“Tarih, insan toplumlarının ayıklayıcı bir hikâyesiyse, sanat da bileşik bir anlatımı oluyor.” Tepeden bakılırsa, her sanat yapıtının siyasal bir anlamı vardır; belli bir sınıfın, belli bir hayat görüşünün koşullarıyla yüklüdür; belli hayat ve kültür değerlerini taşır. Ne var ki burada siyasal deyimi geniş anlamdadır, daha çok tarih açısındandır, tek eserden çok bir sanat kuşağına bakıldığında daha çok doğrulanır. Sanatçının siyasal bir niyetle hareket etmediği halde, sonuçta ister istemez siyasal bir konum kazanacağını anlatmaktadır. Bir de sanatçının daha çıkış noktasında siyasal bir tutumda olduğu, işe başlarken tarihi üstlendiği durum var. Nâzım Hikmet’in şiiri bu anlamda da siyasaldır.
Bu anlamda siyasal şiirin başarısı, üstlendiği hayat değerleriyle yeni şiir değerleri arasında kurulacak bileşkeye bağlıdır; yeni hayat değerleri, yeni şiir değerleri yaratmaktadır. Düşünce, şiirsel akışı engellememeli, şairi ezmemelidir.
Tanzimat’tan bu yana şiirimiz hızlı ve toplumsal değişmelere paralel bir gelişme içinde olmuştur. Bu arada yetişmiş şairlerden bazılarının siyasal eylem sahibi olduğunu görüyoruz: Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif, Nâzım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek… Listeyi uzatabiliriz: Ziya Paşa, Süleyman Nazif, Hüseyin Siret, Rıza Tevfik, vb. Her dönem kendi görüşüne ve çatışmalarına uygun siyasal şiiri sunmuştur. Hatta Tanzimat’tan bu yana uzayan şiirimizde, şairin siyasal işlev taşıması açısından, bir gelenek kurulduğunu bile söyleyebiliriz. Bu işlev bazen şiirde görünür, bazen de şairin sadece hayatında. Sözgelimi, Tanzimat düşüncesi kendini Namık Kemal’de özetlemiştir. Meşrutiyet, Tevfik Fikret’i yaratmıştır. Bununla birlikte Nâzım Hikmet’i ayrık tutsak, içlerinde bir dünya görüşünü, bir ideolojiyi, bir eğilimi ayrıntılara indireni pek azdır: biraz Tevfik Fikret, biraz Mehmet1 Âkif, bir de Yahya Kemal Beyatlı. Ama bunu şiirde bir girişim haline getireni hemen yok gibidir. Namık Kemal, âşıkane ve hakimane şiirlerinde Divan şiirinin yedeğindedir, vatanperverane şiirlerinde ise siyasal öğe sadece herhangi bir öğedir. Yine de Namık Kemal’in bu sonuncu tip şiirlerinde düşüncenin geliştirdiği ve başka bir potaya aktarır gibi olduğu yeni bir şiirsel içeriğin ipuçlarına rastlarız. Ziya Paşa’da ise siyasal öğe, şiirin dokusunda hiçbir değişime yol açmaz. Çünkü siyasal bir düşünce düzeni değildir onun için; siyasal şiirden, Nef i’nin kişisel hicviyeden anladığının biraz daha genişini anlar gibidir Ziya Paşa. Süleyman Nazif de aynı davranış içindedir. Hüseyin Siret’te o kadar da yoktur. Tevfik Fikret’le Mehmet Âkif, yukarda söylediğimiz gibi kendi dünya görüşlerinin şiirsel karşılığını bulma yolunda çalışmış ve onu ayrıntıya indirebilmiş iki şairimizdir. Ne var ki Tevfik Fikret’te düşüncenin parıltısı şiirsel gerilimi ezmiş, onu çok defa donuk bir söz dizisi haline getirmiştir. Mehmet Âkif de başka yönden işi sonuna kadar götürememiştir: İslami mite geçerek tümevaracağı yerde, günlük olayın kalabalığında soluk almayı yeğ tuttuğundan ayrıntılar içinde boğulma eğilimi içinde olmuştur hep. Yahya Kemal’de siyasal yük çok dolaylıdır, o, bir anı defterine dayanarak, görkemli bir duyguyla reddeder Cumhuriyet’i. Nâzım Hikmet’e kadar uzanan Cumhuriyet şiirinde ise, düşünce, CHP Tüzüğü’nün ve Mustafa Kemal’in Nutuk’unun kısa yorumları olmaktan ileri gitmemektedir. Kısaca belirtmek gerekirse, Nâzım Hikmet’e kadar şiirimiz köklü bir devrim düşüncesini üstlenmemiştir.
Tanzimat, Serveti Fünun, Nâzım Hikmet’e kadar uzanan Cumhuriyet şairlerinin bu yöndeki özelliğini şu nedene bağlayabiliriz: Bu şairlerin siyaset adına yapmak istedikleri şeyler, yaşadıkları dönemlerdeki devlet yöneticilerinin zaten yapmak istedikleri ya da yaparken eksik bıraktıkları şeylerdir. Dikkat edersek, Tanzimatçı şair Tanzimat değerlerini, Serveti Fünuncu şair Meşrutiyetin getirdiği siyasal öfcgürlük havasını benimsemekte, alkışlamaktadır. Cumhuriyet şiirinin ilk dönemi de yöneticileri devrimci görmekte, hatta devrim konusunda yine de kendilerinden ilerde olan yöneticilerin gidişine ayak uydurmaya çalışmaktadır. Bu açıdan, Nâzım Hikmet dışında, Cumhuriyet şiirinin 1940’lara kadar uzanan dönemi devrimci olmaktan çok, onaylayıcı bir nitelik taşır. Hatta devrimci atılım yönünden Tanzimat şiirinden daha yumuşak ve duruk olduğu anlar vardır. “İçince bir tas ayran.”
* * *
Nâzım Hikmet’in önemi surda: Bir devrim düşüncesini toptan üstlenmiş ve sonuna kadar götürmek cesaretini göstermiştir. Öte yandan şiirinde anlatımında, kullandığı imgelerde, dil tutumunda düşüncesinin, hayatının, varoluşunun karşılığını bulmuştur. Başka şairlerde görmeye alıştığımız, düşüncenin süs ve biçim olarak, iğreti olarak serpilişi, fikrin biçim cilveleri ve anlam oyunları halinde kalıp sırıtışı yoktur onda. Düşünce biçimsel olarak değil, yapısal (structurel) olarak yerleşir Nâzım Hikmet’in şiirine. Tümdengelmez onda düşünce. Daha çok hayatın verilerinden çıkışını yapar. Bu yüzden, Tevfik Fikret gibi düşünceye boğulmaz. “Bereketli bir ırmak” gibi çoğala çoğala büyür.
Nâzım Hikmet, şiirini hayatıyla tam doğrulamış bir şairdir. Ama daha önemlisi siyasal tutumdaki birçok şairin aksine, hayatını şiiriyle eksiksiz bir planda doğrulamayı da bilmiştir. Devrim düşüncesiyle şiirsel yük müthiş bir bütünlerime içindedir onda. Ve bu bizim şiirimizde Nâzım Hikmet’e kadar rastlanmayan, dünya şiirinde de seyrek rastlanan bir özelliktir. Şiirsel onur yiğitlik tavrıyla bir arada gider Nâzım Hikmet’te. Şiirin en büyük deneylerinden biri.
Cemal Süreya
Şapkam Dolu Çiçekle / Toplu Yazıları 1 – YKY
Şapkam Dolu Çiçekle ve Şiir Üzerine Yazılar, bir bakıma, Cemal Süreya’nın şiir merkezli düzyazılarını topladığı ilk kitap olan Şapkam Dolu Çiçekle’nin “genişletilmiş yeni basımı” sayılabilir. Kitapta, Şapkam Dolu Çiçekle’de yer alan otuz bir yazıya ek olarak, “Şiir Üzerine Yazılar” başlıklı ek bölümde, şairin bulunabilen bütün yazılarından yapılmış, yetmişten fazla yazının yer aldığı kronolojik bir seçme yer alıyor. Çoğu ilk kez kitaplaşan bu yazılar arasında, Şapkam Dolu Çiçekle’ye adını veren, ama kitapta yer almayan yazı da bulunuyor. Ek bölümdeki yazıların ilki, 1956’da, İkinci Yeni’nin ortaya çıkışında önemli bir yeri olan, dönemin önemli edebiyat dergilerinden Pazar Postası’nda yayımlanmış: “Oktay Rifat’ın Şiirinde Fırsat Rantı”; sonuncusu ise 1989’da Argos’ta yayımlanan “Önceki Kuşakta İkinci Yeni Etkisi”. Şapkam Dolu Çiçekle ve Şiir Üzerine Yazılar büyük ölçüde eleştirel basım niteliği taşıyor. “Şiir Üzerine Yazılar” bölümündeki yazıların hangi yayın organında ve hangi tarihte (ayrıca, “Cemal Süreya” dışında bir imzayla yayımlanmışlarsa, hangi imzayla) yayımlandıkları belirtildiği gibi, kitap boyunca gerekli görülen yerlerde dipnotlar ve metin içi notlar da yer alıyor.