![]() Bugün, on bin yıllık bir tarihin ve eşsiz doğanın içinde bulunmanın onuru ve ayrıcalığını yaşayanlar olarak, dünya tarihinde yer etmiş bu kültürel mirası belkide hiç görmeyen -ve bilmeyenlerin- aldığı kararlarla baraj yapılmasına, yani (sudan sebeplerle) yok edilmesine karşı Hasankeyfe sahip çıkıyor ve kaybetmek üzere olduğumuz bu yerin değerini anlamamız için fotoğraflarına yer veriyoruz. Çünkü doğanın ihtişamına ve tarihin sesine aynı anda tanık olduğumuz bu eşsiz coğrafyada; kuşlar, bitkiler, dağlar taşlar ve Dicle Vadisi’nin insanları bizi ve değişen dünyayı izliyor. Binlerce yıllık bu tarihin üstünde nasıl bir iz bırakacağımızı merak ediyor. |
Nefes alıp veren her bir bireyin, medeniyetler kuran her bir toplumun ve bunlara yaşam veren canlıların ortak dilini biliyoruz. Neslimizin ve tüm varlıkların ortak dili olan doğayı unutarak kendi köklerini, doğayı ve tarihi yok ettiğini açıkça görüyoruz.
Dünyanın her yanında barajların getirdiği zararların sayısız örnekleri var. Barajlar, daha iyi bir yaşam ve iş imkanı vaad ederken, sudan sebeblerler yok edilen tarih, geride bıraktığı tahribat, çoraklaşma, göç ve ölüm.
Sadece onlarca yıl ömür biçilen Ilısu baraj projesinin sunduğu gelecek çok açık: binlerce yıllık tarihin ve benzersiz doğal alanların yok olması. Projeye destek veren yabancı kuruluşlar, sonucunda doğal ve tarihi değerlerin yok olacağı böyle bir projeyi uygulamayı kendi ülkelerinde hayal bile edemezler.
Tarihiye ve doğaya sahip çıkın. Hasankeyf yok olmasın!
Hasankeyf fotoğraflarını görmek için tıklayınız
Hısnkeyfa olan bu şehrin adı “Kayahisarı” şeklinde tercüme edilir. Eski tarih ve kavimlerden bu tür kelimelerin anlamı “korunmaya musait” yer anlamına geldiği belirtilmektedir. Kalenin yekpare taştan olmasından dolayı çeşitli dillerdeki Hasankeyf ifadesi “Taş Kalesi” manasına gelmektedir.
Hasankeyf’in ne zaman kurulduğu, şimdiye kadar karanlıkta kalmış, eldeki bilgi ve verilerin yeterli olmaması nedeniyle kuruluşu hakkındaki görüşler, bir ihtimal olmaktan öteye gitmemiştir. Şehrin jeopolitik yapısı, önemi ve mesken olarak kullanılan çok sayıdaki mağaraların, Hasankeyf’in çok eski bir yerleşim merkezi olduğunu gösterir. Hasankeyf tarihi antik döneme kadar dayanmaktadır.
Artukoğlu Sökmen 1101 yılında Hasankeyf’i ele geçirip burada önemli tarihi eserler yaptırmıştır. Böylece Devlet İdaresinde yeniden bir yapılanmaya gidilmiştir. Göçebelik hayatından yerleşik sisteme geçilmiştir. Yönetimin halk kitlelerine dayanması, Artuklulara bağlı bölgelerde yarı müstakil bir hükümranlık anlayışı ile divanlar oluşturulmuştur. Haçlı akımlarına rağmen ilim, sanat ve kültürel sahada büyük çalışmalar gösterilmiştir. Darphaneler kurulup, devletin iktisadi yapısı hep canlı tutulmuştur. İlime ve ilim adamlarına büyük önem verilmiş, hasankeyf şehir kalesine su getirilerek önemli bir teknik deha yaratılmıştır. Mekanik alanda kitaplar yazılmış, makinalar, pompalar, fiskiyeler, su terazileri ve müsiki aletleri yapılmıştır.
1232 yılında Eyübi Sultanı El-Kamil El-Malik tarafından Hasankeyf ele geçirilmiştir. Ortaçağın ve şarkın en kuvvetli devletlerinden olan Eyyübiler Mısır, Suriye ve Yemende hüküm sürmüşlerdir. Böylece Eyyübi hükümdarlarının şehri ele geçirmeleri ile birlikte 130 senelik Artukoğulları dönemi sona ermiştir.
Selahaddini Eyyübiden sonra Eyyübiler bir çok emirliklere ayrılmış olup, Hasankeyf Eyyübi hükümranlığı da bunlardan biridir. Eyyübiler çok önemli eserler yaptırmış, ilim, sanat ve kültürel alanda miraslar bırakmışlardır. Özellikle mimari sahada faaliyet gösteren Hasankeyf Eyyübileri tarihteki yerlerini almışlardır. Moğol istilasından Hasankeyf’te nasibini almış, Moğollar burayı ele geçirilerek yağma ve tahrip etmişlerdir.
Eyyübilerden sonra Hasankeyf’e Akkoyunlular hakim olup, 15. y.y başına kadar hüküm sürmüşlerdir. 1473 yılında uzun Hasan ve Fatih Sultan Mehmet arasında yapılan otlukbeli savaşında Uzun Hasan’ın oğlu zeynel öldürülmiş ve Hasankeyf’te Dicle nehri kenarında gömülmüştür. Akkoyunlulardan sonra Hasankeyf İran Sefavilerin hakimiyetine geçmiştir. 1515 tarihinde Yavuz Sultan Selim’in doğu seferi ile birlikte bu kez Hasankeyf Osmanlı egemenliğine geçmiştir. Bu dönemde Hasankeyf çevredeki aşiretleri idare eden merkezi bir hanedanlık konumunda olup, buna paralel olarak iktisadi ve ticari yapıda büyük bir gelişme göstermiştir. Bu dönemde şehir nüfusunun 10.000. civarında olması ise Hasankeyf’in büyük bir yerleşim merkezi olduğu gösterir. Erken ortaçağ tarihi ve yapıtlarından anlaşıldığı üzere Hasankeyf’te kültür uygarlıkların kaynaştığı, yerleşik halkın, 7000. civarındaki yazları serin kışları sıcak olan ve ortaçağ şartlarında çok modern ev olan mağaralarda hayatlarını sürdürdükleri anlaşılmaktadır.
İklim
Bölgeye hayat veren Dicle Nehri, yörenin iklimini de etkilemektedir. Nehir kış aylarının ılıman geçmesini sağlamaktadır. Ortalama sıcaklık 25° C olup en yüksek ortalama ısı 40-43° C, en düşük ortalama ısı 6-8° C arasında değişmektedir.
Ulaşım
Hasankeyf’e gitmek için Mardin’den minibüsle Midyat’a, ordan yine minübüs ile Hasankeyf’e gidilebilir.
Hasankeyf Kalesi
Tarihi kayıtlara göre 4. yüzyıl ortalarında Bizanslılar tarafından kurulmuştur. Daha sonraki dönemlerde de korunma özelliğinden dolayı, Hasankeyfin en önemli yerleşim birimini oluşturmuştur. Kalede yüzlerce iskan yerinin yanında Büyük Saray, Küçük Saray, Ulu Cami gibi tarihi eserler yer almaktadır.
Kale Kapısı
Kaleye çıkan doğudaki merdivenin yolun başında yer almaktadır. Üzerindeki kitabeden Eyyubilere ait olduğu anlaşılmaktadır. Yolun üst kısmında yer alan diğer kapı ise kısmen yıkılmıştır.
Köprü
Ortaçağın en büyük taş köprüsüdür. Kesin olmamakla beraber Artuklular tarafından 12. yüzyılda yapıldığı söylenmektedir.
Büyük Saray
Kalenin kuzeyinde yer alan ve göçükler altında kalan sarayın kitabesi olmadığından kesin olarak ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Yapının özelliklerinden Artuklu eseri olduğu tahmin edilmektedir.
Kaledeki Ulu Cami
Eyyubiler döneminde 14. yüzyılın ilk yarısında antik bir yapının kalıntıları üzerinde yapılmış, ancak sonraki dönemlerde de tamir gördüğü, değişikliklere uğradığı, üzerindeki kitabelerden anlaşılmaktadır.
El-Rızk Camii
Eyyubi Sultan Süleyman tarafından 1409 yılında yapılmış. Ancak günümüze sadece minaresi ve portal kapının yer aldığı kuzey cephesi kısmen ulaşabilmiştir. Minarenin üzerindeki yazılar, bitkisel süslemeler, minarenin iki yollu olması ve portal kapıdaki yazılar hayranlık verecek derecede güzeldir.
Koç Camii
Eyyubilere ait olduğu tahmin edilmektedir. Etrafındaki yapı kalıntılarından bir külliyenin içinde yer aldığı anlaşılmaktadır.
Kızlar Camii
Koç Camii’nin doğusunda yer almaktadır. Dört köşesinde birer anıt mezar olduğundan yapının bir anıt mezar olduğu bilinmektedir. Sadece kuzeydoğu köşesindeki mezar günümüze ulaşmıştır. Yapının kuzey cephesindeki süslemelerden yapının muhteşem olduğu tahmin edilmektedir.
Türbeler
Hasankeyf’te yer alan türbeler İmam Abdullah Türbesi ve Zeynel Bey Türbesidir.