Cinsiyete Bağlı Şiddet: Erkekler ve Şiddet Arasındaki Özel İlişki – Robert Connell

Kadın şiddetErkekler ve şiddet arasında apaçık bir ilişki vardır. Mevcut kanıtlara göre çağcıl tüm toplumlarda erkekler bireysel şiddetin temel faili olarak görülüyor. Örneğin Amerika Birleşik Devletlerinde tecavüz, cinayet ve ölüme sebebiyet vermekle suçlananların %90’ını erkekler oluşturuyor. Silah bulundurma konusunda da erkekler kadınlardan önde: Birleşik Devletler araştırmacıları, silah imalatçılarının kadınları silahlandırmaya yönelik kampanyalarına rağmen, erkekler arasında silah sahibi olma oranının, kadınlardan dört kez daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Aile içi şiddet söz konusu olduğunda da, her ne kadar bu durum, iki toplumsal cinsiyetin de işin içine karıştığı bir sorun olsa da, erkekler, partnerlerine yönelik ağır yaralamalarda, kadınlardan çok daha fazla fail durumunda.

Örgütlü şiddet açısından da,erkekler kadınlara göre daha fazla fail durumundalar. Dünyanın birçok yerinde ordunun zorunlu askerlik hizmeti, yalnızca erkekler tarafından karşılanıyor. Kadınların da kabul edildiği askerlik, polislik, özel güvenlik görevliliği, gardiyanlık gibi meslekleri icra edenlerin büyük çoğunluğunu erkekler oluşturuyor. Askeri teknoloji ve strateji de çoğu kez erkekler tarafından tasarlanmakta.

Bütün bunların yanı sıra, erkeklerin şiddetin çeşitli biçimlerinin hedefi olmaları da kadınlara göredaha olası görünüyor. Keza savaşlardaki kayıpların çoğunun erkekler olması; erkeklerin sokak kavgaları gibi “kamusal şiddet”in veya “işkoluna özgü şiddet” diye adlandırılabilecek şiddet türleri ile yasadışı uyuşturucu ticareti gibi alanlarda karşılaşılan gözdağı vermelerin ve cinayetlerin kurbanları olmaları, kadınlardan daha olası. Yine, erkeklerin tutuklanmaları ve hapse atılmaları kadınlara oranla daha olası görünmektedir. Örneğin Avustralya’daki cezaevlerinde, mahkumların %94’ünü erkekler oluşturmaktadır.

Bu bağlantıdan nasıl bir anlam çıkartabiliriz?

Erkeklerin genetik miraslarından ötürü “doğal” olarak şiddete eğilimli oldukları yönünde yaygın bir kanı mevcut. Kimileri erkeklerin, hormonları, özellikle de testosteron hormonu yüzünden, daha saldırgan olduklarını iddia ediyor. Kimileri ise saldırganlığın kadın beyninden farklı şekilde çalışan “erkek beyni”nin yapısından kaynaklandığını düşünüyor.

Eğer bu söylenenler doğruysa, bu konuda, kapsamlı bir gen tedavisine başvurmaktan başka yapılabilecek fazla bir şey yok demektir. Belki de erkeklerin DNA’sına karnabahar genleri eklenmesi onları daha barışçıl hale getirir! Elbette böyle bir şey saçma olurdu. Bu konudaki biyolojik-belirlenimci savların, yakından incelendiklerinde, bilimsel açıdan hiç de güvenilir olmadıkları görülmektedir. Daha da kötüsü, geçmişte insan grupları arasındaki “doğal” farka ilişkin ortaya atılan savların ırk ayrımcılığını ve sömürgeci şiddeti mazur göstermesi gibi, “doğal erkeklik” fikri de erkek şiddetini haklı hale getirmektedir.

Bu, erkek bedeninin konuyla ilgili olmadığı anlamına da gelmemektedir. Şiddetin bedensel bir olgu olması, korku ile nefretin bedensel boyutlarının olması, bedenin kırılganlığı önem taşımaktadır. Benzer bir biçimde, kadın bedeninin de kimi şiddet örneklerinde tehdit altında olduğunu söylenebilir (kıskançlıktan kaynaklanan aile içi şiddet ve savaş durumundaki tecavüz gibi).Benim savım,sadece kadın ve erkek arasındaki eşey farklılığının, şiddetin nedeni olmayacağı iddiasını taşıyor. Toplumsal süreç ve bireysel davranış her zaman birbiriyle ilişkili olmuştur.

Ancak erkeklerin şiddete kendine özgü katılımı olgusu hala tartışılmadı. Bu olguyu anlayabilmek için, erkeğin ve kadının kendi toplumlarında yerleştirildikleri farklı toplumsal konumları incelememiz gerekiyor. Aşağıdaki değerlendirmeler günümüz Avustralya toplumuna dayanıyor. Seminer katılımcıları, dünyanın geri kalanı açısından da bu durumun ne kadar geçerli olduğu üzerinde düşünebilir.

Öğrenilmiş Şiddet
Erkek çocukları büyürken birçok şiddet ritüeline dahil ediliyorlar. Bu çocuklara, düşmanlarını öldüren efsanevi kahramanlara ilişkin hikayeler anlatılıyor; oyuncak askerler, silahlar, tanklar ve savaş uçakları hediye ediliyor; savaş oyunları oynatılıyor. Bu çocuklar, rakibin bedeninin bir dayanıklılık yarışında alt edilmesinin fiziksel bir yetenek olarak kabul edildiği, futbol gibi ana fikri beceri ve saldırganlık olan törensel savaş oyunları oynamaya davet ediliyorlar. Bu işte en başarılı olan genç erkeklere muazzam bir şöhret ve çok para veriliyor.

Çocuk ve genç erkeklerin, bilgisayar oyunlarının ve bunların online türevlerinin pazarlanması yoluyla sanal bir savaş ortamında çatışmaları isteniyor. Bu oyunların çoğu, sembolik bir biçimde de olsa aşırı şiddet içermekte. Hollywood “aksiyon” filmlerinin pazarlandığı hedef kitleyi çocuk ve genç erkekler oluştuyor (“aksiyon” burada şiddeti üstü kapalı bir biçimde dile getirmektedir). İş dünyası bu erkeklere,başarısının sırrı işleri merhametsizce yönetmek, her şeyin üstesinden gelebilmek ve rakiplerini mağlup etmek olan “saldırgan” şirket yöneticisi karakterinin yüceltilmesi yoluyla tanıtılıyor.

Yetişkin olana kadar, genç erkeklere bir sorunu çözme yolu olarak rakibini alt etmeyi içeren pek çok davranış biçimi sunuluyorve bu hayranlık uyandıran erkeksi bir davranış modeli olarak tanıtılıyor. Birçok genç erkeğin bu tavrı kendi repertuarlarına dâhil etmeleri, hiç de şaşırtıcı değil. Erkekler arasındaki kamusal şiddetin bilindik senaryosu bir meydan okumanın ortaya çıkması (örneğin içkili bir mekândaki fedai ve müşteri arasında)ve bir tarafın veya iki tarafın birden karşıtını sindirmeye yönelik tepkisini beraberinde getirebiliyor.

Eril şiddet kültürü iki farklı koşuldan ötürü aile içi şiddetle ilgili bir problem haline geliyor. Birinci koşul ataerkillik: Bir toplumdaki temel kadın ve erkek eşitsizliği bunu düzeltmeye yönelik her tür girişime rağmen değişmeden kalıyor. Toplumumuzdaki kiliselerden siyasi partilere, şirketlere, hükümetlere ve kitle iletişim araçlarına kadar belli başlı pek çok kurum erkekler tarafından idare ediliyor. Bir grup olarak kadınlar, bir grup olarak erkeklerin gelirinin %50 ile %60 arasındaki bölümüne ortak durumdalar. Bunlar yüzünden erkekler, kendilerini maddi ayrıcalıklarını korumak zorunda hissediyorlar.

Toplumsal cinsiyet ilişkilerinin uzun bir geçmişe sahip olmasından ötürü birçok erkek, kadınlardan hizmet ve hürmet görmeyi kendisinin en doğal hakkı olarak görüyor. Eğer kadınlar bunu vermekte başarısız olursa, kimi erkeklerin bunu cezalandırılması gereken kötü bir davranış olarak görmesi kaçınılmaz. Kimileri de bunu kendi haysiyetlerine ya da otoritelerine karşı bir meydan okuma olarak anlayıp, derhal kendine yönelik muhalefeti bastırmaya yeltenecektir.

İkinci koşul ise insan ilişkileri hakkındaki yeterli öğrenmenin ve problem çözme yollarının eksikliğine dayanıyor. Buradaki sorun eğitimle ilgili. Çocuk ve genç erkekler çeşitli açılardan ilişki sorunlarıyla uğraşan insan bilimleri, toplumsal bilimler, psikoloji, performans sanatları ve insani hizmetlere ilişkin mesleki eğitim programları gibi öğrenme alanlarında ciddi anlamda yetersiz temsil ediliyorlar.

Erkekler ve Erkeklikler Üzerine Araştırma
Geçen yirmi yılda erkeklikler üzerine yapılan araştırmalarla uluslararası anlamda yararlı bir camia inşa edildi (verili toplumsal cinsiyet düzeninde erkeklerin yeri ile ilgili davranış örnekleri anlamında). Bu konuya ilişkin yeni bir özet, atıflarıyla birlikte, Erkekler ve Erkek Çocukları isimli kitabımda bulunabilir.

Bu araştırmaların temel sonuçlarından biri değişik türde erkeklik biçimlerinin varlığını ortaya çıkarmak olmuştur. Her zaman ve her yerde geçerli olan tek bir örnek erkeklikten söz edilemez. Erkeklik kültüre göre çeşitlilik göstermekte (hatta kimileri diğerlerine göre çok daha barışçıldır) ve erkeklik idealleri zamana göre de değişmektedir. Aynı bir toplumun içerisindeki erkeklik idealleri bile farklı olabilmektedir. “Erkek olma”nın başkabaşka yolları vardır. Farklı toplumsal sınıf gruplarında, farklı etnik topluluklarda ve farklı bölgelerde farlı türden erkeklikler olabilmektedir. Erkeklik, cinsellikle beraber de çeşitlilik göstermektedir -eşcinsel ve heteroseksüel erkekliği gibi- nesille birlikte de farklılaşabilmektedir. Yetersizlikleriyle birlikte erkeklere yönelik erkekliğin üretimi, kendine özgü yollar izleyebilmektedir.

Farklı erkeklikler arasında belirli ilişkiler vardır. Bunlardan en önemlileri hiyerarşi ve dışlama ile ilgili ilişkilerdir. Çağdaş Batı toplumu ,diğer örneklerden daha itibarlı görülen bir erkeklik idealine sahiptir (otoriter, saldırgan, heteroseksüel, askerliğe uygun, fiziksel anlamda cesur). Bu hegemonik örnek, sembolik olarak övülmekte ve erkek çocukları için bir ideal olarak sunulmaktadır.

Aslında bütün erkekler bu modeli benimsemez, ama bu modelin etrafını kuşatan hiyerarşi, çatışmanın ve şiddetin önemli kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra homofobik saldırılar da ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Heteroseksüel genç erkekler arasında şiddeti artıran meydan okumalar da, sık sık homofobik ve kadın düşmanı sataşmalara yol açmaktadır. Irkçı şiddet, çoğu kez, üstün insana(erkek) ilişkin iddialar ile erkeklik onurunun ekonomik bozulma, işsizlik ve büyüyen toplumsal karmaşa yüzünden kırılacağına yönelik abartılı bir korkuyla karışmış durumdadır.

Erkeklikler, bireysel olmayan bir biçimde de oluşmaktadır. Kendi “örgütsel kültür”leri içerisinde belirli toplumsal cinsiyet kalıplarını üreten ordu, şirket gibi kuruluşlar, bu kalıpları, sundukları eğitim programları aracılığıyla üretebilmektedir. Kitle iletişim araçları, erkekliğe dair belirli rol modellerini dolaşıma sokmakta, belli davranış kalıplarını övmekte ve diğerleriyle dalga geçmektedir. Medya, bireysel davranışı tayin etmemekte ama kendini anlama biçimlerini ve davranışa ilişkin repertuarı şekillendirmektedir.

Artık erkekliklerin tarihsel olarak değiştiğini ikna edici bir biçimde iddia edebiliriz. Erkeklerin davranış örnekleri ve toplumsal cinsiyet sorunlarıyla ilgili inançları büyük bir hızla değişmemektedir,ama araştırmamızın da gösterdiği gibi cinsel davranış ile kadın ve erkeğin toplumdaki rollerine ilişkin inançlar türünde örneklerde olduğu gibi, nesle bağlı kayda değer değişiklikler mevcuttur. Bu durum, şiddete neden olan toplumsal kalıpları, bilinçli bir şekilde değiştirebileceğimiz yönünde umut vermektedir.

Değişen Erkeklikler
Erkeklerin yaşamlarındaki birçok alan baştan sona toplumsal cinsiyet kalıplarıyla örülmüş olduğundan bu kalıplar kolayca değiştirilemez. Ama aynı nedenden ötürü, değişimin başlayabileceği birçok yere, eylem için pek çok mücadele alanına da sahibiz.

Eğitim bu alanlardan biridir. Okullar ve üniversiteler çoğu kez eski moda erkeklik modellerini yeniden üretmektedirler. Ama eğitim bir tür düşünmeyi, refleksiyonu da içerir; böylece de hemen hemen eğitime ilişkin her düzenleme erkekliklere ve şiddete ilişkin soruları ortaya çıkarabilir. Okullar erkek çocuklarının nasıl eğitileceğini soruşturmaya can atmaktadırlar. Herkesin kabul etmesi beklenen bir dogmayı savunarak zalimce davranmamaya dikkat etmemiz gerekmektedir. Ama bu çocukların yaşamlarıyla ilgili ve onların ihtiyaçlarını da göz ardı etmeyen sorular sorabilirsek, hemen başka bazı sorular ortaya çıkacak ve yeni fikirleri harekete geçirecektir.

Aileler de ayrı bir anahtar mücadele alanını oluşturmaktadır. Birçok erkek çocuğu insan ilişkilerini ailenin içinde öğrenmeye başlamaktadır. Aile aynı zamanda pek çok erkek çocuğun kadına karşı yapılan erkek şiddetini gördüğü yerdir. Ailelerin aktardıkları ahlak ve sorunlarla kendi baş etme yolları, genç insanların kendi davranış biçimlerini şekillendirmelerinde çok önemli bir yere sahiptir.

Kamusal alan da oldukça önemlidir. Her ne kadar uygulama aşamasında sık sık güçlük çıksa da, şiddet karşıtı yasa çıkarmak önemlidir (bu, tecavüz karşıtı yasalar söz konusu olduğunda özellikle doğrudur). Bu, yalnızca cezalar yoluyla erkekleri etkileme ve caydırma sorunu değildir; aynı zamanda herkes gözetilerek oluşturulan ve yürürlüğe sokulan kurallarla, insan davranışına ilişkin tasarımlarla da ilgili bir sorundur. Erkek ve kadınların oldukları şey ve ilişki kurma biçimleri hakkında imgeler yaratan ve dolaşıma sokan kitle iletişim araçlarıyla sanat da eylem için önemli mücadele alanlarını oluşturmaktadır.

Elbette mücadele alanları yukarıda sözünü ettiklerimizle sınırlı değildir. Bahsi geçen düşünceler bu seminer dizisinin kalanında da devam edebilecek olan bir tartışmanın yalnızca başlangıcını oluşturmaktadır.

Robert Connell
Çeviri: Ezgi Demir Oralgül
Kaynak: FelsefeYazın (20. Sayı), Viraverita


BM’nin Kadın Araştırma Merkezi INSTRAW’ın 2001 yılında düzenlediği Toplumsal Cinsiyete Bağlı Şiddetin Sona Erdirilmesinde Erkeklerin Rolleri ve Sorumlulukları başlıklı sanal seminer dizisi için yazılmıştır.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz