HARARI: TARIM VE SANAYİ TOPLUMLARI ÜYELERİNİN ÇOĞU EVCİLLEŞTİRİLMİŞ HAYVANLARDIR

İlk Müreffeh Toplum

Yine de, tarım öncesi yaşam hakkında hangi genellemeleri yapabiliriz? En azından, insanların büyük çoğunluğunun birkaç düzine ya da en fazla birkaç yüz bireyden oluşan kamplarda yaşadığı ve bu bireylerin hepsinin insan olduğu söylenebilir. Bu son cümleye dikkat etmek gerekir, çünkü bu durum zannedildiği kadar kolay anlaşılabilen bir şey değildir. Tarım ve sanayi toplumları üyelerinin büyük bir kısmı evcilleştirilmiş hayvanlardır. Sahipleriyle eşit olmasalar da yine de onlar gibi topluluğun üyeleridirler. Bugün Yeni Zelanda toplumu 4,5 milyon Sapiens ve 50 milyon koyundan oluşmaktadır.

Bu kuralın bir tek istisnası vardı: köpek. Köpek Homo sapiens tarafından evcilleştirilen ilk hayvandı ve Tarım Devrimi’nden önce evcilleştirilmişti. Uzmanlar tam tarih konusunda anlaşamıyorlar, fakat günümüzden on beş bin yıl önce evcilleştirilmiş köpeklerle ilgili gayet ikna edici kanıtlarımız var, hatta köpekler insan gruplarına binlerce yıl önce bile katılmış olabilirler.

Köpekler hem avlanmak hem de savaşmak, ayrıca vahşi hayvanlara ve davetsiz misafirlere karşı da bir alarm sistemi olarak kullanılıyordu. Nesiller boyunca, iki tür birbirleriyle daha iyi iletişim kuracak şekilde birlikte evrildi. İnsanların ihtiyaçlarına ve duygularına en çok dikkat eden hayvan olan köpekler, insanlar tarafından diğer hayvanlara göre daha çok ilgi görüp beslendiler, bu yüzden de hayatta kalma şansları daha yüksekti. Eşzamanlı olarak köpekler de, insanları kendi ihtiyaçları için manipüle etmeyi öğrendiler. 15 bin yıllık bağ, insanlarla köpekler arasında, insanlarla diğer hayvanlar arasındakinden çok daha derin bir yakınlık ve karşılıklı anlaşma yarattı; hatta bazı durumlarda köpekler de tıpkı insanlar gibi törenle gömüldüler.

Grup üyeleri birbirlerini çok yakından tanır ve etrafları yaşamları boyunca arkadaşları ve akrabalarıyla çevrili olurdu. Mahremiyet ve yalnızlık nadirdi. Komşu gruplar muhtemelen kaynak için birbirleriyle yarışıp savaştılar, ancak dostça ilişkileri de olmadı değil. Üye takası yaptılar, birlikte avlandılar, nadir bulunan şeylerin ticaretini yaptılar, siyasi ittifaklar oluşturdular ve dini törenler gerçekleştirdiler. Bu tür bir işbirliği Homo sapiens’in başlıca özelliklerinden biriydi ve ona diğer insan türleri karşısında çok büyük bir avantaj sağladı. Bazen komşu gruplar arasındaki ilişkiler o kadar sıkıydı ki, gruplar bir araya gelerek tek bir kabile oluşturdular, ortak bir dili, ortak mitleri, değerleri ve normları paylaştılar.

Yine de bu tür dışsal ilişkilerin önemini abartmamalıyız. Kriz durumunda komşu gruplar bir araya gelseler, hatta zaman zaman birlikte avlanmak ve ziyafet çekmek için toplansalar da, yine de zamanlarının çoğunu birbirlerinden ayrı ve bağımsız olarak geçirirdiler. Ticaret kabuklar, kehribar ve boya gibi prestijli ve sınırlı ürünler için geçerliydi. İnsanların meyve ve et gibi ürünlerin ticaretini yaptığına veya bir grubun varlığının diğerinden ithalat yapmasına dayalı olduğuna dair bir kanıt yok elimizde. Sosyopolitik ilişkiler de düzensizdi. Kabile, daimi bir siyasi yapı olarak var olamıyordu, mevsimsel toplanma yerleri olsa da yerleşik şehirler veya kurumlar yoktu henüz. Ortalama insan, kendi grubu dışından hiç kimseyi görmeden veya duymadan aylarını geçirebiliyordu ve yaşamı boyunca da toplamda birkaç yüz kişiden fazlasıyla karşılaşmıyordu, çünkü Sapiens nüfusu geniş alanlara çok seyrek biçimde yayılmıştı. Tarım Devrimi’nden önce tüm gezegenin toplam insan nüfusu günümüz İstanbul’undan daha azdı.

İlk evcil hayvan mı? Kuzey İsrail'de bulunmuş on iki bin yıllık bir mezar taşı (Yukarı Galile Tarih Öncesi Müzesi) Elli yaşındaki bir kadının iskeleti bir köpekle yan yana duruyor (sağ üst köşe). Köpek kadının başının yakınına gömülmüş. Kadının sol eli duygusal bir bağı gösterircesine köpeğin üstünde duruyor. Elbette başka muhtemel açıklamalar da var; belki de köpek kadına öteki dünyanın bekçisi tarafından hediye edilmişti.

Çoğu Sapiens gıda ararken bir yerden başka bir yere göçer ve yolda yaşardı. Hareketleri, değişen mevsimlerden, hayvanların yıllık göçlerinden ve bitkilerin büyüme döngülerinden etkilenirdi. Genellikle ev kabul ettikleri ve büyüklüğü birkaç yüz kilometrekareye varan arazilerde ileri geri hareket ederlerdi.

Zaman zaman gruplar kendi sahalarının dışına çıkarak yeni yerler de keşfederdi. Bunun sebebi doğal felaketler, şiddetli savaşlar, nüfus baskısı veya karizmatik bir liderin önayak olması olabiliyordu. Bu gezintiler insanın tüm dünyayı keşfetmesinin motoruydu. Bir avcı toplayıcı grubu, her kırk yılda bir ikiye bölünse ve bölünen grup yüz kilometre doğuya doğru gitse, Doğu Afrika’yla Çin arasındaki mesafe 10 bin yılda katedilebilirdi.

Bazı istisnai durumlarda, örneğin belli bir bölgede yiyecek çok bolsa, gruplar mevsimlik hatta bazen kalıcı yerleşimler oluştururlardı. Gıdayı kurutma, tütsüleme ve (arktik bölgelerde) dondurma teknikleri de belli bir bölgede daha uzun süre kalabilmeyi mümkün kılıyordu. En önemlisi, balık yönünden zengin ve su kaynağı demek olan nehirlerin ve denizlerin kıyılarında kurulan kalıcı balıkçı köyleriydi. Bunlar Tarım Devrimi’nden çok daha önce, insanlık tarihindeki ilk kalıcı yerleşimlerdi. Endonezya kıyılarındaki balıkçı köyleri 45 bin yıl önce bile, ortaya çıkmış olabilir. Bunlar aynı zamanda Homo sapiens’in ilk okyanus aşırı girişimi olan Avustralya’nın işgalini başlattığı üs olarak da işe yaramış olabilirler.

* * *
Çoğu doğal ortamda Sapiens fırsatçı ve esnek biçimde beslenirdi: Termit arar, yemiş toplar, kök çıkarmak için toprağı kazar, tavşan kovalar, mamut ve bizon avlardı. Popüler “avcı insan” imgesi bir yana, toplayıcılık Sapiens’in ilk faaliyetiydi ve toplayıcılık hem tüketilen kalorinin büyük bölümünü, hem de çakmaktaşı, ahşap ve bambu gibi hammaddeleri sağlardı.

Sapiens sadece hammadde ve gıda için toplayıcılık yapmıyor, aynı zamanda bilgi de topluyordu. İnsanların hayatta kalabilmek için bölgelerinin detaylı haritalarını akıllarında tutmaları gerekiyordu. Günlük gıda arama etkinliğini en üst düzeye çıkarmak için, tüm hayvanların alışkanlıklarını ve tüm bitkilerin büyüme biçimlerini bilmeleri gerekiyordu. Hangi gıdaların besleyici, hangilerinin hasta ettiğini ve diğerlerinin de nasıl ilaç olarak kullanılacağını bilmeleri gerekiyordu. Mevsimlerin ilerleyişini, bir kuraklığın veya fırtınanın öncü işaretlerini tanımaları gerekiyordu. Bu yüzden de yakınlarındaki tüm akıntıları, ceviz ağaçlarını, ayı mağaralarını ve çakmaktaşı birikimlerini inceliyorlardı. Tüm bireyler taştan bıçak nasıl yapılır, yırtık bir pelerin nasıl onarılır, tavşan tuzağı nasıl kurulur, çığ düşünce, yılan ısırınca ve aç bir aslanla karşılaşınca ne yapılır, bilmek durumundaydı. Tüm bu becerilerin her birinde ustalaşmak yıllar süren bir çıraklık ve ustalık süreciydi. Ortalama bir avcı toplayıcı, çakmaktaşını dakikalar içinde mızrak haline getirebilirdi. Biz aynı başarıyı tekrarlamaya çalışınca genellikle rezil oluruz. Çoğumuz çakmaktaşı ve bazaltın özelliklerini bilmeyiz ve bunları ince işlemek için gerekli motor becerilerinden yoksunuz.

Bir başka deyişle, ortalama bir avcı toplayıcının etrafı hakkında, torunları olan modern insanların çoğundan daha geniş, derin ve çeşitli bilgisi vardı. Bugün sanayi toplumlarındaki çoğu kişi hayatta kalabilmek için dünyanın doğal düzeni hakkında bu kadar çok şey bilmek zorunda değil. Fabrika işçisi, tarih öğretmeni, sigortacı veya bilgisayar mühendisi olmak için ne bilmeniz gerekir? Kendi dar uzmanlık alanınızla ilgili çok şey, fakat yaşamın diğer gerekliliklerinin çoğu için gözünüz kapalı başka insanlara güveniyorsunuz ki, bu insanların da bilgileri kendi dar uzmanlık alanlarıyla sınırlıdır. Kolektif insan bugün eski grupların bildiğinden çok daha fazlasını biliyor. Ama birey olarak bakıldığında, eski avcı toplayıcılar tarihteki en becerikli ve bilgili insanlardı.

Avcı toplayıcılık devrinden beri insan beyninin küçüldüğüne dair kanıtlar var. O dönemde hayatta kalabilmek, herkesin muhteşem zihinsel becerilere sahip olmasını gerektirirdi. Tarım ve sanayi ortaya çıkınca, insanlar hayatta kalabilmek için giderek diğer insanların becerilerine daha fazla güvendiler ve “embesiller için yeni fırsatlar” ortaya çıktı. Üretim bandında çalışan bir işçi olarak, sıradışı olmayan genlerinizle hayatta kalabilir ve bunları bir sonraki nesle aktarabilirsiniz.

Avcı toplayıcılar sadece etraflarındaki hayvanları, bitkileri ve nesneleri değil, aynı zamanda vücutları ve hisleri, yani kendi iç dünyalarını da ustaca öğrenmişlerdi. Örneğin çimlerdeki en ufak hareketi bile, bir yılan geçme ihtimaline karşı dikkatle izler; meyveler, arı kovanları ve kuş yuvaları bulmak için ağaçları dikkatle incelerlerdi. En az çabayla ve gürültüyle yürür, en etkili ve çabuk şekilde oturmayı, yürümeyi ve koşmayı bilirlerdi. Vücutlarını sürekli ve çeşitli şekillerde kullanmaları, onları maraton koşucuları kadar fit hâle getirmişti. Fiziksel çeviklikleri, bugün insanların yıllar süren yoga ve tai-chi antrenmanlarından sonra bile yakalayamadığı seviyedeydi.

* * *

Avcı toplayıcıların yaşamı, bölgeden bölgeye ve mevsimden mevsime ciddi şekilde değişirdi ama genel olarak kendilerinden sonra gelen çoğu köylünün, çobanın, işçinin ve ofis çalışanının yaşamından daha konforlu ve ödüllendiriciydi.

Günümüzün zengin toplumlarındaki insanlar haftada 40-45 saat, gelişmekte olan ülkelerde haftada 60 hatta kimi zaman 80 saat çalışırken, bugün dünyanın yaşamaya en uygun olmayan bölgelerinde —örneğin Kalahari Çölü— yaşayan avcı toplayıcılar haftada ortalama sadece 35-45 saat çalışırlardı. Üç günde bir avlanır ve toplama işine de günde sadece 3-6 saat ayırırlardı. Normal zamanda, kampı beslemeye yeterlidir bu. Kalahari Çölü’nden daha bereketli bölgelerde yaşayan avcı toplayıcılar ise gıda ve hammadde toplamak için muhtemelen bundan da az zaman harcıyorlardı. Bunlara ek olarak, avcı toplayıcıların ev işleri daha azdı. Yıkayacak bulaşıkları, süpürecek halıları, silinecek parkeleri, değiştirilecek bezleri ve ödenecek faturaları yoktu.

Avcı toplayıcı ekonomisi, insanların çoğuna tarım veya sanayiden daha ilginç yaşamlar sunuyordu. Bugün Çinli bir fabrika işçisi sabah yedide evden çıkar, kirli sokaklardan geçerek atölyeye gider, aynı makineyi aynı biçimde günde on saat boyunca çalıştırır, akşam yedide bulaşık ve çamaşır yıkamak üzere de evine döner. 30 bin yıl önce Çinli bir avcı toplayıcı, kampı arkadaşlarıyla birlikte, mesela saat sekizde terk ederdi. Yakınlardaki ormanlarda ve çayırlarda gezerek mantar toplar, yenebilir kökler arar, kurbağa yakalar ve zaman zaman da kaplanlardan kaçarlardı. Öğleden sonra kampa dönerek öğlen yemeği yerlerdi. Bu onlara dedikodu yapmak, birbirlerine hikayeler anlatmak, çocuklarla oynamak ve dinlenmek için epeyce zaman bırakırdı. Elbette zaman zaman kaplanlar onları yakalar veya yılanlar ısırırdı, öte yandan sanayi kirliliği veya trafik kazaları gibi sorunları yoktu.

Pek çok yerde ve çoğu zaman, avcı toplayıcılık ideal besini sağlıyordu. Bu da şaşırtıcı değil; insan yüz binlerce yıldır böyle besleniyordu ve vücudu buna çok iyi uyum sağlamıştı. Fosilleşmiş iskeletlerden elde edilen bulgular, eski avcı toplayıcıların açlık veya yetersiz beslenme sıkıntısını kendilerinden sonra gelen köylülerden daha az çektiklerini, ayrıca genellikle daha sağlıklı ve daha uzun boylu olduklarını gösteriyor. Ortalama yaşam süresi, anlaşıldığı kadarıyla 30-40 yıldı ama bu da yüksek oranda çocuk ölümleriyle alakalıydı. İlk baştaki zorlu yılları geçen çocukların, yaklaşık 60 yıl yaşama şansı yüksekti ve bazıları 80’li yaşlarına kadar yaşayabiliyordu. Modern avcı toplayıcılarda 45 yaşındaki kadınların bir 20 yıl daha yaşaması beklenir ve nüfusun yüzde 5 ila 8’i de 60 yaşın üzerindedir.

Avcı toplayıcıların başarısının sırrı yiyeceklerinin çeşitli olmasıydı ve bu da onları açlıktan ve yetersiz beslenmekten korumuştu. Çiftçilerse genellikle sınırlı ve dengesiz beslenirler. Özellikle modern öncesi çağlarda tarım nüfusunun aldığı kalorinin önemli kısmı tek bir üründen gelirdi (buğday, patates veya pirinç gibi) ve bunlar da insanların ihtiyacı olan vitamin, mineral veya diğer besleyici şeyler açısından zayıftır. Geleneksel Çin’deki sıradan bir köylü sabah kahvaltıda, öğlen ve akşam yemeğinde pirinç yerdi. Eğer şanslıysa bir gün sonra da aynısını yiyebilmeyi umardı. Buna karşın, eski avcı toplayıcılar düzenli olarak düzinelerce farklı gıdayla beslenirdi. Belki de köylünün büyük büyükannesi, kahvaltıda dut ve mantar; öğlen meyve, salyangoz ve kaplumbağa; akşam yemeğinde de tavşan bifteği ve yabani soğan yiyordu; üstelik bir sonraki günün menüsü de tamamen farklıydı. Bu çeşitlilik eski avcı toplayıcıların tüm gerekli besinleri almasını mümkün kılardı.

Daha da ötesi, pek çok farklı gıda tükettiklerinden, bunlardan birinin tükenmesine karşı daha korunaklıydılar. Oysa tarım toplumları kuraklık, yangın veya depremler, yıllık pirinç veya patates hasadını yok ettiğinde mahvolurlardı. Avcı toplayıcılar da doğal felaketlere karşı korunaklı değillerdi ve zaman zaman açlık da çektiler, ancak genel olarak bu tür sıkıntılarla daha kolay baş edebiliyorlardı. Besin kaynaklarının bir kısmını kaybettiklerinde başka türleri avlıyor veya topluyor ya da daha az etkilenmiş bir bölgeye göçüyorlardı.
Eski avcı toplayıcılar aynı zamanda bulaşıcı hastalıklardan da daha az etkileniyorlardı. Tarım ve sanayi toplumlarını etkileyen bulaşıcı hastalıkların çoğu (tüberküloz, çiçek ve kızamık gibi) evcil hayvanlarda ortaya çıkmış ve insanlara Tarım Devrimi’nden sonra bulaşmıştır. Sadece köpeği evcilleştirmiş eski avcı toplayıcılar bu tür sıkıntılardan uzaktı. Ayrıca tarım ve sanayi toplumlarında, çoğu insan bu tip hastalıklar için ideal kuluçka mekanları olan, hijyenik olmayan ve sıkışık daimi konutlarda yaşardı. Avcı toplayıcılar ise doğayı küçük gruplar halinde gezerdi ve bu durum salgınların sürmesine engel olurdu.

* * *

Yeterli ve çeşitli gıda, görece kısa çalışma saatleri ve bulaşıcı hastalıkların olmaması, pek çok uzmanın tarım öncesi avcı toplayıcı topluluklarını “ilk müreffeh toplumlar” olarak tanımlamasına sebep olmuştur. Yine de, bu eski insanların yaşamını idealize etmek hatalı olacaktır. Tarım ve sanayi toplumlarındaki çoğu kişiden iyi yaşasalar da, yine de zor ve hata kabul etmeyen bir hayatları vardı. Zaman zaman açlık ve kıtlık çekiyorlardı, çocuk ölümleri yüksekti ve bugün küçük sayılabilecek bir kaza ölüm sebebi olabiliyordu. Çoğu kişi grubun yakın samimiyetini yaşıyordu, ama grubun düşmanca veya alaycı tavırlarına maruz kalan şanssızlar, muhtemelen çok sıkıntı çekiyorlardı. Modern avcı toplayıcılar, grubun hızına ayak uyduramayan yaşlı veya engelli kişileri genellikle terk ediyor, hatta bazen öldürebiliyorlardı. İstenmeyen bebekler ve çocuklar öldürülebiliyor, hatta bazen dinden ilham alarak insan katliamları bile gerçekleştiriyorlardı.

Paraguay’da 1960’lara kadar yaşamış olan Ache topluluğu, avcı toplayıcılığın karanlık yüzüne ilişkin bir fikir verir. Grubun değerli bir üyesi öldüğünde, Acheler gelenek olarak küçük bir kızı da öldürür ve ikisini birlikte gömerdi. Achelerle görüşme yapan antropologlar, bir defasında hastalanıp gruba ayak uyduramayan orta yaşlı bir adamın terkedildiğini kaydettiler. Adam bir ağacın altına bırakılmıştı, yukarıda lezzetli bir yemek bekleyen akbabalar vardı. Ama adam tekrar toparlanarak hızlı hızlı yürüyüp gruba katılmayı başardı. Vücudu akbabaların dışkılarıyla kaplanmıştı, dolayısıyla ona “Akbabalardan Düşenler” rumuzu verilmişti.

Bir Ache kadını grubun geri kalanına ayak bağı olmaya başladığında, genç erkeklerden biri onun arkasından sessizce yaklaşır ve kafasına baltayla vurarak onu öldürürdü. Bir Ache erkeği, antropologlara cangıldaki ilk yıllarını şöyle anlatır: “Âdetlere göre kadınları öldürürdüm. Teyzelerimi öldürürdüm… Kadınlar benden korkardı… Şimdi burada beyazlarla birlikte zayıf birisi oldum.” Saçsız doğan bebekler azgelişmiş kabul edilir ve hemen öldürülürdü. Kadınlardan biri, kabiledeki diğer erkekler başka bir kız çocuğu istemediği için ilk kızının öldürüldüğünü hatırlıyor. Bir adam, küçük bir erkek çocuğunu “ağladığı ve mutlu olmadığı” için öldürmüştü. Bir başka çocuk da “komik görünüşlü olduğu ve diğer çocuklar ona güldüğü” için canlı canlı gömülmüştü.

Fakat Ache toplumunu yargılamakta aceleci davranmamalıyız. Onların arasında yıllarca yaşayan antropologların aktardığına göre yetişkinler arası şiddet son derece nadirdir. Kadınlar da erkekler de istedikleri zaman eş değiştirebilirler. Daima gülümser ve gülerler, liderlik hiyerarşisi yoktur ve hükmetmeye çalışan insanlardan kaçınırlar. Az sayıdaki eşyaları konusunda son derece cömerttirler ve başarı, zenginlik gibi takıntıları yoktur. Hayatta en çok değer verdikleri şey iyi arkadaşlıklar ve iyi sosyal ilişkilerdir. Çocukların, hastaların ve yaşlıların öldürülmesini, bugün pek çok kişinin kürtaj ve ötenaziyi gördüğü gibi görüyorlardı. Ayrıca Achelerin, Paraguaylı çiftçiler tarafından kovalanıp öldürüldüğünü de unutmamak gerekir. Achelerin gruba ayak bağı olanlara karşı tavizsiz ve sert bir tutum geliştirmesinde, muhtemelen düşmanlarından sürekli kaçma zorunluluğu etkili olmuştur.

Sonuç olarak Ache toplumu da tüm insan toplulukları gibi oldukça karmaşıktır. Yüzeysel bilgi ve tahminlerle belli bir grubu şeytanlaştırmanın veya idealize etmenin tehlikelerine karşı dikkatli olmalıyız. Acheler ne melekti ne de şeytan. Eski avcı toplayıcılar gibi onlar da sadece insandı.

Yuval Noah Harari
Hayvanlardan Tanrılara Sapiens
İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi
Türkçesi: Ertuğrul Genç |Kolektif kitap

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz