Calvino: Çünkü İktidar, her şeye egemen olunduğunu düşündüğün an, her şeyi yitirmeye en yakın olduğun andır

Italo CalvinoCalvino’ya Göre Ses ya da Ses Üstünden
Bir İktidar Çözümlemesi

“Tahtına gömülmüş, elini kulağına götürüyorsun, hiçbir fısıltıyı, hiçbir yankıyı azaltmasınlar diye sayvanın perdelerini vana çekiyorsun. Günler senin için kâh net, kâh neredeyse algılanamaz seslerin birbirini izleyişidir; bu sesleri birbirinden ayırmayı, geldikleri kaynağı ve uzaklıklarını değerlendirmeyi öğrendin, birbirlerini nasıl izlediklerini biliyorsun, sessizlik anlarının ne kadar sürdüğünü biliyorsun, ortakulağına ulaşmak üzere olan her gümbürtüyü, gıçırtıyı ya da tıngırtıyı sen zaten bekliyor, İmgeleminde onu önceliyorsun, sesin oluşması gecikirse, sabırsızlanıyorsun. Ta ki işitme duyusunun ipi yeniden düğümlen ince ve, iyi bilinen gürültüler çözgüsü bir hoşluk açılıyormuş gibi görünen noktada boşluğu yamayıncaya kadar kaygın dinmiyor.”

Italo Calvino”Kulak Kesilmiş Bir Kral“* hikâyesinde, zamanım seslere kulak kesmiş bir halde, bunların anlamına değil sesel özelliklerine yoğunlaşarak geçiren bir kralı anlatır. Kralın iktidar mantığı, kendisi tarafından, krallığının akustik kontrolüne indirgenmiştir. Saray kocaman bîr kulak olmuştur. “Saray, baştan asası kıvrımlardan, kulak memesini andıran yuvarlak ve çıkıntılı kısımlardan oluşur, anatomi ile mimarlığın ad ve işlevleri değiştokuş ettikleri büyük bîr kulaktın “Padiglioni (kulak kepçeleri; köşkler), trombe (östaki boruları; merdiven boşlukları), limpani (ortakulaklar; alınlık tablaları), chiocciok (kulak salyangozları; sarmal merdivenler), labbinti (boşluklar; labirentler). Sen, dipte, saraykulağın senin kulağının en iç bölgesinde gizlisindir saray, kralın kulağıdır.”

Saray, yalnızca bir kulak değil, “kâh açılan, kâh büzülen, zincirlerden bir yumak gibi kenetli duran sesli bir binadır. Bütün bu özellikleriyle de “Saray, kralın gövdesidir”. İktidara geldikten sonra bir güç olmakla zafer elde edilmiş değildir. İktidar, her zaman diken üstünde olmaktır. Çünkü her şeye egemen olunduğunun düşünüldüğü an, her şeyi yitirmeye en yakın olunan andır. “İktidarın dayandığı dediğim dediklik, zafere ulaştığı andaki kadar kırılgan olmamıştır asla.” Krallık ortamında, düzenin tehdit eden seslerine uyum sağlayan saraylıların sözleri kadar sesleri de sahtedir. Tıpkı kapanan bir kapının soğuk, yaşamasız sesi gibi. İnsan sesi de bütün sesler içinde yakalanan ve şifresi çözülen akustik bir ayrımıdır: Krallığın kontrol düzeni olarak düzenin genel siyasal akustiğinin içinde çözünüp gider. Derken kral, şarkı söyleyen bir kadın sesi duvar bir gün. İlk kez bu sesin kavnağını merak eder. “Hiç kuşkusuz, bir kişiden geliyor bu ses, her kişi gibi biricik, benzersiz birisinden, ancak bir ses bir kişi değildir, havada asılı kalmış, şeylerin katılığından kopmuş düşeydir. Ses de biricik ve benzersizdir, ama belki insandan farklı bir biçimde: Ses ile insan birbirine benzemeyebilir. Gene de gizli bir biçimde, İlk bakışta görünmeyen bir biçimde birbirine benzeyebilir: Ses. kişinin en gizli ve en gerçek yönüne karşılık gelebilir. O bedensiz sesi dinleyen, kendi nedensiz benin mi? Öyleyse, onu gerçekten duyuyor, anımsıyor ya da düşlüyor olman, hiç fark etmez. Gene de, sen o sesi algılayan kendi kulağın olsun istiyorsun; demek ki, seni çeken yalnızca bir anı ya da hayal değil, etten bir gırtlağın titreşimi. Bir sesin anlamı budur:

Canlı bir kişi vardır, gırtlağı, göğsü, duygulan olan bir kişi; o, öteki bütün seslerden Farklı olan bu sesi gönderir havaya. Bir ses, küçükdili, tükürüğü, çocukluğu, yaşanmış hayatın pasını, zihnin niyetlerini, ses dalgalarını kendine özgü bir biçim verme hazzını katar işin içine. Seni çeken, bu sesin varoluşa, ses olarak varoluşa kattığı zevktir; ama bu zevk seni, o kişinin başka herkesten nasıl farklı olabileceğini sesi nasıl farklıysa hayal etmeye götürür.”

Bütün enerjisini tahtı ele geçirmek için harcayan kral, tahtını korumak için de olası düşmanlara karşı sürekli korku içinde yaşamaktadır ve ona eşlik eden, seslerin kışkırttığı ölüm düşüncesi ve korkusudur. Karanlıkta duyduğu bu kadın sesi, birden hayata dair düşüncelere geri döndürüverir onu; arzulan bir nesneye kavuşur.

Kimlik ve cinsiyet ayrımı üzerine çalışmaları bulunan felsefeci Adriana Cavarero, Calvino’nun öyküsünde insan sesinin, diğer seslerle karışmadığını, özellikle insanca olanın, siyasal olanın dışında bir yerde ortaya konduğunu ifade eder. Bu da öyküye şarkı söyleyen kadının girmesiyle başlar. Hannah Arendt’ın İnsanlık Durumunda sözünü ettiği insanın biricikliği, Calvino tarafından bu noktada vurgulanır. Bu ses, bir kişiden gelmektedir, her kişi gibi biricik, benzersiz birisinden… Düzen çözümlemede öyküyü sesin üzerine kuran Calvino, “etten bir gırtlağın titreşimi” diyerek biricikliği olan sese dikkat çeker. Cavarero’ya göre her anlamca titreşimi hesaba katmayan varlığın sesel öz ifşasının yalın hakikatini kral gözden kaçırmıştır. İnsanların sözcükleri bir araya getirmeleri onların tipik özgürlükleri olsa da, her ne kadar bunun doğruluğunu açıkça ortava koysa da bu, konuşanın biricikliğini gösteren yeterli gösterge değildir. Oysa, konuşanın sesi, tıpkı şarkı söylerken olduğu gibi, kullanılan sözler aynı olsa da her zaman başkalarından farklıdır. Cavarero, Calvino’nun ete, nefes alıp veren akciğerlere, kan pompalayan kalbe, kısaca bedene dolaylı olarak değinse bile, felsefi bir seçim yaparak işitme, konuşma, düşünme velilerine göndermelerle dikkati baş kısmına çektiğini söyler. İnsanın biricikliği, onun yaşayan, nefes alan bir varlık olmasında değildir. Burada Calvino’nun seçimi açıktır. Örneğin, biricikliği vurgulayan özellik, olarak görünüş de pekâlâ kullanılabilecekken, Calvino özellikle sese işitme duyusuna odaklanır. Krallığın kulağı, siyasetin, benzer nedenlerle de felsefenin kulağı olur. Cavarero’va göre, sesin dışarı çıkması ile akustik algı arasındaki oyun, zorunlu olarak iç organları işin içine katar; bedenin derinliklerinde ve bütün bedenlerden daha bedensel olanı anıştıran etten boşluklara tekabül edeni içerir. Ses titreşimlerinin elle tutulamazlığı hava gibi renksiz olmakla birlikte, yumuşak bir ağızdan çıkar, etin kırmızılığına sürtünerek fışkırır. Bu da, Calvino’nun söylemeye çalıştığı gibi şu demektir: Ses, her tek tek insanın en gizli, en hakiki olanına eşdeğerdir. Varolanın ontolojik sırlarına değil, yaşamsallığına dair bir şeydir bu.
“Bir ses, küçükdili, tükürüğü, çocukluğu, yaşanmış hayatın pasını, zihnin niyetlerini, ses dalgalarına kendine özgü bir biçim verme hazzını katar işin içine. Seni çeken, bu sesin varoluşa, ses olarak varoluşa kattığı zevktin ama bu zevk seni, o kişinin başka herkesten nasıl farklı olabileceğini sesi nasıl farklıysa hayal etmeye götürür.” Calvinonun öyküsünde bu hazzı kışkırtan bir kadının sarkışıdır. Calvino kadının şarkı söylemesinin başlan çıkarıcılığına, kadının varlığının bedensel yanına vurgu yapan yaklaşımın, geleneğin körüklediği kadın düşmanı okumanın Homeros’un Sirenlerine kadar geri götürülebileceğini belirtir. Calvino ise şarkı söyleyen kadın imgesinde yeni ufuklar açar. Geleneğin buyurduğunun tersine, şarkı söyleyen kadın imgesiyle, dinleyici yalnızca onun biricikliğine, yaşamsallığına, tekrarlanamazlığa ve dolayısıyla bu imge üstünden her tek tek insanın biricikliğine kulak kabartır. Kuşkusuz, kral daha önce şarkı dinlemiştir. Ama bu kadının şarkısıyla ilk kez iletişim kurmak ve o da şarkı söylemek ister. Benliğinin bîr parçası, bilinmeyen sesi bulmaya koşmaktadır. Onun kendini duyurma zevki krala da bulaşmıştır. Kral da bir ses olmak, tıpkı kadınının sesini duyduğu gibi, kendi sesinin de onun tarafından duyulmasını istemektedir. Ama ne yazık ki şarkı söylemeyi bilmemekledir.

“Şarkı söylemeyi bilsen, belki de hayatm farklı, daha mutlu olurdu; ya da üzgün olurdu (farklı bir üzgünlük ama, uyumlu bir hüzün). Belki de kral olma gereğini duymazdım. Şimdi burada, bu gıcırtılı üzerinde, gölgeler gözetler halde bulmazdın kendini. Belki de gerçek sesin, düğümlenmiş boğazından, kuru ve gergin dudaklarından kopamayan şarkı, benliğinin derinliklerine gömülü. Ya da sesin şehre dağılmış geziyor, uğultuya karışmış tınılar ve tonlar olarak. Şu an ya da geçmişte kim olduğun ya da gelecekte kim olabileceğin (kimsenin bilmediği bir şey), bu seste açığa çıkacak.”

Kral kadınla düet yanmak istese de, kadının yalnızca sesini duymakta, şarkının sözleri hâlâ bir önem taşımamaktadır. Burada “öteki” kadındır Cavarero’ya göre Calvino. Ban kültürünün en ünlü heteroseksüel basmakalıp düşüncelerinden biriyle kendini sınamaya girişir. Geleneğe göre şarkı erkekten çok kadına yakısır kadın, ruhundan daha önemli olan bedenîni de bu temsilde kullanacaktır. Gayet uyumlu bir biçimde ataerkil simgeler düzeni, eril olanı ussal, dişil olanı bedensel olanla tanımlamıştır.
Calvino, siyaseti genel akustik bir düzene eşlik ettirerek devrimci bir işe kalkışmıştır. Bir yanda krallığın karışık, güvenilmez, öldürücü sesleri vardır; bir yanda da siyasal alanın dışından gelen, yol gösteren, yaşamsal ve farklı bir ses vardır. Bu yerde kadın vardır ve fidye ile kurtarılmış yankı uyandıran bir rehine gibi geleneğe ikram edilmiştir: Siyaset üstü alanın bildik ilkelliğini temsil etmez, bilakis siyaseti hesapta olmayan kategorilerle kendisini ölçüp tartmaya zorlayan bir sesliliğin katıksız hakikatidir. Her ses tarafından tehdit altında olan kral, gerçekten yalnızdır. Fakat bu yalnızlığı, mantığının isyan ettiği, düzenin dışında bir hayatın romantik damgası değildir; zaten kendisi bu düzenin içindedir ve bir parçasıdır. Kadının şarkısıyla kendi biricikliğine dair içinde bir merak uyanacaktır. Kendisini, ilk kez bu sesi sınıflamak, yorumlamak zorunda hissetmeksizin ona cevap vermek durumunda hissedecektir. Kendisinin bir bedeni olduğunu, yaşadığını hissedecek, şarkı söylemeye kalkıştığında, kendi sesinin olduğunun, kendi ontolojik hakikatinin farkına vardığında da artık bir kral olamayacağının bilincine varacak; kral “ötekiyle empatik bağ kuracak ve kendi tutsaklığıyla yüzleşecektir.

Cogito Dergisi Sayı: 49 (2006)


*Jaguar Güneş Altında adlı kitabında yer alan “Kulak Kesilmiş Bir Kral” öyküsü, Italo Calvino’nun son dönem öykülerinden biridir. “Şu sıralar yazmakta olduğum kitap, beş duyudan söz ediyor, çağdaş insana bu duyuların kullanımını yitirdiğini göstermek için,” diyen Calvino erken ölümü nedeniyle Jaguar Güneş Altında’nın ancak koku alma, tat alma ve işitme üzerine bölümlerini bitirebilmişti. “Kulak Kesilmiş Bir Kral” öyküsü işitme üzerine yazılmıştır.

2 Yorumlar

  1. yazıdaki imla hataları sebebiyle bir yerde okumayı bıraktım. oysa hevesle başlamıştım. ricam dikkate alınırsa tekrar okumayı deneyeceğim.

    kolaylıkla, iyi pazarlar

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz