Kentleşme Sürecinin Ruh Sağlığı Üzerine Etkileri – M. Tayfun Turan & Aslı Beşirli

435

Göçün kaçınılmaz bir sonucu olan olumsuz koşullar çocukları etkileyip suç işlemeye eğilimli kişiliklerin oluşmasına temel hazırlayabilmektedir. Ayrıca kentlerde özellikle anne ve babanın çalışmak zorunda olması ailenin çocuk üzerindeki denetiminin zayıflamasına yol açmakta, böylece çocukların kötü modelleri örnek almalarına ve suça eğilimli grupların içine girmesine neden olabilmektedir. Bu çocuklarda madde kullanımı ve saldırganlık gibi birtakım davranış bozuklukları görülebilir.
Terk edilen yer ile varılan yer arasındaki yaşam biçimlerinin farklılığı, kültürel bir çatışma ortaya çıkarır. Yeni yerleşilen çevre ile özellikle başlangıç döneminde ortak amaçlar yok olur. Amaçsız ve umutsuz bir yaşam biçimi duyarsızlığa, ilgisizliğe ve saldırganlığa yol açar. Bunun sonucunda toplumun dengesi ve düzeni bozulur. Kırsal alandan gelip geleneksel kültür ve değerlerinden uzak kalanlar, sağlıksız, çıkarcı ve bencil eğilimlerin bulunabileceği kent yaşamının etkisi altına girmiş olur.

Kentleşme, kent sayısı ve kent nüfusundaki artış anlamına gelmektedir. Kentleşme yalnız bir nüfus hareketi değildir. Bu nedenle kentleşmeyi tanımlarken nüfus hareketinin kaynağını oluşturan toplumsal, ekonomik ve psikolojik değişimleri de göz önüne almak gerekir. Buradan hareketle kentleşmenin geniş bir tanımı şöyle yapılabilir: Kentleşme, sanayileşme ve ekonomik gelişmeye bağlı olarak kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, iş bölümü, uzmanlaşma ve insan davranışlarında kentlere özgü değişiklikler oluşturan bir süreçtir.1 Bu anlamda kentleşme zorunlu ve kaçınılmaz bir nüfus hareketidir ve bu süreç kesinlikle ihmal edilmemelidir.
Kentleşmeyle birlikte kırsal kesimden kente göç eden nüfusun ekonomik ve sosyal açıdan kırsal yaşamdan arınarak kentin özelliklerini kazanması süreci başlamış olmaktadır. Bu süreç temelde bir kültürel değişim süreci olup kent kültürünün gelişmesinin yanı sıra, kentte yaşayanların da ruhsal, fiziksel ve davranışsal olarak bu süreçle uyum içinde olmalarını gerektirmektedir.
Gelişmiş ülkelerde kentleşme eski bir süreç olup sanayileşmeye, teknolojik devrimlere ve alt yapı hizmetlerine paralel olarak oluşmuş ve oluşmaktadır. Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde ise, bu süreç daha yeni olup daha kısa sürede ve hızlı olarak yaşanmaktadır.2 Özellikle kalkınmakta olan ülkelerde son 30-35 yıl içinde karşılaşılan sorunlar arasında nüfusun hızlı bir biçimde artması ve hızlı kentleşme yer almaktadır. Bu ülkelerde yıllık ortalama nüfus artışı %2-3 arasında değişirken, kentlerde yaşayanların sayısı %14’ten %50’ye yükselmiştir.1 Ülkemizde kentlerde bulunan nüfusun oranı son on yılda önemli artış göstererek 1990 yılında %59 iken, 2000 yılında %64.9’a yükselmiştir. Türkiye’de kent nüfusu 1980-2000 yılları arasında 20 milyondan 44 milyona çıkmıştır. Kentlerde yaşayan nüfus 1980’de %45 iken, 2000’de %65’e yükselmiştir.3 2007 nüfus sayımı sonuçlarına göre ülkemizde nüfusun %70.5’i kentlerde yaşamaktadır. Kent nüfusu 50 milyon, köy nüfusu 20 milyon kişidir.4
Kısa sürede hızlı kentleşmenin sonucu olarak kent nüfusu kuralsız bir biçimde artmaktadır. Bu durum kentlerde yaşayan insanların ve grupların sosyal, ekonomik, psikolojik yapılarında olumsuz değişikliklere yol açmaktadır. Sosyal, ekonomik ve politik etkenlerin kentleşme süreci ve ruh sağlığı arasındaki ilişki için anahtar değişkenler olduğu söylenebilir.5 Son zamanlarda insanlar hızlı kentleşmenin olumsuz koşullarını hafifletmek amacıyla kentlerde çalışmayı sürdürürken, küçük yerleşim birimlerinde yaşamayı yeğler gibi görünmektedir.
Kentleşme, kent içi ruhsal bozukluk yaygınlığını açıklayabilecek ‘sosyal kayma’ (social drift) ve ‘sosyal kalıntı’ (social residue) kavramlarını kapsamaktadır. Sosyal kayma, belirli kişilerin belirli bölgelere göç etme eğilimi olarak tanımlanırken; sosyal kalıntı ise, göç eden nüfusun ardında kalan belirli özellikteki toplulukları belirt-mektedir.2 Bu kavramların göreli etkisi göçmenlerin birincil olarak kentlere itilmesine (yoksul-laşmış kırsal alanlar sonucu) veya çekilmesine (daha iyi iş olanakları nedeniyle) bağlıdır. İnsanların bulundukları bölgelerden ayrılmasına ve şehirlere yerleşmesine neden olan güçler itme ve çekme etkisi (push and pull effect) olarak tanımlanmıştır.6 Kente iten nedenler, değişim ve durgunluk etkenleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Değişim etkenleri arasında yer alan teknik işsizlik ile, durgunluk etkeni olarak bilinen, kullanılabilir toprak alanlarının hızlı nüfus artışı sonucunda azalması, nüfusun kentlere akmasına neden olur. İten (push) etkenler sonucu kırsal kesimin terk edilmesi göç edenler açısından daha şiddetli ve sıkıntılı bir süreçtir. İ nsanları kırsal kesimden kente çeken nedenler (pull urbanization) arasında daha iyi eğitim, sağlık, iş, yüksek yaşam standardı bulunmak-tadır.2 İnsanları kırsal kesimden kente iten etkenler kişinin kendi tercihine bağlı olmadığı için, ruh sağlığını çeken etkenlere göre daha fazla tehdit etmekte ve daha olumsuz yönde etkilemektedir. Bu türden bir kentleşmenin etkileri sıklıkla ruh sağlığına zarar vericidir.
Bu yazıda kentleşme sürecinin ruh sağlığı üzerine olan etkileri gözden geçirilecektir.

Kentleşme ruh sağlığını nasıl tehdit etmektedir?
Göçler sonucunda kentlerin hızlı olarak büyümesi:
• Aşırı kalabalık ve düşük standartta yaşam süren nüfusta artma,
• İşsizlik, yoksulluk,
• Suç,
• Çevre kirliliği,
• Kültürel değişim, çatışma, yabancılaşma, yalnız kalma,
• Çocukların çalışmak zorunda kalması,
• Ailelerin parçalanması,
• Hızlı gecekondulaşma, kalitesiz evde yaşama, estetik yapının bozulması,
• Trafik sorunları,
• Geleceğin belirsizleşmesi, endişe ve kaygılar gibi olumsuzluklara yol açmakta; kişilerin ruh sağlığı olumsuz yönde etkilenmektedir.
Bütün bunların sonucunda ise:
• Bazı ruhsal hastalıklar,
• İntihar,
• İnsan öldürme,
• Madde kullanımı,
• Şiddet,
• Koroner kalp hastalıkları,
• Trafik kazaları gibi hastalıklarda ve sorunlarda artış olmaktadır.2
Kentleşmenin insan üzerinde bıraktığı olumsuz izler birçok kez tartışılmıştır. Günümüzde büyük kentlerin mutluluk getirdiğini düşünenlerin sayısı h ı zla azalı rken, kentlerdeki gelişmelerden korku ve endişe duyanların sayısı da giderek artmaktadır. Kentlerde büyük ve küçük gruplar arasındaki ilişkiler çoğunlukla gergin, çatışmalı bir o kadar da tedirgin edici karakterdedir. Köylerde ve küçük yerleşim birimlerinde kişilerarası ilişkilerin daha sakin olduğu kabul edilmektedir. 7
Terk edilen yer ile varılan yer arasındaki yaşam biçimlerinin farklılığı, kültürel bir çatışma ortaya çıkarır. Yeni yerleşilen çevre ile özellikle başlangıç döneminde ortak amaçlar yok olur. Amaçsız ve umutsuz bir yaşam biçimi duyarsızlığa, ilgisizliğe ve saldırganlığa yol açar. Bunun sonucunda toplumun dengesi ve düzeni bozulur. İnsanlar kendi başına, kendi koyduğu kurallar doğrultusunda yaşar. Kırsal alandan gelip geleneksel kültür ve değerlerinden uzak kalanlar, sağlıksız, çıkarcı ve bencil eğilimlerin bulunabileceği kent yaşamının etkisi altına girmiş olur.8 Bu nedenle göç eden bireylerde kimlik sorunları ortaya çıkabilir. Kentleşme süreciyle birlikte kentte yaşayanlar göçle gelenleri kabul etmekte zorluklar yaşamakta, bu durum göçle gelenlerin kente uyum sürecini zorlaştırmakta ve olumsuz yönde etkilemektedir. Böylece, bu kişiler kendilerini kent yaşamı içinde daha yabancı ve dışlanmış hissetmektedir.
Büyük kentlerde ilişki kurmaktaki zorluk, uyum sağlayamama ve yabancılaşma; sosyallikten uzaklaşmaya, aynı zamanda dışlanmaya yol açarak şiddet davranışının artmasına neden olabilmektedir.
Köylerde ve kasabalardaki kısıtlayıcı etkenler, nüfusun az olması, sosyal statünün aynı kalması, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin sıkı olması ilişkilerde ortak bir denetim ve sosyal dayanışma sağlar. Böylece saldırgan davranışlar, şiddet olayları ve suç oranı azalır.8

Gecekondulaşma sorunu, şiddet ve işsizlik
Kırsal kesimden kente göçün ortaya çıkardığı ana sorunlardan biri de gecekondulaşmadır. Gecekondulaşma önemli sorunları da beraberinde getirmekte, özellikle çocuklar için olumsuz bir ortam oluşmaktadır. Bu olumsuz koşullar çocukları etkileyip suç işlemeye eğilimli kişiliklerin oluşmasına temel hazırlayabilmektedir. Ayrıca kentlerde özellikle anne ve babanın çalışmak zorunda olması ailenin çocuk üzerindeki denetiminin zayıflamasına yol açmakta, böylece çocukların kötü modelleri örnek almalarına ve suça eğilimli grupların içine girmesine neden olabilmektedir. Bu çocuklarda alkol ve madde kullanımı, okuldan kaçma ve saldırganlık gibi birtakım davranış bozuklukları görülebilir. Gecekondulaşmayla birlikte görülen yaşam için elverişli olmayan konutlar ve yapılar, işsizlik, çevre, trafik gibi sorunlar uyumsuzluğa yol açabilmektedir.9
Gecekonduda yaşayan insanlarda, uyumsuzluğun doğurduğu şiddetli nefret ve intikam duygusu olabilir. Bu insanlar nefreti şiddet yolu ile dile getirebilir.8 Şiddete başvuran kişilerde aşırı derecede itaatsizlik, anne-babaya ve otoriteye düşmanlık, yalancılık, hırsızlık, sahtekarlık, evden ve okuldan kaçma, saldırganlık, kavga, işkence, tahrik etme, cinsel davranış bozuklukları, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı görülebilir. Ekonomik durumun bozulması, işsizlik gibi etkenler de şiddet davranışında önemli rol oynamaktadır.7 Şiddetin psikososyal boyutunda ise, toplumun yapısının ve hareketliliğin, toplumsal değişimin rolü vardır. Hızlı toplumsal değişme ve ekonomik geli1şmenin şiddet davranışını azalttığı bildirilmiştir.1
Kırsal alanda gizli işsiz konumundaki genç, kentin cazibesine kapılarak kent merkezine gelir. Gencin aile desteğinden yoksun olması, kent yaşamında işsiz kalması, sosyal sınıf farklılığı ve suç yaratıcı etkenlerin kentte yaygın olması suç işlemesi açısından uygun bir ortam oluşturmaktadır. Toplumsal ve ekonomik durumun düşüklüğü dolaylı yoldan da olsa kent yaşamına uyum sağlamayı olumsuz olarak etkilemektedir.7
İşsizlik ve işsiz kalma tehdidi bireylerin sosyal kimliklerine ve iyi olma durumlarına karşı saldırı niteliği kazanabilir. İşsizlik ve ruhsal bozukluk arasındaki ilişki tam olarak anlaşılamamakla birlikte, işsizlik ancak yatkın kişilerde ruhsal bozukluğu tetikleyebilir.
Koşulları ne olursa olsun, her göç insanı ruhsal streslerle karşılaştırır. Bu nedenle kişinin kökle-şip uyum yaptığı çevresinde oluşturduğu dengenin, yeni çevrede ağır ya da hafif, geçici ya da sürekli bozulma olasılığı vardır.10 Kırsal kesim insanının yüzlerce yıllık yaşamında oluşturduğu denge, kente göç etmekle birlikte bozulma tehdidi altına girmiştir. Kentte kişiliğini ortaya koymak isteyen, kendi adına davranışta bulunmak için çaba harcayan, ancak çoğu kez aradığına ulaşamayan ve mutsuz olan kırsal kesim insanı hem psikososyal, hem de ekonomik sıkıntı içine girer. Kentte izole yaşantının oluşturduğu uyumsuzlukların davranış bozukluklarını artırıcı etkisi olduğu kabul edilmektedir. Kısaca, köydeki insanın bir ‘kimliği’ vardır ve önemlidir. Kentteki insan ise, ‘herhangi birisidir’ denilebilir.
Yerleşim birimindeki gürültü, nem gibi çeşitli unsurların bile ruh sağlığı üzerine olumsuz
yönde etkili olduğu bildirilmiştir.11-14 Nitekim yaşanan konutun yeterli ve uygun olması genel sağlık ve iyilik hali için önemli görünmektedir.

Yaşanan çevre ve ruh sağlığı ilişkisi
Ruh sağlığı, kente göç ve çevre arasındaki ilişkiyi açıklayan değişik modeller sunulmuştur. Bunlardan biri Chu ve ark.nın15 tanımladığı modeldir. Bu model iyi olma durumunu etkileyen beş bölümden oluşmaktadır. Bunlar: 1. İç çevre üzerindeki kontrol, 2. Ev tasarımı ve bakım kalitesi, 3. Önemli kaçış olanakları, 4. Suç ve suç korkusu, 5. Sosyal katılım şeklinde sıralanabilir. Guite ve ark.nın16 yaptığı çalışma ise, kötü ruh sağlığı ve yaşamsallığı önceden gösteren bağımsız rol oynayan beş etkenin olduğunu bildirmiştir. Bunlar komşulardan kaynaklanan gürültü, suç algılayışı, evdeki aşırı kalabalık hissi, yeterli yeşil alanın ve toplum etkinliklerine katılımın olmamasıdır. Bu etkenlerin ruh sağlığının belirleyicisi olduğu görülmüştür. Ayrıca insanların yerel çevrelerindeki yeşil alanları kullanabilme ve en azından gündüz saatlerinde dışarıda yürürken korku yaşama olasılığının olmaması ruh sağlıklarını olumlu yönde etkiler.16 Kentleşmeyle birlikte güvenlik sorunu ortaya çıkmış, bu da şiddete bağlı korku duygusunu doğurmuştur. Çocukların güvenliğinin tehlikeye girmesi ve madde bağımlılarının sayısının artması gibi nedenlerden dolayı korku duygusuyla birlikte insanlar, güvenliklerini tehdit eden kişilere kuşkuyla yaklaşmaya başlamıştır.
Bir başka görüşe göre ise, ruh sağlığı ve kente göç arasındaki ilişki üç model ile açıklanmak-tadır.2 Birincisinde, geleneksel kırsal bir bölgeden modern endüstriyel topluma geçişin sonucu olan kültürel değişim, ruhsal bozukluğun asıl etkeni olarak önerilmiştir. Bu yaklaşıma göre, kır ve kent olmak üzere iki kültürel sistem vardır ve kı r kültüründen kent kültürüne geçiş çok streslidir. İkincisi, kent yaşamının kendiliğinden psikiyatrik belirtileri üretmesiyle ilişkilidir. Bu kuram modernizasyonu kişisel stresin kaynağı olarak görür ve iki nokta üzerinde durur: i. Kentleşme ve endüstrileşme sosyal düzensizlik doğurur. ii. Ruhsal açıdan bakıldığında doğal olarak köyün geleneksel günlük yaşantısı daha sağlıklıdır. Bu kuramcılara göre kalkınma regresiftir, kent yaşamı özgürlüğü kısıtlar ve insancıl duyguların yıkımına yol açar. Üçüncü model ise, stresin modern üretim alanında çalışanlara yeterli iş olanağı sağlamaksızın, emeği ortadan kaldıran ekonomik sistemdeki değişikliklerin sonucu olarak ortaya çıkması görüşü ile ilişkilidir.2

Kentleşme, kent yaşamı, ruhsal bozukluklar
Yüksek stresli yaşam ve sosyal destek sisteminin zayıflığı kentsel alanlarda kırsal alanlardan daha fazladır.17 Kentleşmenin ruh sağlığı üzerine olan olumsuz etkisinin altında bütün yukarıda sözü edilen nedenler yatıyor olabilir. Kentsel çevrenin yaşamın erken dönemlerinde ruh sağlığını etkilediği ve geç dönemlerde şizofreniye genel duyarlılığı artırdığı düşünülmektedir.1 19 İstanbul’da yapılan bir araştırmada, İstanbul’un yerlileri ile taşradan ve yurt dışından gelip aynı semte yerleşenler arasında nevrotik bozukluk oranının iç göçmenlerde (%59) daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca göç edenlerin çocuklarında uyumsuzluk reaksiyonlarının daha yüksek olduğu dikkati çekmektedir.20 Göçle birlikte işsizliğin artması, ekonomik durumun kötüleşmesi ve stresörlerle fazla karşılaşma viral hastalıkların daha çok görülmesine ve kötü beslenmeye yol açar. Prenatal dönemde viral enfeksiyonlarla karşı karşıya kalma ve kötü beslenme şizofreniyle ilişkili bazı erken risk etkenleri arasındadır.21
Genetik yatkınlıkla kent yaşamına katılma arası nda biyolojik bir sinerjizm olabileceği düşünül-mektedir.22 Ayrıca hem kentleşme düzeyi, hem de ailesel yatkınlık (aile öyküsünde psikiyatrik tedaviyi gerektirecek sanrılar ve/veya varsanı-ların tanımlanması) birbirinden bağımsız olarak da psikiyatrik bozukluk riskini artırmaktadır.23
Bir başka çalışmada ise, kentte doğmuş olmanın veya çocukluk dönemini kentte geçirmenin ileride psikotik bozukluk geliştirme riskinin artmasına neden olacağı bildirilmiştir.19 Şizofreni hastaları, ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek düzeyde daha çok göç etme eğilimin-dedir.24 Başka bir çalışmada hem kadın, hem de erkekte hızlı kentleşme oranıyla psikoz ve depresyon oranı arasında artan bir ilişki olduğu gösterilmiştir.22 Yakın aile üyeleri arasındaki ölüm ya da hastalık gibi tetikleyici olaylar ve on iki yaşından önce yetiştirme yurtlarına yerleştirilme gibi bazı çocukluk çağı risk etkenleri, hem kentlerde, hem de kırsal alanlarda depresyonla güçlü bir25şekilde ilişkili etkenler olarak görün-mektedir.25
Kent yaşamında sadece şizofreni gibi psikotik bozukluklar değil, bipolar bozukluk görülme oranının da daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Bipolar olgularda kentin çevresel etkenlerinin etkisi arttıkça, psikotik belirtilerin de şiddetinin arttığı bildirilmiştir. Psikotik belirtilerin eşlik etmediği bipolar bozuklukta kentleşmenin etkisi görülmemektedir.26
Kırsal alanda yaşayanlar birincil sağlık hizmetlerinden, uzman hekimlerden, sağlıkla ilişkili teknolojiden, diğer sağlık ve sosyal hizmetlerden kenttekilere göre daha az faydalanmaktadır.27,28 Bu nedenle kırsal bölgede ruhsal bozukluğu olan kişilerin psikiyatrist yardımı almaları da zorlaşmaktadır. Kırsal alanda yaşayanlar büyük olasılıkla depresyonun da katkısıyla daha kötü sağlık koşullarına, kronik hastalıklara ve yoksulluğa fazla maruz kalıyor gibi gözükmektedir.29 Yapılan çalışmalarda depresyon yaygınlığının kırsal alanlarda kentsel alanlara göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bu bulgu kırsal alandaki intihar oranlarının arttığını gösteren çalışmalarla tutarlıdır. Bu durum daha çok sağlıklı kişilerin kente göç etmesi, sağlık sorunları olanların ise köyde kalmayı sürdürmesi ile ilişkili gibi görünmektedir. Bununla birlikte, bazı çalışmalarda duygudurum bozuklukları ve intihar girişimlerinin sosyal destek sistemlerinin zayıf olduğu kentsel alanlarda daha fazla görüldüğü bildirilmiştir.32 İşsizlik, ekonomik gerileme gibi nedenler intihar eğilimini ortaya çıkarabilir.
Kentte ve kırsal alanda yaşayanlar arasında madde kötüye kullanımı, madde bağımlılığı ve ruhsal bozukluk yaygınlığı arasındaki farkları araştıran çalışmaların sonucunda, madde kötüye kullanımı ya da bağımlılığının kırsal kesimde giderek arttığı ve ruhsal bozukluğu olan kırsal alan sakinlerinin ‘etiketlenme kaygısı’ nedeniyle tedavi arayışı içine girmekten kaçındığı görülmüştür. Bu kaygı nedeniyle bireyler, depresyon ve/veya anksiyete belirtilerini kendileri gidermek için alkol ve/veya madde kullanımına daha fazla eğilimlidir. Yanı sıra madde kötüye kulanı-mının kentsel alanlarda daha yüksek oranda olduğunu gösteren çalışmalar da vardır.
Sonuç olarak hızlı kentleşmenin ve kent yaşamının insan üzerinde ruh sağlığını da içeren bir dizi olumsuz etki yaptığı bazı araştırmalarda gösterilmiştir. İşsizlik, geleneklerden uzaklaşma, yabancılaşma, gecekondu yaşamı, geleceğin belirsizliği, sosyal izolasyon, sosyal desteğin az olması gibi etkenler olumsuz etkinin belirleyicileri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle köyden kente olan hızlı göçün kontrol altına alınması gerekmektedir. Kentleşme süreci sadece göç eden kişileri değil, kentlerde yaşamakta olan insanları da ilgilendiren bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Hızlı kentleşme sonucunda ortaya çıkan ruhsal bozuklukların tedavisi yapılırken bir yandan da ruh sağlığının korunması için çaba gösterilmelidir.

Aslı Beşirli: Doç.Dr., 2 Arş.Gör.Dr., Erciyes Üniv. Tıp Fak. Psikiyatri Anabilim Dalı, Doç.Dr. M. Tayfun TURAN, Erciyes Üniv. Tıp Fak.
(Anatolian Journal of Psychiatry)

Kaynaklar
1. Savrun MB, Balcıoğlu İ. Kentleşme, kadın ve şiddet. İ Balcıoğlu (Ed.), Biyolojik, Sosyolojik, Psikolojik Açıdan Şiddet, İstanbul, Yüce Reklam Yayım Dağıtım, 2000, s.39-50.
2. Ludermir AB, Harpham T. Urbanization and mental health in Brazil: Social and economic dimensions. Health & Place 1998; 4:223-232.
3. T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu. 2000 Genel Nüfus Sayımı Kesin Sonuçları. www.tuik.gov.tr
4. T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2007 Nüfus Sayımı Sonuçları. Haber Bülteni 2008. www.tuik.gov.tr
5. Harpham T. Urbanization and mental health in developing countries: a research role for social scientists, public health professionals and social psychiatrists. Soc Sci Med 1994; 39:233-245.
6. Reichenheim M. Child health in urban context: risk factors in a squatter settlement of Rio de Janeiro. Doctoral Thesis, London University,
1988.
7. Balcıoğlu İ. Stres, gençlik, kentleşme, şiddet.
Yeni Symposium 2001; 39:49-56.
8. Balcıoğlu İ. Kültürün Saldırganlıkla Bağlantısı. İ
Anatolian Journal of Psychiatry 2008; 9:238-243
Balcıoğlu (Ed.), Biyolojik, Sosyolojik, Psikolojik Açıdan Şiddet, İstanbul, Yüce Reklam Yayım Dağıtım, 2000, s.59-65.
9. Gökçen B. Toplum ve göç. Ulusal Sosyoloji Kongresi Özetleri, Ankara, DİE Matbaası, 1997, s.81-82.
10. Özbek A. Sosyal Psikiyatriye Giriş. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yayınları, 1983; 243:143144.
11. Ewans GW, Erica Chan H, Wells NW, Saltzman H. Housing quality and mental health. J Consult
Clin Psychol 2000; 68:526-530.
12. Kellet J. Health and housing. J Psycomed Res 1989; 33:225-268.
13. Ouis D. Annoyance from road traffic noise: a review. J Environ Psychol 2001; 21:101-120.
14. Monahan J, Vaux A. Task force report: the macro environment and community mental health. Community Ment Health J 1980; 16:14-26.
15. Chu A, Thorne A, Guite H. The impact on mental well-being of the urban and physical environment: an assesment of the evidence. J Mental
Health Promot 2004; 3:17-32.
16. Guite H.F, Clark C, Ackrill G. The impact of the physical and urban environment on mental well-being. Public Health 2006; 120:1117-1126.
17. Romans-Clarkson SE, Walton VA, Herbison GP, Mullen PE. Psychiatric morbidity among women in urban and rural New Zealand: psycho-social correlates. Br J Psychiatry 1990; 156:84-91.
18. Pedersen CB, Mortensen PB. Evidence of a dose-response relationship between urbanicity during upbringing and schizophrenia risk. Arch Gen Psychiatry 2001; 58:1039-1046.
19. Marcelis M, Takei N, van Os J. Urbanization and risk for schizophrenia: does the effect operate before or around the time of illness onset? Psychol Med 1999; 29:1197-1203.
20. Bayülkem F. Aksaray Dispanseri çevresinde sosyal, ekonomik ve ruh sağlığı yönünden özellikler. Tıp Dergisi 1986; 3:128-129.
21. Takei N, Sham PC, O’Callaghan E, Glover G, Murray RM. Schizophrenia: increased risk associated with winter and city birth -a case- control study in 12 regions within England and Wales. J Epidemiol Community Health 1995; 49:106-107.
22. Sundquist K, Frank G, Sunquist J. Urbanisation and incidence of psychosis and depression: follow-up study of 4.4 million women and men in Sweden. Br J Psychiatry 2004; 184:293-298.
23. van Os J, McGuffin P. Can the social environment cause schizophrenia? Br J Psychiatry 2003; 182:291-292.
24. Abood Z, Sharkey A, Webb M, Kelly A, Gill M.
Are patients with bipolar affective disorder socially disadvantaged? A comparison with a control group. Bipolar Disord 2002; 4:243-248.
25. Kovess-Masvety V,Lecoutour X, Delavelle S. Mood Disorders and urban/rural settings. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol 2005; 40:613618.
26. Kaymaz N, Krabbendam L, de Graf R, Nolen W,
Ten Have M, van Os J. Evidence that the urban environment specifically impacts on the psychotic but not the affective dimension of bipolar disorder. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol 2006; 41:679-685.
27. Coburn AF. Rural long-term care: What do we
need to know to improve policy and programs? J
Rural Health 2002; 18:256-269.
28. Eberhardt MS, Pamuk ER. The importance of place of residance: examining health in rural and non- rural areas. Am J Public Health 2004; 94:1682-1686.
29. Probst JC, Laditka SB, Moore CG, Harun N, Powell MP, Baxley EG. Rural-urban differences in depression prevalence: implications for family medicine. Fam Med 2006; 38:653-660.
30. Singh GK, Siahpush M. Increasing rural-urban gradients in US suicide mortality, 1970-1997. Am J Public Health 2002; 92:1161-1167.
31. Middleton N, Gunnell D, Frankel S, Whitley E, Dorling D. Urban-rural differences in suicide trends in young adults: England and Wales, 1981-1998. Soc Sci Med. 2003; 57:1183-1194.
32. Hirschfeld RM, Montgomery SA, Keller MB, Kasper S, Schatzberg AF, Möller HJ, et al. Social functioning in depression: a review. J Clin Psychiatry 2000; 61:268-275.
33. Abraham HD, Fava M. Order of onset of substance abuse and depression in a sample of depressed outpatients. Compr Psychiatry 1999;
40:44-50.
34. Haris KM, Edlund MJ. Self-medication of mental health problems: new evidence from a national survey. Health Serv Res 2005; 40:117-134.
35. Paykel ES, Abbott R, Jenkins R, Brugha TS, Meltzer H. Urban-rural mental health differences in Great Britain: findings from the National Morbidity Survey. Psychol Med 2000; 30:269280.

1 Yorum

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz