Batıl inançlar, hurafe ve efsaneler üzerine – Sadık Hidayet

Sadık HidayetEski insanların ve kadim milletlerin genç ve yeni oluşmuş milletlerden daha çok batıl inançlarının olduğu söylenebilir. Özellikle muhtelif ırklarla bir araya gelip karışanların gelenek, görenek, ahlak, düşünce tarzı ve batıl inançları yeni boyutlar kazanarak kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.
Gerisinde bunca asırlık tarihe sahip olan İran toprakları Keldanî, Asurî, Yunan, Bizans, Yahudi, Türk, Arap, Moğol gibi eski dünyanın uygar olan ve olmayan insan kafilelerinin peş peşe yüklerini indirdikleri ve birbirleriyle temas edip haşır neşir oldukları bir kervansaraya benzer. Bu sebeple İran halk inançları hakkında yapılacak araştırmalar yalnız ilmî ve psikolojik bakımdan değil, aynı zamanda felsefî ve tarihî kimi karanlık noktaların gün ışığına çıkarılması bakımından da dikkat çekicidir.

Bu batıl inançların diğer milletlerin batıl inançlarıyla mukayese edilip incelenmesinden sonra muhtelif gelenek ve göreneklerin, dinlerin, efsanelerin ve itikatların kökenine inebiliriz. Çünkü bütün dinleri doğurup besleyen ve koruyan bu düşüncelerdir. Tarihin muhtelif dönemlerinde insana adım adım yol gösteren, taassupları, fedakârlıkları, ümitleri, korkuları insanda yaratan bu hurafelerdir. Bu özelliğiyle de insanı teselli eden en büyük eski unsur sayılır. Hâlâ uygar olan ve olmayan insanların günlük yaşantılarında büyük rol oynar. Çünkü insan her şeye göz yumabilir ama hurafe ve itikatlarına asla. Bir bilim adamının dediği gibi: “İnsan, hurafeci bir varlıktır.” Bu tür düşünceler hakkında kapsamlı araştırma ve incelemeler yaptığımız oranda bu konunun gerçeklerine ulaşabileceğiz. Ama böylesi bir çalışma konumuzun dışındadır.
İnançlar konusunda insan kendi aklının rehberliğine başvurmaz. Eşyanın varlık sebebini öğrenme isteği ve ihtiyacıyla kalbine, duygularına ve tasavvur gücüne sığınır. Tanınmış filozof Ernest Haeckel ilk insan kavimleri arasında hurafe ve efsanelerin yayılması konusunda şu görüşe sahiptir: Bütün bunların kökeninde, akıl kanunları çerçevesinde “illet” ve “ma’lûl” olarak çıkan doğal bir ihtiyaç vardır. Bu korkular özellikle, insanda korku yaratan ve bir tehlike tehdidi hissini uyandıran gök gürültüsü, şimşek, yer sarsıntısı, ay ve güneş tutulması gibi doğal olaylar sonucunda ortaya çıkar. “İllet” ve “ma’lûl” kanununa mahkûm olan bu doğal olayların varlığının gerekliliği ilk insanlarca kabul edilmiş bir gerçektir ve onların bu özelliği ataları olan büyük maymunlardan miras olarak aldıkları sonucunu çıkarmaktadır. Bu özellik diğer omurgalı canlılarda da görülmektedir. Örneğin bir köpek, mehtaplı gecede havladığında veya bir çan sesini işittiğinde ve içindeki tokmağın sarsılmasını gördükçe, rüzgârın esmesiyle bir bayrağın dalgalanmasını gözlemledikçe, içinde bir korku hissi uyandığı gibi, bu bilinmez olayların sebebini bulmak için içinde belli belirsiz bir ihtiyaç da doğar. İlkel insanlar arasında hâkim olan dinin temellerinden bir kısmını, maymun atalardan miras kalmış düşüncelerden ibaret olan bu hurafelerde aramak gerekir. Bu temelin diğer kısmı, atalarının tapınması, ruhun muhtelif ihtiyaçları ve alıştıkları gelenek ve göreneklerle ilgilidir.1

Uygar olmayan milletlerle yarı uygar ve uygar milletlerin hurafelerini, inançlarını ve düşüncelerini birbiriyle mukayese ettiğimizde hemen hemen hepsinin bir kaynaktan geldiğini ve değişik biçimlerde ortaya çıktığını görürüz. Birçok milletin gelenek, görenek ve hurafelerinin mukayesesine ilişkin kapsamlı araştırmalar yapan büyük bilgin Edvvard Taylor şöyle der: “Yabani ve göçebe kavimlerin âdet ve inançlarını uygar ülkelerdekilerle karşılaştırdığımızda, alt uygarlık ile üst uygarlık arasında fark olduğunu ama bazen birbirine tıpatıp benzediğini görüp hayretler içinde kalırız.”2
Ancak, bilinmesi gereken şey, batıl inançlar adıyla bilinen ve kimi zaman komik veya şaşırtıcı olan bu tuhaf ve çelişkili düşüncelerin tümü acaba millî düşüncenin bir sızıntısı şeklinde mi ortaya çıktı ve bunların birbirleriyle olan ilgisi nedir?
Şurası açıktır ki millet denilen topluluk, dünyanın neresinde olsa, yaşam düşüncesindedir ve asla bir şey icat etmez. Fakat her zaman ve hatta çok ilkel çevrelerde bile halk yığınları arasında düşünen, yaratan kişiler çıkar. Bir başka deyişle bunlar, halk yığınının düşüncelerini ve duygularını hüküm cümleleri haline dönüştürürler; halk tabakası da bilgi ve inançlarını bu kesimden alır. Fakat bugün toplumda çirkin ve hoş karşılanmayan âdet ve hurafelerin bir kısmının onlardaki İranlı düşüncesini yaratmadığı bilinmelidir. Bunlar, yabancı ırklarla karışma yoluyla, dinî ve haricî baskılarla getirilmiştir. Burada bu konuya kısaca değineceğiz.

Konuyu tam manasıyla tahlil etmeden önce, köken itibarıyla bu düşünceleri birkaç bölüme ayırabiliriz. Buraya sığmayacak olan feri taksimatı bir yana bırakırsak, düşünceleri başlı başına ve önemli bir tartışma konusu olacak iki temel gruba ayırabiliriz:
1. Ailevî, dinî, bireysel karışmalar sonucunda veya bugün İran’da varlığını sürdüren Hintİran ırkına ait çok eski yadigârlar yoluyla oluşan yerel düşünceler ve inançlar.
Bu gibi âdet ve düşünceleri İran orijinli olarak kabul etmek mümkündür. Bu konuda araştırma yapmak ilginç olacaktır. Çünkü bunların bir kısmı son derecede ilginç olup belki de insanlığın ilk devirlerinin hatıralarından kalıntılardır ve
2 Edvvard Taylor, Civilisation Primitive, 1/8.
Arî ailenin İran platosuna göç etmesi zamanıyla ilintilidir. Ay, güneş, ejderha, hayvanlarla ve bitkilerle konuşmak gibi itikat ve efsanelerin aslı kuşkusuz çok gerilere gider. Mesela ağaçla konuşma meselesi. O zamanlarda bitkilerin ruh ve hayatı olduğuna inanıldığı gibi, onların akıl ve zekâya da sahip oldukları düşünülüyor ve insan dilini anladıkları sanılıyordu. Zerdüştlük din felsefesinde ruh birkaç dereceye bölünse ve bütün varlıklarda “furûher” bulunsa bile, bitkiler için akıl ve zekâ söz konusu olamaz. Buradan da anlaşılıyor ki, bu inanç Zerdüştlük dininin, doğuşundan önce de vardı. Hayvanlarla konuşmak3, taşlara, bitkilere4 vs. itikat etmek de bu cümledendir. Ve bunlar, ruhların beden değiştirme vasıtaları olarak görülüyordu.
İkincisi, halkın, hayvan seslerini, bazı tesadüfleri, şekilleri iyiye veya kötüye yormasıdır. Halk arasında itibar gören bir veya birkaç kişinin tesadüf veya tecrübeleri sonucunda ağızdan ağıza yayılan bu yorumlar bütün milletlerde vardır ve birbirine çok benzer.

Aksine, Zerdüştlük dininin ilkin hurafelere karşı olduğunu, Avesta’mrı savunma tavrı aldığını, Turanlıların İran’daki nüfuzu neticesinde revaç bulan büyücülere ve hurafelere saldırdığını, büyücülere şeytan adını verdiğini, onların çirkin işlerinin önüne geçmek için birtakım direktifler verdiğini görüyoruz.5
Büyücülerin eline geçmemesi için diş, tırnak ve saçın saklanması bu cümledendir. Avesta’nm da bu bölümü yazıldığı sırada6 büyücülerin çok nüfuzlu olup olmadıkları ve bu hükmün onlar hakkında çıkıp çıkmadığı bilinmiyor.7
Sâsânîler devrinden günümüze gelebilen birkaç kitap daha o dönemlerde bu itikatlardan bazılarının varlığını ortaya koymaktadır. Bunlar Erdavirajnâme, Şâyest Neşâyest, Dinkert, Bend Heşn, sıradan dua kitapları özelliğinde olan ve kimi dualar için tuhaf etkileri olduğuna inanılan Pehlevice Nîrengistân, Hindistan’da Farsça basılan ve yukarıdaki kitaplardan daha yeni olup birçok hususun ele alındığı Sadder Bendehiş’tir. Bu kitaplarda, aşağıda da belirtileceği üzere, çerağa saygı, ekmeğe saygı, kötü gözün etkisi, nevruz âdabı, heftsîn gibi halk inançlarına rastlarız.
2. Sitler, Partlar, Yunanlılar, Romalılar gibi yabancı milletlerden ve Keldanîler, Babilliler, Yahudiler ve Araplar gibi Sami milletlerden İranlılara birçok itikat ve hurafeler girmiştir. Bu itikatlar dinî dayatmayla girdiği gibi yerel âdetlerde birçok değişikliğin meydana gelmesine sebep olmuştur.
Konunun tarihî tarafını ele almadan da bu etkinin Ahamenişler zamanından ve “mug”larm Zerdüştlük dinine nüfuz ettiği devirden itibaren başladığını söyleyebiliriz. Çünkü Sitler, Partlar ve Samiler gibi yabancı ırklar vasıtasıyla hurafelerin çoğunun İran’a girdiğini, bu ırkların yıldızbilimcilik, falcılık ve büyücülükle uğraştıklarını biliyoruz. İşte bütün bu ırklar soktukları hurafelerle Zerdüştlük dinini zayıflattılar. Burada örnek olarak Lenormant’ın Keldanîlerde Falcılık adlı kitabından şu bölümü nakledelim:
“Keldanîlerin ve onlardan naklen Arapların fala bakmak için kullandıkları çubuklar, Med muglarının bu niyetle kullandığı ‘gez’ dallarına benzer… Zerdüştlük dinine nüfuz ettikleri zaman ‘bersem’ kullanımını da buna soktular. Oysa Zerdüştlükte falcılık ve hurafelerden nefret edilirdi. Bersem, atalarının dinine bağlı kalan ateşperest rahiplerinin geleneksel araç gereçlerinden biridir.”8
Lenormant, Avesta’mn eski bölümlerinde bersemden söz edildiğini ve bunun kullanıldığını bildirmektedir.9

Nîrengistân (Seçmeler)


1 Ercıst Haeckel, Les Enigmes de l’Univers, s. 300301.
3 Halk arasında hayvanlara “zebânbeste” [dilsiz, dili bağlı] denilir. Bu da hayvanların akıl ve anlayış sahibi olduklarını gösterir. Suskunluklarının sebebi de konuşma eksiklikleridir. İnsan ruhunun hayvan bedenine girmesine ilişkin hikâyeler bu konuyu teyit etmektedir. Amerika ve Afrika yerlileri, büyük maymunların birbirleriyle konuştukları halde insanların yanında sustuklarına ve böylece onları aralarına almak istemediklerine inanırlar.
4 Dilek ağacı İran şehirlerinin ve köylerinin çoğunda vardır. Bu konu ile ilgili olarak ilerideki bölümlere bakınız.
5 Avesta, Fergerd 17, beden uzuvlarından fala bakma bölümünün zeyli.
6 Bilim adamlarına göre Avesta’nm en eski kısmı GathaTardır. Diğer kısımlar sonradan ilave edilmiştir.
7 Hatta Mısır hurafeleri çok eski zamanlardan beri İran’da etkili olmuştur. Tahran Maarif Müzesi’ndeki eşyalar arasında, Şuş kazılarında ortaya çıkan bir Mısır nazar tılsımı vardır. Bu mukaddes göz çiniden pişirilmiş olup mavi cilalıdır.
8 F. Lenormant, Divination, s. 2223.
9 Bersem, bir karış boyunda, uzunlamasına kesilmiş ince dallardır. Gezohom, bulunmazsa nar ağacından kesilir. Önce “bersemçin” denilen demir saplı bıçak yıkanır, sonra dua okunur. Nesk’lerden yani Avesta cüzlerinden birini okumak, ibadet etmek, yıkanmak veya bir şey içmek istediklerinde ellerine birkaç bersem alırlar, içecekleri sırada ise ellerine beş bersem alırlar. Yıkanmak ve temiz giysi giyinmek ele bersem almanın şartlarmdandır.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz