ABD başkanlık seçimlerini Demokrat Parti’nin adayı Barack Obama’nın kazanması, gerek dünya gerek Türkiye’de, ABD’nin daha ılımlı bir uluslararası politika izleyeceği beklentilerine yol açıyor. “İlk siyah başkan”ın ABD’nin en fazla ezilen halkıyla aynı etnik kökeni paylaşıyor olması, başlı başına bir ılımlılık sembolü haline getirilirken, Irak’ta milyonlarca insanın ölümünün başlıca sorumlusu olan ve Obama’nın bu anlamda önünü açan Condoleezza Rice’ın da siyah olduğu ve dünyada ABD karşıtlığının yükselmesinin gereği olarak bir makyaj değiştirme durumu olduğu unutuluyor.
Bu renk tercihinin farkında olan siyasetçi ve yazar Haluk Gerger, Bianete Amerika Birleşik Devletleri (ABD) seçimini Barack Obama’nın kazanmasıyla ilgili yaptığı değerlendirmede Obama’yı Bülent Ecevit’e benzetip, siyah olmasının sorunları çözmediğini, Obama’nın değişim söyleminin kozmetik değişikliklerden öteye gidemeyeceğini söyleyip açıklamasına şöyle devam etti;
” Obama George Bush kadar kapitalizmin temsilcisi”
“ABD’deki bütün adayların kampanyası değişim üzerinden yürütüldü. Bu tek başına bile çok önemli. Dünyanın en zengin, en güçlü, en büyük, en demokrat ülkesi olmakla övünen ABD’de insanlar hayatlarından memnun olmadıkları için değişim arzusu bu kadar güçlendi. Şayet insanlar bu durumdan memnun olsalardı oylar var olanı korumayı vaat edenlere giderdi. Oysa ki statükoyu korumayı vaat edenler bile değişim diyerek hareket ettiler.”
“Obama’nın seçilmesiyle ırkçılık ortadan kalkmıyor”
Bu arzunun ülkedeki hoşnutsuzluğun ve düzene karşı duyulan güvensizliğin göstergesi olduğunu düşünen Gerger Obama’nın seçimi bu hissiyat üzerinden kazandığını söylüyor.
“Bu sonuç ABD’deki ırkçılığı ortadan kaldırmadı, ırkçılık hâlâ var. Ama o hale geldi ki ırkçılar bile değişmek istedikleri için, düzenin değişmesi için, öfkeli ve çaresiz oldukları için bir siyaha oy verebildiler.”
Obama’nın vaat ettiği değişimin ‘kozmetik’ değişiklikler olabileceğini savunan Gerger “Ortadoğu ya da diğer sorunlara ilişkin yapacakları hakkında konuşmak için erken” diyor.
“Örneğin ülkedeki en sorunlu alanlardan biri sağlık hizmetleri ve sigortası. ABD gelişmiş ülkeler arasında dünyada evrensel sağlık sigortası olmayan tek ülke. Yani vahşi kapitalizm hâlâ sürüyor ve Avrupa hayretle izliyor. Yaklaşık 46 milyon insanın sağlık sigortası, 25 milyon insanın da yeterli sigortası yok. Türkiye’nin nüfusu kadar insan sokakta. Bu alanda küçük değişiklikler yapabilir ama göreceğiz ki Obama finans kapitalizmin, emperyalizmin yeni temsilcisi olarak sahnede.”
“Obama’nın destekçisi finans şirketleri”
ABD tarihinde en fazla bağışı toplayanın seçimleri kazandığını hatırlatan yazar Obama’ya en fazla bağışın finans sektöründen geldiğine dikkat çekti.
“Finans kapital Obama’yı parayla destekledi ve seçtirdi. Bu emperyalizmin temsilcisi olduğunun bir başka işareti. Dünyada yaşanan mali krizi çıkartanlar bu sefer Obama’yı seçtiler. Obama krizi çıkartanların, krizi çıkartanlarsa kapitalizmin esirleri. Bu açıdan baktığımızda değişim diye gelen Obama düş kırıklığı diye gidecek. Bu çok açık.Belki imaj sorunu yaşayan ABD’nin imajını düzelterek insanların gözlerini kamaştıracaktır. Ama ondan sonra gerçekler ortaya çıkacak.”
Gerger’e göre siyah olmak tek başına sorunları çözmüyor.
“ABD’nin genel kurmay başkanı Colin Powell da siyahtı, şimdiki dış işleri bakanı Condeleeza Rice da. İnsanlık, siyah olmaktan bir mucize bekleyecek kadar aklını yitirmiş değil.”
“Burjuva demokrasisi, seçimler at yarışı gibidir” diyen Gerger son olarak ABD başkanlık seçimin festivale benzetiyor.
“Bu at yarışı biter, festival sona erer ve sonrasında gerçekler ortaya çıkınca da düş kırıklıkları başlar.”
İşte Obama’nın savaş düşkünü ekibi
Obama’nın dış politika danışmanları Brzezinski ve Albright: ikisinin de ellerinde milyonların kanı var Obama’nın seçilmesi ABD’nin dış politikada daha ılımlı bir yola girmesi beklentisini yarattı. Ancak Amerikan dış politikası tanıdık yüzlere teslim: Rusya ve Afganistan uzmanı Brzezinski ile Clinton’ın Dışişleri Bakanı eli kanlı Albright.
Brzezinski: Taliban’ın mimarı
Obama’nın dış politika alanındaki en çarpıcı danışmanı, kuşkusuz 80 yaşındaki Zbigniew Brzezinski. Soğuk Savaş boyunca ABD’nin Asya çapında yürüttüğü Sovyetler Birliği karşıtı politikaların başmimarı olan Brzezinski, Afgan mücahitlerinin Sovyetler Birliği’ne karşı silahlandırılmasından sorumlu.
Brzezinski’nin temellerini oluşturduğu politikalar, Afganistan’da dünya tarihinin en gerici rejimlerinden biri olan Taliban iktidarının oluşmasına neden oldu. Kafkasya coğrafyasında ABD eliyle güçlendirilen gericilik, daha sonra Rusya’nın sorunlu Çeçenistan bölgesini kışkırtmak için kullanıldı. Bütün bu sürecin doğurduğu istenmeyen çocuk olan El Kaide ise ABD’ye pek çok Müslüman ülkeyi tehdit etmek için bahane sağlıyor.
Brzezinski, 1979’da İran’da yaşanan Humeyni devrimine karşı doğrudan silahlı müdahalede bulunulmasını da önermişti. İzleyen yıllarda, ABD, İran’a bizzat müdahale etmek yerine İran-Irak savaşını çıkarttığında, yine temelleri Brzezinski tarafından oluşturulan politikalar uygulanıyordu.
ABD’nin uluslararası politikada tam karşısında yer alan iki ülkenin Rusya ve İran olduğu göz önüne alındığında, uzmanlığı bu iki ülkeye karşı saldırgan stratejiler ve komplolar üretmek olan bir adamın Obama’ya dış politika danışmanlığı yapacak olması, Obama döneminin Bush’un aksine barışçıl ve ılımlı geçeceğine inananların tekrar düşünmesi gerektiğini gösteriyor.
Albright: Avrupanın ortasına boba yağdırıp Yugoslavya’yı parçalayan kadın
Obama’dan önceki son Demokrat Başkan Clinton’ın kabinesinde Dışişleri Bakanı olan Madeleine Albright, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Yugoslavya’yı parçalayan on yıllık kanlı sürecin mimarı olarak tanınıyor.
Yugoslavya’yı parçalayan Bosna ve Kosova savaşları sırasında ABD’nin müdahale stratejileri Albright tarafından tasarlanmıştı. Bu stratejiler arasında etnik Hırvat milislerinin NATO tarafından silahlandırılıp eğitilmesinden, Çeçenistan’dan Bosna’ya milis ithal edilmesine kadar her türlü kirli yöntem bulunuyordu.
Albright, ABD’nin Birleşmiş Milletler (BM) temsilcisi olduğu 1993-1997 döneminde de Ruanda’da yaşanan soykırım karşısında BM’nin etkin tavır almaması için çaba sarf etmişti. Albright’ın Güvenlik Konseyi’ndeki müdahaleleri sonucu, BM, Ruanda’da bir milyonu aşkın insanın hayatını kaybettiği iç savaş ve soykırımı izlemekle yetinmişti.
Albright ayrıca, Clinton dönemi boyunca Irak’a karşı uygulanan her türlü yaptırımın da arkasındaydı. Dışişleri Bakanı olduğu yıllarda, ABD Irak’ı düzenli olarak bombaladı ve Bush döneminde gerçekleşecek olan açık işgalin hazırlıklarını yaptı.
Albright: “böylesine güçlü bir orduyu kullanmayacaksak neden bulunduruyoruz?”
Albright’ı en iyi anlatan söz, bir tartışma sırasında, kendisinden sonra Dışişleri Bakanı olacak olan Colin Powell’a karşı kendi ağzından sarf edilmiş ve bu söz, yine kendisi tarafından kaleme alınan ve 2003’te yayınlanan anılarında aktarılmıştı. ABD’nin Yugoslavya konusunda yürüttüğü saldırgan politikalar konusunda Powell ile tartışan Albright, “böylesine güçlü bir orduyu kullanmayacaksak neden bulunduruyoruz?” demişti.
Uzmanlığı Doğu Avrupa ve Balkanlar olan Albright’ın temellerini oluşturduğu politikalar, Kosova’nın sözde bağımsızlığı süresince aktif biçimde Rusya’ya karşı kullanıldı. Benzer biçimde, Ukrayna-Rusya geriliminde de belirleyici bir rol oynayan politikaların mimarının Obama’ya olan yakınlığı, yeni dönemde Rusya’nın batıdan da sıkıştırılacağını ve pek çok kanlı provokasyona davetiye çıkartılacağını gösteriyor.