Furuğ Ferruhzad: Ben geometri dersini delicesine seven bir öğrenci kadar yalnızım

409

Ben yüreğini yitirmiş bu zamandan korkuyorum…

İçim Acıyor Bahçeye

Çiçekleri düşünmüyor kimse
balıkları düşünmüyor kimse
kimse
kalbi güneşin altında iltihaplanan
hafızası yeşil hatıralardan
usul usul boşalan bahçenin
ölmekte olduğuna
inanmak istemiyor
ve bahçenin duygusu sanki
kendi yalnızlığında çürümüş
soyut bir şeydir

evimizin avlusu tenha
evimizin avlusu
bilinmez bir buluttan yağmur bekleyerek
esnemekte
ve boştur evimizin havuzu
tecrübesiz küçük yıldızlar
ağaçların üstünden yere düşüyorlar
balık yuvalarının
rengi uçmuş pencerelerinin aralığından
öksürük sesleri geliyor geceleri
evimizin avlusu tenha

baba:
“benden geçti diyor” diyor
“benden geçti
unumu eledim eleğimi astım”
ve odasında
sabahtan gün batımına
ya Şehname okuyor
ya Nasihü’t-Tevarih
baba anneye diyor ki:
“lanet olsun balığa da kuşa da
ben öldükten sonra
bahçe ha olmuş ha olmamış
neye yarar
emeklilik maaşım bana yeter”

annenin bütün hayatı
cehennem korkusu eşiğine serili bir seccadedir
anne her şeyde günahın ayak izlerini arıyor
ve bahçeye de bir bitkinin
küfrünün bulaştığına inanıyor
anne bütün gün dua ediyor
anne doğuştan günahkâr
ve bütün çiçeklere okuyup üflüyor
ve bütün balıklara okuyup üflüyor
anne zuhuru bekliyor
ve gökten inecek lütfu

erkek kardeşim bahçeye kabristan diyor
erkek kardeşim otların karışıklığına gülüyor
ve suyun hastalıklı derisi altında
çürümüş parçacıklara dönüşen
balık ölülerini sayıyor
erkek kardeşim felsefeye bağımlı
bahçenin iyileşmesini,
yok edilmesinde görüyor
düşünüyor erkek kardeşim
sarhoş olup sonra
duvara yumruğunu geçiriyor
çok dertli, çok yorgun,
çok umutsuz olduğunu
anlatmaya çalışıyor
o umutsuzluğunu da
kimliği, takvimi, mendili, çakmağı,
tükenmez kalemi gibi
çarşı pazar dolaştırıyor
ve umutsuzluğu
o kadar küçük ki her gece
meyhanenin kalabalığında kayboluveriyor

çiçeklerin dostu olan ve
anne ona vurduğunda
yüreğinin yalın sözcüklerini
çiçeklerin şefkatli,
suskun kalabalığına götüren kız kardeşim
zaman zaman balık ailelerini
güneşe ve tatlıya davet ederdi
onun evi şehrin öteki ucunda
o naylon evinde
kırmızı naylon balıklarıyla
eşinin naylondan aşkının sığınağında
ve naylon elma ağaçlarının dalları altında
naylon şarkılar söylüyor
ve sahici çocuklar doğuruyor
bizi her ziyarete gelişinde
eteklerinin uçlarına
bahçenin fakirliği bulaştığında
kolonyayla yıkanıyor
bizi her ziyarete gelişinde
hamile

evimizin avlusu tenha
evimizin avlusu tenha
bütün gün kapının ardından
parçalanma sesleri geliyor
ve patlama sesleri
komşularımız bahçelerinin her köşesine
çiçek yerine
şarapnel ve makineli tüfek dikiyor
komşularımız fayans havuzlarının
üstünü kapatıyorlar
ve fayans havuzlar istemeye istemeye
gizli barut ambarına dönüşüyor
ve mahallemizin çocukları okul çantalarına
küçük bombalar dolduruyor
evimizin avlusu şaşkın
ben yüreğini yitirmiş bu zamandan korkuyorum
ben bunca elin boşunalığını düşünmekten
bunca yüzün yabancılaşmasından
korkuyorum
ben geometri dersini
delicesine seven bir öğrenci kadar
yalnızım
ve sanıyorum bahçe hastaneye kaldırılabilir

sanıyorum…
sanıyorum…
sanıyorum…
ve bahçenin kalbi
güneşin altında iltihaplanmakta
hafızası yeşil hatıralardan
usul usul boşalmakta.

Furuğ Ferruhzad
(1935 – 1968, İran)
Yeryüzü Ayetleri, S. 95-98 | Çeviri : Makbule Aras
Görsel: Tarkovsky’nin Ayna filmi

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz