AKP hanlığının gerileme dönemi başlamıştır! – Ragıp Duran

Ahmet Bey bir deplasmanda Gazze’de İsrail saldırısı sonucu öldürülenler için hüngür hüngür ağlamış. Bizim kendini bilmezlerden biri de bu duruma “Ülkede kükremek, komşuda ağlamak” diye başlık atmış. Her yerde kükrersen olmaz ki, burada kükreyen orada ağlar, burada ağlarsan orada kükrersin sonra… Ortadoğu’nun ünlü sözünü bilirsiniz: Komşunun Kürdünü sev, kendi Kürdünü döv! İşte kükremekle ağlamak ilişkisi gibi…
Diplomatik alanda, üç-beş yıl içinde sıfır sorundan sıfır çözüm noktasına ulaşmış durumdayız. Benim derdim şu:

Kötülük toplumunda yaşıyoruz. Hiç kuşku yok.
Allahsız bir dünyada yaşıyoruz. Hiç kuşku yok.
Öyle olmasa bu kadar az mı olurdu iyilik?
Bu kadar nadir mi olurdu hayırlı iş ve haberler?

Neresinden tutsan dökülüyor sapır sapır:

Başka sorun kalmadı, Çamlıca’da inşa edilmesi tasarlanan cami konusunda dinî, mimarî, toplumsal, siyasî mülâhazalar oku ya da yaz!

Başka sorun kalmadı, “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin tarihî gerçeklere ne kadar uygun olduğunu tartıştırıyorlar. Adam bir de kankası TV sahibi patronu ve senaristleri tehdit ediyor, hâkimlere de baskı uyguluyor. Ecdadımız böyle değilmiş!

Taksim meydanı da sorun oldu. Kışlayı ve camiyi dirilteceklermiş. Yayalar ve araçlar için zaten kötü bir yerdi orası, şimdi kâbus.

Eskiden Emek sinemasını korumaya çalışıyorduk, şimdi bütün Taksim, bütün Beyoğlu elden gidiyor. Normaldir. Taksim adından da belli, Pera adından da belli, ekalliyet mekânları. Üstelik de gayrimüslim. Ama bizim tepemizdekiler, bu aralar o hiç kimsenin beğenmediği Esad kadar laik olamadıkları için oraya buraya cami dikip, güzel eskiyi yıkıp yeni çirkini inşa edince hayra girmiş sanıyorlar kendilerini.

Gazeteleri okuyup internet sitelerinde dolaşırken gözümüzün içine içine sokuyorlar zehirli mızrak uçlarını: Pınar Selek’i ille de mahkûm ettirecek Yargıtay… Bizim Necati sonunda dayanamadı, sürgüne gittiğini açıkladı.Türkiye’de hapisteki gazetecilerle dayanışmaya kalkışırsan işte sonu…

Kürt meselesini mi çözmek istiyorsun? BDP’lilerin kaldır dokunulmazlıklarını, at onları Meclis’in dışına, bak Kürt meselesi diye bir şey kalıyor mu? Ha dağdakiler mi? Onlara da operasyon yaparsın! Haa Irak’takiler mi? Onlarla şimdilik anlaşıyoruz canım. Haa Suriye’dekiler mi? Onlara da bir operasyon yaparız olur biter! Zaten KCK operasyonlarını da sürdürüyoruz. KCK Diyarbakır, Batman, Van vs… davalarından sonra bir de KCK Hewler, KCK PYD, KCK Sanadaj davaları açarız olur biter… Mavi Marmara operasyonuna İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi bakmıyor muydu? Biz hukuk devletiyiz. Her işi önce hukukla hallederiz. Hukukun çözemediği işleri de kahraman ordumuzla hallederiz evvelallah!

Dış politikamız müthiştir vallahi. Dünya âlem bizim diplomasimize özeniyor, uluslararası alanın en dahi adamı Davutoğlu, diplomasinin ikinci büyük devi Egemen Bağış, çünkü o dil biliyor, yeaah baby okey!..

Ahmet Bey bir deplasmanda Gazze’de İsrail saldırısı sonucu öldürülenler için hüngür hüngür ağlamış. Bizim kendini bilmezlerden biri de bu duruma “Ülkede kükremek, komşuda ağlamak” diye başlık atmış. Her yerde kükrersen olmaz ki, burada kükreyen orada ağlar, burada ağlarsan orada kükrersin sonra… Ortadoğu’nun ünlü sözünü bilirsiniz: Komşunun Kürdünü sev, kendi Kürdünü döv! İşte kükremekle ağlamak ilişkisi gibi…

Diplomatik alanda, üç-beş yıl içinde sıfır sorundan sıfır çözüm noktasına ulaşmış durumdayız. Benim derdim şu:

1923’den 2000’lere kadar yürütülen diplomasiyi beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz. Kendi içine kapanıktı, fazla Batıcıydı, Cezayir’e karşı Fransa lehine oy kullandı, ABD’ye çok yakındı, İsrail’le ilişkisi tutarsızdı, Ortadoğu ve İslâm dünyasında pasifti… Vesaire…

Hariciye, Türkiye’nin köklü devlet kurumlarından biri. Benim yaşıtlarım çoktan sefir oldu, hatta emekli olanlar bile var. Osmanlı ve cumhuriyetin ilk dönem diplomatları, olaylardan, yerli-yabancı uzmanların tahlillerinden ve hatta anılarından da biliyoruz ki, ayağı yere sağlam basan, ilişikte oldukları yabancı dünyaları iyi tanıyan, görmüş geçirmiş, sıkı diplomatlardı. 1923-2000 döneminde, diplomatik hata nedeniyle, benim bildiğim kadarıyla, bir tek insanın burnu bile kanamadı. Davutoğlu-Erdoğan politikası ise Mavi Marmara’da dokuz yurttaşın, Antakya / Lazkiye civarında uçan iki pilotun canına mâloldu. Suriye krizi nedeniyle Türkiye topraklarında ölenlerin tam sayısını bilmiyorum. Yeni “derin stratejik ve merkez ülke diplomasisi”, mezarlık faaliyetlerini artırmanın dışında, dünyada ses getiren / ilgi çeken / takdirle karşılanan başka bir etki yaratmadı.

Aslında dış politika, iç politikanın uluslararası alandaki yansıması olduğuna göre, Sayın Ahmet Davutoğlu, bu durumda, Sayın İdris Naim Şahin’in diplomatik versiyonu olmanın ötesinde bir anlam ifade etmiyor.

Gerileme dönemi, aslında önce orada başladığı için değil, önce dışarıda daha fazla görünür (saklanamaz) hale geldiği için, İngilizce olarak duyulur

Ragıp Duran
birdirbir, 30/12/2012

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz