Birhan Keskin: Öyle sevdim ki ben seni/ Yoluna baş koymak diyoruz/ Biz barbarlar buna

888

“Dünya ne ki sevgilim
benim sana yaptığım kubbe yanında?
düşsün, olsun, bırak
içinde yıldızlar patlıyor,
kolaydır inanmak kadar
inanmamak da.”

III

madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana

al bu taşlar senin olsun…o halde ve bundan böyle

bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların

boşluğa bağırsınlar, birlikte;

kan kusacağız.

kan kusacağız.

madem dünya bunca zalim

madem yakışmıyor kalbimize.

bütün davullar gümlesin

boşluktan gelen, boşluğu dolduranı

boşluğa böğüreni

vursunnnn.

bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan

dünya görsün.

VI

ben seni hep sevgilim ben seni hep

yüzünden geçen dalgalardan okudum.

ellerine sevgi okudum gözlerine şefkat okudum

annen seni inkar etmişti

aldım etime dokudum.

V

Yanmamı bekleme benden

Ben ne çok yandım, biliyorsun.

Yanamam ben yanamam

yanamam küllerim uçuyor.

Rüyamda sapladığın jiletler etimde

Kanamıyor acımıyor.

Acımıyor

Bu dünya buz, bu buzzzzz

zzzzzzzzzzzda

Hiçbir şey acımıyor.

Bunlar yalan,

Yalan söylediklerim

Yalan söylediklerin

Bunlar ancak dünyaya yakışıyor.

Küldüm ben zaten

Küldüm zaten küldüm zaaaateeeen

Kalmışsa eğer

Külün içinde şimdi insanım

uyanıyor.

Dünya görsün şimdi.

Bembeyazzzz

dünyaaaaaaaaaaaa

Yoluna baş koyup buzzzdaaaaaaa

Kan kusanı.

VII

Dünya ne ki sevgilim,

Benim sana yaptığım kubbe yanında?

Düşsün, olsun, bırak,

içinde yıldızlar patlıyor.

Kolaydır inanmak kadar inanmamak da.

İster sal kendini dünyaya, ister kal yanımda

Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni

Yoluna baş koymak diyoruz

Biz barbarlar buna.

VIII

Kırdım, evet, o yalan mekânı kırdım

Çıksın diye ortaya

Çırrrrrrrıııllçıpplaaaaaaak:

Sen benim yuvamsın

Yuvanım ben senin.

IX

Beni bilmediğim bir dünyaya attı…

Bir cümlem yok, darrrrğğmadaaaaaaanıım, bundan.

Bir düşümüz vardı, “birlikte yaşamak” koymuştuk adını,

çok acıyor, belki bundan. Aşkî bir cümle mi bekliyorsun benden.

Beklemeeeeeeee.

Mutfakta reçel yapan iki kadın. Kırmızı biberleri filan.

Rüzgâr alan biraz tepe bir yer. Bakınca, iki yandan

uffffffffffffuk filan.

Dünya yuvarlak değil de hafif elipsmiş gibi.

kaldı ki iki kadın, dünyanın yuvarlağını zaten anlamayan.

böyle. kendime inandığım gibi inanmıştım ona da.

aşk olanın ötesinde bir aşktan söz etmek, aaaaaaah

bir inançtı desem.

bu kadar dağılmam kendimi şimdi

bu dünyaya fırlatılmış gibi hissetmem, bundan.

ne söylememi bekliyorsunhava aldıkça sızlayan bir diş var içimde.

susmam bundan, konuşmam bundan.

ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata.

insan olmuştum ilk o zaman.

ya da bozmuşlardı ben yenidoğandan.

kendimi acıya teslim ettiğimde hatırladım,

ölünmüyordu, hatırladım.

ölünmüyoooooorrrrrrrrrrrdu.

XI

acı çekerken de adil ol, diyor bana.

adil ol. sen değil misin inanan

hayatın büyük bir kader olduğuna,

kaderi yönlendirmek bile o büyük kader’ in

içindedir filllllllllllan.

o yüzden şimdi adil ol.

sus. söyleme böyle şeyler! adil ol.

inanmıyorsun değil mi?

beni bilmediğim bir dünyaya attı,

diyyyyyyyorum.

diyorum ki,

sözde kalır her şey. sözzzzzzzzde kalıyor.

bir de bana adil ol, diyorsun.

X

ey duymayan insanı,

ey hayat dedikleri büyük kusur.

ey kimselere değişmediğim

ayrılığın neden bunca ağır?

hani adalet?

bir kasım’ dan öteki kasım’ a

bir yanım kör bir yanım sağır.

XV

ben başka bir şey olmak istememmm

istemedim başka şey.

sabırla sevgilim sabırla

acılarımız eşitlensin bu şehirde

diye diye.

bu şehirde etten geçip kalbe erişene

dek sabırla. tek, sabırla.

kaç kişi var bu şehirde

ruhunu sana kubbe,

kubbeeeeeeeeeeeeeeeee

etmiş!

XIV

büyük keder içerirmiş, gördüm, anladım

etten geçip aşka varanın sevgisi.

bunun yanında sevgilim bunun yanında

etin ihaneti, kısaca

hiçbir şeydir.

XII

şimdi bir masaldan bir peri

sessizce dinlesin beni,

alsın yorgun başımı

alsın cümlemi

usulca kalbine koysun.

benim cümle taşıyacak halim

yooooooğğğğğğğ.

XXXI

Katlanan, insanın birbirine yapışan yaralarından

bir yuva inşa etmektir aşk da, varla yok arasından

Ve ahşabı kemiren de ahşaba dahildir,

değil dışarıdan.

Beyhude insanın yuva arayışı ama

yine de yuva arar insan.

dışarısı sevgilim, dışarısı senin

kendini sürekli kaçak kılacağın yollardan başka nedir?

yollar ki hep gider, hep yatay.

ah ben bu kubbe fikrine o yüzden

takılmışım; kubbe ki yüzseksen derece bir şey,

büyük bir arzuyla mümkün.

gayret’ in bildiğimiz ve unuttuğumuz anlamıyla örülen.

XVI

in ordan, in ordan

innnnnnnnn, diyor bana

zamanın ensesinden.

ay adalet’ ten söz eden zalim

şimdi bi dur, düşün:

ev ki, en büyük mahremiyetti

kimdi vuran, kimi, en mahreminden?

XVIII

en acısını sevgilim en acısını

tadayım istedin:

en acısı buydu.

XVII

omurgamı aldın benim.

omurgamı aldın.

omurgamı aldın.

omurgamı.

niye?

XIX

Varla yok arasındayım

Varla yok arasındayım

Hep, varla yok arasındaydım.

Zaten.

Ben bilmedim ki

niye teyelliyim, niye?

Varla yok arasında

Varla yok arasında

Elimde bir kırık testi

Elimde bir kırık testi

Nereye bırakayım!

XX

Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum

yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep

ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.

bilemem, belki bu yüzden

ben sana yanlış bir yerden edilmiş

bir büyük yemin gibiydim.

beni hep aynı yerimden yaralayan o eve

yine de döneyim döneyim istedim.

XXI

ah benim sesimle

söylesem de, inanmazlar

benzemiyor çünkü bir dile.

döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm

döndüğüm bu sema sensin. dönnnnnnnnn

düğüm.

sen benim kara ömrüme vuran

suyumu harelendiren sevincimdin.

XXXV

onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.

titreme daha fazla kalbim.

bağışla kendini artık onu da

bırak gitsin.

bırak gitsin.

o senin en ezel gününden kaderin

sen onu nasılsa bin kere daha

seveceksin.

XXII

günler öylece kendi kendine geçsin diye

bir camın arkasında durdum

bana dokunmasın hiçbir şey

hiçbir şey yarama merhem olmasın

iyileşecekse, hiçbir şeysiz iyileşsin diye

bir camın arkasında durup

akan hayata ve zaman baktım.

bilirdim, biliyordum, biliyorum,

bittiğinde, geçtiğinde,

azaldığında sızı, iyileştiğimde,

o saman tadıyla karıştığında;

her şey daha acı olacak.

XXXIII

ne sanıyorsun?

ne sanıyorsun?

benim olan artık

senin de kaderin:

dağbaşı,

oradaki yaralı ıssızlık.

XXIII

biz iyileşmeyiz diyor ilhan

biz iyileşmeyiz bunu bil, diyor.

biliyordum: ağırdı

biliyordum: çok ağrıdı

biliyordum: adım adım

ben seninle sevgilim

mutsuz ama bahtiyardım.

XXIV

bir masal

bir taş ağırlığında olabilir mi?

olurmuş meğer.

birlikte bir masala inanmak istedim

ben seninle, sadece bu.

sen beni tek

tek

tek

bıraktın.

benim artık taş taşıyacak,

taş kaldıracak, taş atacak

halim mi var!

XXV

evet kara bir ömür bu benimki.

kara bir toprak.

gerçekle değil, hakikatle değil,

kalbimin aklıyla kurduğum

kara bir ömür.

yalnız değilim, biliyorum

binlercesi var, onbinlercesi vardı.

kara bir ömürle buradan geçen.

sen bundan böyle

gerçeğin yan yana getirilmiş

yamalarıyla yaşayacaksın.

ben çoktan çıvdırılmış bir şeydim

sevgilim.

XXVII

gözlerimde bir çita oturuyor birazdan deppppp

parrrrrrrrrrrrrrrrrr.

içimdeki çilekeş fuji’ yi tırmanıyor sana

eski bir mektuptan gözlerime yağma

dünyanın bütün neonları yanıyor sönüyor

ve bir fotoğraf iki jiletle paramparça.

bir su aygırı kadar yaralıyım dünyadan

anlıyor musun?

içimde uzağa bakan bir zürafa var

hayat orda burda her yerde kaynıyor.

birazdan öleceğim, içeceğim su nerde?

XXX

kar şiddetle rüzgârla büyük bir kırgınlıkla

vardı gece yarısı dağlarına. gelemem artık yanına.

ben kaybettiğime ağlayayım sen kaybettiğine ağla

XXVIII

ömrümü adadımdı.

elimden aldığın ve parçaladığın şey bu!

adaletin adını neden anmıyorsun burada da?

o yüzden büyük yaram

o yüzden büyük öfkem

o yüzden dinmiyor

içimde hepsi, hınca hınç.

hıncahıııııııııııınnnnnç.

XXVI

o kadar uzun yol geldik ki seninle

şimdi, sen ayrı ben ayrı olan o yolu

nasıl yürüyeceğiz?

(biz seninle yoldayken

yanımızdan ovalar, ağaçlar; titreşen

rüzgârlar akmıştı. bir yolumuz olduğunu,

yol kazalarını, yol yorgunluğunu

o zamanlar biliyor muyduk?)

XXXII

ömrü gurbette geçenler gibiydim senin yanında

duymadın mı, çok söyledim?

o uzun gurbette,

ben senin “adalet” diye diye nasıl unufak olduğunu

gördüm.

göre göre, duya duya,

yine de bigâne olarak her şeye.

bilmedin ki; ben senin gurbetinde delirmemek için

kalbimin aklıyla ördüğüm bir yıldızlı kubbede

yaşadım.

tecellinin içinde ecel durur sevgilim, görmedin mi?

adaletin içinde bir zalim oturur.

XXIX

sonra, çoook sonra, bu parçaların sonunda

sen beni kızını çok seven

bir anne olarak hatırla.

ben ki hiç kavuşamamıştım sana.

XXXXII

ve huzurla, içerde bir yumuşak ışık

dışarda dağların etrafını saran kızıllık vardı.

durmak için dünyanın dışında iyi bir sebep

ve bir ana enstrüman;

incecik bir müzikle piyanonun tuşlarına vuran.

yüzünde yeryüzünü gördüğüme duyduğum bir şükran.

her şeyin sertliğini gömen ve uyutan bir kış,

sen ki, de ki grand teton’ a kar yağdı.

o karın ortasında önümüzden bir nehir

karla karışık akardı.

sarartma beni

sarartma beniiiiiiiiiiiiiiiiiii..sarartma.

XXXXIII

fazla insansın sen sevgilim fazla insan

bir barbarım ben oysa, bir hayvan

dilim bağışlamaktan söz eder benim

seninki adalet ve intikam.

söylemeye gerek var mı sevgilim

söylemeye gerek var mı şimdi

yetiştirdiğim en iyi nişancı vurdu beni

klimanjaro’ nun karları sevgilim

klimanjaro’ nun karları

innnniiiiiyor aşağı.

XXXIV

birini seviyorsan onu öldürme! demek kolay

oysa her âşık önce kendine sonra yanındakine cellat.

ve aşkta ölümün bir anlamı vardır, görklü kılınan

bozulsun diye im

her ateş önce yanını yoklar sevgilim.

bundan böyle ne vakit bir yangından artakalan

isle kararmış bir şair gölgesi görsen

başıboş, duran, susan, içinden yanan:

ya da bir kızkardeş, ağlayan kekliğine,

uzak ve göğsüne klarnet sesiyle dolaşan.

XXXVI

bunca zaman sonra, neden ona dokunmadığımı

neden çekmediğimi silahlarımı kınından

olanı biteni kalbime koyup kendimi çektiğimi

soruyorsan…

ona dokunmadıysam,

dokunmadıysam tek bir sebepledir…

bir barbar ancak eşitine dokunur.

XXXVII

akan sokaklarda yan yatmış otlara benziyorum

rüzgârla yana savrulan dallara.

aşk için ihanetle vuran aşk aşkm’ola?

ah ciğerimin köşesi, kavrula kavrula

kopuyor gönülbağım, sen bağla.

XXXXI

Bir nefeslik can kalsaydı sana üflerdim canımdan

Diyecekler; çok yüksekti ondaki zindan

Görmeli, eline almalı, sıvazlamıydın, öğretemeden

Yazgına kanat ol kol ol diyemeden ayrı düştüysem senden.

Buna yanarım çok, en çok buna yanarım inan.

Onaramazdım kırdığım yerleri

Onaramazdın kırdığın yerleri

Son bir nefesle sana sarıldımdı.

En acısı buydu.

En acısı buydu.

XXXIX

aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir.

ben bir divan şairi değilim ki sevgilim

sana bercesteler düzeyim

yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklarına

tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim.

ben bu çıldırmış vaktin, ben bu yılan zamanının

paramparça edilmiş şairiyim.ne diyeyim!

yine de içimde, çooook eskiden kalma bir

ya leyl…ya leyyylllllllllle

bir çöl gecesine ismini bırakayım.

XXXVIII

bir dalda iki kiraz gibi

aşk ile öfke arasında

yanayana,

dursun bu aşk. aşk, mola!

ey yaban!

ayaklanacağım

ayaklanacağım!

dizlerimin bağını bağla.

XXXX

sözde kalır sevgilim

sözde kalır bütün sözler

aşk çünkü, aşk çünkü kendine

bir yol, bir ideoloji ister.

bilirim, çöl rüzgârında çalıdır bazı yaşlar.

sen sevgilim ilerde, biraz daha ilerde

bir tarihe başlayacaksın, orası işte

benim tarihimle başlar.

ve say, geriye doğru, tek tek

sende kalsın şimdi al bu taşlar.

Yol Kitabından
Birhan Keskin

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz