Devletin ve onun özneleşme biçimlerinden sadece biri olan derin-in başındaki yegâne ismin Erdoğan ve hükümet partisi olduğu gerçeği gözden kaçırılıyor. Unutulmamalı ki devleti ve onun tüm yüklemlerini işleten ve yöneten Erdoğan ve hükümet partisidir. Yasama, yürütme ve yargının “birliğini” yeniden tesis etme uğraşı içindeki Erdoğan ve hükümet partisi devlettir ve derindir!
Derin devlet nitelemesinin doğası bu gücü bütünleyen ortak ilkeler, sistemler ve organların özgün üretiminden ayrık olarak anlaşılamaz.
Kendi başına gelişen, öncesi ve sonrası olmayan, kendi farklılıklarını özcü temelde var eden bir nitelemeden söz etmeye başladığımız andan itibaren yanılmamız pek olasıdır.
Derinlik, başlı başına bir yapılanma, esaslı ve temel bir neden-varlık olsa idi; onu bütünleyen yapıdan-devletten ayrılması, tek başına kendini üretir, fiilini gerçekleştiriyor olması gerekirdi.
Oysa derinlik; evrensellik atfedilen, devlet denilen soyutlukla ilişkili kavranıp ve bu ilişki çerçevesinde işlevini yerine getiren bir olgu olarak çözümlenebilir ancak.
Platoncu bir derin devlet algısı
Son günlerde Kürt siyasal, toplumsal muhalefetine karşı geliştirilen psikolojik savaşın kalem erbablarında yakalayabileceğimiz derin devlete dair tefekkürün yanlışlığı, bu tefekkürün delalet ettiği nesneye göre geliştirilmeyip, baştan hazır ve soyut, mantıksal formülasyonun genelliğine bütünlüklü olarak teslim olmasından kaynaklanır.
Bu yazar ve yazıların mefkûresinde değişmez bir töz olarak ele alınan ve kendi doğasına göre çıkarsanabilecek olan derinlik; neredeyse yüklemi olduğu devletten azade kendi başına var olan Platoncu bir form olarak sunulmakta.
Oysaki öznellik nasıl öznenin bir belirlenimiyse, derinlik de devletin bir belirlenimi olduğundan derinlik gerçekliğinin bulgulanacağı tek zemin devlet zeminidir.
Bir toplumsal yönetim tekniği olarak derinlik; toplumsal çelişki ve çatışmaların devlet lehine çözümü için hukuksal-yasal siyasanın geri plana düşürülerek bizzat devlet yönetimini elinde bulunduran kurum ve şahıslarca geliştirilip somutlaştırılır.
Ve derinlik yasal-hukuki işlerliği olan devlet formuna bir itiraz, bir karşıtlık sunma yerine; bu formun rutin işleyiş biçimini güvence altına almak için yasal ve hukuki devletin tam kalbinde konumlanır.
“Devlet bazen rutin dışı eylemler yapabilir”
Mevcut siyasal düzenin varlığını korumak için devletin rutin işleyiş biçimlerini belli aralıklarla kesintiye uğratma girişimidir ki zamanın cumhurbaşkanı S.Demirel “Devlet bazen rutin dışı eylemler yapabilir” açıklamasıyla bu düşüncemizi teyit eder.
Anayasa ve yasalarda derinliğin öngörülmemesi, derinliği devlet dışı bir organizasyon olarak görmeyi gerektirmez. Zira derinlik ve devlet arasındaki ayrım bir nicelik-derece ayrımını gösterir sadece.
İkisinin rakam olduğunu unutmadan nasıl ki 1 ve 2 yi birbirinden ayırmak ilköğretim çocuğu için mümkün olabiliyorsa, derin ve devletin birbirinden ayrılığını da bir derecelendirme olarak algılamak ancak bizi bu konuda açık bir düşünceye ulaştırabilir.
Derin işlemek, derinlerde bir yerde olmak ama yine de devlete ait olmak kısaca derinin bir devlet özneleşmesi olarak tebarüz etmesi belki de onun en çarpıcı özelliğini oluşturuyor.
Çünkü egemen devletin güç ve fonksiyonları kendi derinliğinde bir özneleşme biçimi olarak ete kemiğe bürünüyor.
İktidar basınının gizlemeye çalıştığı
“Taraf” ın “psikolojik” yazarları ve “Zaman’’e “savaşçı” yazılarca bilinçli bir şekilde ihmal edilen husus, muhalif hareketleri oluşturanın derin devlet değil ama derinliğin devletin bir ilineği, bir yüklem hareket-varoluşu olarak tecessüm edişinin bizatihi muhalif hareketlerin şiddetli ve belli bir kitleselliğe ulaşmış hak ve özgürlük taleplerinin varlığından kaynaklı olduğudur.
Eğer derinlik devletin bir ilineği-yüklemi olarak ele alınmayıp tek başına kendinden menkul bir özne olarak ele alınırsa; sadece Türkiye açısından değil dünyadaki tüm devlet-sermaye karşıtı hareketlerin derinlik mahsulü olduğu hususunda kalem oynatmak işten sayılmayacağı gibi dünyanın tüm toplumsal mücadeleler tarihi kolaylıkla bir komplolar tarihine indirgenebilir.
Göz-bilinç gardiyanı olarak günümüzde “Zaman-Taraf” matbuatında cisimleşen bu derinlik algısı sorunludur.
Çünkü toplumsal çelişkiler, çatışmalar, kriz, belirsizlik, iç savaş bağımsız bir derinlik kavramına referansla açıklanamaz.
Derinlik, kendisine tekabül eden nitelikleri kendisinden alan, kendi dışında olan nitelikleri gereksinmeyen, başka herhangi bir soyutlama ya da kategorizasyona girmeyen bir kavram olarak açıklandığı sürece; bu ülkede muhalif başına ves-ayet karşıtı, yes-ayet taraftarı bir Şamil Tayyar, metrekare başına eski “küfür romanları yazarı” yeni “iktidar meftunu köşe kadısı” bir Ahmet Altan ölü yıldızlar misali düşmeye devam eder.
Bilinmelidir ki her devletin derinini, ilineğini, yüklemini devlet kadrolarının canlı kanlı şahsiyetleri yönetiyor.
Çünkü devletin kalbi tüm AKPseverlerin derininde çarpıyor. Derinlik salt derinlik niteliği ile kurum olmuyor. Derinlik devlet biçiminden bağımsız bir nitelik taşımıyor.
Derinin başında ilh. Erdoğan
1 Nisan 2006’da “Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa, kim olursa olsun, gerekli müdahale ne ise bunu yapacak” diyen, Mayıs 2007‘de eski genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt’la yaptığı meşhur Dolmabahçe paktının içeriğine dair hiçbir açıklama sunmayıp arkasında devlet arşivine konulacak yazılı bir tutanak belge bırakmayacak denli derin ve sırlarla örülü bir devlet yönetme pratiğine sahip olan, Haziran 2006 Trabzon’daki TAYAD’ lılara dönük linçlerde milli hassasiyet vurgusu yapıp faşist güruhu aklayan, Aralık 2009 Tarlabaşı’nda pompalı tüfekle Kürtlere yapılan saldırıyı vatandaş refleksiyle selamlayan, 2002 den bu yazının yazıldığı bu saate dek yüzlerce Kürt çocuğun devlet tarafından öldürülmesine ses çıkarmayan ilh. Erdoğan “derin”in başında devletçe yer alıyor.
Yürürlükte olan yasaların hilafına ve dışında yapılagelen toplumsal muhalefeti sindirmeye dönük bu tarz derin linç fiillerini Erdoğan’ın söylemsel bir meşrulaştırmaya tabi tutması, yürütmenin derin ve devlet arasındaki uzlaştırıcı ve önder aracı rolünü göstermesi bakımından çarpıcı bir örnek oluşturur.
Uzlaştırıcılık ve önder aracı rol, egemen sınıf gereksinimleri dahilinde dönemsel ihtiyaçlar temelli farklı politik uygulamalar ile somutluk kazanır.
12 Eylül 2010 referandumunu da bu çerçevede okumak gerekir.
Kendine özgü toplumsal örgütlenme biçimi olan kapitalizmin kendi iç değişim ve gelişim serüveni eski kurumsal yapıların engel ve müdahaleleriyle kısıtlandıkça siyasal ve kurumsal yapının yenilenme talebi başgösterir. Bunun sonucunda toplumsal siyasada muhtelif mecra, görüş, öneri, tasarı ortaya çıkar. Değişen güç dengelerinin yeniden düzenleneceği ana dek bir karmaşanın hüküm sürdüğü gözlenir.
Sermaye egemenliğinin yeniden üretim ve birikimini güvence altına almak için toplumsal siyasal egemenlik yeni düzenleyici kuvvetler tarafından restorasyona tabi tutulur.
Siyasal ve entelektüel paradigmalar değişir, devlet güçleri yeni bir kompozisyon içinde ilişkilerini yeniden düzenler, devlet iktidarı toplumsal temelini yeniler ve genişletir.
Nicelikle hiçbir ilgisi olmayan Demokrasi kavramını yüzdelere boğup göbek atan “yetmez ama evetçilere” yenilenmiş devlet egemenliği koynunda muhaliflik yapmak yaraşır.
Taraf’ın entelektüel vicdansızlığı
Devlet ve derinlik yüklemi arasında, küresel sermayenin değişen çıkarları yönelimli yeni bir uyum-mutabakat sağlama sürecine soyunan Erdoğan ve hükümetinin tutku ve tasarılarıyla özdeşleşme çabası içinde bulunan “Taraf” gazetesi, metafizik bir kurgudan idealar sağıp, toplumsal muhalefeti AKP’nin mevcut yapısal yönelimi ve bu yönelimin bir boyutu olan küresel sermayenin çıkarlarına eklemleme uğraşında bir entelektüel vicdansızlık sergilemekten hiç de geri durmuyor.
“Taraf” derin devleti kendinde bir derinlik olarak, soyutluk çemberine sarılı, devlet karşıtı, mistik bir yapı olarak bize sunuyor.
Devlete ve derinine dair bu metafizik tanıtlama çabası “Taraf”ın Erdoğan’ın AKP’sine methiyeler düzmesine sebep oluyor.
Günümüz Türkiye’sinde devletin ve onun özneleşme biçimlerinden sadece biri olan derin-in başındaki yegâne ismin Erdoğan ve hükümet partisi olduğu gerçeği gözden kaçırılıyor.
Unutulmamalı ki devleti ve onun tüm yüklemlerini işleten ve yöneten Erdoğan ve hükümet partisidir.
Yasama, yürütme ve yargının “birliğini” yeniden tesis etme uğraşı içindeki Erdoğan ve hükümet partisi devlettir ve derindir!
Nureddin el Mecnun (sendika.org)