“Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın” Mevtayı İyi Bilmezdik! – Sibel Özbudun & Temel Demirer

90

DemirelAltan Öymen 1976’da Demirel’in Deniz’lerin idam edilmesiyle ilgili yaptıklarını şu satırlarla anlatır: “Süleyman Demirel, Mobilya Yolsuzluğu’ndan yargılanan yeğeni Yahya Demirel’le ilgili olarak ‘25 yaşında çocukla uğraşıyorlar’ diyor. 6 Mayıs 1972’de ise idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin’in idam kararları oylanıyordu. Süleyman Bey ise AP Grubu’nun en önünde oturuyordu. Elini ‘İdama evet’ için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Süleyman Bey onlar için hiç ‘25 yaşında çocuklar’ demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da…

Praeterita mutare non possumus.”[1]
Ölünün ardından, “Mevtayı nasıl bilirdiniz” diye sorup eklerler: “Ya şimdi konuşun ya da sonsuza dek susun”!
“Mevta” hakkında kısa hatırlatmalarla, biz “susmak” yanlısı olmayanlardanız.
Hayır, hayır “Ölünün ardından kötü konuşulmaz” diye uyarmanıza gerek yok; biz kötü konuşacak değiliz; “Uzun süre değil, dürüst yaşamak önemli” vurgusunun altını çizerek; olanı olduğu gibi aktaracağız; kötülük bunun neresinde olabilir ki?
Bu nokta Tolstoy’un, “Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın,” saptaması, asla, ama asla unutulmamalıdır…
* * * * *
Siz bakmayın “Su Müdürü”, “Barajlar Kralı”, “Çoban Sülo” dediklerine ya da Ispartalı olarak anılmasına; O, “Morisson Süleyman”dı; Onu en iyi betimleyen sıfat da buydu…
Kimileri Ona, “Baba” derdi! Kimin ve neyin “Baba”sıydı, hatırlayın…
Kimileri Ona, “Bir bilen” sıfatını atfetmişti! Neyi, niçin bildi, düşünün…
Nur Sürer’in, “Dün olan bir şeyi ertesi gün unutuyoruz. Böyle bir hafıza sorunumuz var. Hafıza sorunu olan toplumların gerçek demokrasiye erişmesi mümkün değil. Yeni kuşak Kenan Evren’i ressam olarak biliyor. Fıkra gibi,”[2] notunu düştüğü post-modern zamanlarda buna çok ihtiyacımız var!
* * * * *
“Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz,” diyen bir demogogdu; vasatı iyi bilir ve yansıtırdı; yeminli bir anti-komünist; azgın bir emperyalizm (ABD) işbirlikçisiydi…
“Benzin vardı şeker vardı, şerbet yapıp biz mi içtik?” “Ege bir Yunan gölü değildir… Ege bir Türk gölü de değildir… Binaenaleyh, Ege bir göl de değildir!” “Fiyatlar günden güne artıyorsa memlekette pahalılık var demektir”! diyebilen O, “absürd”ün şahikası, zirvesiydi…
Siz bakmayın “Bu şapka demokrasinin sembolü olmuştur…” “Bu şapkayı millet yarattı gardeşim…” “Bu fötr şapkayla 6 defa gittim, 7 kere geldim…” zırvasına; ne demokrattı ne de demokrasiyle alâkâsı vardı!
Müthiş bir pragmatistti! Hem de nefes almadan, yüzü kızarmadan, “Va mı bunun başka izah tarzı”! “Herkes benim gibi ‘dün dündür bugün bugündür’ deyip işin içinden çıkamaz”! “Köprülerin altından daha çok su akar, dünyanın sonu değil!” diyebilecek kadar…
Hiç kuşku yok; kolektif cinayetlerin ortağı; “devlet dersinde öldürülmüş” çocukların katiliydi!
1980’de Çorum’da Alevîler katledilirken, “Çorum’u bırak, Fatsa’ya bak” diye haykırmıştı…
Ankara Bahçeli’de TİP’liler boğazlandığında, “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz,” demişti…
Ve 1976’da Maraş Katliamı’nda ya da ötekilerde!
Sonra da “Kayserililer benden daha da uyanık…” “Yollar yürümekle aşınmaz…” “Yağmur yağarken ben ıslanmam diyemezsin…” “Bize plan değil, pilav lazım,” diyebilen ucuz mu ucuz popülistti!
Bir de, yalancıydı üstüne üstlük! Mesela “MİT gizli saklı işler yapan bir teşkilat değildir!” diyebilmişti!
Ayrıca ‘İlksan Skandalı’nda usulsüzlüğe konu olan para için “Verdimse ben verdim”; Çay’a yapılan zammı soran muhabirlere, “Çay’a yapılan zam değildir. Kalite ayarlaması yapıldı. Çayın kalitesi yükseltildi,” diyendi!
Ve 24 Ocak 1980 basın toplantısından, “Binaenaleyh, öküzün altında buzağı aramanın manası yoktur,” diyen bir manipülatördü!
* * * * *
Hayır Demirel’i, 12 Mart darbesinden bağışık ele alamazsınız, almamalısınız!
12 Mart döneminin Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç’ın, siyasi tarihimize nakşolmuş bir teşhisi vardı. 15-16 Haziran 1970’teki büyük işçi direnişinden sonra demiştir ki: “Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı”!
60’ların hareketliliği yüzünden dizginler elden kaçmış, toplumsal dinamizm, sistemin tolere edemeyeceği boyuta gelmişti.
Patronlar sendikalardan, rektörler öğrencilerden, rejim muhaliflerden korkuyordu. Çare, dizginleri sıkmak, iktidar yeniden tesis olana dek sosyal uyanışı bastırmaktı. Bu demeçten 9 ay sonra 12 Mart darbesi geldi.
Bu kadar da değildi! Sonrasında TBMM’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamı için iki elini birden kaldırmıştı…
Evet, bu üç gepegenç insanın katledilmesi için en çok heves edenlerden birisiydi Süleyman Demirel!
Dönemin AP grubu iki elleri havada bu alçakça idam kararlarını onaylıyordu. AP grubundan “3’e 3” sesleri yükseliyordu. Dönemin AP milletvekillerinin neredeyse tamamının yüzleri gülüyordu “3’e karşı 3” derken. O “üç” diye kastettikleri, 27 Mayıs sonrasında idam edilen DP’li Zorlu, Polatkan ve Menderes’ti. Demirel ve Adalet Partililer, akılları sıra 27 Mayıs’ın rövanşını alıyorlardı, Deniz’leri idam ettirmekle!
Altan Öymen 1976’da Demirel’in Deniz’lerin idam edilmesiyle ilgili yaptıklarını şu satırlarla anlatır:
“Süleyman Demirel, Mobilya Yolsuzluğu’ndan yargılanan yeğeni Yahya Demirel’le ilgili olarak ‘25 yaşında çocukla uğraşıyorlar’ diyor. 6 Mayıs 1972’de ise idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin’in idam kararları oylanıyordu. Süleyman Bey ise AP Grubu’nun en önünde oturuyordu. Elini ‘İdama evet’ için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Süleyman Bey onlar için hiç ‘25 yaşında çocuklar’ demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da…”
Aynı Demirel katledilmelerine heves ettiği bu çocuklara karşı 1970’ler boyunca “başka çocuklar”ı, faşistleri destekledi. O çocuklarla ilgili “Bu gençler vatan savunması yapıyorlar. Bana ülkücü gençler suç işliyor dedirtemezsiniz,” dedi…
Bir kere daha altını çizerek aktaralım: İdam kararı veren hâkim, “Biz üçte üç yapmak için göreve geldik,” demişti ve idamdan sonra Deniz’lerin avukatı Halit Çelenk’e, mahkeme başkanı Ali Elverdi, “Siz görevinizi fazlasıyla yaptınız, ama bu iş başka” diyordu.
Deniz’ler hapishanedeyken ve haklarında idam kararı verilmişken Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Fuat Bayramoğlu Deniz’leri ziyarete edip, “Nedamet getirip, özür dilerlerse idamlarının Cumhurbaşkanınca durdurulacağı”nı söylemiştir. Ancak Deniz’ler, “Özür dilemeyi ideallerinden dönmek” olarak niteleyip, “Dönek olmak yerine ölmeyi” seçmiştir.
İdamları isteyen Savcı Baki Tuğun da yıllar sonra “Fazla bir suçları yoktu, mahkemede uslu dursalardı asılmazlardı, ” diyecekti.
Süleyman Demirel, “Deniz Gezmiş o zaman yapmış olduklarını şimdi yapmış olsaydı 10-15 yıl hüküm giyerdi. Gezmiş’in idam dosyası şimdi önünüze gelse nasıl oy kullanırdınız?” sorusunu şöyle yanıtlar:
“Deniz Gezmiş olayı o günkü şartlar içinde gelmiş geçmiş bir olaydır. Talihsiz bir olaydır. Biz o cezanın infazına oy verdik. O günkü şartlar onu gerektiriyordu”!
“O günkü şartlar onu gerektiriyordu”! O kadar!
* * * * *
12 Eylül öncesinde askerlerle bir toplantıda “Para, yetki ne isterseniz veriyorum, yeter ki terörü bitirin,” diyen[3] Başbakan Demirel konusunda ya sonrası mı? Biraz tarih bilgisi yeter de artar!
i) Süleyman Demirel… Menderes’in monte ettiği bürokrattı.
ii) Kenan Evren… Demirel’in monte ettiği generaldi.
Demirel başbakanken, kara kuvvetleri komutanını zart diye görevden aldı, üçüncü ordu komutanını kara kuvvetleri komutanı yapmaya kalktı, hiyerarşi allak bullak oldu, kriz çıktı, birinci ikinci üçüncü ordu komutanları emekliye sevkedildi, yüksek askeri şurada adı bile geçmeyen, emekli olmasına kesin gözüyle bakılan Ege Ordu komutanı Evren “tarihi sürpriz”le kara kuvvetleri komutanı yapıldı, hiç hesapta yoktu, Demirel’in şapkasından çıktı, genelkurmay başkanı oldu.
iii) Turgut Özal… Demirel’in müsteşarıydı. Evren’in başbakan yardımcısıydı. Erbakan’ın milletvekili adayıydı.
iv) Necmettin Erbakan… Demirel’in milletvekili aday adayıydı. Özal’ın genel başkanıydı.
v) Abdullah Gül… Erbakan’ın yardımcısıydı.
Tayyip Erdoğan… Erbakan’ın belediye başkanıydı. Özal’ın kalem müdürü adayıydı.
Bazen darbe oldu, bazen seçim oldu filan zannederiz ama… Aslında iktidar hep aynı’dır.
Peş peşe dizilen… Tespihin taneleridir![4]
Siz bakmayın atıp tutmalarına; o olmasaydı, olmazlardı!
* * * * *
Daha uzatmaya gerek var mı? Biz mevtayı iyi bilmezdik!
“Post mortem/ Ölümden sonra” Onun hakkında şu saptamanın altını defalarca çizmekle yetineceğiz:
“Hayır, zaman, kötülüğün üzerini örtemez… Hayır, hiç kimsenin, hiçbirimizin unutmaya hakkı yoktur. İster yaşlansın, ister acınacak hâllere düşsün, ister can versin, kötü kötüdür…”[5]
Tarih bunları böyle kayıt altına aldı ve unutmayacak!

17 Haziran 2015


N O T L A R
[1] “Geçmişi değiştiremeyiz.”
[2] Songül Hatısaru, “Nur Sürer: Gençler Evren’i Ressam Sanıyor!”, Milliyet, 18 Mayıs 2015, s.4.
[3] Yalçın Doğan, “Diktatörle 35 Yıl”, Hürriyet, 13 Mayıs 2015, s.22.
[4] Yılmaz Özdil, “Kenan Evren”, Sözcü, 12 Mayıs 2015, s.24.
[5] Ahmet Ümit, “Hayır! Ölüm Kötülüğü Aklamaz!”, Cumhuriyet, 13 Mayıs 2015, s.11.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz