Acaba insanlar en çok neden korkarlar? Atacakları yeni bir adımdan, kendi söyleyecekleri yeni bir sözden herhalde…
Temmuz başlarında çok sıcak bir gün, akşama doğru, genç bir adam “S” sokağındaki bir pansiyonda kiraladığı küçük odasından çıktı ve ağır, kararsız adımlarla “K” köprüsüne yöneldi. Ev sahibiyle merdivenlerde karşılaşmaktan kurtulmayı başarmıştı. Kiraladığı küçük oda, beş katlı yüksek bir evin çatı katındaydı ve odadan çok bir dolabı andırıyordu. Yemek ve öteki hizmetler de içinde olmak üzere kiralamıştı odayı. Ev sahibi kadın bir merdiven aşağıda ayrı bir dairede oturuyordu ve genç adam her sokağa çıkışında, ev sahibi kadının merdivenlere doğru ardına dek açılmış olan mutfak kapısının önünden geçmek zorundaydı. Buradan her geçişinde de genç adam korkuya benzer sayrılı bir duygu içinde kalır, utanç duyar, yüzünü buruştururdu. Ev sahibi kadına epey borcu vardı ve onunla karşılaşmaktan çekmiyordu.
Bir insanın işlediği korkunç cinayetler… ardından başlayan bunalımlı yaşam, geçmişiyle yaptığı isteksiz yüzleşmeler, işlediği suçun ıstırabından kurtulma çabaları… ve en sonunda aşkın akıl almaz gücüyle kurtuluşu bulması. Çıktığında Rusya’da gençleri ayaklandıran, yediden yetmişe herkesi hüzün ve mutluluk gözyaşlarına boğan bu sürükleyici ve heyecan dolu bir klasik.
Korkak ve çekingen biri değildi aslında. Hatta tam tersine; ama bir süredir tedirgindi, gerilimiçindeydi. Öylesine kendi içine kapanmış, öylesine herkesten kopmuştu ki, yalnızca ev sahibi kadınla değil, kiminle olursa olsun karşılaşmaktan kaçınıyordu. Ezici bir yoksulluk içindeydi, ama şu son günlerde buna bile aldırdığı yoktu. Asıl işlerini tümüyle bir yana bırakmıştı ve bunlarla uğraşmayı hiç istemiyordu. Aslında o kendisine karşı neler tasarlıyor olursa olsun, ev sahibi kadına da aldırdığı yoktu. Ama merdivenlerde durmak, kendisini hiç mi hiç ilgilendirmeyen gündelik birtakım saçmaları dinlemek, kira borcu konusundaki sızlanmalara, korkutmalara, yakınmalara katlanmak, üstelik yakasını kurtarabilmek için sözde nedenler bulmak, özürler dilemek, yalanlar söylemek… Hayır, merdivenleri bir kedi sessizliğiyle inip sıvışmak yapılacak en iyi şeydi.
Ama bu kez borçlu olduğu kişiyle karşılaşmak korkusu, sokağa çıktığında kendisini bile şaşırttı.
“Ne denli zorlu bir işe girişmek istiyorum, ama aynı zamanda da ne denli boş şeylerden korkuyorum!” diye düşündü tuhaf bir gülümsemeyle. Hmm… Evet… Hem her şey insanın kendi elinde, hem de insan yalnızca korkaklığı yüzünden ne fırsatlar kaçırıyor… Bu artık yadsınamaz bir gerçek, bir belit. İlginç bir şey, acaba insanlar en çok neden korkarlar? Atacakları yeni bir adımdan, kendi söyleyecekleri yeni bir sözden herhalde… Ben de amma gevezelik ediyorum ha! Gevezelik ettiğim için de hiçbir şey yapmıyorum. Ya da şöyle, hiçbir şey yapmadığım için gevezelik ediyorum. Gevezelik bana şu son ay içinde günlerce bir köşede yatmaktan ve düşünmekten gelmiş bir şey. Düşündüklerim de bir şey olsa bari, ipe sapa gelmez şeyler… Peki şimdi niçin gidiyorum? Yapabilecek miyim düşündüğüm şeyi?
Hem ciddi bir şey mi bu? Hayır, hiç de değil. Düşlerle avutup duruyorum kendimi; oyuncaklarla! Evet, evet oyuncaklarla!”
Boğucu bir hava vardı sokakta, korkunç sıcaktı: yapı iskeleleri, tuğlalar, kireç tozları, itişip kakışan kalabalık, bir yazlık kiralama olanağı bulamayan her Petersburglu’nun çok iyi bildiği o özel pis yaz kokusu… tüm bunlar genç adamın zaten bozuk olan sinirlerini iyice germişti. Hele kentin bu bölgesinde sayıları oldukça kabarık olan meyhanelerden yayılan dayanılmaz içki kokusu, henüz is zamanı olmasına karşın adım basında rastlanan sarhoşlar tablonun iğrenç ve iç karartıcı rengini tamamlıyor gibiydi. Delikanlının ince yüz çizgilerinde derin bir iğrenme anlatımı belirdi bir an. Yeri gelmişken belirtelim, delikanlı gerçekten yakışıklıydı: güzel kara gözleri, esmer teni/ortadan biraz uzunca boyu, ince ve biçimli vücuduyla çekiciydi.
Ama işte bir anda yeniden derin düşüncelere gömülür gibi olmuştu; daha doğrusu kendindengeçmiş gibiydi. Çevresinde kimseyi ayrımsamadan yürüyordu, aslında kimseyi ayrımsamak istediği de yoktu. Yalnız, arada bir kendi kendisiyle konuşmak alışkanlığıyla bir şeyler mırıldanıyordu.
***
“Aşkı ilk yaşamak, denizi ilk görmek gibi, Dostoyevski’yi de keşfetmek insanın hayatında çok önemli bir tarihtir. Bu genellikle ilk gençlik çağında olur; yaşlılıkta daha huzurlu yazarları okuruz. 1915’te Cenevre’de Suç ve Ceza’yı okudum. Kahramanları bir katil ve bir orospu olan bu roman bana çevremizdeki savaştan da yıkıcı ve etkileyici geldi… Dostoyevski’yi okumak bilmediğimiz büyük bir şehrin içine ya da bir savaşın gölgesine girmek gibidir.”
J. L. Borges
Suç ve Ceza,(Rusçası: Преступление и наказание) Dostoyevski’nin kendi dünyasının kurduğu en sevilen, en çok okunan, unutulmaz romanlarından biridir. Orijinal ismi Prestupleniye i Nakazaniye dir. Roman ilk olarak 1866’da Rus Habercisi adlı edebiyat dergisinde yayınlandıktan sonra cilt haline getirilmiştir. Dostoyevski’nin Sibirya’da cezaevinden döndükten sonra yazdığı roman, yazarın en uzun ikinci romanı olma özelliği taşır. Bununla birlikte yazarın olgunluk döneminin ilk büyük romanıdır.
Böyle ebedi güzel klasikleri paylaştığınız için teşekkürler.
5 ve 6 Bölüm yanlışlıkla radyonun alt linkinde 3 ve 4 bölüm diye yazılmış. O yüzden arayıp durmuşum. Paylaşımınız çok güzel. Tekrar teşekkürler.
Cvp:
Uyarı için teşekkür ederiz. Gerekli düzeltme yapıldı.
ÇALIŞMALARINIZ İÇİN KUTLUYORUM SİZİ. EMEĞİNİZE SAĞLIK. UZUN YOLCULUKLARIMDA ARACIMDA DİNLİYORUM.
DİĞER KLASİKLER İÇİN DE BÖYLE BİR ÇALIŞMANIZ OLACAK MI?
Teşekkürler
http://www.cafrande.org/?s=sesli+kitaplar