Mesela, belli bir insan, “hayvan” yerine “insan” adı verilerek, daha bilinir biçimde açıklanabilir. Çünkü ikincisi, belli bir insana daha özgü, öteki daha ortaktır. Yine, belli bir ağaç için “bitki” yerine “ağaç” adı verilerek daha bilinir bir açıklama yapılabilir. Öte yandan birincil varlıklar, bütün öteki nesneler için taşıyıcı olmaları, öteki nesnelerin hepsinin onlara yüklenmeleri ya da onların içinde bulunmaları nedeniyle, asıl varlıklar adını alırlar. Birincil varlıkların öteki nesnelerle ilişkisi nasılsa, türün cinsle ilişkisi de öyledir, çünkü tür cins için taşıyıcıdır, cinsler türlere yüklenir, türler cinslere yüklenmez. Bu nedenle de tür cinse göre daha çok varlık olur. Cins olmadığında, türlerden biri ötekinden daha çok varlık olmaz. Nitekim “insan”ı belli bir insana göre açıklayan, “at”ı belli bir ata göre açıklayandan, hiç de daha yaklaşık bir açıklama vermiş olmayacaktır. Yine, birincil varlıklarda da biri ötekinden hiç de daha çok varlık olmaz; tıpkı, belli bir insanın, belli bir öküzden hiç de daha çok varlık olmadığı gibi.
Eflâtun, varoluşun ve gerçekliğin, istikrarsız ve belirsiz değişimlere tabi olmayan nihai kaynağını bulmaya çalışırken, gündelik/mutat deneyimin bireysel unsurlarını azımsama ve göz ardı etme eğilimindeydi. Aristo, onun bu tutumunu irdelemek zorunluluğunu hissediyordu.
Kategoriler*
Bir bağlantı içinde söylenmeyenlerin her biri, varlık, nicelik, nitelik, görelik, uzam, zaman, durum, iyelik, etkinlik ya da edilginlik belirtir. Biçimsel olarak söylersek, “insan” ve “at” varlık; “iki dirsek” veya “üç dirsek” nicelik; “ak” veya “dilbilimci” nitelik; “iki misli”, “yarım” veya “daha büyük” görelik; “Lise’de” veya “çarşıda” uzam; “dün” veya “geçen yıl” zaman; “uzanmış” veya “oturuyor” durum; “ayakkabılı” veya “silahlı” iyelik; “kesmek” veya “yakmak” etkinlik; “kesilmek” veya “yakılmak” edilginlik belirtir…
Söylediklerimizden hiçbiri, tek başına önerme olmaz. Önerme, bunların birbirine bağlanmasıyla olur, çünkü görünen odur ki, her önerme doğru ya da yanlış olabilir. Oysa, bir bağlantı içinde söylemediklerimiz -sözgelişi “insan”, “ak”, “koşuyor”, “galip geliyor”- yanlış da doğru da olmuyor. İlk başta ve asıl anlamıyla varlık -örneğin, belli bir insan ya da belli bir at- ne bir taşıyıcı için söylenen, ne de bir taşıyıcının içinde olan varlıktır. Tür olarak birincil varlık denilenler ile bu türün cinslerinin içinde var olanlara, birincil varlıklar denilirken; bu türün cinslerinden olanlara ikincil varlıklar denir. Mesela, bir insan tür olarak “insan”, türünün cinsi olarak canlı’dır. O halde, bunlara, insan ve canlı’ya ikincil varlıklar denir…
Söylediklerimizden açık ki, bir taşıyıcıya hem adın, hem de tanımın yüklenmesi zorunludur. Sözgelişi, “insan” taşıyıcı olarak belli bir insana yüklenir, adı da belli bir insana yüklenir. “İnsan”ı belli bir insana, insanın tanımını da belli bir insana yükleyeceksiniz, çünkü belli bir insan “insan”dır. O halde hem ad, hem tanım taşıyıcıya yüklenmiş olacaktır. Taşıyıcıyı içinde barındıranların çoğunda, ne ad, ne tanım taşıyıcıya yüklenir ama kimilerinde adın taşıyıcıya yüklenmesine engel yoktur, tanımın yüklenmesi ise olanaksızdır. Mesela, taşıyıcı olarak cisimde olan “ak” taşıyıcıya yüklenir ve “ak cisim” denir, oysa “aklık” tanımı hiçbir zaman cisme yüklenmeyecektir. Ötekilerin hepsi ya taşıyıcı olarak birincil varlıklara yüklenir ya da onların içindedir. Bu, tek tek ele alınınca açıktır: “Canlı” insana yüklenir, o zaman belli bir insana da yüklenir, çünkü belli insanlardan hiçbirine yüklenmeseydi, genel anlamda “insan”a da yüklenmezdi. Yine, renk bir cisim içindedir, öyleyse belli bir cismin içindedir. Tek tek onların hiçbirinde olmasaydı, genelde “cisim”de de olmazdı. Demek ki, ötekilerin hepsi ya taşıyıcı olarak birincil varlıklara yüklenir ya da onların içinde bulunur. O halde, birincil varlıklar olmadığında, bir başka nesnenin olması olanaksızdır…
İkincil varlıklar içinde tür, cinsten daha çok varlık olur, çünkü birincil varlığa daha yakındır. Birincil varlığın ne olduğu açıklanırken cins yerine tür belirtilirse, daha bilinir ve yaklaşık bir açıklama yapılmış olacaktır. Mesela, belli bir insan, “hayvan” yerine “insan” adı verilerek, daha bilinir biçimde açıklanabilir. Çünkü ikincisi, belli bir insana daha özgü, öteki daha ortaktır. Yine, belli bir ağaç için “bitki” yerine “ağaç” adı verilerek daha bilinir bir açıklama yapılabilir. Öte yandan birincil varlıklar, bütün öteki nesneler için taşıyıcı olmaları, öteki nesnelerin hepsinin onlara yüklenmeleri ya da onların içinde bulunmaları nedeniyle, asıl varlıklar adını alırlar. Birincil varlıkların öteki nesnelerle ilişkisi nasılsa, türün cinsle ilişkisi de öyledir, çünkü tür cins için taşıyıcıdır, cinsler türlere yüklenir, türler cinslere yüklenmez. Bu nedenle de tür cinse göre daha çok varlık olur. Cins olmadığında, türlerden biri ötekinden daha çok varlık olmaz. Nitekim “insan”ı belli bir insana göre açıklayan, “at”ı belli bir ata göre açıklayandan, hiç de daha yaklaşık bir açıklama vermiş olmayacaktır. Yine, birincil varlıklarda da biri ötekinden hiç de daha çok varlık olmaz; tıpkı, belli bir insanın, belli bir öküzden hiç de daha çok varlık olmadığı gibi.
Birincil varlıkların dışında kalan nesnelerden yalnızca türlere ve cinslere ikincil varlıklar denmesi usa uygundur, çünkü yüklenenler içinde yalnızca onlar birincil varlığı ortaya koyar. Biri belli bir insanı açıklayacak olsa, türünü veya cinsini vererek uygun açıklama yapmış olacak; “canlı” yerine “insan” olduğunu söyleyerek de daha bilinir kılacaktır. Ama “ak”, “koşuyor” ya da bu tür başka bir şey söylese, daha uzak bir açıklama yapmış olacaktır. O halde, diğerleri içinde yalnızca bunlara varlık denmesi uygundur.
Öte yandan, birincil varlıklar öteki nesnelerin hepsi için taşıyıcı olmalarından ötürü, asıl varlıklar diye belirtilir. Birincil varlıkların türleriyle cinslerinin bütün geri kalanlar karşısındaki durumu şöyle olur; geri kalan her nesne bunlara yüklenir. Belli bir insanın dilbilimci olduğunu söylersen, dilbilimcinin “insan” ve “canlı” olduğunu da söylemiş olursun. Öteki durumlarda da bu böyledir.
Bir taşıyıcı içinde olmamak, varlıkların hepsi için ortak bir nitelik. Birincil varlık, ne bir taşıyıcı için söylenir, ne de bir taşıyıcı içinde olur; ikincil varlıkların ise taşıyıcı içinde olmadıkları açıktır. Şöyle ki, “insan” taşıyıcı olarak belli bir insan için söylenir ama bir taşıyıcı içinde değildir; çünkü “insan”, belli bir insanın içinde değildir. Aynı şekilde, “canlı” da taşıyıcı olarak belli bir insan için söylenir ama belli bir insanın içinde değildir. Öte yandan, bir taşıyıcı içinde olanların adının, kimi zaman taşıyıcıya yüklenmesine engel yoktur ama tanımın taşıyıcıya yüklenmesi olanaksız olur. İkincil varlıklarda ise hem tanım, hem de ad taşıyıcıya yüklenir. İnsanın tanımını belli bir insana, hayvanın tanımını da belli bir insana yükleyeceksin. O halde varlık, taşıyıcı içinde olanlardan olamaz ancak, bu yalnızca varlığın bir niteliği değildir, ayırıcı özellikler de bir taşıyıcı içinde olamazlar. Yürüme, iki ayaklı olma, taşıyıcı olarak “insan” için söylenir ama bir taşıyıcı içinde değildir, çünkü yürüme, iki ayaklı olma, “insan”ın içinde değildir. Ayırıcı özelliğin ifade ettiği şeyi, ayırıcı özelliğin kendisi de yüklenir; sözgelişi, yürüme insan için söylenirse, yürümenin tanımı da insana yüklenecektir ve nitekim yürüyen insandır. Varlıkların parçalarının bütün olarak taşıyıcı içinde bulunmalarına karşın, kimi kez onların varlık olmadıklarını onaylamak zorunda kalmamız bizi şaşırtmasın, çünkü taşıyıcı içinde olanların bir şeyde parça olarak bulunduklarını söylerken, bunu kastetmiyorduk…
Her varlığın doğrudan bir nesne belirttiği görünüyor. İlk/birincil varlıkların doğrudan belli bir nesne belirttikleri tartışma götürmeyecek biçimde doğrudur, çünkü bölünmez, sayıca tek olan bir şey olarak açıklanmıştır. İkincil varlıklar adlarının biçimi nedeniyle -“insan” ya da “canlı” dendiğinde- doğrudan belli bir nesne belirtiyormuş gibi olur ama bu doğru değildir; daha çok bir nitelik belirtirler, çünkü taşıyıcı ilk/birincil varlıktaki gibi tek değil, “insan” ya da “canlı” çok şey için söylenir. Öte yandan, “ak” gibi saltık anlamda bir nitelik de belirtmezler, çünkü ak, nitelikten başka hiçbir şey belirtmez ama tür ile cins bir varlık konusundaki niteliği belirtir, belli bir varlığın niteliğini gösterir. Cins için yapılan bir belirlemenin kapsamı, tür için yapılanınkinden daha geniştir, çünkü “canlı” diyen, “insan” diyenden daha geniş bir kapsamı belirtmiş olur…
Varlığın çok belirgin bir özelliği de, sayıca bir ve aynı olduğu halde, karşıt nesneleri kabul edebilir olması gibi görünüyor. Bütün öteki nesnelerde, karşıtları kabul edebilen hiçbir şey gösterilemez. Mesela, sayıca bir ve aynı olan renk, hem ak hem kara olmayacak; sayıca bir ve aynı olan eylem de hem erdemli hem erdemsiz olmayacaktır. Varlık olmayan öteki şeylerde de bu böyle. Oysa varlık, sayıca bir ve aynı olmasına karşın, kesinlikle karşıt şeyleri kabul eder. Mesela, bir ve aynı olan belli bir insan, kimi zaman ak, kimi zaman kara, hem sıcak, hem soğuk, hem erdemli, hem erdemsiz olabilir. Ötekilerin hiçbiri böyle görünmüyor…
* Aristo, Kategoriler, Çeviri: Saffet Babür, İmge Kitapevi Yayınları, 1996.