Slumdog Millionaire: Yoksul ve aç Bombay ya da arabeskin âlâsı… – E . Zeynep Güler

Pazar gecesi yapılan 81. Oscar ödüllerinin en iyi film dalında Slumdog Millionare 7 dalda birden ödül kazandı. Şu ana kadar Altın Küre, Bafta, daha da önemlisi Amerikan Yönetmenler Birliği ödüllerini alan film hakkında Oscar töreni öncesinde  Zeynep Güler’in kaleme aldığı yazıyı okuyabilirsiniz.

2008 İngiltere yapımı, 120 dakikalık filmin yönetmenleri İngiliz Danny Boyle ve Hintli Loveleen Tandan. Geniş bir Hintli oyuncu kadrosuna sahip film Bombay’ın yoksul, çok yoksul, hele Batı’nın ölçülerine göre cidden çok yoksul varoşlarından gelen öksüz ve yetim bir gencin “Kim 500 Milyar İster” yarışmasında büyük, çok büyük ödülü (20 milyon Rupi) almasının öyküsü. (Aynı formatta yapılan yarışmanın bizdeki sunucusu Kenan Işık’tı hatırlarsınız, başlangıç soruları arasında da limon, şeker ve sudan yapılan içeceğe ne denir gibi sorular vardı.) Filmde yarışma sırasında, sorulan ve genç yarışmacının yanıtını bildiği her sorudan hareketle geçmişini, bilgilerinin nasıl acıyla aklına ve derisine kazındığını izliyoruz.

Esas düşünceyi başta söylemek lazım, film birçok özelliğiyle bir Hint/İngiliz arabeski. Nasıl derseniz, mutlu sonla başlamalı, öyle oluyor; heyecan, şaşırtmaca var, sürpriz yok, zaten olsa da bunun bir önemi yok. Trene yetişemeyip geride kalanlar, kötü adamlar, silah külahlar, kardeşini satmalar, kör çocuklar, kötü yola düşenler, büyüyünce de peşinden gidilen çocukluk aşkları… Kaybetmeler, bulmalar, şans, aşk, kader, kısmet, tesadüf, macera, avantür… Filmde iyiler ve kötüler var ve bu ikilik kardeşler arasında bile olabiliyor. Yalnızca iyi polis-kötü polis yok, program yapımcılarından rüşvet aldığı için işkence yapan, aynı zamanda giderek yumuşayan ve çocuğu anlayan, ona acıyan, onunla özdeşleşen, bir noktadan sonra yarışmayı kazanmasını isteyen polis var.

[Slumdog Millionaire, filmin fragmanı]
Bu arabesk işinde biz de ustalaştık sanıyorum, çünkü filmin birçok noktasında şimdi şöyle olacak diye düşünüyorsunuz, öyle oluyor. Zorbalıkla, sahte dilencilikle kazanılmış kötü para, iyi, şansla kazanılmış para, yoksulluğu ve zenginliği de katarsak bu filmin konusu para, para, para… Emin olamadığım şey, hani bu film mi arabesk, yoksa Bombay’da, Hindistan’da hayat böyle, biz mi fazla uzaktan bakıyoruz? Ülkemizde bile bu filmi izleyince, biz iyiymişiz diyecekler olacaktır. Hindistan’la, Bombay’la bir farklılık olduğu kesin, ama filmi incelerken Bombay ve halkı hakkındaki gerçeklerden çok bize gösterilen hakkında konuşuyoruz. Evet, film Bollywood özellikleri taşıyor. Ama bir eleştirmenin söylediği gibi, üstüne üstlük dünya çapında bir seyirlik olabilmesi için Hollywood’a yaklaşmış, onun eski haline benzemiş bir Bollywood. Bu yüzden aydınlatmadığı, analiz etmediği, yalnızca sergilediği ve duyguları yükselttiği için “yoksulluk pornosu” olarak da nitelenen bu film Oscar alırsa şaşırmamak lazım.

Bir başka konu daha: şans, kader, yarışma programlarından para kazanma umudu… Bunlar krizli dünyamızın en gözde, popüler, en favori sektörleri, sanatta da en favori konuları olacağı kesin. Küreselleşen dünyada böyle, ülkemizde de böyle. Güzel ülkemizde yarışma programlarına çıkabilmek için binlerce insan sıralarda bekliyor. Üstelik yarışmalar artık “bilgi” yarışması formatını bile aşmış, şans işi haline gelmiş durumda. İnsanlar dualar ederek kutuları açıp şans ve para arıyorlar, başka şansları olmadığını düşünüyorlar. Milyonlarca insan izliyor, onlarla ağlayıp onlarla gülüyor. Arada da televizyon kanalları para kazanıyor. Ama bu konu da eski bazı örneklerden çok farklı ele alınıyor. Yalnızca hatırlatmakla yetineyim, filmi daha önce yapılmış bazı filmlere, Nefret’e (La Haine), Tanrı Kenti’ne (City of God) benzetenler var. Nefret’i düşünecek olursak, ele alınan, gösterilen şiddetin arka planının daha etraflıca kurulduğunu hatırlayalım. Ama mesela önemli bir başka filmi, 1930’ların kriz döneminde geçen bir dans maratonunu anlatan 1969 yapımı, Sydney Pollack filmi Atları da Vururlar’ı düşünelim. O zamanlar da sonuçta ödül için yapılan, yoksulların yaptığı, yoksullara yaptırılan yarışmalar vardı. Ama hatırda kalan kriz, yoksulluk, rekabet ve dayanışmaydı. Şimdi bu filmden akılda kalan nedir? Çöplüklerde, nehir kıyılarında yaşanan yoksulluk mu? Annesini etnik terör sonucu kaybedip çöplükte yatıp kalkan, koka kolayla kandırılıp dilenciliğe zorlanan, kör edilen, fuhuş yaptırılan çocuklar mı? Trenden trene, yoğun trafikte, kalabalıklarla bir seyahat ve hareket halinde Hindistan mı? Yarışma mı? Uzunca bir zaman dilimini anlatmayı hedefleyen öyküyle yoksul semtlere, eski varoşların üzerine yapılan apartman bloklarını gösterip yaşanan değişimin mi altı çizilmekte? Eğer vurgulanmak istenen şiddet ise, yarışmacı gencin akıl sağlığının bu kadar yerinde olması nasıl açıklanır? Ve sonunda paraya ve sevdiği kıza kavuşunca tren istasyonunda dans etmesi arabeskten başka nedir? Soruyorum nedir?

Bombay’ı Lars Von Trier’in Beş Engel (2003) filminden hatırlayanlar olacaktır. Bu filmde, çeşitli zorluklara sahip bölümler çekmesi emredilen ünlü yönetmen Jorgen Leth smokiniyle Bombay sokaklarında, aç ve yoksul çocukların arasında, bir tül perdenin ardında, beyaz eldivenli uşakların balık servisi yaptığı, beyaz örtülü mükellef bir sofrada yemek yemek zorundaydı. Arkada her an öne atılmak üzere olan büyük ve aç bir kalabalık vardı. Filmin en çarpıcı ve etkileyici, hatta afişine taşınan sahnesi buydu. Yapılan işin etik yanını bir an için kenara bırakalım, öyle bir filmi çekmek bile büyük zorluklar içeriyordu. Filmin bu parçasında anlatılan zorluk da açların oluşturduğu manevi ve maddi engeldi zaten. Ekibin aç insanlardan, çocuklardan korunması gerekiyordu. İki filmin de görüntü yönetmeninin aynı kişi, Anthony Dod Mantle olduğunu belirtmeden geçmeyelim.

Yoksulluk magazinine gelince, yönetmenin bir söyleşide dile getirdiği gibi Slumdog Millionaire filminde rol alan çocukların eğitimlerine 16 yaşına kadar devam etmeleri film ekibi tarafından sağlanmış, ayrıca alacakları paranın bir kısmını bu yaşa kadar eğitimlerine devam ederlerse ulaşabilecekler. Eğer derslerinde başarılı olamazlarsa, 12 yaşında işe yerleştirileceklermiş.1 Ekip siyaseten doğru bir iş yapmış ve onları böylece “kurtarmış”; şanslı çocuklarmış… Ayrıca bir şey daha var: Slumdog Millionaire filminin Bombay’ın yoksul kenar mahalle turizmini canlandırdığı söyleniyor. Britanyalılar, Batılılar önce sömürgeci olarak geldiler, şimdi yoksulluk turizmi için gelirler mi? Gelirler; hem trafik soldan akıyor, hem de (en azından filmde) çoğu insan İngilizce konuşuyor… Sokaklarından sabahları yoksulların cesetleri toplanan Hindistan’a “light” bir tur alma konusunda ne düşünüyorsunuz?

1) http://www.bfi.org.uk/sightandsound/feature/49511

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz