“Sevgili inekler, sevgili emansipe olmuş tosun ve boğalar” İnek Gazı – A. Kadir Konuk

92

“Ulusal inek hakları konferansının sayın delegeleri” diye söze başladı elinde mikrofon olan montafon inek. “Aylardır bir konu hakkında görüşmeye çalışıyor olmamıza karşın iç açıcı bir ilerleme sağlayabilmiş değiliz. Bu kez sizleri daha sakin, daha akılcı bir toplantı yapmamız için elinizden gelen çabayı göstermeye davet ediyorum.”
“Önce kasaplarda kesilen ve şu anda kesilmeyi bekleyen arkadaşlarımız için saygı duruşu yapılmasını istiyoruz!” diye bağırdı arka sıralarda oturan bir kırmızı inek.
“Başlamayın ulan yine teraneye!” diyen bir beyaz inek sinirle ayağa kalktı. Onun yanındaki inek arkadaşının kuyruğunu tuttu, “Sen de başlama” diye fısıldadı. “Her söze yanıt vermek zorunda mısın? Kürsüde yöneticiler var, bırak onlar halletsinler şu işi.”

“Yürü lan inek” dedi öteki inek; “Kürsüye tapınmaktan geldik buralara. Kürsü kürsü olsa bu güne kadar çözmüştük biz bu sorunu. İhtilalse ihtilal, darbeyse darbe?”
“Bırak bu anarşist ayaklarını da beğenmiyorsan kendin çık kürsüye” dedi öteki inek.
“Bıraksalar? Ulan bir tutmuş pir tutmuşlar masayı. Japon yapıştırıcıyla yapışmış gibiler. Biz tarlalarda özgürce otlarken de bunlar yöneticiydi, ahırlara kapatıldık yine bunlar, yan yana kürek mahkûmu gibi dizildik, memelerimiz inek sever insan elinin sevgisini, yumuşaklığını unuttu, makinelerin hoyrat emiciliği iliklerimizi kuruttu, yine bunlar.”
“Sevgili inek kardeşlerim!” diye bağırdı montafon inek, “Her kafadan bir ses çıkarsa nasıl sürdürebiliriz bu toplantıyı? İzin verirseniz önce toplantıyı yönetecek divan üyelerini seçmek istiyoruz.”
“Neyi seçeceksiniz be!” diye bağırdı gerilerden kırmızı bir inek. “Her seferinde nasıl olsa sizin istediğiniz inekler oturuyorlar divana. En iyisi okuyun isimlerini, çağırın, otursunlar. Bizi de boşuna uğraştırıp zamanımızı çalmayın!”
“Arkadaşa aynen katılıyorum” dedi sarı bir inek; “Bırakın bu demokrasi ayaklarını da başlatın toplantıyı.”
“Saygı duruşu istiyoruz!” diye bağırdı kırmızı inek burnundan soluyarak.
“Neyin saygı duruşu be? Ne zaman bir araya gelmeye kalkışsak hemen saygı duruşu, arkasından da al sana halay. Biz buraya birilerini anmak için toplanmadık, kıçımızı kurtarmak için toplandık, kimin için saygı duruşu yapacakmışız? Bu uğurda can verenleri gerçek biçimde anmak, onların uğruna can verdikleri düşüncelerini gerçekleştirmekle olur. Bıktık sizin bu çağı geçmiş, şekilci sosyalist düşüncelerinizden” dedi alaca bir inek.
“Terbiyeli ol, alçak işbirlikçi alaca inek!” diye bağırdı kırmızı inek ve yanında oturanları itekleyerek hücuma geçti, yaşlı kahverengi bir inek onu yakaladı kuyruğundan.
“İşbirlikçi senin gibi kırmızısı yüzüne vurmuşlardır!” diye bağırdı alaca inek. “Benim içim nasılsa dışım da aynı!”
“Sevgili delegeler?” diye bağırdı montafon inek, “Lütfen sevgili delegeler?”
“Ne lütfeni be!” diye bağırdı sarı bir inek; “Birbirlerine bile saygısı olmayan bu saygısızlarla hangi sorunu çözecekmişiz? Hem o balkonda oturan kameralı, rütbeli inekler, kapının ağzında biriken tosunlar, boğalar kim? Onlar dışarıya çıkarılmadan bu toplantının başlamasına biz feminist inekler olarak temelden karşıyız.”
“Kahrolsun boğa egemenliği, kahrolsun tosunlar!” diye bağırdı birkaç inek.
“Sayın delegeler, sevgili sayın delegeler?” diye bağırdı montafon inek; “Biliyorsunuz biz yasal bir toplantı yapıyoruz, kameralı inekler de yasaları temsil edenlerin temsilcileri olarak burada görevlerini yapıyorlar..”
“Peki bu alçak boğaların, tosunların burada ne işleri var!” diye bağırıştı ineklerden bazıları.
“Terbiyeli olunuz sayın inekler” dedi yaşlı bir boğa; “Bizler emansipe olmuş boğalar olarak siz sayın ineklerin sorununun çözümünde güç birliği için burada bulunuyoruz. Size dayatılan bir gün bize de dayatılacaktır.”
“Dayatılan değil, takılan!” diye bağırdı bir başka inek.
“Evet, arkadaş doğruyu söyledi” diye birkaç inek onu desteklediler. “Dayatılan değil, kıçımıza takılan bir sorun.”
“Ama henüz hepimize takılmış değil, bu anlamda dayatma sözcüğü daha doğru” dedi montafon.
“Yumuşatma sorunu haspa!” diye bağırdı bir başka inek. “Neye boğalara kur yapıyorsun? Kimden yanasın, önce onu söyle!”
“Ben yıllardır İHSD, yani İnek Haklarını Savunma Derneği’nin başkanıyım, bilmiyor musun bunu?” dedi montafon.
“Biliyoruz elbette. Egemen boğa sistemine her zaman bizi satan birini nasıl tanımayız?”
“Benimle böyle konuşamazsınız. Sözünüzü geri almanızı istiyorum.”
“Biz ne zamandan beri sıçtığımızı yeniden kıçımıza soktuk!”
“Burada yapılan bu terbiyesiz sözlerle sorunumuzun çözümlenebileceğini düşünemiyorum” dedi süslü bir inek.
“Yürü, sosyete ineği sen de!” diye bağırdı genç bir dana öteden. “Küçük burjuva çiftlik inekleri ne zamandan beri halk ineklerinin arasına karışmaya başladılar?”
“Saygı duruşu istiyoruz!” diye bağırdı kırmızı inek yeniden.
“Tamam, divanı seçelim?” dedi montafon.

***

İki saat süren hır gürün ardından, önceden belirlenen divan üyeleri demokratik bir biçimde delegelere seçtirildikten ve saygı duruşu yapıldıktan sonra ilk sözü saygı duruşunun yapılmasında direten kırmızı inek aldı.
“Sevgili inek halkı! Bin yıllardır hoyrat biçimde sütü sağılan proleter inek kardeşlerim! Sorunu tüm detaylarıyla anlayabilmemiz için öncelikle ineklerin tarihi olarak gelişmelerine bir göz atmak gerekir.
“Bildiğiniz gibi ilkel komün toplumunda biz inekler özgürce yaşıyorduk. Sonra uygarlık adına bizleri ahırlara soktular. Çağımız emperyalizmin dördüncü bunalım dönemine girdiği ve globalleştiği bir çağ. Bu çağda komprador boğa ve tosun egemenliği tüm zulmüyle devam etmektedir. Bu zulme bir son vermenin zamanı geldi de geçti bile. Tüm inekleri ayaklanmaya bu zulüm düzenine bir son vermeye davet eden partimiz?”
“Kes be!” diye bağırdı büyük boynuzlu bir inek. “Buraya parti propagandası yapmaya mı geldin?”
“Konuşma özgürlüğümü engelleyemezsiniz!” diye bağırdı kırmızı inek. Arka sıralarda oturan bir genç boğa, “Ama sizin kıçınıza takmak istedikleri o şeyin biz boğalarla hiçbir ilgisi yok, bu işi yapmak isteyenler, insanlar olduğu halde bizi neden suçladığınızı anlayamadım” dedi. Kırmızı inek boğaya verecek bir yanıt ararken yaşlılığı her halinden, özellikle de dizlerine kadar sarkan gerdan derisinden belli olan bir inek, kırmızı ineğin elinden mikrofonu aldı ve “Şışşşt” diye seslendi. Birden bütün sesler kesildi. Yaşlı inek uzunca sayılabilecek bir süre konuşmadan sonra salonda oturan ineklere baktı, “Sevgili inekler, sevgili emansipe olmuş tosun ve boğalar” diye söze başladı.

“Sevgili canlarım! Gerekçesi ne olursa olsun, ister dayatılsın ister takılsın, önemli bir sorunla karşı karşıya bulunuyoruz. Bizler Mısır’ın ünlü Küçük Kral’ı ‘İNEK’in ve APİS ÖKÜZÜ’nün torunlarının torunları ve Hindistan’da ilahi özgürlüklerini ve canları istediği gibi osurma haklarını yakalamış kutsal ineklerin akrabaları olarak elbette sorunumuzu birlik beraberlik içinde çözmek zorundayız. Birçok alanda düşüncelerimizin farklılığı bizim yoksulluğumuzu değil zenginliğimizi gösterir. Ama önce saygı. Birbirimize saygı. Düşüncelere saygı. Atalarımız boşuna ‘İki dinle bir söyle’ dememişlerdir.
“Biliyorsunuz, biz inekler atalarımızın özdeyişine uygun biçimde konuşmaktan çok geviş getirirken düşünmeyi severiz. Kim bizim yerli yersiz ‘Muu’ dediğimizi duydu şimdiye kadar? Ama artık hep bir ağızdan bunu yapmak zorundayız. Yakın zamana kadar insanların bizlerle bir sorunu yoktu. Sütümüzü sağıyor, etimizi yiyor, derimizi ayakkabı, çanta yapıyor, bokumuzdan yaptıkları tezekleri yakarken hem mis gibi kokuları kokluyor hem ısınıyorlardı. Ama ne zaman insanlık tek amacı kâr olan toplu üretime girişti, biz asıl o zaman kaybettik. Tarlalardan, çayırlardan koparılıp zindanlara tıkıldık. Birçoğumuz önümüze hazır gelen yemden hoşlanıp, elimizden alınan özgürlüğü düşünmedik. Sonra o makineleri icat ettiler. Artık türkü söyleyerek bizi sağan kadınlar kayboldu, o fışır fışır ses çıkaran makineler yapıştı memelerimize. O günlerde de sesimiz çıkmadı. Daracık, göt göte, kafadan bağlı tutulduğumuz yerlerde önümüze konulan hormonlu yemlerle şiştikçe şiştik. İnsanların istemleriyle büyüyen memelerimizi taşıyamaz hale geldik, gezmek bir işkence haline geldi. Biz katlandıkça uygulamalar ağırlaştı, biz sustukça baskılar yoğunlaştı. Şimdi de bir ‘İnek gazı küresel ısınmaya yol açıyor’ sözü çıkardılar.
“Ey inek milleti! Biz mi gönderdik uzay araçlarını Mars’ta inek aramaya, biz mi deldik ozonu, biz mi çıkardık bunca savaşı, biz mi kullandık o kadar zehirli bombayı, biz mi üretiyoruz spreyleri, kokuları? Yeryüzünde yaşayan milyarlarca insandan daha fazla mı osuruyoruz? Onlardan daha fazla mı bok çıkarıyoruz?
“İnsanlık kendi pisliğini örtebilecek başka bir pislik ararken aklı geldi bizim kıçımıza takıldı. Küresel ısınmayı engelleyeceğiz, inek gazının zararlarından kurtulacağız ayağına tüp şeklindeki balonları kıçlarımıza bağlamak istiyorlar şimdi. Osuruğumuzu kesecekler, tıpkı sesimizi kestikleri gibi. Rezil edecekler bizi hayvanlar alemine, rezil!
“Bütün haklarımız elimizden alındı, en doğal haklarımıza saldırıya geçtiler. Buna karşı sessiz kalmak, geviş getirerek düşünmek, yaşama hakkımızdan gönüllü olarak vazgeçmek demektir. Ne yapacağız yani, içimizde mi biriktireceğiz? İçimizde biriksin de dert mi olsun? Kıçımıza balon takacaklarmış bundan böyle. Anasının dini! Nasıl çıkarız bu balonlarla biz hayvan içine?
“Bir söyleme göre Amerika’nın tropikal bölgelerinde yetişen ve özsuyu süt niteliği taşıyan, üstelik adı da “İNEK AĞACI” olan bir ağaç cinsini geliştirerek biz inekleri yeryüzünden kaldıracaklarmış.
“Durum bu kadar vahimken siz burada yok boğa egemenliği, yok tosun egemenliği, yok grupsal farklılıklar, parti ayrılıkları gibi tezekten işlerle uğraşıyorsunuz. Gün birlik günü, gün mücadele günü, gün kasaplık olmadan inekçe ve özgürce yaşama günü. Gün her şeyden önce kıçı kurtarma günü. Kalkın ey inek milleti, yürüyün!”

Sonra ne mi oldu?

Onu da “Özgür İnek ve Boğa Cumhuriyeti” yöneticileri anlatırlar artık.

A. Kadir Konuk
Mavimelek Sayı: 29,
Yayın tarihi: 17/08/2008

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz