insanların, toplumsal ilgilerinin sonuna varmaları, zaten tüm başarısızlıkların ortak noktasıdır, ister etkin, ister pasif başarısızlıklar olsun, bunlar değersizlik duygusunun büyümesinden kaynaklanır. intiharcının toplumsal ilgi çizgisinden saptığı esasen açıkça görülmektedir. Birarada çalışmanın, birarada yaşamanın ve arkadaşlığın her türlüsü yokolmuştur. Üstelik bu kayıpların etkin (ak, tif) şekilde yeraldığı da kabul edilmek zorundadır. Bu etkinliğin belli bir kıvrımı vardır, yolu toplumsal ilgiden ayrılmakta ve ona karşı olmaktadır; bireyin kendisine zarar verirken başkalarına da acı ve üzüntü verir.
Adler daha kariyerinin başlangıcında (1920 b’den, 1967 c’ye), intihar dinamiğinin bir “öç alma hareketi” olduğu yolunda atak yorumlar yapmıştır. Bunun yakınları, akrabaları etkilemek, bu yolla kaybedilenleri geri kazanmak amacına dönük olduğunu söyler. Bu nedenle intiharı bir tür iletişim aracı olarak savunur ki, bu görüş bugün artık genel olarak kabul edilmektedir. Aşağıdaki rapor onun bu tezinin son formülasyonudur ve burada intihara kalkışan bireyi, “kendine zarar verme hayalleri görerek veya kendine zarar vererek başkalarını inciten insan” olarak tarif etmektedir.
Sık rastlanan intihar olayı, sıradan gözlemci için çevresi esrarengiz nedenlerle çevrelenmiş bir olaydır. Kendisine yakın birinin intihan ona gerçekten dokunmadıkça, intihan rastgele açıklamayı arasıra başaran yüzeysel bir nedene yönelir ama, bu neden çoğu zaman olayı hiç de açıklayamaz. İntihar girişimcisinin yakın ve uzak çevresinde bulunanlar olayı garip ve anlaşılmaz bulurlar. Bunun pek fazla önemi yoktur, çünkü insan doğasının anlaşılması ve profilaksis doğrultusunda düşünme pek de sık rastlanan şeyler değildir.
Açıklama girişimleri genellikle, ansal (mental) düzensizlik içinde bulunan kimselerde intiharlara ne kadar sık rastlandığıyla başlar. Özellikle de, depresyon içindeki insanlar arasında. Bunların tümüne intihar, dertlerinden kurtulma yolu olarak gözükür. Her ne kadar söyledikleri sözler bunun tersi doğrultudaysa da. Demek ki, normal veya normale yakın bir insan, intihan tümüyle patolojik bir görüngü olarak ele alma eğilimindedir.
Durumsal Etkenler
Ama böyle bile olsa, normal insanın da intiharı tek çıkar yol olarak görebildiği durumlar vardır. Bu durumlar, çok üzücü ve değiştirilemeyecek durumlardır. Örneğin kurtulma umudu olmayan bir eziyet, insanlık dışı saldırılar, yüz kızartıcı ya da kriminal eylemlerin ortaya çıkması korkusu, iyileşmeyecek ve çok acı veren hastalıklara uğramak, vb. Esas şaşılacak nokta, bu gibi nedenlerle yeralan intiharların sayısının pek de fazla olmamasıdır.
İntihar nedenleri diye adlandırılan şeyler arasında, eğer patolojik hastaların durumunu hariç tutarsak, para kaybı ve ödenemeyen borçlar birinci sırayı almaktadır. Bu oldukça düşündürücüdür. Bundan sonra aşkla hayal kırıklığı veya mutsuzluk gelmektedir. Daha sonra gelen nedenler ise, sürekli işsizlik (bireyin kendisi bundan sorumlu olacağı gibi, olmayabilir de), bir de haklı veya haksız sitemler gelmektedir.
Bir intihar nedeni de salgın hastalıklar olmaktadır. Şaşırtıcı olmasına rağmen, bu da arasıra ortaya çıkar. Japonlar arasında harakiri de, azalmasına rağmen hala sürmektedir. Kadınlar ve kızlar arasında intihar veya intihar girişimi, ay halindeyken nispeten daha çok yeralmaktadır. Ayrıca, intiharlar elli yaşından sonra artmaktadır. Bütün bu durumlar, Bireysel Psikoloji tarafından açıklanabilecek şeylerdir.
Uzmanlığı olan veya olmayan grupların sık sık intiharları azaltma yolunda çabaya girişmesinde de şaşılacak bir şey yoktur. Görebildiğimiz kadarıyla böyle girişimler intiharları azaltmaya pek de yaramamıştır. Bunun nedeni, intiharların önlenmesi için kuruluşlara başvuran insanların, hala biraz umudu bulunan kimseler olmasındandır. Günümüzde intihar sayısı değişmiş değildir, hatta belki artma yolundadır.
İlişkisel Etkenler
intihar sıklığı, insanoğlunun pek de yüksek olmayan toplumsal ilgisine yönelik ciddi bir suçlamadır. Bu gözönüne alındığında, intihar denilen şaşırtıcı görüngünün anlaşılır şekilde incelenmesi de acilen gerekli olmaktadır.
içten gelen, endojen nedenler arasında, Bireysel Psikoloji yalnızca bireyin kalıtım ve çevre etkenleriyle kendi yaratıcı güçlerini kullanarak kurduğu, fakat kendi yetersiz, sınırlı görüşlerine göre kurduğu hayat tarzını düşünmektedir. Tabii buna ek olarak, dışarık (exogenous) nedenleri de ele almak zorunluğu vardır ki, bunlar da bireyin karşısına çıkan sorunu ele almaya hazırlıklı olmadığını ortaya koyacaktır. Daima tutarlı olan hayat tarzı, böylelikle dış durumla karşı karşıya gelip çatıştığı zaman, o bireyin toplum içinde başkalarıyla birarada yaşamaya na kadar hazır olduğunun deneyi, sınavı cevaplanmış olur.
Bireysel Psikoloji gözlemleri, bireyin her adımının, eldeki sorunu kendi tutarlılığına uygun olarak başarılı şekilde çözmeye dönük olduğunu göstermiştir. Fakat bireyin neyi başarılı olarak değerlendirdiği her zaman için özneldir. Tecrübelerimiz göstermiştir ki, bireyin karşılaşmak zorunda olduğu tüm durumlar, istisnasız olarak, çözüm için toplumsal ilgiye ihtiyaç gösteren durumlardır. Her birey topluma öyle bir şekilde bağlıdır ki, bu bağlılık derecesini açığa vurmayan, kendi toplumsal ilgisini belli etmeyen ne bir hareket yapabilir, ne bir şey düşünebilir, ne de bir duygu ifade edebilir. Buradan hareketle, intiharın ancak yeterli toplumsal ilgisi olmayan bir insanın acil bir sorunla karşılaşması halinde ortaya çıkabileceği anlaşılıyor.
insanların, toplumsal ilgilerinin sonuna varmaları, zaten tüm başarısızlıkların ortak noktasıdır, ister etkin, ister pasif başarısızlıklar olsun, bunlar değersizlik duygusunun büyümesinden kaynaklanır. intiharcının toplumsal ilgi çizgisinden saptığı esasen açıkça görülmektedir. Birarada çalışmanın, birarada yaşamanın ve arkadaşlığın her türlüsü yokolmuştur. Üstelik bu kayıpların etkin (ak, tif) şekilde yeraldığı da kabul edilmek zorundadır. Bu etkinliğin belli bir kıvrımı vardır, yolu toplumsal ilgiden ayrılmakta ve ona karşı olmaktadır; bireyin kendisine zarar verirken başkalarına da acı ve üzüntü verir.
İntihar girişimcisi genellikle başkaları üzerinde yaratacağı şoku (bilinçli olarak) pek düşünmez, ya da hiç düşünmez. Ama bir adım daha ileri anlayışla açıklanabilmektedir. Acaba bu insan intihar edebilmek için başkalarını düşüncelerinden çıkarmak zorunda mıdır? Bazı durumlarda belki de toplumsal ilgisi bunu gerektirecek kadar güçlü olabilir. Beri yandan, sanki bunun tersine işaret edermiş gibi, intiharcıların son mektuplarında genellikle başkalarına verdiği üzüntülerden ötürü özür dileyen satırlara rastlanır. İntiharcının hareketi ve yönü, başkalarını üzmeksizin gerçekleşemez. Ve belki de nice insan intiharın eşiğindeyken, toplumsal ilgileri onları öteki insanları üzmekten alıkoyduğu için bunu yapamamaktadırlar.
Bu “öteki insan” genellikle hep vardır. Genellikle de intihardan en çok ıstırap çekecek kişidir.
Öneğilim Etkenleri
Bireysel Psikoloji sürekli olarak bireyin bütünlüğünü ve tutarlılığını aramaktadır. Başarısızlıklara hazırdır, onları önlemeye, engellemeye çalışırız, bunu da her zaman, yanlış hayal kavramının ilk kaynağının ta ilk çocukluk yıllarına kadar izlenebileceğini bilerek yaparız. O halde potansiyel intiharcı tip olan çocukları tanıyabilmek zorundayız. İntiharla ölenlerin veya intihara kalkışanların geçmiş yaşamlarının ve çocukluklarının incelenmesi, ortaya tüm diğer tür başarısızlıklarda görülen izleri çıkarmaktadır. Yani toplumsal ilgi eksikliğiyle oldukça yüksek bir etkinlik derecesi. İntiharcılar her zaman problem çocuk olmuşlardır. Ailenin hiç değilse bir tarafınca şımartılmış, aşırı duyarlı tiplerdir. Sık sık, alışılmadık düzeyde duygu incinmesi gösterirler. Kaybetme ve yenilme durumlarında, pek dayanıklı değillerdir. Yani yenilgiyi efendice kabul etmezler. Başkalarına doğrudan saldırgan davranışlarda bulunmazlar ama, hayat tarzları daima başkalarını sürekli yakınmalarıyla, üzüntüleriyle, acılarıyla etkileme girişimleriyle doludur. Güç hayat durumlarıyla karşılaştıklarında, psikolojik acı nedeniyle çökme, yıkılma eğilimleri vardır. Fazla ihtiraslı, gururlu insanlar olup, kendilerinin başkalarının gözündeki değerini pek çabuk farkederler. Hastalık veya ölüm hayalleri, bunun başkaları üzerinde yaratacağı üzüntü, kendilerinin başkalarının gözündeki değeriyle paralel gitmektedir. Bu duyguyu genellikle çocukluklarındaki şımartılmadan alırlar. Ben buna benzer izleri depresyon olgularının başlangıcında da bulmuşumdur. Bu tiplerin de sınırı intiharcılarınkine bitişiktir. Alkolikler ve uyuşturucu tiryakileri de böyledir.
İntiharcının ilk çocukluk ifadeleri arasında, bir de önemsiz konular için büyük üzüntüler duyulması vardır. Hastalanmak için büyük istek duyma, ya da ölmek için büyük istek duyma, küçük düşme duygusuyla birlikte ortaya çıkar, çocuk öfke gösterileriyle birlikle kendine zarar vermek ister ve sanki onun her isteğini yerine getirmek çevresindekilerin göreviymiş gibi onlara cephe alır. Zaman zaman kendini suçlar, bu yolla çevredekilerin sempatisini ve anlayışını loplar, abartılmış cesaret gösterileriyle onları ürkütür ve bazen de inatçı açlık grevlerine giderek anneyle babayı çaresiz bırakır. Arasıra başkalarına karşı doğrudan veya dolambaçlı saldırılar yeralır. Ya bu saldırılardan sonra, ya da yalnızca hayal, istek ve rüya yoluyla yapılan doğrudan saldırılardan sonra, intihar gelmektedir.
Ailede intihar olayları, aynı eğilimde olanları pek cezbeder. intihar eden dostlar, ünlü insanlar veya intiharla ilgili özel yerler de onların ilgilerini çeker.
En basit şekliyle ifade etmek gerekirse, potansiyel bir intiharcının hayat tarzı, kendisine zarar vermeyi hayal etmek veya kendisine zarar vermekle başkalarını incitmek şeklinde nitelendirilebilir. Saldırının kime yönelik olduğu, olaydan en çok kimin üzüldüğünü görmekle kolayca anlaşılabilir, intiharcı kendini aşırı düşünen insandır, başkalarını az düşünür, başkalarıyla oynamaya, iş görmeye, yaşamaya ve ölmeye yetenekli değildir. Kendi değerinin aşırı farkında olup, her zaman kendi çıkarma olan sonuçları büyük gerilimler içinde beklemektedir.
İntihar fikri, tüm yanlış çözümler gibi, elbette ki, çözümü zor bir dışarık sorun karşısında ve birey o sorunu çözecek kadar toplumsal ilgiden yoksun olduğu zaman ortaya çıkar. Bireyin etkinliğinin (aktivite) az veya çok olması, bu noktada belirtilerin ne yönde ortaya çıkacağını belirler. Durumun birey tarafından iyice anlaşılması, bu belirtileri tümüyle ortadan kaldırabilir.
Ruh hekimi potansiyel intiharcıyı saptadığı zaman bu teşhisini kendine saklasa iyi olur ama, bir yandan da tüm tedbirleri almalıdır. Kimseye söylememekle birlikte hastaya daha iyi, daha bağımsız, topluma dönük bir hayat tarzını bulabilmesi için bir şeyler yapması gerekir.
*Alfred Adler (d. 7 Şubat 1870 – ö. 28 Mayıs 1937) Bireysel Psikoloji ekolünün kurucusu, Avusturyalı psikiyatrist. Derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan biridir. (diğerleri: Freud, Jung)