vatandaşının öldürülmesi, uluslararası camiada bir Afganistan vatandaşınınkinden çok daha fazla önem taşır. Genel kanıya göre bu durum, jeopolitik güç dengesinin adaletsiz bir sonucu sadece. Afganistan’ın yumruğu masaya ABD’ninki kadar sert inmese de, Tora Bora Dağları’ndaki bir çocuğun hayatı, Beverly Hills’deki bir çocuğunki kadar kutsaldır.
Diğer yandan insan yavrularını buzağılardan üstün kabul ettiğimizde, bunun ekolojik güç dengesinin bir sonucu olduğuna inanmak istiyoruz. İnsan hayatının daha temelde bir yerde, daha üstün olduğuna gerçekten inanmak istiyoruz. Sapiens türünün mensupları olarak, gücümüzün bizi üstün kıldığını düşünmekten keyif alıyor ve ayrıcalıklı varoluşumuzun temelini sonsuz kudretimize dayandırmayı seviyoruz. İyi de insanın alametifarikası ne olabilir?
Geleneksel tektanrılı inançlar bu soruya sadece Sapiens’in ebedi bir ruha sahip olduğu yanıtını verir. Beden bozulup çürürken, ruh kurtuluşa veya kıyametine doğru yol alır, ya cennette sonsuz güzelliklerin keyfini sürer ya da cehennemde ebedi eziyeti çeker. İnekler ve diğer hayvanların ruhları olmadığına göre bu kozmik oyunda yer bulmaları da imkansızdır. Birkaç yıl yaşar, öldüklerinde de hiçlikte yiterler. Bu nedenle fani ineklere zaman ayırmaktansa dikkatimizi ebedi insan ruhuna vermemiz gerekir.
21. yüzyılın başında milyarlarca insan ve hayvanın yaşamını şekillendirmeye devam eden bu güçlü mit, basit bir çocuk masalı değildir. İnsanların ruhları sonsuzlukta yaşarken hayvanların fani bedenlerden ibaret olduğu inancı hukuki, siyasi ve ekonomik sistemlerimizin temelini oluşturur. İnsanların yemek için, hatta bazen sadece eğlence için hayvanlan öldürmesinin kabul görmesi, durumun vahametini anlamak adına iyi bir örnektir.
Ancak son dönemlerin bilimsel keşifleri açıkça bu tektanrıcı mitin aksini iddia ediyor. Tektanrılı dinlerin de öne sürdüğü gibi hayvanların ruhları yok; laboratuvar deneyleri de mitin bu kısmını doğruluyor. Tüm çalışmalar ve titiz incelemelerin sonunda inekler, fareler ya da Hint şebeklerinde herhangi bir ruh belirtisinin izine bile rastlanamadı. Ne var ki aynı laboratuvar deneyleri, bu tektanrıcı mitin birincil önermesini, yani insanların olduğu iddiasını da çürütüyor. Biliminsanları Homo sapiens’i on binlerce tuhaf deneye tabi tutup, kalbimizin her köşesine, beynimizin her kıvrımına bakmalarına rağmen, bu zamana değin büyülü bir özellik tespit edemediler. Tıpkı inekler gibi Sapiens’in de ruhu olduğuna dair tek bir kanıt bile mevcut değil.
Bildiklerimiz bununla sınırlı olsaydı biliminsanlarının araştırmaya devam etmesi gerektiğini savunabilirdik. Bir ruh bulamadıklarına göre belki de yeterince iyi araştırmamışlardı. Ancak yaşambilimleri sadece yeterli delil bulunamadığından değil, ruh inancı evrimin temel kanunlarıyla çeliştiği için ruhun varlığından şüphe duyar. Evrim teorisinin tektanrıya inanan dindarlar arasında yarattığı nefretin nedeni işte bu çelişkidir.
Yuval Noah Harari
İnsanın Alametifarikası
Kaynak: Homo Deus – Yarının Kısa Bir Tarihi