“Acınız ve hüznünüzden söz ediyorsunuz; ama bir an için beni düşünün” Gezgin – Halil Cibran

Halil CibranGezgin
Yol kavşağında rastladım ona; yalnızca bir pelerini ve bir asası olan bir adamdı, yüzü acıların tülüyle örtülü. Birbirimizi selamladık, dedim, “Evime gel ve konuğum ol.”
Ve geldi.
Karım ve çocuklarım bizi eşikte karşıladılar. Onlara gülümsedi; gelişini çok sevmişlerdi.
Ve hep birlikte sofraya oturduk; ve bu adamdan çok hoşnuttuk; çünkü bir suskunluk ve bir gizem gizliydi onda.
Ve yemekten sonra ateşin etrafında toplandık, ve gezilerini sordum ona.
O gece ve ertesi gün bize bir çok öykü anlattı; ama şimdi aktaracaklarım, o kendisi sevecen olanın günlerinin acısından doğmuştur; ve bu öyküler, yolunun tozundan ve sabrından devşirilmistir.
Ve üç gün sonra bizi terkettiğinde, konuğun gittiğine değil, içimizden birinin hâlâ bahçede beklemekte olup, içeri girmediğini duyum sadık.

Gözyaşları ve Kahkaha
Suların yükseldiği sırada Nil kıyısında bir sırtlan ile bir timsah karşılaştılar; durup selamladılar birbirlerini.
Sırtlan konuştu ve dedi, “Günleriniz nasıl geçiyor, Efendim?”
Ve timsah cevapladı ve dedi “Kötü geçiyor. Gün oluyor acılarım ve hüznüm içinde ağlıyorum ve yaratıklar diyorlar ki, ‘Bunlar yalnızca timsah gözyaşları.’ Ve bu beni her sözün ötesinde yaralıyor.”
Ve sırtlan dedi, “Acınız ve hüznünüzden söz ediyorsunuz; ama bir an için beni düşünün. Dünyanın güzelliğine, harikalarına, mucizelerine bakıyorum ve salt bir sevinçle, günün güldüğü gibi gülüyorum. Ve ormanın insanları diyorlar, “Bu yalnızca bir sırtlan gülüşü.”

Giysiler
Birgün Güzellik ve Çirkinlik bir deniz kıyısında karşılaştılar. Ve dediler, “Haydi, denize girelim.”
Ve giysilerini çıkartıp sularda yüzdüler. Ve bir süre sonra, Çirkinlik kıyıya dönüp Güzelliğin giysilerine büründü ve yoluna gitti.
Ve Güzellik de denizden çıktı; ve kendi giysilerini bulamadı; ama çıplak olmak utandırıyordu onu; çaresiz Çirkinliğin giysilerine büründü. Ve yoluna devam etti Güzellik.
O gün bugündür erkekler ve kadınlar onları birbirine karıştırır.
Ancak içlerinden Güzelliğin yüzünü önceden görmüş kimileri vardır ki, giysilerine bakmaksızın tanırlar onu. Ve yine Çirkinliğin yüzünü bilen kimileri vardır ki, giysi onu gözlerinden gizleyemez.

Halil Cibran
Kaynak: Gezgin

Çeviren: Sibel Özbudun


Cibran’ın bu kitabının İngilizce başlığı, “The Wanderer, His Sa-yings and His Parables”. “Parable” sözcüğünü Türkçe’ye, hele TDK Türkçesi’ne çevirmek bir hayli zor. Yine eski ve çoğunlukça unutulmuş bir terimi, “mesel” i yeğlemek durumunda kaldım. Ancak sanırım bu terim de kısa bir açıklama gerektiriyor.
“Mesel” Habeş (mesel, messale), Arami (maşla) ve İbrani (masal) kökenlerinden Arapça’ya aktarılma, dilimize de Arapça’dan geçmiş bir terimdir. Mecaz ve teşbih yoluyla yapılan ve genellikte pratik ya da ahlaki bir ders vermeye yöneten kıyaslamaları ifade eder. Özellikle hayvan ve insan arasında yapılan teşbihler, “meseller” faslında önemli bir yer tutmaktadır. Ancak, mesel, bundan ibaret değildir, kuşkusuz. Cansız nesneler, düşsel yaratıklar, tanrılar ya da insan-lar arasındaki ilişkileri de sıkça konu alırlar.
Gerek Arap, gerekse Türk yazınında mesel’in en yaygın kullanılışı, “darb-ı meseller” yani atasözleri şeklindedir. Darb-ı meseller genellikle bilinen ya da unutulmuş eski, alegorik bir öykü velveya masa-la(Daha doğru bir deyişle “mesel”e) gönderme yapan, özlü sözlerdir.
Mesellerin biçimlenişinde iki esas akım gözlenmekledir: Grek ve Doğu. Hangisinin önce oluştuğu tartışmalı, ancak karşılıklı etkileşim içinde geliştikleri, kesindir. Ne ki, aralarında, az ileride değineceğim içinde yeşerdikleri toplumsal formasyonların özgünlüğünü yansıtan farklılıklar vardır. Grek çizgisi “Fable” şeklinde gelişirken, Doğu’daki gelişimin “Parable”a daha yakınlık gösterdiği söylenebilir.
Grek kaynaklarında Ilesiodos’un İşler ve Günler’inde ve daha

sonraları Archilochus ve Solon’un yapıtlarındaki izler, Aseop’da klasik şeklini alır ve La Fontaine fable’lerine değin uzanır.
Doğu’da ise meseller Hint ve Sanskrit kaynaklarına dek iner. İlk Jatakalar (Buddha’nın doğumlar çevriminde, daha önceki hayvan bedenlerindeki deneyimlerine ilişkin öyküler) Doğu mesellerinin prototipi sayılabilir. Orijinali kayıp olan ve Bidpai (Beydeba) adlı bir Hint bilgesine atfedilen Sanskrit dilindeki Panchatantra (Beş Kitap) ise, yine yitik bir Pehlevi yorumu kanalıyla Abdullah ibn Mukaffa tarafından, Kelile ve Dimne adıyla Arap diline aktarılmıştır. Bu yapıt, bilge bir vezirin, hükümdara alegorik öyküler aracılığıyla adil ve bilgece yönelimin ilkelerini va’zetmesi şeklinde özetlenebilir; ve içerdiği, Doğu despotizmine denk düşen eleştirellik dozuyla, Doğu edebiyatında kalıcı bir yaygınlık kazanmıştır.
Cibran’ın üslubu kanımca ikinci eğilime, yani Doğu yazınındaki “mesel” tarzına daha yakın düşmektedir.
Yeri gelmişken, her ikisi de “mesel” olarak çevrilebilecek “fable” ile “parable” arasındaki ayırımı burada vurgulamak istiyo-rum. “Fable” genellikle düşsel bir durumu betimler ve daha dünyevi bir bilgeliğe vazederken, “Parable” doğal, olabilecek durumlara işaret eder ve üst bir düzeye, elik değerlere yönelir.
Bu, kanımca hayvanların hayvan gibi davrandığı, kendilerine özgü özelliklerini yitirmediği ve daha gündelik, daha dünyevi dersler içeren balı “fable” leri ile, hayvanların (ya da diğer kurguların) gerçekle insanları betimlemede bir biçim olarak kullanıldığı, bilgeliğe, adalete, kısacası, kendini yönetilmeye yazgılı gören bir halkın, hükümdarına nasıl yönetilmek islediğini anlatışına ilişkin Doğu “parable” ları arasındaki farklılığı da açıklamaktadır.

Mayıs, 1990
Sibel Özbudun

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz